25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ LAIKLIK NEDIR,NE DEGILDIR? 5 MART 1990 (,t:\( A r ŞA YLA.\ Dinde devlet denetimive laiklik— 2 — SORU — Efendim laiklik tar- bşmalannda sık sık ortaya atılan bir gönış, dinin devlet kontrolü alüna alındığı, Türkiye'nin gerçek anlamda laik bir ölke olmadıgı- dır. Acaba sider bu konuda ne düşünüyorsunuz. laikliğin Turki- ye'deki uygulaoış ve yorunüanı- şını nasıl degerlendiriyorsunuz? Isterseniz bu kez Mural Bdge'den baslayalım. MURAT BELGE — Daha ön- ce de belirttim. Türkiye'de laik- lik devletin dini içine alarak kont- rol etmesi biçiminde uygulandı. Taner Timur ve Şerif Mardin'in değindikleri "balk Islamı" baskı alüna alınırken kurumsal din dev- let aygıtı haline getirilerek dinsel ideolojiye hâkim olmaya çalışü- dı. Gerçek laiklik din Ue devlet iş- lerinin birbirinden aynlmasr, biz- de ise devletin din üzerinde bas- kısı var. Yani bizim laikliğimizde bir baskı unsuru var. tlk kez Men- deres döneminde radyodan mev- lit okutulunca kıyamet kopmuş, "irtica geliyor" yorumlan yapıl- mıştı. 1940'lardan beri irtica ge- liyor tartışması var, ama irtica bir türlü gelemedi. Arria devlet kont- rolü ve baskı, dine inanan insan- larda bir tepki oluşturdu. Bu, Türkiye'de ve genel olarak dün- yada bir dine yönelme yok anla- mına gelmiyor; böyle bir yönelim var. SORU — Uygıuı göriirseniz bu noktayı binu sonra ele alalım, şimdi Türkiye'de laiklik anlayış ve uygulaması üzerinde duralım. Siz bu konuda ne düşiinüyorsnnuz Sayın Okçu. METtN OKÇL — Herkesin bir büyük gerçeği kabul etmesi gerek, Kernalizm bu yüzyılın en önemli olayıdır. Türkün özbenüğini ça- ğın görüş ve düşünceleri ile bağ- daştırarak yeni bir dünya görüşu ve gelişim yaratmıştır. Kemaliznı, bir mületin mutluluğunu hedef tu- tan, gerçekçi prensiplere dayan- maktadır. Atatürk devrimleri ulu- sallaşma ve çağdaşlaşma zorunlu- luğundan doğmuştur, ulusal ege- menlik ilkesini siyasal kurumlaş- ma için temel almıştır. Ulusaliaş- ma ve çağdaşlasma, zorunlu ola- rak laik devleti gündeme getirmiş- tir. Ancak 1950 yüından sonra ortaya çıkan gelişmeler, çok par- tili sisteme geçiş, siyasal kadrola- n, Nakşibendi, Nurcu, Süleyman- cı, Rufai, Kadiri gibi tarikat oy- larıru almaya yöneltmiştir. Böy- 'Laiklik' açıkotunımuoa katılanlardan bir grup. Soldan saga Şener Battal, Ali Sirmen, Prof. Dr. Korkut Boratav, Murat Belge ve acıkoturnmu yöaeten EgJtiın Servisi şefimiz Gencay Şaylaa. Belge Bizde devletin din üzerinde baskısı var. Okça Yeni bir laiklik kanununa ihtiyaç var. Battal Türkiye'de yarı-laik bir sıstem var. t*şiir Din konusunda tarafsız kamu ajanlan yaratılmalı. Koru Laiklik Türkiye'ye egemen olmuş elitlerin sorunu. Sirmen İslamcılık, devleti denetler duruma geldi. Boratav Devlet güya dini kontrol altında tutuyor. metkârlara kimse bir şey demez, ama üniversiteye giden başörtüsü takmış kızlar, namaza giden ge- nel mudurler tepkilere neden olur. Yani laiklik Türkiye'ye egemen olmuş elitlerin sorunudur ve ikti- darlarının sallanması karşısında laikliği siyasi boyutta tartışmaya başlamışlardır. ALİ SİRMEN — Galiba laik- lik ile demokrasi arasındaki iliş- kileri biraz daha aynntıh ele al- mak gerekiyor. Bugün laiklik ko- nusu gerçekten belli gerilimleri gündeme getirecek bir bicimde tartışılıyor, toplumun beUi kesim- leri endişeli. Bu endişenin kayna- ğında ne yatıyor? Demokrasinin yok edilmesi, baskıcı bir sistemin gelmesi korkusu yatıyor. Sorun salt siyasi. Temel hak ve özgür- lükler nasıl korunacak, korun- makla kalmayacak geliştirirecek? Laikliğin tartışılması bu noktadan başlıyor. Elbette bir genel müdü- rün, bir büyük elçinin namazın- da niyazında oiması hiçbir sorun yaratmaz, ama Islamcı bir siyasal lece siyasal amaçlı olarak din is- tismarı başlamıştır. Bugün bir ka- nşıkhk egemen gözükmektedir. Örneğin devlet laik midir sorusu- nun cevabı açıkta kalmaktadır. Devlet laikse imam-hatip liseleri, Diyanet İşleri Başkanlığı neden devlet örgütü içindedir? Gerçek anlamda düşünce ve vicdan öi- gürlüğünden bahsedilebilmekte midir? Göruldüğü gibi laiklik ile ilgili temel sorunlara açık cevap- lar verilememektedir. Bu neden- le asgari müşterekleri birleştiren bir laiklik kanunu çıkarmak doğ- ru olacaktır. ŞENER BATTAL — Türkiye" de laiklik var mı, yok mu? Bence Türkiye'de san sendikalar gibi sa- n bir laiklik var, gerçek anlamı Ue yok. Diyanet tşleri Başkanlığı ve diğer kunımlar devlet içinde yer aJdığından "yan laik" bir sistem var denebilir. Devlet birtakım gi- rişimleri için zaman zaman diui sloganlar kullanır, örneğin "kan vennek zekâttır" türünden bildi- riler duyurulur. Ama Siyasi Par- tiler Kanunu'na göre bir siyasi parti Diyanet İşleri Başkanlığı'run özerkliğini savunamaz, savunur- sa kapatılır. Yan laik sistemimiz- de din, bu sistemin müsaade ve ta- rif ettiği biçimde uygulanmak zo- rundadır. Buna ek olarak hiç kim- senin hiç kimseyi dinlemediği top- lumda, önüne gelene "yobaz", "mürteci" suçlamaları, toplum- da sosyal barışı tehlikeye sokmak- tadır. Bakın benim Türk aydın- larından bir talebim var, hemen karşı görüşü "Atatürk diişman- lıgı" ile suçlamasın. Atatürk, ts- tiklal Harbi'ni yapan, bağımsız- lığımızın önderi, cumhuriyetin kurucusu büyük bir kumandan- dır. Kimse Atatürk'ün arkasına sığırup kendi skolastik düşüncele- rine zırh geçinneye çalışmamalı- dır. SERPİL ÜŞÜR — Efendim ben geçmiş uygulamalara değil, güncel soruna değinmek istiyo- rum. Devletin laikleşmesi, kamu ajanının laikleşmesi sorununu sürdüreceğim. Türkiye'de 1980'den sonra bir süreç yaşandı, her kamu kuruluşunda bir mescit açüdı. Bunun gerekçesi de, "ora- daki insanlann dinsel gereksinme- si var ve din bir sosyal gereksin- medir" biçiminde açıklandı. Pe- ki o kamu kurumlarında çalışan insanlann başka gereksinimleri yok muydu? örneğin kreş, örne- ğin kültür olanakları, örneğin spor salonu talepleri yok muydu? Ama kamu kuruluşlannda mescit açıldı. Bu bir sembol olduğu için vurguluyorum. O mescitlerde ka- mu ajanları yönlendirildi, dinsel ideoloji doğrultusunda yönlendi- rildi. Bu kaçınılmaz bir bicimde, kamu görevlileri arasında bir iki- lik yarattı, ayncalıklı bir kesim ortaya çıktı. Kamu kesiminde böyle gelişmeler olurken hâlâ dev- letin laik olduğunu ileri sürmek mumkün mü? Diyanet işlerini devletin dışına çıkarabilirsiniz, milli eğitimi bütünü ile laikleşti- rebilirsiniz, din eğrtimini milli egi- timin dışına çıkarabilirsiniz; fakat bunların dışında, dinsel inançlar karşısında tarafsız olacak, davra- nacak kamu ajanlannı nasıl yara- tacaksınız? SORU — Sayın Koru herhaldc siz Türkiye'deki laiklik anlayış vc uygulaması konusunda bazı kri- tik görüşler gelişüreceksiniz. Siz soruna nasıl vaklaşıyorsunuz? FEHMİ KORU — Din konu su cumhuriyetin ilk yülarında da tartışılmış, cumhuriyetin kunıcu- larında Islamiyetin laiklikle bağ- daşmaz oldugu yolunda düşünce- ler olduğundan tslamiyeti ortadan kaldırma, hatta Hıristiyanlığı devlet dini olarak kabul etme gi- bi görüşler de ortaya atılmıştır. özellikle milli mücadelede ön saf- ta bulunan bazı komutanların ağırükJarını koynıalan, böyle bir değişimi Türk mületi kabul etmez türünden düşüncelerin etkinliği bu yaklaşımları akamete uğrat- mışür. Ama onun yerine dinin öz- gül ağırlığmı hafifletecek bir un- sur olarak 163. madde getirilmiş- tir. İnanan kesim, yeni düzenJemeye muhalefeti kalbinde ve kafâsmda koruyarak ve verüen ilk fırsatta yeni sisteme tepkilerini ortaya ko- yarak kendilerini muhafaza et- mişlerdir. Sözünü ettiğim ilk fır- sat DP'nin iktidanna yol açan 1950 seçimleridir. tlk açık ve öz- gür seçimdir. Bundan sonra, cum- huriyetin kurulduğu yülardaki fel- sefeyi, yani Kemalizmi savunan bütün partiler açık ve özgur se- çimlerde halkın tepkisi ile karşı- laşmışlardır ve hiçbir zamcn se- çimle iktidara gelememişlerdir Laiklik, felsefı duzeyde tartışılan bir sistem olarak ve insanlann öı- gür düşünraesini sağlayacak bir il- ke biçiminde değil, bir belli dev- let politikası olarak Türkiye'de uygulanmış olduğundan tepkiler çekmiştir. Bu tepkiler, bugün za- man zaman tehlike olarak yorum- lanan yoğunluğa erişmiştir. Biz de satır aralanna baktığımızda soru- nu siyasi boyut içinde tartışıyo- ruz. Devlet dairelerinde namaza giden odacıya ya da başörtulü hiz- sistemde ne demokrasi ne de te- mel hak ve özgürlükler vardır. Katılıyorum, Türkiye yan laik bir ülkedir. tlk önce devlet dinsel akımlan denetlemiş, şimdilerde ise dinsel akımlar, İslamcılık dev- leti denetler duruma gelmiştir. 1989 tstanbul'unda Cağaloğlu semtinde yeni bir cami açıldı ve insanlar sokaklan işgal ettiler, na- maz kılanlar nedeni ile kimse yol- lardan gecemedi. Halbuki bu semt dünyanın en güzel camileri ile çevrili. Bu bir siyasi gösteri ve çok açık başkalannın temel hak- lannı ihlal ediyor, yoldan gecemi- yorsunuz. Devlet ise bu durumda ortada yok. Gerçek laiklik kim- senin kimseye inancını zorla ka- bul ettirmediği, kimsenin inancın- dan dolayı ödüllendirilmedıği ya da cezalandınlmadığı bir toplum- sal düzeni öngörür. KORKUT BORATAV — Te- orik tartışmalara girmeden, laik- liği din ve devlet işlerinin aynlma- sı biçiminde tarumlıyoruz. Bana göre bu yeterli bir tanım. Bu açı- dan bakmca, katılıyorum, Türk- iye yan laik bir ülke. Devlet gü- ya dini kontrol altında tutuyor, ama aynı zamanda belli dinsel akımlan da destekliyor. Yani la- iklik, tam olarak gerçekleşmemiş, bunu tam olarak gerçekleştirmek gerek. Sadece Diyanet tşleri Baş- kanlıgı'nı değil, dinin çeşitli öğe- lerine kanşmış devleti tamamen ayırmak gerekiyor. Yani imam hatip liseleri, normal programlı devlet liselerine dönüşturülmeli, kadrolu imam hatipliler devlet memuru olmaktan çıkanlmalı. Resmi Kuran kurslan kapatılma- b, devlet okullanndan din dersi kaldınlmalı. Peki doğan boşluk nasıl doldurulacak? Bu boşluk di- nin tamamen sivil topluma bıra- kılması ile doldurulabilir, ama di- nin sivil topluma bırakılması için devletin tam anlamı ile laikleşti- rilmesi gerekmektedir. Toplumda tek değil çok sayıda cemaat var- dır ve her cemaat kendi din gerek- sınrnesini karşılayacaktır. Alevi- ler, Sünniler, farklı mezhep ve ta- rikatlar sözü edilen cemaatlaıa örnektir. Her cemaat kendi din adamıru yetiştirmeli, yeni kuşak- lar için din eğitimi yapabilmelidir. Bana göre bunun dışında gidile- cek tutarlı bir yol yoktur, tutarlı ve gerçekçi bir laiklik için bu yo- la gitmek gereklidir. StRECEK (l\EYTAR(AYiRKK90'DAN 80'E POLITIKA TUNELI Evren, komutanlara 'Yeni güvenoyu almış hükümete darbeyapılmaz' deyince 11 temmuz müdahalesi 2 ay sonraya kaldı 8Temmuz1980'dedarbeertelendi— 9 — Çağlayangil, MGK üyeleri arasında "ihti- laftan", Silahlı Kuvvetler "alt kademelerinde kıpırdanmalardan" söz edince Evren: "Böyle rivayetleri her zaman çıkanyorlar. Sizin de kulağınıza bazı laflar gelmiş olacak. Katiyyen böyle bir şey yok. Ne aramızda ihti- laf ne kıpırdanma" dedi. Sonra, başlarda yadırganan, bir süre sonra olağan karşılanan kendine özgü açıklamaiar yaptı: "Yok, beni vurmuşlar veya vurecaklannış da yaverira önüme geçmiş, siper olmuş, onu öMürmüşler. ben lelasla Harp Okulu'na gel- mişim. Orada ama bir yüzbaşı tecavüze teşeb- büs etmiş. Onu da öldürmuşler. Neier, neler.. Onun için ben her fırsatta açık açık burdan yalanlıyorum." Çağlayangil: "Yalanlamasanız daha iyi ola- cak. Ben bunların çoğunu duymamıştım. Si- zin yerinizde olsam, bu konulara hiç değin- mem. Ben bile sizi dinlerken 'Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Acaba bir şey mi var' diye üzülüyorum. Hiç ağzınıza almasanız daha iy»" Evren: "Ama bu sefer, söylenenlere inana- caklar!' Çağlayangil, "Sayın Paşa" dedi, "her şeyin başı istikrardır, kuvvetli hükümettir. İstikrar olunca çatlak sesler kesilir" "Doğru söylüyorsunuz" dedi Evren; "Bu- nun üzerinde çok duruyoruz. Seçimlerde ek- seriyet sistemini getirmeyi bile düşünüyoruz. Ama memlekct çapında belirli oranda oy ala- mayan siyasi partilerin Meclis'e üye sokma- malannda kararüyız. Bakalım ne yapacağız?" Çoğunluk sisteminden vazgeçtiler. Koalis- yon olur korkusuyla "memleket çapında be- lirli oy alamayan" partileri dışarda bırakmak için yüzde 10 oy barajım getirdiler. Tabii, bü- tün buluşlar görünürde danışma meclisinin marifetiydi. Oysa I981'de "vaziyet üç aşağı beş yukarı açığa kavuşmuştu" Çağlayangil'in Çankaya'ya yaptığ; ziyaret- te genelde önemli konulara değinilmişti, ama bir başka önemli amacı olabilirdi. Evren'den aynlırken Çağlayangil: "Paşam, işiniz zor. tnanın ki, bütün kalbi- mizle başarüı olmanızın duacısıyız. Buna iti- madımzı rica ederim. Son olarak siyasetçile- rin durumunu yeni baştan gozden geçirmeniz- de yarar olduğunu hatırlatıyorum!' Evren Paşa, ricadan çok uyarıyı anımsatan bu sözlerden bir, bir buçuk yıl sonra, 82 Ana- yasası'na başta Demirel, bütün liderlere ve si- yasal kadrolara on yıllık yasak koyacaktı! "Zincirbozan'a davet edildiği" zaman, Çağ- layangil yurtdışındaydı. Zürih'te oturdu, Ev- ren Paşa'ya bir mektup daha yazdı ve gönder- di. Yurtdışmda edindiği izlenimleri "rejim ve Türkiye açısmdan" pek içaçıcı bulmuyordu. Bir yerinde "genel görünüş, eski siyasi parti- lerin, eski kadrolan ve zihniyetiyle canJanma- sından kaygı duyıılduğu intibaını veriyor. Böy- le bir endişenin gerekçesini ve kaynağıru tar- 1979 yıh temmuz ayında Evren Paşa'nın hemşerisi AP Milletvekili Çağlar, Evren'in talimatı ile askeri darbe yapılacağını Demirel'e bildirir. Ancak Demirel konuyu 'ciddiye almadığını' söyleyerek ilgilenmez. Ecevif'in hükümet olduğu sıralarda.temmuz 79'da hükümette başbakan . yardımcılığı görevini yürüten Faruk Sükan, bazı arİcadaşları ile Ecevit'e gelir ve 'müdahale' olacağından kesin bir dille söz eder. Ecevit, Korutürk'egider. Korutürk, "Benvarken yapamazlar" der. 1980 yazı darbe tarihini tespitle geçer. Sonunda 12 Eylül'de karar kınlır. 1982'de ise Konsey Danışma Mecltsi'nce alkışlanmaktadır. tışmak istemiyorum. Bunu bir realite olarak görüyorum. Yalnız şunu düşünüyorum, aca- ba, istesek bile, eski partileri aynen ihya et- mek mümkün müdür? Adalet Partisi'nin sa- vunduğu ana ilkelerin bugün için de geçerli olduğu görüldüğüne göre, 'endişenin fıkirler- den ziyade şahıslardan geldiğine' hükmetmek gerekecektir" diyordu. Kuşkusuz tarih, 12 Eylül darbesine 3 Ocak 1980 günü açıklanan ordu uyarı mektubun- dan sonra karar verildiğini yazacak. Resmi açıklamaiar böyle söylüyor. Ne var ki "resmi" açıklamalann yani sıra "gayri resmi" kimi bilgilerin değeri yok mu acaba? Evren Paşa'nın 12 Eylül adına bugüne ka- dar yaptığı açıklamaiar, askerlerin "işlerin dü- zeleceği umudunu taşıyarak, demokrasiye mü- dahale etmemeye" özen gösterdiklerini bildi- riyor. Sivil kesimegöre, askerler 1979'da darbeye kararlıydılar. Ancak darbeyi haklı kılacak öl- çülerde "ortamın olgunlaşmasım" beklediler. Sonradan sivillesen yüksek rütbeli bazı as- kerlere göre, "darbenin 12 Eylül'e kadar ge- ciktirilmesi yuzlerce cinayete yol actı, daha faz- la kan döküldü." Herhangi bir yargıya varmadan, kimi sap- tamalan sıralamak gerekiyor: Kimi görüşmelerden 1979'larda askerlerin "işlerin düzeleceği urauduna" fazla bel bağ- lamadıkları anlaşılıyor. 18 Kasım 1980'de, darbeden yakiaşık iki ay sonra, Evren Paşa, Birinci Ordu Komutanlı- ğı'nda yuksek rütbeli subaylarla konuşurken: "Biz, neyin ne zaman yapılacağını biliyor- duk. Kendimizi sokak hareketlerine kapürma- dık. Kapürsaydık yanlış kararlar alabilirdik. Asıl zor olan karar vermektir. Karar verince icra kolaylaşır. Karar zamanını iyi tayin etmek lazım geliyordu. Zannediyorum ki bu zama- nı iyi tespit ettik" diyordu. Altı cizilerek üzerinde dunılması gereken cümleler! Şu açıdan: 90'dan bakarken 80'leri söyleşiyorduk. 1979'da başbakandı. "Daha 79'un temmuz ayında darbe karan alındığı soyleniyor. Bu ko- nuda yeni duyumsatmalar var. Ne dersiniz" sorusunu, Ecevit duraklarnaksızın: "En azından tasarlanmış" diye yanıtladı. Ecevit'in hükümet olduğu sıralarda, kimi gelişmelerle girişimler olmuştu. Hükümette başbakan yardımcılığı verdiği Faruk Sükan, kimi arkadaşlanyla Ecevit'e gelmiş, "müda- hale olasılığından" kesin dille söz etmişti. Ocak 90'da olay anımsatıhnca Ecevit: "Darbe olacağını yüzüme soylediler" dedi. Sükan'ı kabineden istifaya kadar götüren bu olaym bir başka sahnesi daha yaşanmıştı. Ece- vit, "darbe karannı" Sükan ve arkadaşlarm- dan öğrenince, yaz tatilini tstanbul'da geçir- mekte olan Cumhurbaşkanı Korutürk'e "bir- ükte gitmelerini" önermişti. Sükan, öneriyi ge- ri çevirince Ecevit, hemen uçağa atlamış, Flor- ya'da bulunan Cumhurbaşkanı'nı görmüş, ge- len haberi aktarmıştı: "Korutürk 'Ben burada otururken, yapamazlar' demişti" Ecevit, Korutürk'ün, "Ve.. 'Eğer yaparlar- sa istifa ederim' diye eklediğini" söyledi. Bu bilgiler, askerlerin 1979'da darbeyi "en azından tasarladığını" değil, darbeye kararlı olduklannı, Evren Paşa'nın 18 Kasım 1980'de tstanbul'da Birinci Ordu Komutardığı'nda söy- lediği gibi "neyin ne zaman yapılacağını bil- diklerini, karann uygulama zamanını iyi ta- yin etmek" ile uğraştıklannı gösteriyordu. Bir başka saptama: Sülevman Çağlar, 1980'den önce, Adalet Partisi Manisa Millet- vekih'ydi. Akhisarhydı. Genelkurmay Başkanı Evren Paşa'yla hemşehri idi. Ailece görüşür- lerdi. 12 Ocak 1990 günü akşam üzeri Çağlar'ı aradı. Çağlaria arasında geçen konuşmayı ses alma aracı saptadı: — "Bana söylendiğine göre, 1979'da müda- hale olacağını genel başkanmız Demirel'e gi- dip söylemişsiniz?" Çağlar "Müdahale olacağını söyleyen o günkü Milli Savunma Bakanı idi." — "Nasıl olur, 1979'da CHP hükümeti ik- tidardaydı?" Çağlar. "Ha, şey, daha evvelf — 1979*un temmuz ayında. Demirel'i uyar- raak amacıyla gidip söylemişsiniz? Çağlar "Yanlış. Sayın Kenan Paşa'dan gel- miş bazı şeyler vardı, gidip kendisine ilettim. — "Kenan Paşa size neler söylemişti efen- dim?" Çağlar: "Onlan şimdi söyleyemem, Saym Demirel bunlann hepsini bUiyor:' — "Ama kaynak siz olduğunuza göre size sormayı yeğledim. Şunu öğrenmeye çalışıyo- rum. CHP iktidarda, ordu rahatsız. Kenan Pa- şa aşağı yukan size bir müdahale yapacakla- rını duyumsatıyor?" Çağlar "Aşağı yukarı öyle." — "Değil mi?" Çağlar "Tabii, tabii." — "Şikâyetler neydi, tabii anarşi ve terör başta" Çağlar: "Şikâyetler... O günkü hükümetle hiçbir yere varılamayacağına inanmış olma- lanî' — "Onu söyledi. Böyle giderse müdahale karan aldık dedi mi size?" Çağlar Yok, yok.. öyle bir şey yok:' — "Ama size duyumsattı?" Çağlar "O günkü ortam içerisinde anarşik olaylann mevcut hükümetle hakkından gelin- mesinin mümkün olmadığı kanaatine vardık- lannı ifade etmek istediler. Üstad, bunları Sü- leyman Bey'den öğrenin, hepsini biliyor. Ta- bii Kenan Paşa'nın izni olmadan bunları av- nntılanyla ifade etmem fevkalade ayıp olur. Bende kalması gereken hususlar var, ölünce- ye kadar söylemem bunlan:' — "Anladığım şu: tşlerin yürümediği ve 79'da da müdahaleye hazır oldukları gibi bir hava." Çağlar "O manada bir şey yok!" — "Zaten söylemeyeceğinizi değil, söyleye- bildiklerinizi öğrenmeye çılışıyorum" 14 Ocak 1990 gecesi, Çağlar'ın söyledikle- rini Demirel'e aktardı. "Demirel'e sordum diye yazınız. Çağlar Temmuz 79'da bir gün geldi. Şuraya oturdu. Kenan Paşa'yla yaptığı göruşmeyi anlattı. Mü- dahaleye karar verdiklerini söyledi. Aşağı yu- kan zamanını bekledıklerini duyumsattı!' Kenan Paşa'dan önemli bilgi geliyor, fakat AP Genel Başkanı "herhangi bir şey yapmı- yordu?" Doğrusu yadırganacak bir durum. Demirel: "Çağlar'ın söylediklerini ciddiye almadım. Zaten bu şekilde gelen darbe söylentilerinin veya darbe haberlerinin üzerinde konuşmayı hiç istemedim" "Ciddiye alsa idiniz?" "Mesele yapardım" Ne yapılabüirdi, sormadı. • • • Bir saptama daha: Uyarı mektubu açıklan- mış. 4 Ocak 80 gecesi, Başbakan Demirel, Ge- nelkurmay 3aşkanını "Konut'a davet" ediyor. "Bu mektup nereden çıktı" diye soruyor. Ev- ren "sigara içip içemeyeceğini" sorduktan, bir tane yaktıktan sonra, "Biliyorsunuz, yurdu de- vamh geziyoruz. Komutanlar, arkadaşlar çok rahatsız" diyor. 1980 öncesi olaylan dürust gözlemlerle "So- kaktaki Asker" kitabında anlatan, Adana Sı- kıyöneüm Komutanı -şimdi emekli- Korgene- ral Nevzat Bolügiray söyle yazıyor: "Başta ben olmak üzere bütün personel, ka- muoyu gibi olayı (uyarı mektubunu) gazete- lerden öğreniyorduk. Ama mektubun tüm TSK adına verildiği söyleniyordu. Kuşkusuz bu konuda bize bir şey sorulmamıştır ve mek- tup başkomutanın (Evren'in) kendi gönişle- riydi. Bu nedenle herkes birbûine merakla 'Yu- karda neler oluyor' diye soruyor, gazete ha- berlerinin dışındaki gerçeği öğrenmek istiyor- du... Bu nedenle, 12 Eylül sonrası yayımlanan bazı yayınlarda açıklandığı gibi alt kademe- nin yukardakilere baskısı kesinlikle söz konu- su olamazdı!' 2 Nisan 1980'de Adana'ya gelen Evren Pa- şa, Bölügiray'a "darbeye İcarar verdiklerini" bildirmiş, Birinci Ordu Komutanı Üruğ'un "onayladığını" söylemiş, "Yönetime el koy- duktan sonra en az 4-5 yıl iş başında kalaca- ğız, emeklilik yok" demişti. Müdahale 11 tem- muz 80'de yapılacaktı, haziran sonunda "Bay- rak Planı" ulaştınlmıştı. Fakat 8 Temmuz'da gelen yeni bir "emirle 'gerekçe gösterilmeden' plan" toplatılmış, darbe ertelenmişti. Neden ertelendiğini Ağustos 80'de sivil hükümetle ya- pılan son sıkıyönetim toplantısından sonra Ev- ren, komutanlara "Yeni güvenoyu almış bir hükümete darbe yapmak uygun olmazdı" di- ye açıklayacaktı. Gerçekten, 2 Temmuz 80'de DemireFin azınlık hükümetine MecUs güven bildirmişti. Orgeneral Bedrettin Demirel'den bir sapta- ma: tkinci Ordu Komutanı, 12 Eylül'den sonra Çankaya'da müşavirlik görevi yapan emekli orgeneral Bedrettin Demirel, 5 Temmuz I987'de -Milliyet'te- "darbenin olacağını ne kadar önceden biliyordunuz" sorusunu "Hep konuşuyorduk. 12 EylüTün geç yapıldığına inanıyorum. Arkadaşlanmızın çoğu 'tam ol- gunlaşsın, millet tarafından tamamen tasvip edilsin' dediler. Bana kalsaydı, en az bir yıl önce yapardım. Bir yıl çok kan aktı" diye ya- nıtlamıştı. "Yakın hesap" diye Temmuz 1979'dan söz ediyordu. "Bir yıl önce yapılmalıydı, bir yılda çok kan döküldü" cümlesi, hele 12 Eylül'le bütünle- şen bir orgeneralden gelince, darbe tarihiyle ilgili tartışmalar başka yönlere kayıyordu. Temmuz 1979'da yapılsaydı, ölenlerin sayı- sı ne ohırdu? Temmuz 80'de gerçekleşseydi, cinayetlerin sayısı ne kadar azalırdı? Darbenin geciktirildigı savları, bugün siya- sal kulislerde bu soruları ve sorulann aritme- tik yanıtlannı canlı tutuyor. 1978 yılında, anarşik olaylarda ölenlerin toplam sayısı, 1168 idi. Darbe, 12 Eylül yerine Temmuz 1979'da ger- çekleşseydi, 2.674 kişi canını yitirmeyecekti. Müdahale Nisan 80'de yapılsaydı, 12 Eylül'e kadar geçen sürede 691 kişi ölmeyecekti. Rakamlar, darbe tarihi tartışmalanm -ister istemez- çok çarpıcı hale getiriyordu. 1978-1979 ve 12 Eylül 80'ne kadar ölenle- rin sayısı 4.273. Tartışmanın can alıcı noktası rakamlaıda yatıyordu. StKEİEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear