Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ
LAIKLIK NEDIR,NE DEGILDIR?
5 MART 1990
(,t:\( A r ŞA YLA.\
Dinde devlet denetimive laiklik— 2 —
SORU — Efendim laiklik tar-
bşmalannda sık sık ortaya atılan
bir gönış, dinin devlet kontrolü
alüna alındığı, Türkiye'nin gerçek
anlamda laik bir ölke olmadıgı-
dır. Acaba sider bu konuda ne
düşünüyorsunuz. laikliğin Turki-
ye'deki uygulaoış ve yorunüanı-
şını nasıl degerlendiriyorsunuz?
Isterseniz bu kez Mural Bdge'den
baslayalım.
MURAT BELGE — Daha ön-
ce de belirttim. Türkiye'de laik-
lik devletin dini içine alarak kont-
rol etmesi biçiminde uygulandı.
Taner Timur ve Şerif Mardin'in
değindikleri "balk Islamı" baskı
alüna alınırken kurumsal din dev-
let aygıtı haline getirilerek dinsel
ideolojiye hâkim olmaya çalışü-
dı. Gerçek laiklik din Ue devlet iş-
lerinin birbirinden aynlmasr, biz-
de ise devletin din üzerinde bas-
kısı var. Yani bizim laikliğimizde
bir baskı unsuru var. tlk kez Men-
deres döneminde radyodan mev-
lit okutulunca kıyamet kopmuş,
"irtica geliyor" yorumlan yapıl-
mıştı. 1940'lardan beri irtica ge-
liyor tartışması var, ama irtica bir
türlü gelemedi. Arria devlet kont-
rolü ve baskı, dine inanan insan-
larda bir tepki oluşturdu. Bu,
Türkiye'de ve genel olarak dün-
yada bir dine yönelme yok anla-
mına gelmiyor; böyle bir yönelim
var.
SORU — Uygıuı göriirseniz bu
noktayı binu sonra ele alalım,
şimdi Türkiye'de laiklik anlayış ve
uygulaması üzerinde duralım. Siz
bu konuda ne düşiinüyorsnnuz
Sayın Okçu.
METtN OKÇL — Herkesin bir
büyük gerçeği kabul etmesi gerek,
Kernalizm bu yüzyılın en önemli
olayıdır. Türkün özbenüğini ça-
ğın görüş ve düşünceleri ile bağ-
daştırarak yeni bir dünya görüşu
ve gelişim yaratmıştır. Kemaliznı,
bir mületin mutluluğunu hedef tu-
tan, gerçekçi prensiplere dayan-
maktadır. Atatürk devrimleri ulu-
sallaşma ve çağdaşlaşma zorunlu-
luğundan doğmuştur, ulusal ege-
menlik ilkesini siyasal kurumlaş-
ma için temel almıştır. Ulusaliaş-
ma ve çağdaşlasma, zorunlu ola-
rak laik devleti gündeme getirmiş-
tir. Ancak 1950 yüından sonra
ortaya çıkan gelişmeler, çok par-
tili sisteme geçiş, siyasal kadrola-
n, Nakşibendi, Nurcu, Süleyman-
cı, Rufai, Kadiri gibi tarikat oy-
larıru almaya yöneltmiştir. Böy-
'Laiklik' açıkotunımuoa katılanlardan bir grup. Soldan saga Şener Battal, Ali Sirmen, Prof. Dr. Korkut Boratav, Murat Belge ve acıkoturnmu yöaeten EgJtiın Servisi şefimiz Gencay Şaylaa.
Belge Bizde devletin din üzerinde baskısı var. Okça Yeni bir laiklik kanununa ihtiyaç var. Battal Türkiye'de yarı-laik
bir sıstem var. t*şiir Din konusunda tarafsız kamu ajanlan yaratılmalı. Koru Laiklik Türkiye'ye egemen olmuş elitlerin
sorunu. Sirmen İslamcılık, devleti denetler duruma geldi. Boratav Devlet güya dini kontrol altında tutuyor.
metkârlara kimse bir şey demez,
ama üniversiteye giden başörtüsü
takmış kızlar, namaza giden ge-
nel mudurler tepkilere neden olur.
Yani laiklik Türkiye'ye egemen
olmuş elitlerin sorunudur ve ikti-
darlarının sallanması karşısında
laikliği siyasi boyutta tartışmaya
başlamışlardır.
ALİ SİRMEN — Galiba laik-
lik ile demokrasi arasındaki iliş-
kileri biraz daha aynntıh ele al-
mak gerekiyor. Bugün laiklik ko-
nusu gerçekten belli gerilimleri
gündeme getirecek bir bicimde
tartışılıyor, toplumun beUi kesim-
leri endişeli. Bu endişenin kayna-
ğında ne yatıyor? Demokrasinin
yok edilmesi, baskıcı bir sistemin
gelmesi korkusu yatıyor. Sorun
salt siyasi. Temel hak ve özgür-
lükler nasıl korunacak, korun-
makla kalmayacak geliştirirecek?
Laikliğin tartışılması bu noktadan
başlıyor. Elbette bir genel müdü-
rün, bir büyük elçinin namazın-
da niyazında oiması hiçbir sorun
yaratmaz, ama Islamcı bir siyasal
lece siyasal amaçlı olarak din is-
tismarı başlamıştır. Bugün bir ka-
nşıkhk egemen gözükmektedir.
Örneğin devlet laik midir sorusu-
nun cevabı açıkta kalmaktadır.
Devlet laikse imam-hatip liseleri,
Diyanet İşleri Başkanlığı neden
devlet örgütü içindedir? Gerçek
anlamda düşünce ve vicdan öi-
gürlüğünden bahsedilebilmekte
midir? Göruldüğü gibi laiklik ile
ilgili temel sorunlara açık cevap-
lar verilememektedir. Bu neden-
le asgari müşterekleri birleştiren
bir laiklik kanunu çıkarmak doğ-
ru olacaktır.
ŞENER BATTAL — Türkiye"
de laiklik var mı, yok mu? Bence
Türkiye'de san sendikalar gibi sa-
n bir laiklik var, gerçek anlamı Ue
yok. Diyanet tşleri Başkanlığı ve
diğer kunımlar devlet içinde yer
aJdığından "yan laik" bir sistem
var denebilir. Devlet birtakım gi-
rişimleri için zaman zaman diui
sloganlar kullanır, örneğin "kan
vennek zekâttır" türünden bildi-
riler duyurulur. Ama Siyasi Par-
tiler Kanunu'na göre bir siyasi
parti Diyanet İşleri Başkanlığı'run
özerkliğini savunamaz, savunur-
sa kapatılır. Yan laik sistemimiz-
de din, bu sistemin müsaade ve ta-
rif ettiği biçimde uygulanmak zo-
rundadır. Buna ek olarak hiç kim-
senin hiç kimseyi dinlemediği top-
lumda, önüne gelene "yobaz",
"mürteci" suçlamaları, toplum-
da sosyal barışı tehlikeye sokmak-
tadır. Bakın benim Türk aydın-
larından bir talebim var, hemen
karşı görüşü "Atatürk diişman-
lıgı" ile suçlamasın. Atatürk, ts-
tiklal Harbi'ni yapan, bağımsız-
lığımızın önderi, cumhuriyetin
kurucusu büyük bir kumandan-
dır. Kimse Atatürk'ün arkasına
sığırup kendi skolastik düşüncele-
rine zırh geçinneye çalışmamalı-
dır.
SERPİL ÜŞÜR — Efendim
ben geçmiş uygulamalara değil,
güncel soruna değinmek istiyo-
rum. Devletin laikleşmesi, kamu
ajanının laikleşmesi sorununu
sürdüreceğim. Türkiye'de
1980'den sonra bir süreç yaşandı,
her kamu kuruluşunda bir mescit
açüdı. Bunun gerekçesi de, "ora-
daki insanlann dinsel gereksinme-
si var ve din bir sosyal gereksin-
medir" biçiminde açıklandı. Pe-
ki o kamu kurumlarında çalışan
insanlann başka gereksinimleri
yok muydu? örneğin kreş, örne-
ğin kültür olanakları, örneğin
spor salonu talepleri yok muydu?
Ama kamu kuruluşlannda mescit
açıldı. Bu bir sembol olduğu için
vurguluyorum. O mescitlerde ka-
mu ajanları yönlendirildi, dinsel
ideoloji doğrultusunda yönlendi-
rildi. Bu kaçınılmaz bir bicimde,
kamu görevlileri arasında bir iki-
lik yarattı, ayncalıklı bir kesim
ortaya çıktı. Kamu kesiminde
böyle gelişmeler olurken hâlâ dev-
letin laik olduğunu ileri sürmek
mumkün mü? Diyanet işlerini
devletin dışına çıkarabilirsiniz,
milli eğitimi bütünü ile laikleşti-
rebilirsiniz, din eğrtimini milli egi-
timin dışına çıkarabilirsiniz; fakat
bunların dışında, dinsel inançlar
karşısında tarafsız olacak, davra-
nacak kamu ajanlannı nasıl yara-
tacaksınız?
SORU — Sayın Koru herhaldc
siz Türkiye'deki laiklik anlayış vc
uygulaması konusunda bazı kri-
tik görüşler gelişüreceksiniz. Siz
soruna nasıl vaklaşıyorsunuz?
FEHMİ KORU — Din konu
su cumhuriyetin ilk yülarında da
tartışılmış, cumhuriyetin kunıcu-
larında Islamiyetin laiklikle bağ-
daşmaz oldugu yolunda düşünce-
ler olduğundan tslamiyeti ortadan
kaldırma, hatta Hıristiyanlığı
devlet dini olarak kabul etme gi-
bi görüşler de ortaya atılmıştır.
özellikle milli mücadelede ön saf-
ta bulunan bazı komutanların
ağırükJarını koynıalan, böyle bir
değişimi Türk mületi kabul etmez
türünden düşüncelerin etkinliği
bu yaklaşımları akamete uğrat-
mışür. Ama onun yerine dinin öz-
gül ağırlığmı hafifletecek bir un-
sur olarak 163. madde getirilmiş-
tir.
İnanan kesim, yeni düzenJemeye
muhalefeti kalbinde ve kafâsmda
koruyarak ve verüen ilk fırsatta
yeni sisteme tepkilerini ortaya ko-
yarak kendilerini muhafaza et-
mişlerdir. Sözünü ettiğim ilk fır-
sat DP'nin iktidanna yol açan
1950 seçimleridir. tlk açık ve öz-
gür seçimdir. Bundan sonra, cum-
huriyetin kurulduğu yülardaki fel-
sefeyi, yani Kemalizmi savunan
bütün partiler açık ve özgur se-
çimlerde halkın tepkisi ile karşı-
laşmışlardır ve hiçbir zamcn se-
çimle iktidara gelememişlerdir
Laiklik, felsefı duzeyde tartışılan
bir sistem olarak ve insanlann öı-
gür düşünraesini sağlayacak bir il-
ke biçiminde değil, bir belli dev-
let politikası olarak Türkiye'de
uygulanmış olduğundan tepkiler
çekmiştir. Bu tepkiler, bugün za-
man zaman tehlike olarak yorum-
lanan yoğunluğa erişmiştir. Biz de
satır aralanna baktığımızda soru-
nu siyasi boyut içinde tartışıyo-
ruz. Devlet dairelerinde namaza
giden odacıya ya da başörtulü hiz-
sistemde ne demokrasi ne de te-
mel hak ve özgürlükler vardır.
Katılıyorum, Türkiye yan laik bir
ülkedir. tlk önce devlet dinsel
akımlan denetlemiş, şimdilerde
ise dinsel akımlar, İslamcılık dev-
leti denetler duruma gelmiştir.
1989 tstanbul'unda Cağaloğlu
semtinde yeni bir cami açıldı ve
insanlar sokaklan işgal ettiler, na-
maz kılanlar nedeni ile kimse yol-
lardan gecemedi. Halbuki bu
semt dünyanın en güzel camileri
ile çevrili. Bu bir siyasi gösteri ve
çok açık başkalannın temel hak-
lannı ihlal ediyor, yoldan gecemi-
yorsunuz. Devlet ise bu durumda
ortada yok. Gerçek laiklik kim-
senin kimseye inancını zorla ka-
bul ettirmediği, kimsenin inancın-
dan dolayı ödüllendirilmedıği ya
da cezalandınlmadığı bir toplum-
sal düzeni öngörür.
KORKUT BORATAV — Te-
orik tartışmalara girmeden, laik-
liği din ve devlet işlerinin aynlma-
sı biçiminde tarumlıyoruz. Bana
göre bu yeterli bir tanım. Bu açı-
dan bakmca, katılıyorum, Türk-
iye yan laik bir ülke. Devlet gü-
ya dini kontrol altında tutuyor,
ama aynı zamanda belli dinsel
akımlan da destekliyor. Yani la-
iklik, tam olarak gerçekleşmemiş,
bunu tam olarak gerçekleştirmek
gerek. Sadece Diyanet tşleri Baş-
kanlıgı'nı değil, dinin çeşitli öğe-
lerine kanşmış devleti tamamen
ayırmak gerekiyor. Yani imam
hatip liseleri, normal programlı
devlet liselerine dönüşturülmeli,
kadrolu imam hatipliler devlet
memuru olmaktan çıkanlmalı.
Resmi Kuran kurslan kapatılma-
b, devlet okullanndan din dersi
kaldınlmalı. Peki doğan boşluk
nasıl doldurulacak? Bu boşluk di-
nin tamamen sivil topluma bıra-
kılması ile doldurulabilir, ama di-
nin sivil topluma bırakılması için
devletin tam anlamı ile laikleşti-
rilmesi gerekmektedir. Toplumda
tek değil çok sayıda cemaat var-
dır ve her cemaat kendi din gerek-
sınrnesini karşılayacaktır. Alevi-
ler, Sünniler, farklı mezhep ve ta-
rikatlar sözü edilen cemaatlaıa
örnektir. Her cemaat kendi din
adamıru yetiştirmeli, yeni kuşak-
lar için din eğitimi yapabilmelidir.
Bana göre bunun dışında gidile-
cek tutarlı bir yol yoktur, tutarlı
ve gerçekçi bir laiklik için bu yo-
la gitmek gereklidir.
StRECEK
(l\EYTAR(AYiRKK90'DAN 80'E POLITIKA TUNELI
Evren, komutanlara 'Yeni güvenoyu almış hükümete darbeyapılmaz' deyince 11 temmuz müdahalesi 2 ay sonraya kaldı
8Temmuz1980'dedarbeertelendi— 9 —
Çağlayangil, MGK üyeleri arasında "ihti-
laftan", Silahlı Kuvvetler "alt kademelerinde
kıpırdanmalardan" söz edince Evren:
"Böyle rivayetleri her zaman çıkanyorlar.
Sizin de kulağınıza bazı laflar gelmiş olacak.
Katiyyen böyle bir şey yok. Ne aramızda ihti-
laf ne kıpırdanma" dedi.
Sonra, başlarda yadırganan, bir süre sonra
olağan karşılanan kendine özgü açıklamaiar
yaptı:
"Yok, beni vurmuşlar veya vurecaklannış
da yaverira önüme geçmiş, siper olmuş, onu
öMürmüşler. ben lelasla Harp Okulu'na gel-
mişim. Orada ama bir yüzbaşı tecavüze teşeb-
büs etmiş. Onu da öldürmuşler. Neier, neler..
Onun için ben her fırsatta açık açık burdan
yalanlıyorum."
Çağlayangil: "Yalanlamasanız daha iyi ola-
cak. Ben bunların çoğunu duymamıştım. Si-
zin yerinizde olsam, bu konulara hiç değin-
mem. Ben bile sizi dinlerken 'Ateş olmayan
yerden duman çıkmaz. Acaba bir şey mi var'
diye üzülüyorum. Hiç ağzınıza almasanız daha
iy»"
Evren: "Ama bu sefer, söylenenlere inana-
caklar!'
Çağlayangil, "Sayın Paşa" dedi, "her şeyin
başı istikrardır, kuvvetli hükümettir. İstikrar
olunca çatlak sesler kesilir"
"Doğru söylüyorsunuz" dedi Evren; "Bu-
nun üzerinde çok duruyoruz. Seçimlerde ek-
seriyet sistemini getirmeyi bile düşünüyoruz.
Ama memlekct çapında belirli oranda oy ala-
mayan siyasi partilerin Meclis'e üye sokma-
malannda kararüyız. Bakalım ne yapacağız?"
Çoğunluk sisteminden vazgeçtiler. Koalis-
yon olur korkusuyla "memleket çapında be-
lirli oy alamayan" partileri dışarda bırakmak
için yüzde 10 oy barajım getirdiler. Tabii, bü-
tün buluşlar görünürde danışma meclisinin
marifetiydi. Oysa I981'de "vaziyet üç aşağı beş
yukarı açığa kavuşmuştu"
Çağlayangil'in Çankaya'ya yaptığ; ziyaret-
te genelde önemli konulara değinilmişti, ama
bir başka önemli amacı olabilirdi. Evren'den
aynlırken Çağlayangil:
"Paşam, işiniz zor. tnanın ki, bütün kalbi-
mizle başarüı olmanızın duacısıyız. Buna iti-
madımzı rica ederim. Son olarak siyasetçile-
rin durumunu yeni baştan gozden geçirmeniz-
de yarar olduğunu hatırlatıyorum!'
Evren Paşa, ricadan çok uyarıyı anımsatan
bu sözlerden bir, bir buçuk yıl sonra, 82 Ana-
yasası'na başta Demirel, bütün liderlere ve si-
yasal kadrolara on yıllık yasak koyacaktı!
"Zincirbozan'a davet edildiği" zaman, Çağ-
layangil yurtdışındaydı. Zürih'te oturdu, Ev-
ren Paşa'ya bir mektup daha yazdı ve gönder-
di. Yurtdışmda edindiği izlenimleri "rejim ve
Türkiye açısmdan" pek içaçıcı bulmuyordu.
Bir yerinde "genel görünüş, eski siyasi parti-
lerin, eski kadrolan ve zihniyetiyle canJanma-
sından kaygı duyıılduğu intibaını veriyor. Böy-
le bir endişenin gerekçesini ve kaynağıru tar-
1979 yıh temmuz ayında Evren
Paşa'nın hemşerisi AP
Milletvekili Çağlar, Evren'in
talimatı ile askeri darbe
yapılacağını Demirel'e bildirir.
Ancak Demirel konuyu 'ciddiye
almadığını' söyleyerek ilgilenmez.
Ecevif'in hükümet olduğu
sıralarda.temmuz 79'da
hükümette başbakan .
yardımcılığı görevini yürüten
Faruk Sükan, bazı arİcadaşları
ile Ecevit'e gelir ve 'müdahale'
olacağından kesin bir dille söz
eder. Ecevit, Korutürk'egider.
Korutürk, "Benvarken
yapamazlar" der. 1980 yazı darbe tarihini tespitle geçer. Sonunda 12 Eylül'de karar kınlır. 1982'de ise Konsey Danışma Mecltsi'nce alkışlanmaktadır.
tışmak istemiyorum. Bunu bir realite olarak
görüyorum. Yalnız şunu düşünüyorum, aca-
ba, istesek bile, eski partileri aynen ihya et-
mek mümkün müdür? Adalet Partisi'nin sa-
vunduğu ana ilkelerin bugün için de geçerli
olduğu görüldüğüne göre, 'endişenin fıkirler-
den ziyade şahıslardan geldiğine' hükmetmek
gerekecektir" diyordu.
Kuşkusuz tarih, 12 Eylül darbesine 3 Ocak
1980 günü açıklanan ordu uyarı mektubun-
dan sonra karar verildiğini yazacak.
Resmi açıklamaiar böyle söylüyor.
Ne var ki "resmi" açıklamalann yani sıra
"gayri resmi" kimi bilgilerin değeri yok mu
acaba?
Evren Paşa'nın 12 Eylül adına bugüne ka-
dar yaptığı açıklamaiar, askerlerin "işlerin dü-
zeleceği umudunu taşıyarak, demokrasiye mü-
dahale etmemeye" özen gösterdiklerini bildi-
riyor.
Sivil kesimegöre, askerler 1979'da darbeye
kararlıydılar. Ancak darbeyi haklı kılacak öl-
çülerde "ortamın olgunlaşmasım" beklediler.
Sonradan sivillesen yüksek rütbeli bazı as-
kerlere göre, "darbenin 12 Eylül'e kadar ge-
ciktirilmesi yuzlerce cinayete yol actı, daha faz-
la kan döküldü."
Herhangi bir yargıya varmadan, kimi sap-
tamalan sıralamak gerekiyor:
Kimi görüşmelerden 1979'larda askerlerin
"işlerin düzeleceği urauduna" fazla bel bağ-
lamadıkları anlaşılıyor.
18 Kasım 1980'de, darbeden yakiaşık iki ay
sonra, Evren Paşa, Birinci Ordu Komutanlı-
ğı'nda yuksek rütbeli subaylarla konuşurken:
"Biz, neyin ne zaman yapılacağını biliyor-
duk. Kendimizi sokak hareketlerine kapürma-
dık. Kapürsaydık yanlış kararlar alabilirdik.
Asıl zor olan karar vermektir. Karar verince
icra kolaylaşır. Karar zamanını iyi tayin etmek
lazım geliyordu. Zannediyorum ki bu zama-
nı iyi tespit ettik" diyordu.
Altı cizilerek üzerinde dunılması gereken
cümleler!
Şu açıdan:
90'dan bakarken 80'leri söyleşiyorduk.
1979'da başbakandı. "Daha 79'un temmuz
ayında darbe karan alındığı soyleniyor. Bu ko-
nuda yeni duyumsatmalar var. Ne dersiniz"
sorusunu, Ecevit duraklarnaksızın:
"En azından tasarlanmış" diye yanıtladı.
Ecevit'in hükümet olduğu sıralarda, kimi
gelişmelerle girişimler olmuştu. Hükümette
başbakan yardımcılığı verdiği Faruk Sükan,
kimi arkadaşlanyla Ecevit'e gelmiş, "müda-
hale olasılığından" kesin dille söz etmişti.
Ocak 90'da olay anımsatıhnca Ecevit:
"Darbe olacağını yüzüme soylediler" dedi.
Sükan'ı kabineden istifaya kadar götüren bu
olaym bir başka sahnesi daha yaşanmıştı. Ece-
vit, "darbe karannı" Sükan ve arkadaşlarm-
dan öğrenince, yaz tatilini tstanbul'da geçir-
mekte olan Cumhurbaşkanı Korutürk'e "bir-
ükte gitmelerini" önermişti. Sükan, öneriyi ge-
ri çevirince Ecevit, hemen uçağa atlamış, Flor-
ya'da bulunan Cumhurbaşkanı'nı görmüş, ge-
len haberi aktarmıştı:
"Korutürk 'Ben burada otururken,
yapamazlar' demişti"
Ecevit, Korutürk'ün, "Ve.. 'Eğer yaparlar-
sa istifa ederim' diye eklediğini" söyledi.
Bu bilgiler, askerlerin 1979'da darbeyi "en
azından tasarladığını" değil, darbeye kararlı
olduklannı, Evren Paşa'nın 18 Kasım 1980'de
tstanbul'da Birinci Ordu Komutardığı'nda söy-
lediği gibi "neyin ne zaman yapılacağını bil-
diklerini, karann uygulama zamanını iyi ta-
yin etmek" ile uğraştıklannı gösteriyordu.
Bir başka saptama: Sülevman Çağlar,
1980'den önce, Adalet Partisi Manisa Millet-
vekih'ydi. Akhisarhydı. Genelkurmay Başkanı
Evren Paşa'yla hemşehri idi. Ailece görüşür-
lerdi.
12 Ocak 1990 günü akşam üzeri Çağlar'ı
aradı. Çağlaria arasında geçen konuşmayı ses
alma aracı saptadı:
— "Bana söylendiğine göre, 1979'da müda-
hale olacağını genel başkanmız Demirel'e gi-
dip söylemişsiniz?"
Çağlar "Müdahale olacağını söyleyen o
günkü Milli Savunma Bakanı idi."
— "Nasıl olur, 1979'da CHP hükümeti ik-
tidardaydı?"
Çağlar. "Ha, şey, daha evvelf
— 1979*un temmuz ayında. Demirel'i uyar-
raak amacıyla gidip söylemişsiniz?
Çağlar "Yanlış. Sayın Kenan Paşa'dan gel-
miş bazı şeyler vardı, gidip kendisine ilettim.
— "Kenan Paşa size neler söylemişti efen-
dim?"
Çağlar: "Onlan şimdi söyleyemem, Saym
Demirel bunlann hepsini bUiyor:'
— "Ama kaynak siz olduğunuza göre size
sormayı yeğledim. Şunu öğrenmeye çalışıyo-
rum. CHP iktidarda, ordu rahatsız. Kenan Pa-
şa aşağı yukan size bir müdahale yapacakla-
rını duyumsatıyor?"
Çağlar "Aşağı yukarı öyle."
— "Değil mi?"
Çağlar "Tabii, tabii."
— "Şikâyetler neydi, tabii anarşi ve terör
başta"
Çağlar: "Şikâyetler... O günkü hükümetle
hiçbir yere varılamayacağına inanmış olma-
lanî'
— "Onu söyledi. Böyle giderse müdahale
karan aldık dedi mi size?"
Çağlar Yok, yok.. öyle bir şey yok:'
— "Ama size duyumsattı?"
Çağlar "O günkü ortam içerisinde anarşik
olaylann mevcut hükümetle hakkından gelin-
mesinin mümkün olmadığı kanaatine vardık-
lannı ifade etmek istediler. Üstad, bunları Sü-
leyman Bey'den öğrenin, hepsini biliyor. Ta-
bii Kenan Paşa'nın izni olmadan bunları av-
nntılanyla ifade etmem fevkalade ayıp olur.
Bende kalması gereken hususlar var, ölünce-
ye kadar söylemem bunlan:'
— "Anladığım şu: tşlerin yürümediği ve
79'da da müdahaleye hazır oldukları gibi bir
hava."
Çağlar "O manada bir şey yok!"
— "Zaten söylemeyeceğinizi değil, söyleye-
bildiklerinizi öğrenmeye çılışıyorum"
14 Ocak 1990 gecesi, Çağlar'ın söyledikle-
rini Demirel'e aktardı.
"Demirel'e sordum diye yazınız. Çağlar
Temmuz 79'da bir gün geldi. Şuraya oturdu.
Kenan Paşa'yla yaptığı göruşmeyi anlattı. Mü-
dahaleye karar verdiklerini söyledi. Aşağı yu-
kan zamanını bekledıklerini duyumsattı!'
Kenan Paşa'dan önemli bilgi geliyor, fakat
AP Genel Başkanı "herhangi bir şey yapmı-
yordu?" Doğrusu yadırganacak bir durum.
Demirel:
"Çağlar'ın söylediklerini ciddiye almadım.
Zaten bu şekilde gelen darbe söylentilerinin
veya darbe haberlerinin üzerinde konuşmayı
hiç istemedim"
"Ciddiye alsa idiniz?"
"Mesele yapardım"
Ne yapılabüirdi, sormadı.
• • •
Bir saptama daha: Uyarı mektubu açıklan-
mış. 4 Ocak 80 gecesi, Başbakan Demirel, Ge-
nelkurmay 3aşkanını "Konut'a davet" ediyor.
"Bu mektup nereden çıktı" diye soruyor. Ev-
ren "sigara içip içemeyeceğini" sorduktan, bir
tane yaktıktan sonra, "Biliyorsunuz, yurdu de-
vamh geziyoruz. Komutanlar, arkadaşlar çok
rahatsız" diyor.
1980 öncesi olaylan dürust gözlemlerle "So-
kaktaki Asker" kitabında anlatan, Adana Sı-
kıyöneüm Komutanı -şimdi emekli- Korgene-
ral Nevzat Bolügiray söyle yazıyor:
"Başta ben olmak üzere bütün personel, ka-
muoyu gibi olayı (uyarı mektubunu) gazete-
lerden öğreniyorduk. Ama mektubun tüm
TSK adına verildiği söyleniyordu. Kuşkusuz
bu konuda bize bir şey sorulmamıştır ve mek-
tup başkomutanın (Evren'in) kendi gönişle-
riydi. Bu nedenle herkes birbûine merakla 'Yu-
karda neler oluyor' diye soruyor, gazete ha-
berlerinin dışındaki gerçeği öğrenmek istiyor-
du... Bu nedenle, 12 Eylül sonrası yayımlanan
bazı yayınlarda açıklandığı gibi alt kademe-
nin yukardakilere baskısı kesinlikle söz konu-
su olamazdı!'
2 Nisan 1980'de Adana'ya gelen Evren Pa-
şa, Bölügiray'a "darbeye İcarar verdiklerini"
bildirmiş, Birinci Ordu Komutanı Üruğ'un
"onayladığını" söylemiş, "Yönetime el koy-
duktan sonra en az 4-5 yıl iş başında kalaca-
ğız, emeklilik yok" demişti. Müdahale 11 tem-
muz 80'de yapılacaktı, haziran sonunda "Bay-
rak Planı" ulaştınlmıştı. Fakat 8 Temmuz'da
gelen yeni bir "emirle 'gerekçe gösterilmeden'
plan" toplatılmış, darbe ertelenmişti. Neden
ertelendiğini Ağustos 80'de sivil hükümetle ya-
pılan son sıkıyönetim toplantısından sonra Ev-
ren, komutanlara "Yeni güvenoyu almış bir
hükümete darbe yapmak uygun olmazdı" di-
ye açıklayacaktı. Gerçekten, 2 Temmuz 80'de
DemireFin azınlık hükümetine MecUs güven
bildirmişti.
Orgeneral Bedrettin Demirel'den bir sapta-
ma: tkinci Ordu Komutanı, 12 Eylül'den sonra
Çankaya'da müşavirlik görevi yapan emekli
orgeneral Bedrettin Demirel, 5 Temmuz
I987'de -Milliyet'te- "darbenin olacağını ne
kadar önceden biliyordunuz" sorusunu "Hep
konuşuyorduk. 12 EylüTün geç yapıldığına
inanıyorum. Arkadaşlanmızın çoğu 'tam ol-
gunlaşsın, millet tarafından tamamen tasvip
edilsin' dediler. Bana kalsaydı, en az bir yıl
önce yapardım. Bir yıl çok kan aktı" diye ya-
nıtlamıştı. "Yakın hesap" diye Temmuz
1979'dan söz ediyordu.
"Bir yıl önce yapılmalıydı, bir yılda çok kan
döküldü" cümlesi, hele 12 Eylül'le bütünle-
şen bir orgeneralden gelince, darbe tarihiyle
ilgili tartışmalar başka yönlere kayıyordu.
Temmuz 1979'da yapılsaydı, ölenlerin sayı-
sı ne ohırdu?
Temmuz 80'de gerçekleşseydi, cinayetlerin
sayısı ne kadar azalırdı?
Darbenin geciktirildigı savları, bugün siya-
sal kulislerde bu soruları ve sorulann aritme-
tik yanıtlannı canlı tutuyor.
1978 yılında, anarşik olaylarda ölenlerin
toplam sayısı, 1168 idi.
Darbe, 12 Eylül yerine Temmuz 1979'da ger-
çekleşseydi, 2.674 kişi canını yitirmeyecekti.
Müdahale Nisan 80'de yapılsaydı, 12 Eylül'e
kadar geçen sürede 691 kişi ölmeyecekti.
Rakamlar, darbe tarihi tartışmalanm -ister
istemez- çok çarpıcı hale getiriyordu.
1978-1979 ve 12 Eylül 80'ne kadar ölenle-
rin sayısı 4.273.
Tartışmanın can alıcı noktası rakamlaıda
yatıyordu.
StKEİEK