Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 ARALIK 1990 PAZAR YAZILARI CUMHURİYET/13
Niamey'den
Afrika'nın bunca yoksulluğuna karşın
NtJER'DE YOKSULLUK — Kabuk tutmuş yaralar vardı bazdannın yüzlerinde.
Kent sözcüğü, Nijer'de pek fazla bir şey ifade
etmiyor. Başkent Niamey, kerpiç evlerden, keçi
sürüleriyle develerden ibaret, insanlar yaya.
Yalnızca yoksulluk değil, sevecenlik ve
konukseverlik de bunca yakından bu ülkede
görülüyor.
Kuraklık yüzünden otlaklarını,
göçebe kamplannı terk edip
kente gelen çöp insanlanydı ço-
ğu, Ve tüm güçlüklere karşın si-
yah yüzlerinden bembeyaz gü-
lüşlerini eksik etmiyorlardı. Yal-
nızca yoksulluğu değil, sevecen-
liği, sabn, konukseverliği de bu
boyutlarda, bunca yakından ilk
kez Nijer'de gördüm. Ve her şe-
yin, incik boncukla yeşil porta-
kalların, büyülü muskalarla de-
ve derisinden yapılmış çantala-
rın, adını bile bilmedigım ka-
buklu meyvelerin, her türlü ba-
haratla süs eşyalarının satıldığı
pazar yerlerini. O pazar yerlerin-
de bir duvar dibine oturmuş, ko-
NEDtM GÜRSEL
NİAMEY — Uk kez geliyo-
rum Siyah Afrika'ya. Değişik,
bambaşka bir dünya, bir kara-
basan. Yoksulluğu gördüm ilk
kez. Bu boyutlarda, bunca so-
mut, bu denli yakınımda ilk kez
burada, Nijer'de gördüm yok-
sulluğu. Şiş karınlı, çınlçıplak,
aç çocukîar. Kentin kenar ma-
hallelerinde sokakların kırmızı
toprağjna bulanmış, tavuklarla
oynuyor, toz içinde bağırışıp ça-
ğırışıyorlardı. Kabuk tutmuş ya-
ralar vardı bazılarının yüzlerin-
de. Kadınların ayakları çıplak,
erkeklerin yüzleri örtülüydü.
caman kara memeleriyle çocuk-
larını emziren şişman kadınlan,
açık havada, pislik içinde pişi-
rilen halkalarla tavuk ve kerten-
keleleri. Afrika pazarlanndaki
renk zenginliğini, etnik kaynaş-
mayla dil boliuğunu, yoksulluk-
la sevecenliği dünyanın başka
hiçbir yerinde bulamayacağımı
söyleyen dostlarım hakhymış.
Niamey'in pazarı gerçeküstü
bir panayırla korku filmlerinin
atmosferini yansıtıyordu. Nijer
ırmağında tutulmuş iri pullu,
kocaman ağızlı balıkların üzerı-
ne at sinekleri konuyordu sıcak-
ta. Burnu halkalı dev bir kadın
durmadan bir şeyler anlatıyor-
du. Bir başkası tezgâhın önüne
çökmüş tıraş sabunuyla ayna sa-
tıyordu. Aynalann içinde Sene-
gal'den getirilmiş yengeçlerle ka-
ridesler kokmaya başlarruşlardı.
Güneşte, soğuk mevsimde olma-
mıza karşın gölgede otuz beş de-
receyi bulan sıcakta her şey bo-
TOYOTA" Y e n i P a s a p o r t u n u z "
zuluyor, kokuyor, çürüyüp da-
ğılıyordu. Deve külbastılarıyla
boyun butlan, gümüş takılarla
viski şişelerinde satılan zeytin
yağı, her şey, her şey olağan dı-
şıydı. Ve insanlar bu çürümenin
içinde, bunca pislik ve karmaşa-
nın içinde neşelerinden hiçbir
şe>' yitirmeden şakalaşıyorlar,
dans edip türkü söylüyorlardı.
Nijer'i ve insanlannı sevdim.
Gerçekte üç değişik kavimden
oluşuyor buranın halkı. Hausa-
lar, Tuaregler ve Pöller. Her bi-
rinin ayn dilleri, ayrı gelenek-
leri var. Ve ne tuhaf onları bir-
leştiren tek unsur kendilerinin
olmayan, sömürgenin dayattığı
bir dil: Fransızca. Ben de Fran-
sızca sayesinde buradayım za-
ten, "en iyi yabancı öyktt" ödü-
lünü almak için. Ama ne ödül
umurumda ne de ülkenin geliş-
me düzeyiyle çelişen Kongre Sa-
lonu'ndaki toplantılar. Sabah-
tan akşama kentin sokakların-
da dolaşıp duruyorum. Dolaş-
tıkça da artıyor şaşkınlığım.
"Kent" sözcüğünün burada pek
fazla bir şey ifade etmediğini de
belirtmeliyim. Resmi yapılarla
birkaç turistik otelin dışında
kent tek katlı kerpiç evlerden,
kırrruzı kör duvarlardan ve toz-
lu sokaklarda dolaşan keçi sü-
rüleriyle develerden ibaret. Ara-
ba yok denecek kadar az, elçi-
lik görevlilerininkileri saymaz-
sak. İnsanlar ya motosikletle ya
da yaya dolaşıyorlar. Onlan eşek
ya da deve sırtında görmek de
mümkün, ama çoğunluk yaya.
Yalnızca Niamey sokaklarında
değil uçsuz bucaksız SahePde,
Nijer ırmağı kıyısında ya da ne
bileyim gece zifiri karanlıkta da
rastladım bu yayalara. Ince uzun
kadınlar, körpecik genç kızlar,
endamlı delikanhlar başlannda
bir sepet, bir muz hevengi, bile-
medin bir plastik leğen, yüriiyüp
duruyorlardı. Sanki bir uzun yü-
rüyüşteydi tüm Nijer halkı. Bu
sıcakta, Allahın bu kuş uçmaz
kervan geçmez cölünde, albeni-
li giysileri çıplak ayaklanyla
böyle nereye yürüyorlardı ki!
Görünürde ne bir köy ne bir va-
ha vardı. Hiçbir menzile ulaş-
mayacaklan kesindi. Ama yine
de yürüyorlardı işte. Bu yürüyü-
şün gizini hâlâ çözebilmiş değj-
lim.
Hayvanlar da doğayla kayna-
şıp bütünleşmiş, ülkenin aynlmaz
bir parçası olmuşlar Nijer'de Ir-
mak boyunda hipopotamlan
gördüm. Kocaman, hantal göv-
deleri, bir insanı kolayca yuta-
bilecek ağızlarıyla çamurlu su-
da yan gelmiş yatıyorlardı. Az
ötelerinden motorla geçtik. Dö-
nüp bakmadılar bile. Kendi
dünyalarında, kendi hallerindey-
diler. Ama ne kadar da koca-
mandılar Tannm, nasıl da kor-
kunçtular! Zürafalan da gör-
düm Nijer'de. Timsahlarla as-
lanları, filleri, çocukluğumun
tüm olağanüstü hayvanlannı.
Burkina Faso sınınndaki W par-
kmda özgürdüleT. Nijer halkı da
bağımsızlığına kavuştufu 1960
yıhndan bu yana özgür. Ama
yoksulluğun, tek parti yönetimi-
nin, etnik çatışmaların "özgiir-
lügü"nü yaşıyor. Ne diyordu
Nâzım Tanganika Röporta-
jı'nda:
"Başımı kaldırdun bakıyorura
/ Afrika iki yol kavşağında du-
nıyor / yol var yine esirtiğin ini-
ne gider döne dolaşa / yol var
gider bfiyük taümyetine büyttk
kardeşliğin". KongTe salonunda-
ki toplantının açılış konuşmasını
Nijer başbakanı yaptı. Ve cum-
hurbaşkanı Ali Saibou'nun bir
mesajını iletti. Başkan mesajın-
da yakında çok partili düzene
geçileceğini muştuluyor, konuk-
lara hoşgeldirüz diyordu. Hoş-
bulduk Nijer! Yağmurun bol,
demokrasi deneyin bereketli ol-
sun! Keçilerinin sütü kesilmesin,
çocuklann okuyabilsinler! Ve
gece, ırmağın kıyısında, sevgili-
ler buluşup dans edebilsinler
tamtamların patırtısında.
Atina'dan
Şafak vakti
eğlenceleri
Tabak kırma modası Atina'da çoktan kayboldu.
İnsanlar sabah saat 06.30'a kadar açık eğlence
yerlerinde 'yeni moda'lar peşinde. Tıka basa
dolu tavernalardan sonra insanlar işe gidiyor.
Çoğu da 'hastayım' bahanesiyle çalışmıyor.
STELYO BERBERAKİS
ATİNA — Günlerden cumar-
tesi.. Sabah saat 05.00. Halk
otobüsleri, garajlardan yeni ha-
reket etmiş, daha çok fabrika iş-
çisi taşıyor. Apartmanların ka-
pıcıları binaların önünü hor-
tumlanyla temizliyor. Kadınlar
basarnak yıkıyor. Etraf sessiz.
Biraz da nemli. Sigara, gazete
satanlar işyerlerinin kepenkleri-
ni açmaya başlamış bile. Pane-
pistimiu, Akademias ve Stadiu
anacaddelerinin birleştiği Omo-
nia me>'danında akşamdan kal-
malara sandviç hazırlayan sey-
yar satıcılar ise evierinin yolunu
tutmaya hazırlanıyor. Biraz öte-
deki et pazannın içindeki dört
işkembeci lokantası, günün 24
saatinde çorba ve bilumum mut- ^
fak yemeği çıkarmayı sürdürü- Ozelhkle yalnız Yunan müziği
çalan Romeo ve Bizzard gibi
"paydos" etmiş işyerlerinden
uzaklaşıyor. Ayru sokakta bulu-
nan iş hanı ve banka bekçileri de
mahmur gözlerle koruduklan
işyerlerinin kapısına çıkmış ge-
rilmekle meşgul.
Aynı saatlerde Vukurestiu so-
kağının bir üstündeki iinlü Ko-
lanaki meydanındayız. Kolona-
ki meydanında hayat "dur" bil-
miyor. Bu meydandaki bilumum
eğlence yerleri her nasıl izin alı-
yorsa, sabahın körüne kadar
açık hepsi. Oysa Yunan yasala-
rına göre eğlence yerlerinin ge-
ce saat 03.00'ten sonra kapan-
ması gerekiyor. Ama Romeo,
Mercedes, Actuel, La Notte, Iri-
ni's, Jazz Bar, Bizzard gibi bir-
çok irüi ufaklı pub, disko türün-
deki eğlence yerleri hâlâ açık..
yor. Lokantalar tıklım tıklım.
Gece yarısından sabahın
05.00'ine kadar bu lokantalarda
tuvaletli bayanlan, mini etekli
Lokantalar
tıklım tıklım.
Gece yarısından
sabahın 05.00'ine
kadar bu
lokantalarda
tuvaletli
bayanlan, mini
etekli genç
kızları, şık
giyimli beyleri
görmek
mümkün.
genç kızları, kravatlı şık giyimli
beyleri görmek mümkün. Sabah
05.00'ten sonra dekor değişiyor.
Bu şık insanlann yerini şimdi iş-
çiler alıyor. Çünkü eğlenceden
dönenlerin yatmaya gitmeden
önce işkembe içmesi ne denli ge-
rekiyorsa aynı saatlerde evlerin-
den çıkıp işyerlerine giden işçi-
lerin de o denli işkembe içmesi
gerekiyor.
Anacaddelerde trafik, öğlen
saati kadar kalabalık. Omonia
meydanında o günün sabah ga-
zeteleri kapışıhyor. Şafak vak-
tinde bu meydanda toplananiaı
bir yevmiye karşılığmda kendi-
lerine iş verecek bir işveren bek-
yerlere sabahın o saatlerinde bile
girebilmek ve oturacak bir ma-
sa bulmak büyük bir başarı.
Herhalde ayıp olmasın diye
sabahın yalnız 06.30'una kadar
açık olan bu eğlence yerlerinde
eğlenenler kendilerinden geçi-
yor. "Müzik bir yana, dünya bir
yana" ilkesini benimsemiş olan
bu insanlar, Romeo ve Bizzard
1
ın masaJarında "oturma seansı-
nı" aşmışlar; o saatlerde masa-
ların üzerinde dans eden bayan-
lara tempo tutuyorlar. Erkekle-
rin masa üzerine çıkması "y«-
sak." Erkekler ancak sandalye-
lerin üzerinde göbek atabiliyor.
Bayanlar ise beyaz örtülü masa-
ların üzerine çıkıp dans etmele-
ri için dört üyelik orkestra tara-
fından "teşvik" ediliyor. Pap-
yonlu garsonlar oldukça uygar.
Müşterilerin hemen hepsi ile ta-
mşıyor. Masa bulmada kendile-
rine "ufak bir bahşiş" karşüığın-
da "yardımcı" oluyor. Tabak
kırma modası Atina'da çoktan
geçmiş. Yerini karanfıller almış.
Tabak kırmalara ve şampanya
açmalara ancak 3. sınıf eğlence
yerlerinde rastlanryor artık. Yu-
nan müziğinin en coşturucu tu-
ru ise artık geleneksel zeybeki-
ko, kasap havası ya da sirtaki
değil. Bunun da yerini göbek
havalan almış. Bu tür gelenek-
sel müzik ve danslar, yine gele-
neksel Yunan tavemalannda gö-
rülüyor. Ancak bunlann da
müşterisi oldukça azalmış.
Sabahın bu saatlerine kadar
eğlenen bu insanlann yansı, da-
ha sonra ya doğrudan doğruya
liyor. Bu zaman zarfmda arala- i ş
j n e
gidiyor ya~da "Hastayım"
nnda oluşturduklan grup soh- d e y i p o gün işini "asıyor." Saba-
hınbetlerinde siyaset ve futbol te-
mel konular.
Omania meydanı ile Sindag-
ma meydanını birleştiren üç ana
caddeden biri olan Panepistimiu'
yu kesen Vukurestiu kaldınm
sokağında "volta kesen" şık ha-
bu saatlerine kadar süren
Atina'daki bu eğlence turu, yal-
raı cuma ya da cumartesi gece-
lerine ait değil. Pazar günleri ha-
riç, her gün, hafta sonu kadar
olmasa dahi, bu eğlence yerle-
rine saat 03.00'ten sonra girmek
yat kadınlan da o gece için gerçekten oldukça güç.