23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 ARALIK 1990 PAZAR YAZILARI CUMHURİYET/13 Niamey'den Afrika'nın bunca yoksulluğuna karşın NtJER'DE YOKSULLUK — Kabuk tutmuş yaralar vardı bazdannın yüzlerinde. Kent sözcüğü, Nijer'de pek fazla bir şey ifade etmiyor. Başkent Niamey, kerpiç evlerden, keçi sürüleriyle develerden ibaret, insanlar yaya. Yalnızca yoksulluk değil, sevecenlik ve konukseverlik de bunca yakından bu ülkede görülüyor. Kuraklık yüzünden otlaklarını, göçebe kamplannı terk edip kente gelen çöp insanlanydı ço- ğu, Ve tüm güçlüklere karşın si- yah yüzlerinden bembeyaz gü- lüşlerini eksik etmiyorlardı. Yal- nızca yoksulluğu değil, sevecen- liği, sabn, konukseverliği de bu boyutlarda, bunca yakından ilk kez Nijer'de gördüm. Ve her şe- yin, incik boncukla yeşil porta- kalların, büyülü muskalarla de- ve derisinden yapılmış çantala- rın, adını bile bilmedigım ka- buklu meyvelerin, her türlü ba- haratla süs eşyalarının satıldığı pazar yerlerini. O pazar yerlerin- de bir duvar dibine oturmuş, ko- NEDtM GÜRSEL NİAMEY — Uk kez geliyo- rum Siyah Afrika'ya. Değişik, bambaşka bir dünya, bir kara- basan. Yoksulluğu gördüm ilk kez. Bu boyutlarda, bunca so- mut, bu denli yakınımda ilk kez burada, Nijer'de gördüm yok- sulluğu. Şiş karınlı, çınlçıplak, aç çocukîar. Kentin kenar ma- hallelerinde sokakların kırmızı toprağjna bulanmış, tavuklarla oynuyor, toz içinde bağırışıp ça- ğırışıyorlardı. Kabuk tutmuş ya- ralar vardı bazılarının yüzlerin- de. Kadınların ayakları çıplak, erkeklerin yüzleri örtülüydü. caman kara memeleriyle çocuk- larını emziren şişman kadınlan, açık havada, pislik içinde pişi- rilen halkalarla tavuk ve kerten- keleleri. Afrika pazarlanndaki renk zenginliğini, etnik kaynaş- mayla dil boliuğunu, yoksulluk- la sevecenliği dünyanın başka hiçbir yerinde bulamayacağımı söyleyen dostlarım hakhymış. Niamey'in pazarı gerçeküstü bir panayırla korku filmlerinin atmosferini yansıtıyordu. Nijer ırmağında tutulmuş iri pullu, kocaman ağızlı balıkların üzerı- ne at sinekleri konuyordu sıcak- ta. Burnu halkalı dev bir kadın durmadan bir şeyler anlatıyor- du. Bir başkası tezgâhın önüne çökmüş tıraş sabunuyla ayna sa- tıyordu. Aynalann içinde Sene- gal'den getirilmiş yengeçlerle ka- ridesler kokmaya başlarruşlardı. Güneşte, soğuk mevsimde olma- mıza karşın gölgede otuz beş de- receyi bulan sıcakta her şey bo- TOYOTA" Y e n i P a s a p o r t u n u z " zuluyor, kokuyor, çürüyüp da- ğılıyordu. Deve külbastılarıyla boyun butlan, gümüş takılarla viski şişelerinde satılan zeytin yağı, her şey, her şey olağan dı- şıydı. Ve insanlar bu çürümenin içinde, bunca pislik ve karmaşa- nın içinde neşelerinden hiçbir şe>' yitirmeden şakalaşıyorlar, dans edip türkü söylüyorlardı. Nijer'i ve insanlannı sevdim. Gerçekte üç değişik kavimden oluşuyor buranın halkı. Hausa- lar, Tuaregler ve Pöller. Her bi- rinin ayn dilleri, ayrı gelenek- leri var. Ve ne tuhaf onları bir- leştiren tek unsur kendilerinin olmayan, sömürgenin dayattığı bir dil: Fransızca. Ben de Fran- sızca sayesinde buradayım za- ten, "en iyi yabancı öyktt" ödü- lünü almak için. Ama ne ödül umurumda ne de ülkenin geliş- me düzeyiyle çelişen Kongre Sa- lonu'ndaki toplantılar. Sabah- tan akşama kentin sokakların- da dolaşıp duruyorum. Dolaş- tıkça da artıyor şaşkınlığım. "Kent" sözcüğünün burada pek fazla bir şey ifade etmediğini de belirtmeliyim. Resmi yapılarla birkaç turistik otelin dışında kent tek katlı kerpiç evlerden, kırrruzı kör duvarlardan ve toz- lu sokaklarda dolaşan keçi sü- rüleriyle develerden ibaret. Ara- ba yok denecek kadar az, elçi- lik görevlilerininkileri saymaz- sak. İnsanlar ya motosikletle ya da yaya dolaşıyorlar. Onlan eşek ya da deve sırtında görmek de mümkün, ama çoğunluk yaya. Yalnızca Niamey sokaklarında değil uçsuz bucaksız SahePde, Nijer ırmağı kıyısında ya da ne bileyim gece zifiri karanlıkta da rastladım bu yayalara. Ince uzun kadınlar, körpecik genç kızlar, endamlı delikanhlar başlannda bir sepet, bir muz hevengi, bile- medin bir plastik leğen, yüriiyüp duruyorlardı. Sanki bir uzun yü- rüyüşteydi tüm Nijer halkı. Bu sıcakta, Allahın bu kuş uçmaz kervan geçmez cölünde, albeni- li giysileri çıplak ayaklanyla böyle nereye yürüyorlardı ki! Görünürde ne bir köy ne bir va- ha vardı. Hiçbir menzile ulaş- mayacaklan kesindi. Ama yine de yürüyorlardı işte. Bu yürüyü- şün gizini hâlâ çözebilmiş değj- lim. Hayvanlar da doğayla kayna- şıp bütünleşmiş, ülkenin aynlmaz bir parçası olmuşlar Nijer'de Ir- mak boyunda hipopotamlan gördüm. Kocaman, hantal göv- deleri, bir insanı kolayca yuta- bilecek ağızlarıyla çamurlu su- da yan gelmiş yatıyorlardı. Az ötelerinden motorla geçtik. Dö- nüp bakmadılar bile. Kendi dünyalarında, kendi hallerindey- diler. Ama ne kadar da koca- mandılar Tannm, nasıl da kor- kunçtular! Zürafalan da gör- düm Nijer'de. Timsahlarla as- lanları, filleri, çocukluğumun tüm olağanüstü hayvanlannı. Burkina Faso sınınndaki W par- kmda özgürdüleT. Nijer halkı da bağımsızlığına kavuştufu 1960 yıhndan bu yana özgür. Ama yoksulluğun, tek parti yönetimi- nin, etnik çatışmaların "özgiir- lügü"nü yaşıyor. Ne diyordu Nâzım Tanganika Röporta- jı'nda: "Başımı kaldırdun bakıyorura / Afrika iki yol kavşağında du- nıyor / yol var yine esirtiğin ini- ne gider döne dolaşa / yol var gider bfiyük taümyetine büyttk kardeşliğin". KongTe salonunda- ki toplantının açılış konuşmasını Nijer başbakanı yaptı. Ve cum- hurbaşkanı Ali Saibou'nun bir mesajını iletti. Başkan mesajın- da yakında çok partili düzene geçileceğini muştuluyor, konuk- lara hoşgeldirüz diyordu. Hoş- bulduk Nijer! Yağmurun bol, demokrasi deneyin bereketli ol- sun! Keçilerinin sütü kesilmesin, çocuklann okuyabilsinler! Ve gece, ırmağın kıyısında, sevgili- ler buluşup dans edebilsinler tamtamların patırtısında. Atina'dan Şafak vakti eğlenceleri Tabak kırma modası Atina'da çoktan kayboldu. İnsanlar sabah saat 06.30'a kadar açık eğlence yerlerinde 'yeni moda'lar peşinde. Tıka basa dolu tavernalardan sonra insanlar işe gidiyor. Çoğu da 'hastayım' bahanesiyle çalışmıyor. STELYO BERBERAKİS ATİNA — Günlerden cumar- tesi.. Sabah saat 05.00. Halk otobüsleri, garajlardan yeni ha- reket etmiş, daha çok fabrika iş- çisi taşıyor. Apartmanların ka- pıcıları binaların önünü hor- tumlanyla temizliyor. Kadınlar basarnak yıkıyor. Etraf sessiz. Biraz da nemli. Sigara, gazete satanlar işyerlerinin kepenkleri- ni açmaya başlamış bile. Pane- pistimiu, Akademias ve Stadiu anacaddelerinin birleştiği Omo- nia me>'danında akşamdan kal- malara sandviç hazırlayan sey- yar satıcılar ise evierinin yolunu tutmaya hazırlanıyor. Biraz öte- deki et pazannın içindeki dört işkembeci lokantası, günün 24 saatinde çorba ve bilumum mut- ^ fak yemeği çıkarmayı sürdürü- Ozelhkle yalnız Yunan müziği çalan Romeo ve Bizzard gibi "paydos" etmiş işyerlerinden uzaklaşıyor. Ayru sokakta bulu- nan iş hanı ve banka bekçileri de mahmur gözlerle koruduklan işyerlerinin kapısına çıkmış ge- rilmekle meşgul. Aynı saatlerde Vukurestiu so- kağının bir üstündeki iinlü Ko- lanaki meydanındayız. Kolona- ki meydanında hayat "dur" bil- miyor. Bu meydandaki bilumum eğlence yerleri her nasıl izin alı- yorsa, sabahın körüne kadar açık hepsi. Oysa Yunan yasala- rına göre eğlence yerlerinin ge- ce saat 03.00'ten sonra kapan- ması gerekiyor. Ama Romeo, Mercedes, Actuel, La Notte, Iri- ni's, Jazz Bar, Bizzard gibi bir- çok irüi ufaklı pub, disko türün- deki eğlence yerleri hâlâ açık.. yor. Lokantalar tıklım tıklım. Gece yarısından sabahın 05.00'ine kadar bu lokantalarda tuvaletli bayanlan, mini etekli Lokantalar tıklım tıklım. Gece yarısından sabahın 05.00'ine kadar bu lokantalarda tuvaletli bayanlan, mini etekli genç kızları, şık giyimli beyleri görmek mümkün. genç kızları, kravatlı şık giyimli beyleri görmek mümkün. Sabah 05.00'ten sonra dekor değişiyor. Bu şık insanlann yerini şimdi iş- çiler alıyor. Çünkü eğlenceden dönenlerin yatmaya gitmeden önce işkembe içmesi ne denli ge- rekiyorsa aynı saatlerde evlerin- den çıkıp işyerlerine giden işçi- lerin de o denli işkembe içmesi gerekiyor. Anacaddelerde trafik, öğlen saati kadar kalabalık. Omonia meydanında o günün sabah ga- zeteleri kapışıhyor. Şafak vak- tinde bu meydanda toplananiaı bir yevmiye karşılığmda kendi- lerine iş verecek bir işveren bek- yerlere sabahın o saatlerinde bile girebilmek ve oturacak bir ma- sa bulmak büyük bir başarı. Herhalde ayıp olmasın diye sabahın yalnız 06.30'una kadar açık olan bu eğlence yerlerinde eğlenenler kendilerinden geçi- yor. "Müzik bir yana, dünya bir yana" ilkesini benimsemiş olan bu insanlar, Romeo ve Bizzard 1 ın masaJarında "oturma seansı- nı" aşmışlar; o saatlerde masa- ların üzerinde dans eden bayan- lara tempo tutuyorlar. Erkekle- rin masa üzerine çıkması "y«- sak." Erkekler ancak sandalye- lerin üzerinde göbek atabiliyor. Bayanlar ise beyaz örtülü masa- ların üzerine çıkıp dans etmele- ri için dört üyelik orkestra tara- fından "teşvik" ediliyor. Pap- yonlu garsonlar oldukça uygar. Müşterilerin hemen hepsi ile ta- mşıyor. Masa bulmada kendile- rine "ufak bir bahşiş" karşüığın- da "yardımcı" oluyor. Tabak kırma modası Atina'da çoktan geçmiş. Yerini karanfıller almış. Tabak kırmalara ve şampanya açmalara ancak 3. sınıf eğlence yerlerinde rastlanryor artık. Yu- nan müziğinin en coşturucu tu- ru ise artık geleneksel zeybeki- ko, kasap havası ya da sirtaki değil. Bunun da yerini göbek havalan almış. Bu tür gelenek- sel müzik ve danslar, yine gele- neksel Yunan tavemalannda gö- rülüyor. Ancak bunlann da müşterisi oldukça azalmış. Sabahın bu saatlerine kadar eğlenen bu insanlann yansı, da- ha sonra ya doğrudan doğruya liyor. Bu zaman zarfmda arala- i ş j n e gidiyor ya~da "Hastayım" nnda oluşturduklan grup soh- d e y i p o gün işini "asıyor." Saba- hınbetlerinde siyaset ve futbol te- mel konular. Omania meydanı ile Sindag- ma meydanını birleştiren üç ana caddeden biri olan Panepistimiu' yu kesen Vukurestiu kaldınm sokağında "volta kesen" şık ha- bu saatlerine kadar süren Atina'daki bu eğlence turu, yal- raı cuma ya da cumartesi gece- lerine ait değil. Pazar günleri ha- riç, her gün, hafta sonu kadar olmasa dahi, bu eğlence yerle- rine saat 03.00'ten sonra girmek yat kadınlan da o gece için gerçekten oldukça güç.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear