Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 7 KASIM 1990
Hoşgörüsüzlüğün
'Yaylım Ateş'çileri!
Hoşgörülü olmak başta bir yaratılış, sonra bi* kültür, daha doğrusu
"aydınlanma" sorunu. Doğuştan hoşgörülü insanların sayısı ne yazık
ki hoşgörüsüzlere kıyasla çok az. Bir de buna "cahil" ve akılsızları
eklediniz mi ortaya büyük bir yobaz ve bağnaz kalabalığı çıkıyor.
Doç. Dr. HÜSEYİN BATUHAN
Milliyet gazetesinde (25 Ağustos 1990) çıkan
"Ateş'e Yaylım Ateş" başhklı yazıyı okuyan bir
aydının tüylerinin ürpennemesine olanak var mî!.
Yazı^ ilahiyatçı Prof. Dr. Süleyman Ates'in,
on yedi yıllık bir çalışmanın ürünü olduğu ânla-
şılan "Yüce Kuran'ın Çağdaş Tefsiri" adlı eseri-
ne baa dindar (?) çevrelerin tepkisini dile getiri-
yor. ("Bilimsel" eleştiriden, "ölümle tehdif'e ka-
dar değijen biçimlerde kendini gösteren) bu tep-
kinin nedeni; kısaca Sayın Ateş'in "Cennetin yal-
nızca Müslümanlann tekelinde olmadığı, Hıris-
tiyan ve Musevüere de kapılann açık olduğu" gö-
rüşünü savunmasıymış! ("Sen sadece ve ancak
Müslümanlann girmeye layık oldukları cennete
başka dinden olanları -yani kâfirleri- nasıl sok-
maya kalkarsın?" Saldın buradan kaynaklanı-
yor-)
Cennet yalnız Müslümanaymış!
Bu beklenmedik saldın karşısında zavallı, iyi
niyetli Prof. Ateş şaşırmış, "Kuran'ın çağlan ku-
caklayan geniş görüşunü hiçbir şey katmadan,
çarpıtmadan, olduğu gibi yansıtmamdan rahat-
sız olanlar, aleyhimde müthiş bir karalama kam-
panyası başlattı" diye yakınıyor (s. 3). Üstelik bir
sûrü "ölüm tehdidi" de alıyormuş. Bunlan oku-
yup da Sayın Ateş'in durumuna üzülmemek el-
de değil. Ama asıl üzücü, hatta "korkunç" olan,
bugün Türkiye'de yobazlığın ve bağnazlığın ne
boyutlara varmış olduğunu görmek. Düşunün;
bir ilahiyat profesörii, Kuran'ın biraz çağdaş, yani
hoşgörülü yorumunu yaptı diye ölümle tehdit
edilebiliyor!..
Prof. Ateş'in çağdaş yorumuna karşı çıkanlar
arasında bir başka ilahiyat profesörü de var. Ta-
lât Koçyiğit adındaki bu sayın profesör, meslek-
taşı Ateş'e şöyle karşı çıkıyormuş:
"Hayır, aziz kardeşim, hayır. Bazı Kuran âyet-
lerinde sadece Allah'a ve ahiret gününe imandan
söz ediliyor diye Allah'ın tüm meleklerine, kitap-
lanna ve peygamberlerine iman etmeyen bir Ya-
hudi'yi veya Hıristiyan'ı cennete sokamazsın.
'Ben sokmayornnı ki Allah sokuyor' da diyemez-
sin (s. 12)!'
Neden diyemezmiş? Yoksa Tann Kuran'ın doğ-
ru yonımunu yapma yeteneğini, hatta yetkisini
yalnız kendisine mi vermiş? Bu konuya biraz son-
ra döneceğim.
Prof. Ateş'e saldıranlardan bir başkası, Sad-
reddin Yuksel ise Meydan dergisinde çıkan bir
yazısında, "Korkunç bir zihniyet" diye nitelen-
dirdiği bu çağdaş yorumu eleştirısinde şunlan öne
sürüyormuş:
"Tarih boyunca hiçbir Müslüman fert, hiçbir
İslam âlimi böyle bir iddiada bulunmamıştır. Ya-
ni Islam'a yetiştiği halde Islam'a girmeyen Ehl-i
Kitabı cennete göndermemiştir" (s. 12). (Bu ya-
zann bütün "Müslüman fertleri" bir bir tanımış,
bütün İslam âlimlerinin eserlerini de tek tek in-
celemiş olduğu anlaşıhyor (!)) İyi de Müslüman
olmayan bazı dindarlan cennete göndermek ni-
ye "korkunç bir zihniyet" oluyormuş?
Belli ki bu zat da öteki sayın profesör gibi Ku-
ran'ın bir tek "doğru" yorumu olabileceğine, bu
yorumun da kendi yorumu olduğuna inanıyor.
Ayrıca Sayın Ateş'in yorumuna öfkelenmesin-
den, onun sadece yanılmakla kalmayıp bir "gü-
nah", hatta bir "suç" işlemiş olduğuna inandığı
da anlaşıhyor.
fyi de Kuran'ın doğru yorumunun hangisi ol-
duğuna kim, nasıl karar verecek?
Platon, Batı insanının kafasma kavramcüık vi-
rusünu sokalı beri bu tür tartışmaların ardı ar-
kası yuzyıllar boyunca kesilmemiştir; pozitif bi-
limler dışında, ama özellikJe "ilahiyat" gibi sözde
bilimlerde hiçbir zaman kesilmeyeceğe benzer.
Yukandaki tartışmada da bunun ibret verici bir
örneğine tanık oluyoruz. Ne yazık ki bütün iyi
niyetine karşın Sayın Ateş de aynı hastalıkla "ma-
lul", yani o da eleştirmenleri gibi Kuran'ın doğ-
ru bir yorumunun yapılabileceğine inanıyor! Oy-
sa "Kuran'ın çağlan kucaklayan geniş görüşu-
nü hiçbir şey katmadan, çarpıtmadan, olduğu
gibi" yansıtmak ilkece mümkün değil.
Üstelik bu dediğimiz yalnız Kuran için değil,
matematik ve mantık dışında kalan konularla il-
gili bütün yazılar için geçerli, zira formelleştiril-
miş dediğimiz yapay dillerin kullanıldığı bu bi-
limler dışında kalan alanlarda çok anlamlılık, be-
lirsiziik ve kaypaklık dediğimiz semantik hasta-
lıklarla malul olan doğal bir dil (gunlük dil) kul-
lanırız. Bu nedenle (bir dereceye kadar fizik ve
biyoloji gibi pozitif bilimlerde geçenler de dahil)
bütün doğal dil önermeleri az çok değişik yorum-
lara açıktırlar.
'Az çok' diyorum, zira bir şürin bir duzyan
(nesir) parçasına, tarih ya da sosyolojiye ait bir
metnin, bir biyoloji ya da ûzik metnine kıyasla
yoruma daha fazla açık olduğu meydandadır.
"Yoruma acıklık" derecesi siyasal ideolojilere,-ah-
lak felsefelerine, hele dinsel öğretilere ait metin-
lerde daha da yüksektir. Kitabı olan dinlerde dur-
madan yeni yeni yorumlar yapılabilmesi ve bu-
nunla paralel olarak yeni yeni "mezheplerin" or-
taya çıkması bundandır. (Hermeneutik 'tefsır' de-
nen bir bilgi dalma ihtiyaç duyulması da aynı ne-
denlerden kaynaklanıyor.)
Yorumlayanın kişiliği...
Öte yandan herhangi bir önermeye belirli bir
doğruluk değeri verebilmek için sözcükleri tek
anlamlı ve belirli (dolayısıyla yoruma kapalı) bir
dile gereksinim var. Bunun için bilim adamlan-
nın kullandıkları ana terimlerin anlamlan üze-
rinde (hiç değilse geçici olarak) uzlaşmalan ge-
rekir. Bu, pozitif dediğimiz salt kuramsal 'teorik'
bilimlerde büyük ölçüde gerçekleştirilebiliyor;
ama işe insanın istek ve özlemlerinin kanştığı,
din, ahlak ve politika gibi pratik yaşamı yakın-
dan ilgilendiren alanlarda sözcuklere tek anlam-
lılık ve belirlilik kazandırmak hemen hemen ola-
naksızdır. İşe değer yargılan kanştığı için pra-
tik yaşamla ilgili metinlerin "yan tutmayan" bir
yorumunu yapmak da olası değil. (Bunun neden
böyle olduğunu anlamak için 'müzik' yorumla-
nnın bazan ne kadar farkh olduğunu hatırlayın!
Oysa "nota dili" de neredeyse matematik dili ka-
dar "tek anlamlı"dır, öyle değil mi? Ama yazılı
simgeleri 'sembolleri' sese çevirirken ister istemez
işe seslendirenin duygulan ve özlemleri kanşıyor.)
Herhangi bir metnin yorumu, o metnin içeri-
ğinden çok yorumlayanın kişiliğini yansıtır. Din-
sel metinleri yorumlayanlar arasmda da çok de-
ğişik karakterlere rastlıyoruz. Bunlar arasında al-
çak gönüllü, hoşgörülü, sevecen yaratılışta olan-
lar olduğu gibi kibirli, bağnaz 'fanatik', hatta sa-
dist ruhlu olanlar da var (Calvin gibi). Bu ikin-
ciler yorumlannın tartışılmasına bile katlanamaz-
lar, dolayısıyla boyle bir şeye cüret edenleri yal-
nız "gunahkârlık"la suçlamakla kalmazlar, üs-
telik cezalandırmaya da kalkarlar. Işte Prof.
Ateş'i ölümle tehdit edenler bu tip yaratıklardır.
lşin asıl trajik yönü; "Şeytan Ayetleri" kita-
bıyla Islam'ı küçük düşürdü diye hakkında ölüm
fermam çıkanlan Salman Rüşdü'nün tersine, bu
haksız hucum ve tehditlere maruz kalan Prof.
Ateş'in İslam dininin "hoşgörülü" bir din oldu-
ğunu savunan, içten ve çok iyi niyetli bir ilahi-
yatçı olması. Elbet o da bu davranışıyla aslmda
kendisinin hoşgörülü bir insan olduğunu kanıt-
lamış oluyor. Ancak bu davranışınm yol açtığı
eleştiri ve tehditlerden de anlaşılacağı gibi Islam'ı
"hoşgörüsüz" bir dinmiş gibi yorumlamak da
mümkün. Burada kim haİdı, kim haksız diye sor-
manın bir anlamı yok, zira her şey sonunda bir
yaratılış sorunu. Sözün kısası, hoşgörülü ya da
hoşgörüsüz olan dinler, siyasal öğretiler, ahlak
sistemleri değil tek tek insanlar.
Alçakgönullü, hoşgörülü, sevecen bir dindar
kendine, "Cenneti hak edebilmek için nelere
inanmalı, türdeşlerime karşı nasıl davranmalıyım"
diye sorar. Kibirli, hoşgörüsüz, yobaz ise "Kim-
ler benim inançlanmı paylaşmıyor bakahm" di-
ye sorar ve etrafında cehenneme gönderecek
adam arar. Din onun için kişisel bir "kurtuluş"
sorunu değil, bir "başkaj^nna hükmetme" ara-
cı ve vesilesidir. O, kendi kurtuluşundan o ka-
dar emindir ki bütün derdi gücü başkalannı kur-
tarmak, kendi isteklerine uygun davranmayan-
lan da cezalandırmaktır. Zira ona göre kendi
inançlannı paylaşmayanlar "kâfir", kendi istek-
leri doğrultusunda davranmayanlar ise bu dün-
yada cezalandırılmaları vacip olan "suçlu" kişi-
lerdir.
Hoşgörülü olmak başta bir yaratılış, sonra bir
kültür, daha doğrusu "aydınlanma" sorunu. Do-
ğuştan hoşgörülü insanların sayısı ne yazık ki
hoşgörüsüzlere kıyasla çok az. Bir de buna
"cahil" ve akılsızları eklediniz mi ortaya büyük
bir yobaz ve bağnaz kalabalığı çıkıyor ve bu gi-
biler Prof. Ateş gibi içten bir din bilginine bile
gözdağı verme cüretini gösterebiliyorlar.
Işte laiidik ilkesinin önemi de burada ortaya
çıkıyor. Zira bu ilke olmadan -hele bizimki gibi
külturce geri kalmış bir toplumda- yobaz ve bağ-
nazlann şerrinden yalnız inanmayanlan değil, iç-
ten dindarları da korumak mümkün değil. Bu
bakımdan din hayatımıza "hoşgörü"nün egemen
olmasını istemekten başka bir "suçu" (!) olma-
yan bir ilahiyat profesörüne karşı açılan bu kam-
panya bizde bağnazlığın ne boyutlara vardığını
göstermek bakımından ürkütücudür. Atatürk
döneminde değil bir din adamının, bir dinsizin
bile ölümle tehdit edilebileceğini duşünebilir miy-
diniz? Yıllardır iktidan ellerinde tutan "dinci' po-
litikaalarımız bu gidişin "vahameti"ni nasıl gör-
muyorlar? Islam'ın "hoşgörülü" bir yorumuna
bile katlanamayan yobazlann egemen olduğu bir
toplumda din nasıl "milli birlik ve beraberlik"
faktörü olabilir?
Çağ atlamaktan vazgeçtik, sayın politikacıla-
rımız ülkemizi yeni bir ortaçağın karanlıklanna
gömulmekten kurtarsınlar, biz ona da razıyız.
• ••
EVET/HAYIR
OKTAYAKBAL
Laiklik, EşittirDemokrasi
"Ben laikliği tıpkı demokrasi gibi bir yaşam biçimi olarak
anlıyorum. Hem öz hem biçimdir. Laiklik ulus olmaktır, çağ-
daş olmaktır, uygar olmaktır. Ulusal bütünlüğü sağlayan Tür-
kiye'yi, Türk ulusunun üzerinde yaşadığı bir vatan durumuna
getiren toplumdaki aykırılıkları, çelişkilerı, ayrılıkları gideren
Türkiye'yi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırma yolunu açan
en büyük kaynak, bence laikliktir."
Anayasa Mahkemesi Başkanvekıli, değerli hukuk adamı
Yekta Güngör Özden'in yeni birkitabrçıktr:"Hukukun ÜstürHü-
ğüne Saygı" (Bilgi Yayınları). • • • •
Okurlarımın bildiği gibi Özden,
gerçek anlamda bir Atatürk
devrimcisidir. Şu bu hesaplar-
la değil, gösterış olsun diye de-
ğil, içten, derinden duyarak,
anlayarak Atatürk devriminin
temel ilkelerıne bağlı bir kışi,
bir aydın, bir hukukçu.
Son günlerde Yekta Güngör
Özden yine gündemde, yine
gazetelerin ilk sayfalannda...
Konu: Türban adı verilen ba-
şörtüsünün yasa ıle serbest bı-
rakılması! SHP Genel Başkanı
bu yasanın iptali için Anayasa
Mahkemesı'ne başvurdu. Öz-
den de bir demeç vererek böy-
le bir yasanın anayasaya aykı-
rı olduğunu ileri süren bir de-
meç verdi. ANAP çevreleri ve
gerici basın 'ihsası rey' yaptı-
ğını bildirerek Özden'in bu du-
ruşmadan çekilmesini ıstiyor-
lar. ANAP Grup Başkan Vekili
Bozkurt, Özden'in 'milli irade-
ye karşı çjktığını" belirterek şu
sözlerle Özden'i suçluyor:
".... kendisini Anayasa Mah-
kemesi yerine koyarak, tek yet-
kili kendisi imajını vererek, be-
yanı istikametinde karar çıka-
cağı teminatını açıklayarak, ba-
zı kesimlere işaret olacak şe-
kilde kamuoyu oluşturmayı
amaçlayan tutumu ve konuş-
ması kesinlikle yasalarımızla
bağdaşamaz."
ANAP'lıların unuttuklan bir
konu var, o da anayasanın böy-
le bir yasaya ters düştüğüdür.
Özden'in belirttiği düşunce bu-
dur Yoksa bir hukuk adamı ola-
rak söylediği sözlerı bir 'ihsası
rey' saymak yanlıştır. Laik Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin Anayasa-
sı gelip geçici iktidariarın keyıf-
lerine göre yasa çıkartmalannı
önlemek, ülkemizde laikliği,
demokrasiyi, hukuk ilkelerini
korumak amacıyfa bir Anayasa
Mahkemesi kurmuştur. Neden-
se ANAP iktidan sekiz yıldır
anayasayla uzlaşmayan yasa-
lar çıkartıp bu yüce mahkeme-
den gerekli yanıtı almış, ama
bir türtü hukuksal bir tutuma
kendilerini sokamamıştır. Bir
kez daha başlarını bu yüce
mahkemenin duvarına çarpar-
larsa, bunun sorumlusu yine
kendileri olacaktır.
"Laiklik olmadan demokrası-
nin olacağını sanmıyorum. Ya
demokrasi ya şeriat! Din kural-
larının egemen olduğu yerde
duraganlık vardır, gerileme var-
dır, gerilik vardır, karanlık ve
kargaşa vardır. Uygarlık yoktur,
ulusallık yoktur. Ulusallık ol-
mazsa, ulusal istenç de olmaz.
Bırakın islam ülkelerıni, dinsel
inançlara göre yönetilen her-
hangi bir ülkede bana bir tek
demokrasi gösterebilirler mi?'
diyor Yekta Güngör Özden...
<Arkaal4. Sayfada)
BAŞSAĞUĞI
T.T.B. Merkez Konseyi eski başkanı büyük
insan, hocamız
Prof.Dr. *
NUSRET H. FÎŞEK'İ
yitirdik. Ailesine, tüm sağhk camiasına başsağlığı
dileriz. Anısını yaşatacağız.
ÎZMİR TEPECtK SSK HASTANESİ
DOKTORLARI
Onurlu yaşamı boyunca inandığı halk sağlığı ilkeleriılden
ödün vermeyen; banş, demokrasi ve insan haUanmn yılmaz
savunucusu, değerli Hocamız
Prof. Dr.
NUSRET H. FİŞEK'İ
yitirdik. Hekımlerin orgütlenmesı ve hasta-hekim haklarının
savunulması yolundaki mücadelesini surdüreceğiz ve anısını
yaşatacağız.
TÜRKİYE YÜKSEK İHTİSAS
HASTANESİ HEKİMLERİ
PENCERE
2000 Yılına Doğru
Savaş ve Banş...
'Megatrends 2000 • Büyük Yönelimler' başta Amerika, dün-
yanın her yanında çok satan bir kitap. Söylendiğine göre "li-
derter, yöneticiler, planlamacıların elinden düşmüyor"muş;
ama, gerçekte sığ kafalıya sığ kitap...
'Giriş' bölümünden bir alıntı:
"2000 yılına yaklaşırken, bin yıl kavramının gelecek için bir
metafor olarak yeniden ortaya çıktığı görülüyor. Kutsal Kitaft
ta geçen bin yıllık dönemde yeryüzünde ilahi bir krallık; Hıris-
tiyanlar ile Hıristiyân olmayanların, birbirine bütünüyle karşıt
görüşlü iki toplumun, yapacağı son savaşın ardından kurula-
bileçektir"
"İnsanlık, 'İkinci Kez Geliş' (Hıristiyân inanışına göre /stf
nın dünyaya ikinci kez gelişi) ya da dost canlısı uzay gemileri
(aynı inanışın yeniçağ versiyonu) tarafından kurtanlmayacak.
Canlanan dinsel ınançlanmız bize yol göstarse de yanıtlan biz-
ler bulacağız."
Doğu'da islam köktenciliğinin yükseliş olgusuna tuz biber
ekiyor kitabın 'Girişr
\...
•
Takvim insanın uydurması. Eğer İsa'yı kerteriz alırsan
21'inci yüzyıla 10 var. Hazreti Muhammet'i nirengi sayarsan
2000 yılına yuvarlak sayı 600 yıl kaldı.
Ne var ki, 'bin yıl' kavramı, yapay da olsa, kişiyi heyecan-
landırıyor.
21'inci yüzyıla 10 kala 'iki kutuplu dünya" yıkıldı. Sovyetler'in
'süper devlet' kimliği artık dil üstünde kaydırmacadır. ABD:
nin yeryüzündeki egemenliği döndü dolaştı; Ortadoğu'da sı-
naya girdi.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gergınleşen Batı-Doğu iliş-
kilerinde Türkıye uydulaşmış, Amerikan gudümüne gırmiş-
ti. Bu kez 'yeni bir dünya kuruluyor' Boyutları ne biçımde or-
taya çıkacak? NATO'nun kıyrnet-i harbiyesi kalmadı. Pasifik
kapitalizmi güçleniyor. Daha önemlisi Avrupa'da bir dev do-
ğuyor:
Yeni Almanya!
Türkiye 2000 yılına doğru değişen dünyada yine Ameri-
kan güdümünde mi kalacak?
•
Sorunun yanıtı 'kısa vade'üe "Ortadoğu'da savaş çıkacak
mı" sorusuna bağhdır.
Emperyalizmin kokuşmuş düzeni, Kuveyt'in işgaliyle bir-
likte gözler önüne bir kez daha serildi; bir yara deşildi, cera-
hatı aktı. Kuveyt'in eni boyu bir ilçe, nüfusu orta büyüklükte
bir kent kadar. Ülke, Şeyh El Sabah ailesinin çiftliği. Petrol
gelıri 8 mılyar dolar. El Sabah buyurganlığında kullanılan pet-
rodolarlar Batı'ya yatırılmış. Bu kesimden sağlanan gelir 9
milyar dolar. Daha başka deyışle Kuveyt diye bir devlet yok;
bir çiftlik var!.. Nüfusun yarısı göçmen ve Kuveytlilere hiz-
metkâr! ABD, bu düzeni korumak için mi dünyayı ayağa kal-
dırıyor? Yoksa devlet hukukunu savunmak için mi? Batı, ulus-
lararası hukuka bu kadar duyarlı ise Irak'ia birlikte İsrail'in
de işgal edilen topraklardan çekilmesini niçin gündeme ge-
tirmiyor?
'Körfez sorunu' ABD adına olağanüstü bir sınavdır. Sovyet-
ler 'süper dev/efiikten istifa ettikten sonra Vaşington Irak kar-
şısında dize mi gelecek? 'Soğuk Savaş'ı zaferle bitiren Va-
şington küçük bir İslam ülkesinın karşısında yenilgiye mi uğ-
rayacak?
Özal 'hayır' diyor.
Ve savaşa oynuyor..
Sorumsuz cumhurbaşkanı ikide bir telefona sarılıp Bush'u
^rıyor; çünkü Türkiye'nın "demokrasi'ye açılışıyla yok olaca-
ğını biliyor; 'otokrasi'ye yönelik hevesini ancak Ortadoğu'da
(Arkası 14. Sayfada)
2056 - 2055 tetovizyonların^
TBI6Ûn/TEIITE)(T modûlü
tcriaiabilir.Guvenli Yatırım
HB*NTESUM
URUN/MODEl
TH£VC«)NLAR
SABA 2042 42 EKRAN JZAKTAN KUMANDALI
S A M 2 0 5 ! 5) EKIMN LSAKTAH KUMANDAU
SABA 2056 56 EKRAN UZAKTAfJ KUktANDAU
SABA 2055 55 EKRAN FLM SÛUARE
UZAKTAN KUMANDAU
VIOEOLAR
SABA 2800 UZAKTAN KUMANDAU
&BA 2850 UZAKTAN KUMANOAÜ
SABA 2900 0N SCREEN DISPLAY
(LCO) UKJT KRISTAILI UZAKTAN KUMANM
MÜ*SETLERİ
SABA 0M 10 ÇIFT KASETU KABNU
SABA OSK 12 COMPACT DBC PLAVWU
ÇIFT KASETU KABİMJ
P€Ş)N*T
4 3 0 0 0 0 -
510000-
550000-
600000
440000-
470000-
500000-
285000
430000-
LSEÇENEK
4xTAKStt TOPIAM FtYAT
4x430000- 2 1 5 0 0 0 0 -
4x510000 2550000-
4x560000- 2 750000-
4x600000- 3 0 0 0 0 0 0 -
4x440000- 2200000-
4x470000- 2350000
4x500000- 2500000
4x285000- 1425000-
4x430000,- 2 1 5 0 0 0 0 -
II SEÇENEK
P^tNAT 10xTAKSİT TOPLAM WAT
360000- 10x220000- 2560000-
425000 10x260000-3 025000
460000- 10x285000- 3310000
500000- 10x310000- 3600000-
365000- 10x225000- 2615000-
390000- 10x240000- 2790000-
415 000-10x255 000 2965000-
250000-10x140 000- 1650000-
375000- 10x215000- 2525000-
lemen
Teslim
Frequency Synffıesoeı
Renk, partaldtk, kontrast, ses, kanal,
r>ogtbiçeşl»li}tevte(iekranda9Öfeb*ne
• Scat Soke*
• Koblolu yaymlan almaya uygun
• Kabksuz uzafcton kurnanda
SABA
VHS2900Vldeo
"On Screen Dispkıy"
Ukft Kristalli
Kumanda
TelegunAeletert modulû tum SABA YeJkilı Seraslennde KDv dahıl 340 000 - TL dtr
• Kablolu yoyıntan almaya uygun
• İki farkh hızda görOntüiü re$im arama
• 1 yıl ig'ndeki 6 ayn progrom kayrt edebiime
• 40 kand hafadı
• Tek dokunmoda kayrt
• Çok fanksiyonkj disptay
TI/-1/IDE0-AU0I0