29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 3 OCAK 1990 Adnan Menderes; 1950-60yılları arası Türk siyasi hayatına damgasını vuran devlet adamı Çakırbeyli köyünden başbakanlığa 3 Kent 3 Başbakan Röportaj: Necati Güngör Üç kent... Hangileri? Aydın, Isparta, Malatya. Üç başbakan... Kimler? Menderes, Demird ve özal... Türk sıyasal yaşamına uzun yıllar yön vermiş, olumlu olumsuz etkiler bırakrmş üç insan. Ve bunların doğup büyudükleri, ıçınden çıktıklan, arkalannda destek bulduklan, külttirel, folklorik, duygusal nedenlerle bağlandıklan memleketleri... Başbakanların hemşerileriyle olan ilişkileri... O mentleket ınsanlarmın, kendi ıçlerinden çıkan siyasal öndere olan bağlılıklan, ondan beklentileri, umutları, çıkarları... Aydın ilimiz, DP lideri Menderes'in kalesiydı. Demirel, Isparta için tartışmasız Ovünç kaynağı! Ya yıllarca tsmet Paşa'nm kalesi olarak adını demokrası defterine yazdıran Malatya? Kaç seçim döneminden beridir kayttsız koşulsuz Ozal'ın oy deposu durumunda! Hemşerilik bağları mı siyasete yön veriyor bu kentlerimızde? Yoksa siyasal yatırımlar, çtkar hesapları mı hemşerilik duygusunu ayakta tutuyor? Bu yazı dizimızde, Türk siyasal yaşamına önemli ölçüde damgasını vurmuş üç başbakanın kentini konu edıneceğiz. Hemşerilennin başbakanlığı döneminde üç kentin insanı ne ummuş, ne bulmuşlardı? Başbakanlar kendi seçim bölgelerine neler yapmışlardı, neler yapıyorlardı? Konuya, Menderes'in kalesi Aydın dan başlayacağız. Sonra Isparta'ya geçeceğiz. Oradan da Malatya'ya. Ancak Malatya Turgut Özal ile sınırlı değil; bu kentimizin bir de tsmet Paşası var adlı sanlı. Üstelik Malatya tsmet Paşa'ya olan bağlılığından Otürü Demokrat Parti'nin sürekli ilgisinı çekmiş bır ıl... Malatya üzerinde biraz fazlaca durup anı defterlerini kanştıracağız. — 1 — Aydın'ın bir köyündeyiz. Ortahk günlük güneşlik. Kö- ytln orta yerinde iki kahvehane var, karşılıklı. Kapı ön- İerine masalar atılmış; masalann çevresinde, yaşlan yet- miş, seksen, doksana varan bir dolu insan. Nedense bir köy meydanı, köy kahvesi, köy insanlan izleniroi ver- miyor insana bütün bu çevre. Tanrı esirgesin, yüzlerin- den esenlik akan yaşlı insanların hepsi temiz pak, hep- si neşeli, dunyayla banşık... Kimileri oyunun başına çök- müş, kimileri gençlik hülyalanna dalmış gibi düşünce- li, ama karamsarlığın izi yok yüzünde... Köyün yazlık parkındaki ulu ağaçlar dal budak so- yunmaya başlamışlar; yapraklar saranp dökülmeye yuz tutmuş... Ortalıkta bir sonbahar hüznü belli belirsiz... Masalar boş, sandalyeler insansız... Ama derli toplu bir park; lükstürümler düzgünce kesilmiş, çiçek tarhlan ba- kımlı... Demir parmakbklann boyası yepyeni. Yollan da hiç mi hiç köy yoluna benzemiyor: Bakımlı, temiz, tozun çamurun izi bile yok... Türkiye'nin birçok köyünü, kentini, yöresini gezip görmüş biri, burada ken- disini Batılı bir ülkenin yerleşim biriminde sanabilir ra- hatlıkla... Ama saşırmamak gerekir; bu köy, bir başbakanın ko- yü! 1950-60 arasında Turk siyasi hayatına damgasını vurmuş bir devlet adamımn toprağı ve yurdu! Evet, Adnan Menderes'in Çakırbeyli köyündeyiz, Gazeteci olduğumuzu, Adnan Menderes'le ilgili anı- lar derlemek amacıyla buralara geldigimızı duyunca, masalan çevreleyen yaşlılar, yerlerinden kıpudanmadan şöyle bir başkalaruu çevirip bakıyorlar bize... Ne Ad- MENDERES'İN KÖYLÜLERİ — Saglıklı, neşe dolu, dunyayla banşık insanltr. Söz Menderes'len açıldı mı, kederli bir suskunluga büriınüyoriar. (Fotograflar: Uğur Gunyuz) nan Menderts adı ne de bizim oralara kadar gitmiş ol- mamız pek ırgalamıyor kimseleri. Oyuncular oyunla- nnı sürdürüyor, ötekiler suskunluklannı bozmuyor... Bu topraklan, bu insanlara Adnan Menderes bağış- lar gibi satmış 1950 öncesinde. Köyün meydan yerini o açnus kendi toprağından, park yerini o bırakmış... Bu- rada belli bir yaşın üstünde bulunan herkesin nice anı- sı var Menderes'le ilgili; birçok kimse, mal varlığını ona borçlu olduğunu söylüyor... Ama iş konuşmaya geldi mi garip bir suskunluk sanyor ortalığı! İki nedeni var bu suskunluğtın: Birincisi, Adnaa Menderes adı, acısı derinlere işlemiş bir yara, buralı insanlar için. tkincisi, uzunca sürmüş bir korku dönemi yaşanmış buralarda. thtilalci askerin soluğunu enselerinde duymus insanlar. Duvarlardan resimler indinlmiş, insanlann arkalann- dan tenekeler çahnmış, kapılann önlerine nöbetçiler di- kilmiş; bu yüzden bilinenler unutulmus, yaşananlar kül- lenmis, ortak resimler yırtümıs, yakılmış, yok edilmis... Adnan Menderes adı, acısı derinlere işlemiş bir yara buralı insanlar için. Uzunca sürmüş bir korku dönemi yaşanmış buralarda. thtilalci asİcerlerin soluğunu enselerinde duymuş insanlar. Duvarlardan resimler indirilmiş, insanlann arkalarından tenekeler çalınmış, kapılann önlerine nöbetçiler dikilmiş... İnsanlann suskunluğu ve bunun nedenini iyi bilen kunduracı Hikmet Sucuoğlu, eski bır Demokrat Partı- li olarak kalkıp gelmişti bizimle beraber. Yakmlan, dost- lan vardı Çakırbeyli'de. Kendisınin varhğı insanlara gü- ven verir diye düşünüyordu. Eskı Demokrat Hikmet Su- cuoglu'nun varlığına karşın, Çakırbeyli Ali GemkL, bir köşeye çekip bizi sıkıca tembihleme gereği duyuyordu konuşmadan önce: "Menderes ya da ailesi aJeybinde bir şey yazarsanız kanşmam ha!" Sonra bu hafif gözdağııun etkısini sılmek için kal- kıp bızi köy meydanmda ve Adnan Menderes Parkı'n- da gezdiriyordu Gemici dostumuz. Onun bu noktada bizden söz alma gereğini duyması bile, hem bir tedir- Menderes'in ÇakırbeyU'deki evi. ginliğin hem de toz kondurulmaz bir sevginin ifadesiy- di açıkça. Menderes, onun için erişilmesi, dokunulma- sı olanaksız bir efsane kişiydi. Önce saygın ve varhklı bir ailenin çocuğu olarak bu yörelerde sempati topla- maya başlamıştı kuşkusuz. Sonra Menderes Nehri'nin hemen yanı başında uzanan o et gibi kanlı canlı, ve- rimli topraklannı köylülere uygun fiyatlarla satmasıy- la adını bir kez daha yüceltmişti... Asıl efsaneyse, Ata- tark'ün Adnan Menderes'e olan ilgisiyle başlıyordu! "Onun büyiiklügünü önce Ataturk gördu" diye an- latıyordu Ali Gemid. "Atatnrk'nn devrimlerine bu yö- rede ilk sahip çıkan Adnan Bey'di zaten... Şapka K«- nonu'nun Qk çıktıgı gttnierde kendi parasıyla şapka aup borada balka dagıtmışb. Yaşlılar daha iyi bilir bu olay- lan. Sonra Atatürk bir gün buradan geçerken Ajdın- da dnrur. O zamanın valisinden ilin sorunlan hakkın- da bilgi almak ister. Vali kem küm eder, Ataturk'ün so- nüanna cevap veremez. Onun üzerine Adnan Bey ko- ımşıır; her bir sordugunu anında cevaplandınr. Atatürk o zaman tanır işte. Bu olay uzerine yanına alır Adnan Bey'i, Ankara'ya göturûp mebus yapar... Medise tanış- nnrken, bu adama iyi bakın der; bir gun gelecek dün- ya çapında bir adam olacak... Haklkaten öyleydi, dön- ya çapında bir insandı. Biz bemşerimiz oMuğn içiıı bag- lannuştık, severdik ona. Demokrat Partisi'ne o yüzden girmiştik... Ama dogrnsL- ya ilk zamanlar söyledikleri bize düş gibi gelirdi. Köye ekktrik gelecek derdi sözge- limi. Topragı traktörie snreceksiniz derdi... Yol, baraj sözu verirdi bizlere. Traktör almamu mümkiin degil- di, radyo dinleyebilmek olmayacak bir hayaldi_. Ve bun- lan söylerken içimizden gülerdik Adnan Bey'e... Ama hepsi gerçek oldu. Emegimiz, iiriınüınuz para etti. Ekk- trigi de gorduk, volumuz da yapıidı, evlerimize bazdo- labı da ginü zamanla! Öncekyin bemseriikle çevresİDde toplanırdık ya sonradan büyaklnğiinii tnlar oldnk... Ama o buyıikienmezdi bizlere karsı; bizterden biriydi yine. Gelip tarlada koytulerle ekmek yerdi meseia. Köy- lunün, bürokrasi onunde konuşma ozgıirliigüniı getir- di. Koyluyu insan yerine koydu, insanlıgımızı habrlattı bize..." Köyüne gelirdi bizim için "İhtilalden sonra elbiriigiyle çiftligiae bizkr bakttk. Perişan olmasuı diye.- Bugiin de halen Aydın Bey'in ar- kasından gideriz... O nerede biz orada! Ailece canımı- n isteseler veririz. Yassıada durnşmalan sırasında Ad- nan Bey'i dıinya gozuyle bir daha görebilmek için tam on sekiz gün tstanbul'da bekledim! Oylesine bagladı bizi kendisine diyecegim... O da bizleri severdi. En çok roeş- gul oldugu zamanlarda bile köyttne geür, bizleri görür- dü." Menderes'in o "en meşgnl zamanlannda bile" sık sık Aydın'a gelisinin altım, Hnlusi Çakıcı da özellikle çizi- yor: "Adnan Bey'in gelisleri her zaman izdihama yol açardı" diyor Çakıcı. "Aydınhlar kendisini gormek için bücum ederdi. Yemekli toplanülar dnzenlenir, Adnan Bey eski dostlannı çevresine alır, konnşmalar yapıhr- dı. Sonra Başbakanlık'ta işleri arünca bizler Ankara^ nın yolunu tntar olduk. Yine yakın ilgi gösterirdi biz- lere. SoniDİanmızı dinlerdi. Pamuk flyatlannı arttırdı sözgelimi. Kısacası her ziyaretin sonunda, tatmin edici bir halle dönerdik..." Hulusi Çakıa, şimdilerde emekli yaşamı süren bir Ay- dınlı. 1950 ile 60 arasındaki yıllarda, Aydın'da Ticaret Odası Başkanlığı yapmış. Aynca DP'nin yönetim kad- rolannda görev almıs... DP'yi bunca bağnna basan in- sanlar, ondan öncesinde CHP'ye karşı nasıl bir tavır içindelerdi? "Sulalece tnönücü idik!" diyor Çakıa, bu soru kar- şısında. "1950 seçimleri gelip çaünca CHP, tabanm kay- makta olduğunu gördu. O zaman bu kayışı önlemek için tsmet Paşa bizzat gelip seçim konuşması yaptı Ay- dın'da... Çok güçlü adaylar koydnlar Ustekrine. Biri Ni- hat Erim'di bu adaylann. Öteki t. Rüştu Aksal'dı me- sela... Ama biz partimizi bulmuştuk bir kez. Aydınhlar Menderes'i hiçbir zaman bırakmadılar. Hep 'rnlnm' q- kardık... CHP yüzde 30 civannd-j bir oy alırdı, o da işine yanunaz, millervekili çıkaramazdı bizim bara- Karşı eylem beklentisi 1950'den 60"a kadar yasanan o coşkulu politik ortara, ihtilalden sonra bir soğukluğa dönüşecektir. Oysa ihti- lal guçleri Aydın çevresinden kuşkuludur. Menderes'in memleketinden, bir "karşı" eylem beklenir. Bu eyleme karşı tetikte beklenir... Bir yandan sokaklarda dolaşan jandarmanın varhğı duyumsatdır insanlara; bir yandan da ihtilal lehine propaganda kampanyaları düzenlenir. Bu kampanya içerisinde ihtilali halka sevdirmek için gö- revlendırilen kişılerden biri de Hnlusi Çakıa'dır! "Tabii böyle bir kampanyaya katılmadık!" diyor Ça- kıcı. "İhtilal lehine konuşmamız mümkün defildl, ama politikadan da sogumuştuk bir kez... thtüalle birlikte kuyrugumuz düştü! Apoütize olduk Aydın çevresi ola- rak. Degil bir karşı harekette bulunmak, siyasetten nef- ret eder dunundaydık. Ama karşı taraf bunu bilmiyordu tabii... Aydm'da jandarmayı surekli tutabümek için jan- darma okulu bile açülar. Bn okal, ihtilaUn armaganı- dır Ajdınımıza..." 1960'tan sonra Aydın'daki genel davranışlardan biri de resim yakmaktır. DükkânJarda, evlerde, duvarlarda, albümlerde bulunan resimler birer birer yok edilir. Sı- kıyönetim dönemlerindeki kitap yakmalar gibi. Korku, suçlu durumlara düşme endişesi, birilen tarafindan ih- bar edilme kaygılan, bir dönemi belgeleyen resimlerin yok edilmesine neden olacaktır... Birşey hatırlamıyor 1960'larda kentin üzerine çöken yoğun korku bulu- tunun izlerine, köprülerin altından çok suların aktığı bunca zamandan sonra bile rastlamak mümkündü: Söz- gelimi, Şekerci Şahap Aydmoğlu'nun akşamdan saba- ha, bütün bildiklerini unutuvermesi gibi... Akşamüstü belediye binasında göruştüğumuz Aydınoğlu, ertesi sa- bah anılannı anlatma sözü vermişken, sabahleyin ran- devusuna gelmiyor ve şöyle bir haber iletiyordu yainız- ca: "Unutmuşum, hiçbir şey hatırlamıyonım." Aslında daha fazlasını konusmaya da gerek yoktu; bu unutkanhk hali bile çok şey anlatmaya yetivordu kuş- kusuz! Alçakgönüllü bir ayakkabı yapımcısı olan Hikmet Su- cuoğlu ise Adnan Menderes'in adı söz konusu olunca, büyük bir coşkuyla yardımcı olmaya çahşıyordu çalış- malarımıza. Yammıza kaulıp insanlan anyor, rahathkla konuşmalarını sağlamak için şahsen güvence veriyor- du. Sucuoğlu, yirmi yaşlannda heves etmişti siyasete. O heves içinde Bayar-Menderes'in çevresinde bulunmak amaayla partiye de gırmıştı... Başlarda, yani 1946'larda politikanın inceliklerine fazla aklı ermiyordu belki, ama hemşerisi Menderes'e hulusi kalp ile bağlaruyor, onun ardı sıra gidiyordu. DP gençlik kollarında görev ahyor, sorumluluk üstleniyordu zamanla. Sucuoğlu, yirmi yaşlannda heves etmişti siyasete. O heves içinde Bayar- Menderes'in çevresinde bulunmak amacıyla partiye de girmişti. Başlarda, yani 1946'larda, politikanın inceliklerine fazla aklı ermiyordu belki, ama hemşerisi Menderes'e hulusi kalp ile bağlanıyor, onun ardı sıra gidiyordu. Deraokrat Partili oluşunu ise şu gerekçelerle açıklı- yordu Hikmet Sucuoğlu: "Ben askere giderken hayvan vagonlanyla sevk edildik, bunu hiç unutmadım... İn- san vagonlanna la>ık gormuyorlardı bizi... Menderes işte buna son verdi. Bizleri insan yerine koydu... Ba Ay- dın'da iki tane eczane vardı o zamanlar. Bizler eczaae- ye girerken bile şapkalanmızı çıkanrdık! Oylesine kor- kardık resmijetten... De\let korku demekti çünki_ Menderes butun bunlan >ıkü: De>let karşısında vatan- daşı soz sahibi yaptı! Yirmi yaşlannda Demokratlarm içinde >er alma hevesi verdi bu bana... Yalnız ben de- gil, herkes severdi Adnan Menderes'i burada... Öyle ka- labalık olurdu ki sokakta adım atamazdı rahmetli! Ba yüzden geceieri dolaşmaya çıkardı Aydın'ı. Özellikle ilk zamanlar sık sık gelirdi. Çarşı pazar yerlerini dolafv, mahalleleri dolaşır, şunu şovle yapın, bunu böyle ya- pın diye belediyeye tavsiyelerde bulunurdu." 27 Mayıs'la birlikte esen korku rüzgârlarından Hik- met Sucuoğlu da etkilenecekti sonunda. Dükkânını ka- patacak, resimleri indirecekti duvardan... Ancak yine de içten içe bir direnme duygusu besleyecekti... örne- ğin 27 Mayıs'ın bayram olarak kutlandığı yıldönümle- rinde ısrarla bayrak asmamakta direnecekti. "Polis Kadir adında biri vardı o yıllarda. Çarşıda do- laşır, bayrak asmayanlara diş bilerdi. Menderes'in re- simlerini indirmemiş olanlan karakola çekerlcrdL B M - lardan biri de berber Sait'ti meseia. Dukkânındaki re- simler yuzunden karakola gotüriılup ifadesi alınmıştL.. Butun bunlara rağmen bayrak asmak içimizden gelmi- yordu! Hiç unulmam; polis Kadir, çarşımn ortasıada ayagmı yere vurup bar bar bagınnıştı: Bunlar hâlâ Mea- deres'çilik yapıyor diye!.." StRECEK Regis Debray'ye cevap: Aynı endişeleri paylaşıyonun Daha önce Regis Debray'nin Le Nouvel Observateur dergisinde çıkan "Cumhuriyetçi misiniz, Demokrat mı?" adh yazısını yayımlamıştık. Bugün ise, Le Nouvel Observateur dergisinin başyazarlarından Jacques JuiÜard'm Regis Debray'ye verdiği cevabı yayımhyoruz. JACQUES JUILLARD Regis Debray'nin bir muhafazakâr olduğu- nu sanmıyorum ancak muhafazacı oldugu ke- sin. "Taüı ticaref'e karşı çilecilik, lükse karşı tanm, tuccara karşı asker, sivil topluma karşı devlet. İşte "Yaşasın Cumhuriyet" diyen ya- zann tahlilindeki temel unsurlar bunlar. Ati- na'ya karşı Isparta, Kartaca'ya karşı Roma, Voltaire'e karşı Rousseau ve hatta Montesqu- ieu'ye karşı Manı da denebilir. Bunlara, ya- zann urkekçe değimp geçtiği başka soyut ge- nellemeleri de ekleyebilirim. Dişil ve eril gibi, hatta cinsel ilişki gibi. Debray öncelikle erkek- lere, dahası, olgun erkeklere seslenme niyeti- la ve gerçekieştırmekle yükümlü olanlar, on- lardır. Evet, toplumun giderek artan bir kendili- ğindenliği ile karşı karşıyayız. Bu kendiliğin- denliğin reklaracılar ve tüccarlar tarafindan ustaca kullanıldığım inkâr etmiyorum. De- mokrasinin sorunu bu. Ama uzun sözün kı- sası, modern toplumun bütunlüklü hareketi, yoksulluğa ve cehalete karşı yürütülen bir mü- cadele sayesinde, özerkliğe doğru yönelen bir harekettir. Toplum eskiden kişüerin yardımı ile hareket ediyordu, giderek kendi işlerini gör- meye muktedir hale geldi. özerkliğin riskleri ile aydın despotizmi ara- sında bir tercih yapmak gerek! Kendi açım- dan, aydın despotizmini halkı karanhğa mah- kûm eden despotizme tercih ederim, hatta ka- ranhğa mahkûm eden demokrasiye (faşizan popüuzm) bile! Fakat "aydınhk demokrasi"- yi de bütün bunlara tercih ederim. Tarih bize bu yıl öyle mucizeler lütfetti ki biraz hayal kur- maya da hakkıraız olsun, değil mi? Sizi şaşırtmak ve dahası hayal kınklığına uğratmak pahasına şunlan söylemek istiyorum Sayın Debray: Yazdıklanma rağmen, tahlille- rinizin büyük bölümune katıhyorum ve sizinle aynı endişeleri paylaşıyorum. Ekonominin ya- salannm, giderek eğitime, adalete ve felsefe- ye uygulanmasım savunan katışıksız liberal- Cumhuriyetçi mjginiz, demokrat mı? Regis Debray'nin yazısını daha önce yayımlamıştık. ni gizlemiyor. Bana gelince, niye saklamah, ka- dınlarla ve gençlerle temas kurmak, daha çok hoşuma gidiyor. Özgtir insanın özgürlüğü Adını vermese de, bu yazıda Debray'nin en yakın hissettiği yazar, Benjamin Constant'dır. Bu yazar, ünlü bir konferansında "eskilere" göre özgürlük ile "modemlere" göre özgür- lüğü karşı karşıya getirmişti. Eskilere göre öz- gurlük, her şeyden önce yurttaşın özgürlüğüy- dü, yani kölelerden farklı olarak devlet işleri- ne katılma hakkı ve görevi olan özgür insa- nın özgürlüğüydu. Çağdaşlara göre özgürlük ise —yani bizlere göre— kendi işleri ile uğra- şabilmek için yani çarkı çevirmek ve para ka- zanmak için, bir tür katılmama hakkı, kamu görevlerini profesyonellere bırakma hakkıydı. Debray'nin cumhurıyetinde değer taşıyan- lar, seçkinlerdir. Genel iradeyi yorumlamak- lere karşı sizinle aynı saflardayız. Günümüzde Fransa'da iki değil, üç yol var. Cumhuriyetçiler, demokratlar ve kamuoyu öl- çerleri. Demokraside asla kamuoyuna karşı haklı çıkılamaz, ancak bu, kamuoyunun hep hakh oldugu aniamına da gelmez. Her ne pa- hasına olursa olsun başarıya ulaşma ideolo- jisine, büyük iş rakamlarımn yüceltilmesine, oldu bittilerin kutsallaştırılmasına, paranın cumhuriyetine ve "top 50"ye (en büyük elli ai- le) karşı asla gerilemeden, sürekli mücadele .vermek gerekir. O halde benim gibi tumuyle cumhuriyet geleneğine bağh kişiler neden bu gelenekten kuşku duymaya başladılar ve göz- lerini açınca sizin deyişinizle neden "demokrat" oldular, biliyor musunuz? Çünkü bu cumhuriyetin geniş ölçüde bir al- datmaca olduğunu fark ettiler. Yazınızda boydan boya Demokrasinizin se- çim alanı olarak açıkça Amerika Büieşik Dev- letleri'ni belirtmeniz anlamlı. öyle olsun. Pe- ki ama sizin cumhuriyetinizi coğrafi olarak ne- reye yerleştireceğiz? Fransa'ya mı? Ancak hiç- bir zaman unutmamak gerekir ki, 1789'un ölumsüz ilkderi üe donatümış o muzaffer cum- huriyet, sömürgelerine, Brejnev'in Bulgarıs- tan'a bile davranmayı göze alamayacağı kadar kötü davranmıştı. O cumhuriyet kendi işçile- rine, bizim göcmen işçilere davranmadığımız kadar kötu davranmıştı. Katolik dinine bizim bugün Islama gösterdiğimiz saygıyı bile gös- termemişti. Biraz da politikadan söz edelim. Çok soy- lu bir biçimde, cumhuriyette "siyasal partile- rin iktidan cle geçirme ve bu ıktıdan koruma aygıtı olmadığını, tek bir kişiye ya da belli be- lirsiz vaatlere degil, bir programa dayandıgını" söylüyorsunuz? Jean Jaures'nin 1914'e kadar hiçbir programı olmadığını ve Ulusal Direniş Konseyi'nin programının üç sayfadan oluştu- ğunu biliyor muydunuz? Fransızlarm başkan- hk seçimierinde fîkir oluşturabilmek için ger- çek siyasal tartışmalan izleyebümeleri, TV'nin tiksindirici hâkimiyeti sayesinde gerçekleşti. Uçüncü cumhuriyetteki seçim kampanyalan- nın afıslerini, bildirilerini, yerel basını incele- yin. Iddia ediyorum, biraz daha az "cumhuriyetçi" ve biraz daha çok "demokrat" olacaksınız. Bir cümle ile ifade etmek gerekirse, Rous- seau'dan ve 89'un ilkelerinden ödünç alınan soyut evrenselh'k, cumhuriyet boyunca güçlü- lerın egemenüğini ve topluinsal muhafazakâr- lığı gizlemek için uygun bir paravan oldu. Diğer bir deyişle, olduğunuzdan biraz da- ha Marksist olmanızı rica ediyorum. Gumhu- riyetçi soyutlamayı yüceltelim derken, sonun- da somut yurttaş unutuluyor. Azınlıklar ara- sında oldugu gibi, bütün toplumda da toplu- luklara doğru neden böylesine bir yöneliş ol- duğunu, kendi kendinize hiç sordunuz mu? Çunkü insan yalnızca ilkelerle yaşamıyor. Çunkü insan, yalnızca rasyonel bir cumhuri- yetçi değil ve fakat girginlikleri, aşklan, acı- ları, anılan ve yalnızlık karşısındaki büyük kaygılan ile duygusal bir demokrattır. llginç yazınıza cevabımı basit bir soruyla bi- tirmek istiyorum. 'Tam olarak nereye gelmek istiyorsunuz?" Anladığım kadanyla demokra- siye fazlaca prim tanıdığımızı ve cumhuriyet için yeterli özveride bulunmadığımızı söylü- yorsunuz. Olabilir. Eğer amac, ulusa ahlaki bir mesaj yollamaksa, bunu alkışlıyorum. Eğer amacınız, Fransa Cumhuriyeti'nin "demokrat" anlayışlarca istila edilmiş Avru- pa ile uyuşmayacağını öne sürmekse, size ka- tılmam mümkün değildir. Dahası, ekonomi- yi yerli yerine oturtmak gerekçesi altında Fran- sa'nın geri kalmışlığa doğru süruklenmesine boyun eğerseniz, şiddetle karşı çıkanm. Ve ni- hayet, popülizm ve kamuoyu baskıları kaygı- sı yüzünden 19. yüzyılın temsili demokrasisi- ne sanlırsanız, beni endişelendirirsiniz. BEHZAT BAYKAL (1959-31.12.1984) Güzel dost Behzat Baykal'ın oldürülüşünün beşincı yıldönümünde saygıyla anıyoruz. Dostlan adına VEYSEL-EROL ÇAM - — (§ \ A *J r * m WHm DLRSUN BEHZAT BAYKAL 1959-31 Aralık 1984 Işkencede ölümünün 5. yılında seni sevgiyle anıyoruz. Gülümseyişin hep yanıbaşımızda... Dava arkadaşları adına BÜYÜKBAŞ, ŞENOL ULANGÜL ÖZEL BAKIRKÖY ÖMÜR HASTANESİ Ömür hastanesi sağlığınıza yardımcıdır. • 24 saat, seçkın eğitilmiş personel ile genel sağlık hizmetleri • Profesör Doçent ve Uzmanlar Yönetiminde Poliklinik hizmetleri • Tüm amelıyatlar: • Genel Cerrahi • Kadın Hastalıkları ve Doğum • Dahıliye • Çocuk • K.B.B. • Göz * Ortepedı • Ürşloji • Bılgisayarlı aletler ile laboratuvar hizmetleri - • Röntgen • Ultrasonografi • Mamografi * Biokımya • Hormon Bakteriyoloji • Stopatoloji ve Endoskopik tetkikler. Gençler cad. No:24 Tren ıstasyonu. belediye şube müdürlüğü, ve evlendırme dairesi yanı Tel: 5429920 - 21 - 22 - 26 Dedi ki: "Dostlarıma doyamadım..." AaKAYBIMIZ Merhum gazeteci-yazar Fuat Araslı ve Merhume Leylâ Araslı'nın oğlu; merhum Dr. Kemal Tezel ve biyolog Naciye Tezel'in damadı; Av. Enver, Av. Güner, Muh. Atillâ, Y. Mım. Azer Arash, Dr. Meral özer, öğretim Üyesı Ülkü Erzurumlu, Diş Tabibi Melek Kuran ve Ecz. Nur Mittag'ın hayatlan kadar sevdikleri kardeşleri; Alev, Banu, Berna, Nıl, özge ve Fuat'ın sevgili amcalan; Mehmet, Ali, Sinan, Doğuş, Leyla ve Atillâ'nın can dayılan; Av. Tevfik, Y. Muh. Ziya, Em. Alb. AdU Araslı, Dr. Şefika Ataman, Merhume Zehra, Merhum Süleyman ve merhum Feyzullah Erdoğan'ın yeğenleri; Dr. Ismet özer, Prof. Dr. Murat Erzurumlu, Y. Mim. Muh. Erol Kuran, Dr. J. Mittag, Engin ve Christa Araslı'nın kayınbiraderlerı, Prof. Dr. Oya Arash'nm biricik eşi Arkeolog - Gazeteci Eski Kars Milletvekili DOĞAN ARASLTyı 31 Aralık 1989 akşamı, tedavı gördüğu F. Almanya'da büyük bir üzüntüyle kaybettik. Cenazesı 5 Ocak 1990 Cuma gunu Ankara Maltepe Camisi'nde kıhnacak öğle namazından sonra Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Allah rahmet eylesin. AİLESİ VEFAT Merhum Ord. Prof. Dr. Zeki Zeren'in eşi, Orhan Zeki Zeren, Togan Zeki Zeren'in anneleri; Yıldız Zeren, Turkân Zeren'in kayınvalideleri; Bizden-lzzet Titız, Ünal-Saadet Zeren ve Oral Zeren'in babaanneleri; Ali Seçkin ve Umutcan'ın büyükbabaanııeleri ' MAKBULE ZEREN Hanımefendi ebediyete intikal etmiş ve ebedi istirahatgâhına tevdı edilmıştır. Allah rahmet eylesin AİLESİ Ehliyetimi ve hüvıyetimı kaybettım. Geçersizdır. CEMAL DUYGUN Nüfus cüzdanımı yitirdim. Yenisini çıkaracağımdan, eskisi hükumsuzdür. NURSEL ÖZKAN VEFAT Baromuzun 5433 sicil sayısında kayıtlı AVUKAT MEHMET ŞADAN CESSAN vefat etmiştir. Aziz meslektaşımızın cenazesi perşembe günü Bakırköy Kartaltepe Amine Hatun Camii'nde kıhnacak öğle namazım müteakip ebedi istirahatgâhına defnedilecektir. Merhuma Tanrı'dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlanmıza başsağlığı dileriz. İSTANBUL BAROSU BAŞKANUĞI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear