02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 20 ARALIK 1987 Viyana'dan Mozartla yaşayan sokaklar NEDtM GÜRSEL VtYANA Yüzyıllar boyunca görkemli bir imparatorluğun başkenti olmuş Viyana. Saraylann aynalı salonlan nice balolar, ne güzel kadınlar görmüş. Valsler, operalar, kupa arabalar... Sonra, 1. François Joseph'in yarım yüzyılı aşan yönetiminden sonra çöküş başlamış. Elli milyon nüfuslu bir imparatorluktan alü milyonluk küçük bir devlet kalmış geriye. Gece ıssız sokaklarda yürüyorum. Yalnızca saraylar değil, caddeler, parklar, kahveler de boş. Kahveler bile... Viyana derin bir yalnızlık, onulmaz bir terk edilmişlik duygusu uyandınyor bende. Eski kentin ortasında Stephansdom Alaru'ndayım. Karşımda, göğü delen çan kuleleriyle ünlü katedral. Öbür Avrupa kentlerindeki gotik katedrallerde pek rastlanmayaiı renkli çatısıyİa ilk bakışta ilgirru çekiyor. Mozart 1782'de burada, binlerce mumun ışığında evlenmiş Konstans Weber'le İmparatorluk saraylarının eşsiz bestecisi, baba zoruyla başarıyı tanımış, daha doğrusu başarıyı tatmış bu dahi çocuk yirmi altısındaymış evlendiğinde. Babasına yazdığı bir mektuptan tören sırasında ağladığını, "mutluluktan yumuşacık ağladıgını" öğreniyoruz. Ama mutluluğu uzun sürmeyecek, başka kadınlann, çoğu kez de fahişelerin koynunda arayacaktır avuntuyu. Singerstrasse'ye sapıyorum. Sokak boyunca taş yapılar sıralanıyor. Az ilerde sağda Deutscherdenkirche'nin gotik duvarlarını geride bırakıp kentin çevre bulvarlanna doğru yürüyorum. Hava soğuk. Havada kar sessizliği var. Birden küçük, karanhk bir avluda buluyorum kendimi. Yukardaki katlara çıkan merdivenin yaruna bir levha çakılmış: "Mozart 16 Mart 2 Mayıs 1781 tarihleri arasında burada olurdu." Karanlıkta bekliyorum bir süre. Belki bir piyano çalınır ya da bir keman titretir sessizligi. Ne var ki hiçbir ezgi, bir tek nota bile duyulmuyor. Avluyu boydan boya geçip bir başka avluya, oradan da bir üçüncü avluya çıkıyorum. Sefertası gibi iç içe geçmiş bu sessiz avlularda Mozart'm müziği yankılanmıyor arttk. Derken Singerstrasse'de buluyorum kendimi. Sokağın bitimine yakın, bir başka levha daha var, PigaroHaus'un tam karşısında: "Mozart 17841787 yıllan arasında bu evin ilk katında oturdu." Demek ki ilk kez 17. yüzyıldan kalma bu eski evin odalannda dı^ııldu "Fıgaro'nun Dugünü"ndeki flüt. Seilerstütte'den sola dönüyorum. Himmelpfortgasse. Ne tuhaf adlar! Soğuk, yabancı... Savoie Prensi'nin kışhk sarayı çıkıyor karşıma. Sonra sağa sapıyonım, Rauhensteingasse'ye. Sekiz numarada bir levha daha: "Mozarthaus". Mozart 1791'de bu evde ölmüş, otuz beş yaşında. Milos Forman'ın filmini anımsıyonım. Unlü bestecinin soğuk bir kış gecesinde ısınmak için karısıyla dans edişi geliyor aklıma. Çocukluğu, uçan sevinci, mutluluk çığlıklan geliyor. Sonra, şöminesinde ateş yanmayan bir evin yoksulluğunda görüyorum onu. Konstans'ın bırakıp gittiği yatakta tek başına. Beti benzi uçmuş, uzak bir yalnızlık inmiş gözlerine. Requiem'i bestelerken titriyor. ölümün soğuk dokunuşunu duyumsuyor nota kâğıtlanna her eğilişinde. Ve ölüm her gün bir torba altınla çalıyor kapısını. Başında siyah şapkasıyla karlı Viyana gecesinin içinden çıkıp geliyor. Kendi cenaze töreni için bir müzik besteletiyor ona. Ardından hiç kimsenin yürümediği bir tabut biçimini alan ölümün peşindeyim. Merdivenleri inip sokağa birlikte çıkıyoruz. Tahta kapı ardımızdan gıartılarla kapanıyor. Ballgasse'de yürüyoruz. Belki yıllar var aramızda, belki bir gün. Musa çeşmesinin suyu donmuş. Bir sokak lâmbasının ışığı vuruyor mermer yontuya. Musa'nın yüzünü, sakallarından sarkan buzları aydınlatıyor. Bir zaman olmuş, o da yaşamış. Mozart'dan yıllar, yüzyıllar önce. Tek Pazar'ın dışındakiler SABETAY VAROL PARİS Bazı şeyler uzaktan daha iyi seciliyor. örneğin, Başbakan özal'ın nispi seçira başarısında AT'ye üyelik başvurusu ve bu başvurunun ilk elde Brüksel'ce geri çevrümemiş olmasının büyük rolu olduğu yadsınamaz. Dolayısıyla, Avrupa Topluluğu'na doğru ilk adımların aııldığı dönem içerisinde çarpıcı engeller çıkmaması yönünde özel itina göstermek ANAP ve özal için hayati önem taşıyordu. Seçimler otup uiıtiğine göre, hükümetçe şimdiye kadar gösterilen titizlikte gerileme olmasında şaşılacak bir şey yok. Olaya onar yıllık perspektifler açısından yaklaşanlar için ise (ki toputopu iki seçim devresi eder) ulusun önüne Avrupa ile bütünleşme hedefinin konarak milletvekili seçimlerinde bundan yararlanılmış olmasımn, analizlerde çok büyük önemi olmalıdır. ŞOyle ki beş yıl sonra yapılacak. seçimlerde Sayın Özal, Avrupa'yla entegrasyon sürecinde gelişme kaydettiğini kanıtlamak zorunda kalacaktır. Erken seçim olmazsa 1992 yılında olacağız ve bu tarih 12 AT üyesi ülkenin teorik olarak saptadığı "Tek Avrupa PazarT'na geçişin ikiüç ay öncesine denk düşecekür. Başvuru sürecinde bize kalırsa dramatik gelişmeler beklenmelidir. Yani "Tek Avrupa Pazan" gözümüzün önünde gerçekleşecek ve Avrupa ile bütünleşmeden çok şey uraanlannuz, bu "tek pazar"ın dişında bırakılmanın hayal kırıkh|ını derin bıçımde duyacaktır. Neyse ki gerçekler Türkiye açısından yukanda çizdiğimiz cablo ölçusünde kölü değil. Avrupa ülkeleri arasında, bizde sanıldığı kadar büyuk uyum olmaması, 12 ülke yönünden bile 1992 yılı sonuna kadar pazar entegrasyonu projesini tehlikeye düşürmektedir. Kopenhag zirvesinde anlaşma sağlanamamış. önümüzdeki aylarda Brüksel'de bir araya gelmek üzere Batı Avrupalı liderler Danimarka başkentini elleri boş olarak terk etmişlerdir. Türkiye'de büyük sorun olarak karşunızda duran birçok konu, Batılı ülkeler tarafından çok önce çözümlenmiş olduğundan, nedense sanayileşmiş ülkeler arasındaki sorunlar bizde dddiye alınmaz. Zenginler arasında, can sıkıntısından kaynaklanan yapay sorunlar gibi algılanır. Adamlar. "Önümiizdeki yıllar AT'nin iç sonınlannı çözmek zorunda kılacagı yülar olacak" dedıkleri zaman, "Bizi uvutraak için böyle konuşuyoriar" sanırız. Kopenhag'da tarım kredileri ve çiftçilerin durumu yüzünden anlaşmazlığa vanldığı ortaya çskar. Biz hâlâ acaba bu toplanuda "Türkiye'yi kornışacaklar mı" diye bekler dururuz. Geçcn hafta boyunca Fransız politik yaşamını ünlü "Renault" firmasının gdecekte alacağı biçimin tartışılması konusu işgaj etti. Basitleştirirsek, Renault, 1944'te lkinci Dünya Savaşı sonunda General de Gaulle tarafından devletleştirüir. Devletleştirilme nedeni, bu Fransız otomobil endüstrisi şampiyonu ailenin Alman işgalcilerle işbirliği etmiş olmasıdır. Büyüme yılları boyunca serpilip devleşen bu "sendika cenneti" kuruluş, 74 bunalımı sonrası gerileme devrine girer. "Reji" statüsünde olduğundan. zaran devletçe karşılanır. Durmadan borçlanan Renault'un şu anki borcu 55 milyar Fransız Frangı (10 milyar dolar) kadardır. AT yetkilileri, bu devlet alacağının 9 milyarlık bolümüne itiraz etmektedir ve 8285 yüları arasında devlet hazinesinden sağlanan bu borcun, otomobil endüstrisinde haksız rekabet yarattığına inanmaktadır. Fransa Sanayi Bakanı Alain Madelin, hazırladığı bir yasa tasafisıyla Renault'u "Reji" statüsünden çıkanp, hisselerinin ytizde 98'i devlete ait bir anonim şirket statüsüne gecirmeyi öngördü. öneriyeönce "evet" diyen Başbakan Chirac ve de Gaulle'cü partisi, Komünist Partisi'nin, mecliste verdiği yüzlerce değişiklik önergesi karşısında tasanyı geri çekmeye karar verdi. Chirac hem cumhurbaskanhğı secimleri öncesi başma sorun almak istemedi hem de topu Cumhurbaşkanı Mitterrand'a yolladı. özetlersek, pazar entegrasyonunun gerektirdiği dönüşüm, gerçekleşemedi. Faristen LONDRA'OA NOELLondra'nın tüm ünlü cadde ve meydanlan her Noel'de boydan boya ışıklandırılıyor. Noel protestosu EDİP EMİL ÖYMEN LONDRA tngihere'nin dumanı, Norveç*in camlarını yakıyor. Ingıliz bacası demek, Norveç"e, tsveç'e asit yağmuru demek. Thatcber'in Norveç'e gidişinde yuhalanması boşuna değil. Norvec, lngiliz dumanından yakınıyor, ama 41 yıldır da Londra'nın ünlü Trafalgar Meydanı için çam ağacı yollamaktan vazgeçmemiş. Bu, 2. Dünya Savaşı'nda Ingilizlerin Norveç için yaptıklan girişim ve çabalar için sürüp giden bir teşekkür. AvrupaUlarda vefa yoktur derler. Avrupahlar sadece isin sonucuna bakar derler. öyledir. Ama ya bu çam isi? Tam bir vefa örneği. Oslo Belediyesi her yıl en az 20 metrelik bir çamı gemiye yükleyip Londra'ya gönderiyor. lngiltere'de Noel, mağaza vitrinlerinin ışımasıyla, ya da ortalıkta gobekli ve yüksek tansiyonlu. kırmızı suratlı Noel babaların görülmesi ile başlamıyor. Bunlar, Noel'in yaklaştığını haber veren işaretler yalnızca. "Noel'e kadar 4 alışveris giioünüz kaldı". Bu 4 gün aslında, 4 cumartesi anlamına. Alısveriş için sadece cumartesHi olanlara ihtar. özellikle Londra'da Noel, Trafalgar Meydanı'ndaki koca camın ışıklanmasıyla "resmen" başlıyor. Altında her gece ilahi okunan bir ağaç bu. Yılbaşından sonra da duracak. Yılbaşı gecesi gençler, meydanm içindeki havuzun buz gibi sularına atlayacaklar. tngilizlerin kutlamadığı, lskoçlann ise lngilizlere ınat olsun diye kutladıklan yılbasında tek "oU\" bu: Suya aüamak... Çünkü esas kutlama, Noel sırasında oluyor. Hindi dolması, Noel tatlısı gibi hazım zorluklan, bir sürü oyuncak ve hediye gibi cüzdan zorluklan, işlemcyen metrolar, otobüsler gibi ulaşım zorluklan, Noel'e mahsus. Trafalgar Meydam'mn güngörmüş taş arslanlan bu yü, Norveçli ağaca iki kadının tırmandığını da görilp bir ya$larına daha girdiler. Bu "protesto çafı"nda, dağdaki ağaca değil de Trafalgar Meydanf ndaki ağaca tırmanmak da "protesto". Ağaca çıkan iki Norveçli kadın, yanlannda bir afiş, altlarında toplanan meraklılar, inmelerini sabırla bekleyen polisler... Afiş: "Norveçli agaçlara özgurlük", "Asit son"... Londra'dan Irkuıuı rengini kurtaran adaııı YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Rençper Sven OUe OISSOB, tsveç'in başına bir kâbus gibi çöktü. Kalkacağa da pek benzemiyor. Olsson, 40 yılbk politikacı. Bütün bu süreyi lsveç*te kırsal kesimin siyasi örgutü konumundaki Merkez Demokral Partisi'ne vakfeden Olsson, bu paninin öteden beri güçlü olduğu Sjöbo Belediyesi'nin en nüfuzlu, sözünü en çok dinleten siması. Olsson'un "Skane'nin miai Strauss'u" unvanını kazanmasına ve lsveç'in başına bela kesilmesine yol açan gelişmeler, 2 yülık bir geçmişe sahip. Başlangjç noktasını, tsveç'e ekonomik ya da siyasal nedenlerle gden yabancüann işkmlerini yüriltmekle yükümlü Göcmen Dairesi'nin 1985 yüzünden Sjöbo Belediyesi'ne gönderdiği bir mektup oluşturmakta. lzin bekleyen ve çoğunluğunu Lübnanlı ile tranlı mültecilerin oluşturduğu yabanalan, beledi>«lere dağıttığını hatırlatan dairenin Sjöbo1dan istedığı, 25 ila 35 kisinin orada banndınlması. Mektup, Sjöbo yöneticileri arasında yoğun bir tartışma başlatıyor. Belediye meclisinde muhafazakârlar ve merkez deraokratlann oluşturduğu 25 kişilik çoğunluk "yabancı istttaeya" görüşunde birleşiyor. Sos Stockholm 'dett Roma/dan buresı bir demokrasi, neden benim fikrime sayjp «öslerilmiyor ? Halkoylaması. halkın iradesini göstermez mi?" sözleri ile bir dalgakıran gibi duran Olsson'u, "ırkcılık" damgası yiyerek oy kaybetmekten korkan Merkez Demokrat yöneticüerin ne telkini ne de tehdidi etkiliyor. "Biitün Skane'li setmenlerimi alır gideriın'' diyenreferandumcuyuparti bölge örgütü de destekleyince, Olof Johansson başkanhğındaki Merkez Demokratlar, "kısmi felç"le yüz yüze geliyorlar. Muhalifleri tarafından SvınOlle diye adlandınlan Olsson (Svin, tsveççede "domuz" anlamına geliyor), tarihsel bağlantısım, oylamanın yapıldığı 29 Ekim 1987 gunü, meclis kürsüsünde yaptıgı konuşmada şu sözlerle pekiştiriyor: "Elbette yabancılara hayır demdiyiz. Hadi bir kusak krndini kurtardı diyelim, ülkeye yabancı göçü siırerse, gelecek lsveç kuşaklannın mavi gözlü, san saçlı oiacagını bana kim garanti edebilir?" Muhalifler ayağa kalkıyorlar, ama Sjöbo gelecek yıl genel seçimlerle birliktereferandumyapümasına 25'e 24 oyla karar veriyor. "Mavi gozlü, san smçlı" sözleri partisinin yöneticilerini çileden çıkanyor, ama tüm Skane'nin Olsson'un ardında yer aldığını gören Merkez Deraokrat Parti yöneüm kunılu, Yılın Büyük Olayı! Yılbaşı Özel Çekilişi'nde MilllRyango'dan Kızıl ressanı ve kontes NİLGÜN CEMÎAHOĞLÎ7 ROMA 'Balım, kanım. solu|um, düşöm, alumdaki ter damlası gözyaşım... Sevgilim..." Geçen yıl ölen, Italya'nın ünlü çağdaş ressamlanndan Renato Guttuso'nun kontes sevgilisi Marta Marzotto'ya yazdığı mektuplardan biri böyle başlıyor. Bir diğerinde ise, "Elimin altında olan her kâgıt parçasına portreni yapıyorum" diyor Guttuso, "Her viicut senin vücudun. ber bukle gene senin. Sactannın arasında yaşıyorum... Altın saçaklardan oluşan bir ormanda dolaşırcasına viıcudunda geziniyonım ve varlığını sıkı sıkıya yuregimde tuluyorum." Ancak Guttuso gibi bir Sicilyal:'nın kakminden çıkabilecek olan bu mektuplar, yılbaşı öncesi en çok satan kitaplardan "Mimozanın Adı''nda toplanıyor. Hemen Umberto Eco'nun "Giilün AdT'nı çağnştıran bu kitap en az Eco'nun romanı kadar esrarengiz. AsLndakitaba ait her şey esrarengiz demek daha doğnı. Yazan Enzo Nasso, şimdiye dek kimsenin duymadıgj bir isim. Kitabı basan yayınevi "Ouffa" adına da ilk kez bir kitap kapağında rastlanıyor. Fakat isin en esrarengiz tarafı, mektuplann nasıl olup da kontesin çekmecesinden kaybolduğu. "Komodinimin en ait çekmecesinde, gcceiiklerimin altında sakladıgım bazı mektuplann kajboldugunu görÜDce kaianlan Renato'oun banka kasasına kiliılemLştik" diyor Marta Marzotto. Fakat Guttuso'nun ölümünün ardından bomboş bir banka kasası bulunuyor, mektuplar kayboluyordu.Tam tarafların avukatları mektuplann peşine duştüğü şu sırada ise "Mimozanın Adı" bir "best seiler" adayı olarak piyasaya sürüldu. lo Cuzzanto adındaki oğlu ile gizli gizli göriişmek Guttuso için büyük bir dram olmamıştı. Fakat muazzam servetine konan tek kişi sonuçta, son anda evlat edindiği genç sekreteri Carapezza olmuştu. En soa anlannda da, bütün bunlardan dolayı öbür dünyada başına geleceklerden korkmuş ve haşin antikomünist görüşleriyle tanınan psikopos Fiorenzo Angelıni tarafından takdis edilerek cennete uğurlanmıştı. Şimdı bunlann hiçbirisi, komünistlerin ve Hırisîiyan demokraüann ressamı kendilerine mal etmek için birbirlerıyle yarışmalanna engel oU muyor. Sicilyalı ressanun ölümünden sonra bile ününe ün katan serüvenleri, şimdi yapıtlarının bazı Fransız empresyonistlerinkilere eşit fiyatlarda alıcı bulmasına yol açıyor. TAM BİLET ON BİN LİRA Birkişiye ZürihHen İsveç'in Sjöbo belediyesinin en nüfuzlu siması Sven OUe Olsson, yabancıların ülkeye girmesine "Yabancı göçü sürerse, gelecek lsveç kuşaklarımn mavi gözlü, san saçlı olacağını bana kim garanti ddebilir" diyerek karşı çıkıyor. yal Demokrat, Liberal ve Çevrecilerden oluşan 24 kişilik azınlık "nasü o)ur?" biçiminde şiddetli bir muhalefet koyunca, son sözü söyleyen Olsson oluyor: "Biz fikir alışverişi, lartışna ve gosteri gibi davraıuşlara afaşkın insanlanz. Yatrancılann davranış biçimi ise, şiddet hareketleri ve cinayettir. Bu insaıuar buraya geiince karakter mi defiştirecekler sanıyorsunnz?" "Irk ve milliyet ajrrımcılıgı yapıyorsun" suçlamalanna aldırmayan Olsson, bununla da yetinmeyerek, yabancıların kabulü konusunda belediye sınırtan içinde yaşayan 15 bin kisinin referanduma gitmesini oneri halinde sunuyor. Ve bomba patlıyor: Zor durumdaki yabancılan bagnna basmakla tanınan ve öğünen isveçHe ilk kez bu istemi dile getiren adam sıfatıyla Olsson, manşetlere yerleşiyor. Kendi panisi de dahil, tüm siyasi örgüt ve kuruluşlar tarafından kınanan Olsson'un fıkrini, Göçmen Dairesi'nden gelen "Peki, 15 yabancı ab.il bari" istemi de değiştirmiyor. Suçlama kampanyasınır. karşısında "Ben büyük çogunlugun düşöniip de söylemeye cesaret edemedigi önemli bir meseleyi savunuyorum. Madem "partiden ihrsç" önlemine cesaret edememeyip, sadece bir "kııuuna" ile yetiniyor. Muhatazakârlann lideri Bildt de, "All tarafı 15 kişi" diyerek karan kınıyor. Karar en çok Carlsson hükümeü için bir sorun oluyor. Sjöbo, bugüne dek yabancı almayı reddeden 6 belediyeden biri. Bu belediyelerden 4 tanesinde Merkez Demokraüar çogunlukta. Ülkeye yerleşmek üzere gelen yabancılann bu yıl 4 binlik bir artışla yaklaşık 20 bine yjıkselmesi karşısında, Sjöbo örneğini izleyerek referanduma gidebilecek belediyelerin örneğini izleyerek potansiyeli Carlsson hükümetini ciddi biçimde endişelendirmekte. Zincirleme reaksiyon, en çok korkulan olgu. Sjöbo'nun karan, bölgede faaliyet gösteren bazı barış gruplarının istemi üzerine, önümüzdeki aylarda Damştay tarafından incelenecek. Eğer Damştay, referandumun anayasa ve yasalara uygun olduğuna karar verir ve bdediyeler Sjöbo örneğini benimserse, Skane'li rençper SvenOUe Olsson'dan, Isveç'te varlı|ı tartışılan "gizli yabana duşmanlıgıntn üstündeki örtüyü kaldıran adam" olarak söz edileceği muhakkak. MILYAR Birkişiye 2Adet. 4 Adet 5Adet 10 Adet. 10 Adet 10 Adet 10 Adet 10 Adet 15 Adet 20 Adet 25 Adet 30 Adet 6ayak 2 tekerlek DOĞAN ABALIOĞLU MILYAR 500.000.000.200.000.000.100.000.000.60 Adet. 200 Adet 250 Adet 1200 Adet 6000 Adet 30000 Adet. 60000 Adet 240000 Adet 1200000 Adet 25.000.000. 50.000.000.40.000.000.30.000.000.20.000.000.15.000.000.10.000.000.8.000.000.6.000.000.. 4.000.000.59 Adet Teselli .2.000.000. 1.000.000, 500.000, 200.000, 100.000, 50.000, 40.000, 20.000, 10.000, DUZELTME • DALANKOÇ KAVGASI Gazetemizin dünkü sayısının 11. sayfasında yer alan "DalanKoç kavgası" başlıklı haberde, bir dizgi yanhşı sonucu "Kürt Ahmet" ismi "Kürt İdris" olarak çıkmıştır. Düzeltir özür dıleriz. "Milyaıtterlikdaveti" ZÜRİH Flaş haber: Dünyanm en zengin, en pahalı, her ailenin en az 2 otomobili olan kentinde "esek aıabası." Jo (asıl adı Werner) Walburger, •Giacomo" ile "6 ayak, 2 tekerlek" Zürih'te görüldüğunde, "tnsanın gözlerine inanası gebniyor. Neredeyiz, bu dognı mu?" sorulan ait alta, yan yana sıralandı. Olayın kökenine indikce (kendisiyle konuştukça) konu anlaşılacağı yerde büyüdükçe büyüdü. Kafa saltayıp geçiştinnek olası, ama Ölüm doşeginde Hıristiyanlığı se bence değil. çene dek, hızlı bir komünist olarak Jo kapalı yeri (burada ev anlanunün yapan Guttuso'nun kontes sevgi da) sevmeyen biri. Kendine yapılan lisine yazdığı ateşli mektuplann şim Onerileri bilinçli olarak yadsıyor. "Bir di böyle uluorta açıklanması en çok yatak odasında bırakın uyumayı, komünistleri kızdırdı. Nasıl kızma dinlenemem bile" diyor. Zürih'i çevsınlar? Roma, Venedik, Cortina sa releyen ormanlardaki banklarda uyulonlarınm gözdesi olan kontes, Gut mayı seçiyor, çünkü sevgili eşeği tuso'yu sosyete yasamının bir parçası "Giacomo" yalnızhğı sevmiyor. haline getirmişti. "Kml" ressam, üs "Onu dışarda uzun süre tek başına tüne üsılük mektuplannda, "öleki bırakamam, alışkın degil" diyor. kamptan" Hıristiyan demokratlarla Jo ayrıca çok yetenekli, başka bir . haşır neşir oldugunu itiraf ediyordu. "Seni bıraktıkun sonra" diyordu deyişle ellerini iyi kullanabilen, kaGuttuso örneğin, "Hıristiyan de fası çalısan biri. Kendinde, "dekorasyoncu, reklamcı, boyacı, bulucu" mmokraüara geçmemi isteyen 'Büyük Kambur'la bir loplantıya gittik." telikler olduğunu!' gözünün içinde Defalarca başbakan ve bakanlık yap bir sinema fılminin döndüğünü" anmış olan "Büyük Kambnr" ise Hı latıyor. Zürih'e bir küçük çağn nederistiyan demokratlann ileri gelen li niyle gelmiş. Yakında kentine, derlerinden olan Giulio Andreotti. Appenzeil kantonuna, günde 10, en İşbaşında olan Goria Hükümetinde çok 20 kilometre ile dönecekmiş. Bu de dışisleri bakanı olarak görev alan bile "hızı" sevenlerin düşünmesi geAndreotti, "Mimozanın Ad"'nın reken bir olaymış. Ve bunu da "En büyük isteğim oloyolda gitmek. Bebaşkarakterlerinden biri. ni sollayanlan gormek ve zonınlu yaHer halukârda, "L'Espresso" vaşlamalanna neden olmak" diye didergisinin "miBi ressamımız" diye le getiriyor. damgaladığı Guttuso'nun mektuplaBenzinsiz araba hiç harcamasız n, Sicilyalı sanatkânn çapraşık kişiaraba anlamına gelmiyormuş. "Giliğine ayna tutması bakımından ilacomo"nun her "saman ögünii" geginç bir belge oluşturuyor. Guttuso'ne de 3 frank tutuyormuş. "Hele bir nun ömrünün son 30 yilını "katı kokez kötü hava koşullan nedeni ile miinist imanı" ile bir sosyete kadıVVallis'ten Bündnerland'a demiryoiu nına olan tuıkusu arasında gıdip geile gitmemiz yıkım oldu. 500 franka lerek yaşadığı anlaşılıyor. Tannsız (yaklaşık 400 bin TL.) patladı" diyor. olmasına rağnıen, Katolik kökenleÇünku İDtercity trenine, eşeğinin birinden ötürü karısı Mimise'e süreknebilmesi için bir kara vagon bağlanli ihanet etmekten vicdan azabı çeması gerekmiş. Aynca baytar gidenni kiyor Guttuso. de unutmamak gerekiyormuş. Ressamın ölümünden sonra ortaBütün bunlara karşıhk yetenekli Jo ya çıkan gerçekler ise bir roman deyaşamını "dostuyla" birlikte sürdüğil birkaç romaran sayfalannı doldurebilecek kazancı elde edebiliyor ve racak şeylerdi. Örneğin, Sicilyalı res özellikle çocuklann sevgilisi olmaya samın, bir yaşam boyunca sakladığı devam ediyor. Toplumun en yuksek bir de gayrimesru oğlu vardı. Hırisduzeyde bulunduğu bu ülkede insan tiyan derookrat bir miUetvekiU ile evli sevgisi azalırken hayvan sevgisinin bir üçüncü kadından olan Antonelartması düşündürücü değil mi?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear