27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖRÜŞ Turizm Uzmanı Yusuf Hacısüleyman 28 yhacisuleyman@yahoo.com KÜLTÜR YALNIZCA FUTBOL DİYEBİLİR MİYİZ? Geçen hafta final maçı ile Avrupa Futbol Şampiyonası son buldu. Maçların başlaması ile bitişi arasında geçen 22 günlük süre içinde yaşanan turizm hareketi, şampiyonanın düzenlendiği İsviçre ve Avusturya’ya, maçları izlemeye gelen seyircilerin yapmış oldukları doğrudan harcamalar ile turizm geliri dışında oldukça iyi bir tanıtım fırsatı tanımıştır. Bu tip sportif veya kongre gibi özel organizasyonlarda katılımcıların normal turistten 2,5 kat daha fazla para harcadıkları tespit edilmiştir. Avusturya ve İsviçre kentlerinde taraftarların çekilen görüntülerinde hep görsel güzellikler, yaşama sevinci, mutluluk, eğlence kareleri ön plandaydı. Bu görüntüler, evlerinde ekranları başında bulunan herkes gibi bizleri de adeta bir hayale sürükleyip sanki oradaymışcasına alıp götürdü. İşte başarılı tanıtım budur. İnsanları hayallere daldırıp orada bulunma isteğini içinde uyandırmaktır, “Keşke ben de orada olabilseydim” dedirtmektir. Ülkemizden de birçok insanın maçları yerinde izlemeye, oralara gitme niyetinde olmadığı halde sonradan gitmeye karar vermesinin ardındaki başlıca etkenlerden biri de budur, “yaşamaya ve eğlenmeye” ortak olabilmek ne güzel bir duygu. Bu turnuvada turizmden daha fazla ekonomik bir “zirve” yapan sektörlerden biri de “spor endüstrisidir.” Bu tanımı özellikle kullanıyorum çünkü spor, kendi medyası ile köşe yazarları ile naklen yayın ücretleri ve telif hakları ile reklam gelirleri, sponsorluk gelirleri, magazinsel özellikleri ve oynanan bahisler ile “masumane” bir yarışma olmaktan çoktan çıkmıştır. Ve en önemlisi de bu endüstri kendini beslemek zorundadır. Bu nedenle “tarih yazdık” başlıkları, teknik direktör Fatih Terim ile zıtlaşmalar, sataşmalar, çalışarak, emek sarf edilerek yakalanan sportif başarıyı “kahramanlığa” veya “şansa” bağlamak bu nedenle. Çünkü bu endüstri kendi kendine gündem yaratmak zorundadır. Ancak ne yazık ki hepimizin taşıdığı insani duygularımızla galiba çok fazla oynuyorlar. Belki de bu endüstride “takım oyunu’’ diye bir kavram fazla yeşermediği içindir, kazanılan maçlarda “yürekleri ile oynadılar” denmesi, peki kaybedilen maçlarda “yüreksiz” mi oynuyor ulusal takımımız? Bu endüstri çok acımasızdır, yarattığı değerleri bir gün bir “canavar” gibi yiyip yok eder, sonra yeni değerler yaratır. Bakalım Fatih Terim’den sonra yeni “değer” kim olacak? Sportif alanda elde edilen bu başarı nedeniyle kuşkusuz hepimiz çok mutlu olduk. Turizm mevsiminin en yoğun aylarından birinde yapılan bu turnuva tüm otellerde tam bir milliyetler mozaiği oluşturdu. Almanlar, Ruslar, Avusturyalılar, İsviçreliler, Hollandalılar, Romanyalılar ve bizimkiler hep birlikte bir salonda maçları izlediler, birbirinin sevinçine ve hüznüne saygı duyarak. Bu turistleri ülkemize getirebilmek için her yıl tanıtım için para harcıyoruz. Fatih Terim yönetimindeki ulusal takımımızın Türk Turizmi’ne katkısı büyük oldu, bırakın Türkiye’nin yıllık tanıtım bütçesi olan 120 milyon doları bir tarafa, belki milyar dolarlık büyük bir pozitif imaj tanıtımını gerçekleştirmişlerdir, tebrikler ve teşekkürler. Turnuvanın unutulmayacak sözlerinden birini de bu mutluluğun bir parçası olarak aktarmak isterim. Almanların ünlü spor adamı Reiner Calmund turnuvadan sonra demiş ki: “Türklerle oynadığın zaman, oynamayı ancak onların futbolcuları otobüse binmişlerse eğer bırakacaksın” … Opramoas sadece kentlere yardım yapmamış. Genç kızlar için çeyizlik, yoksullara yemek parası, yaşlılara kefen parası vermiş. Yardımların listesi ve onurlandırmalar yanında Roma Kayzerleriyle olan mektuplaşmaları içeren 12 yazıt, prokuratorlardan gelen 19 mektup, Likya Birliği’ne ait 33 döküman Opramoas’ın anıt mezarının duvarlarını doldurmakta. Rhodiapolis sadece Opramoas’ın anıt mezarından ibaret değil elbette ama insan takılıp kalıyor bu anıt mezarı seyrederken. Şehrin tiyatrosu, hamamı, kilisesi, kaya mezarları, lahitleri çok sayıda su sarnıcı bulunmakta. 7. yüzyılın sonlarına doğru kurulduğu düşünülen antik kentte Roma ve Bizans dönemine ait kalıntılarda mevcut. Kazı Başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik “Rodos Kolonizasyon döneminde kurulduğunu düşündüğümüz Rhodiapolis, deniz bağlantıları güçlü bir kent olarak da önem taşıyor” diyor. 15. yüzyılda Osmanlı topraklarına katılan Rhodiapolisi de içine alan Kumluca ilçesinin çevresinde görülen antik kentler, yüzyıllar boyun ca Fenikeliler, Likyalılar, Bizans ve Romalılar tarafından sürekli iskan edilmiş olduğunu göstermekte. Anadolu Selçuklularında egemenliği altına giren bu topraklarda nedendir bilinmez Selçuklulara ait bir esere henüz rastlanmadı. Şimdilerde bol sulu ve tatlı portakalı, etli iri limonu, kıpkırmızı narı ve örtü altı sebzeciliği ile bölgenin tarım merkezi durumunda. OlimposBeydağları Milli Parkı‘nın bir bölümünü de içine alan Kumluca doğal plajlarıyla, dünya harikası doğasıyla yürüyüş severlerin, doğayla iç içe yaşamak isteyenlerin, taş duvarlardan, şehir karmaşasından kaçmak isteyenlerin sığınağı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle