22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADIM ADIM İSTANBUL Turgay Tuna tunaturgay?yahoo.fr 18 KÜLTÜR ABDÜSSELAM EFENDİ ÇEŞMESİ Bu defa kent merkezinden uzaklara bir yere; yani sur dışına çıkalım dedik. Bizans ve Osmanlı’nın en önemli menzil noktalarından Küçükçekmece’deyiz. Hatboyu’nun hemen yanı başında yükselen mahallelerden birinde, Abdüsselam Efendi imaretine ait, Küçükçekmece’nin en eski Osmanlı izlerinden biri olan bir zamanlar önünden geçen atlıların, yayaların kana kana susuzluklarını gidermiş oldukları, şimdilerde ise, bırakın suyunu, musluğu bile yerinde olmayan yorgun, bitik, harap Abdüsselam Efendi çeşmesinin önündeyiz. Seyid Asdüsselam Efendi, Kanuni Sultan Süleyman’ın defterdarlığını yapımı, hünkarın yanında Rodos’ta emlak ve arazi tespiti üzerinde çalışmalar gerçekleştirilmiş, kuşağından kalem ve hokkası eksik olmayan ağzı mürekkep yalamış, yaşamının büyük kısmı riyaziye ile geçmiş o zamanın adıyla Çekmei Küçük yani Küçükçekmece karyesinden aslen Mısır kökenli bir zatı muhterem. Kimi kaynaklar, Türkiye’de kadastro sistemini ilk tatbik eden bürokrat olarak gösteriyorlar kendisini. Serde, devlet nezdinde üst düzey derecelerden memuriyet var. Öyle faso fiso değil… Devleti Ali Osmani’nin muhasebatını tutmak ne demek. Büyük bir sorumluluk gerektiriyor; ancak gelen devlet maaşı cukka gibi para. Efendimiz bakmış yaşam sonlarına doğru yaklaşıyor, hayır işidir demiş, kazandığı paraların büyük bir kısmını köyündeki insanların hizmetine sunmak ile ufak tefek bir zaviye yaptırmaya karar vermiş. Cami, medrese, hamam, iki çeşme ve bir aşevinden oluşan külliye birkaç yıl sonra terki hayat eden Abdüsselam Efendi’nin türbesi de eklenmiş. 1894 depreminde yıkılan camiden günümüze hemen hiç bir şey kalmamış. Şimdilerde, derme çatma yeni bir cami yükseliyor yerinde. Altıgen türbenin de camiden aşağı kalır yanı yok. Kapısı kırık, duvar sıvaları çatlak, kubbe kurşunu harap. Gelip ruhunu Fatiha’sız bırakmıyorlar. İmaret içindeki yapılardan günümüze kalmış en özgün olanı, 1795 tarihli çeşme. Aslında, barok tarzı bitkisel süslemelerle bezeli çeşmenin üzerindeki sülüs hatla yazılmış otuz kartuşlu kitabede de vurgulandığı gibi, Abdüsselam Efendi’nin yaptırmış olduğu, ancak zaman içinde harabeye dönüşen eski çeşmenin yerine torunlarından Seyid Aziz Bey tarafından şimdiki yeni çeşmenin yaptırıldığı anlaşılıyor. Çeşmenin iki yanında, başlık ve kaideleri çam kozalağı, kenger desenleriyle süslü mermer sütunçeler aslen Bizans işi olup burada devşirme malzeme olarak kullanılmışlar. Aynı şekilde çeşmenin önünde yer alan iki yalaktan büyük olanının Roma ya da Bizans dönemlerinden birine ait eski bir lahit olduğu kolaylıkla anlaşıyor. Köprüden sonra, Küçükçekmece’deki en eski Osmanlı izlerini taşıyan Defterdar Abdüsselam Efendi zaviyesi, kaderine terk edilmiş viran haliyle, uzatılacak yardım ellerini ve de Çekmece Belediyesi ile Vakıflar’ın ilgisini bekliyor. Pera Müzesi Şengül Haldun Aydıngün e kadar da büyükmüş” diye seslendi “N Haldun. Son yıllarda basında ve sanat çevrelerinde çok konuşulan hatta bir dizi karikatüre de ilham olan Osman Hamdi Bey’in ünlü “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosunun karşısında duruyorduk. Osman Hamdi Bey’in baş yapıtı niteliğindeki pek çok eserinin boyutlarının oldukça büyük olduğunu söyledim. Dışarıda İstanbul’un meteoroloji tarihine geçecek en sıcak günlerinden biri olmasına karşın, ancak gerektiği kadar aydınlatılmış, hatta loş sayılabilecek ve serin bir salondaydık. Duvarlarda Suna ve İnan Kıraç Vakfı koleksiyonundan seçilmiş resimlerde Osmanlı’nın önemli insanları ya da onlar gibi giyinmiş yabancılar bize bakıyorlardı. Çoğunu kitaplardan bildiğimiz bu resimlerin hepsiyle baş başa kalabilmek çok etkileyiciydi. İstanbul Tepebaşı’na tamamen farklı bir amaçla gitmişken Pera Müzesi’ne girme fikri aniden aklımıza geldi. Birkaç akşam önce müze müdürü ve ülkemizin önde gelen kültürsanat insanlarından Özalp Birol ile Arkeoloji Müzesi’ndeki bir davette tanışmıştık. Pera Müzesi’nin 2008 yılı projelerinden söz etmişti. Bu konuşmanın ardından Pera Müzesi’ni bir kez daha gezmek keyifli oldu. Müzenin ağır başlı dış cephesi 19.yüzyıl İstanbul’unun batılı apartman tarzıydı. Bu da bir müzeden çok özel bir haneye girilecekmiş izlenimi yaratıyor. Haldun’a göre bu kapının “ne işiniz var burada, dön geri” der gibi bir hali var. Dışardan engelleyici gibi görünen bu kapıdan içeri girdiğinizde ise birinci sınıf bir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle