27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KUZEY EGE 21 Saroz’da bir ıssız ada Yazı ve fotoğraflar Murat Ercan üneşli bir Temmuz günü, eşimin de G aralarında olduğu sekiz kişilik ekibimizle Kavaklı köyünde, ırmaktaki balıkçı barınağından kiraladığımız küçük tekne ile Saroz Körfezi’ndeki ıssız adamızı keşfe çıktık. Kaptanımız bir Rum ailesinin eskiden bu adada yaşadığını ve taş baskı yöntemiyle zeytinyağı ürettiğini anlatıyordu. Sonra mübadele olmuş ve gitmişler. Adayla bir daha da kimse yerleşmemiş. Öncelikle adaya gitmemizde bir sorun olup olmayacağını bölge balıkçılarından soruşturduk. Söylediklerine göre adalar etrafında bazen Deniz Kuvvetleri tatbikat yapıyordu ve bu dönemlerde bölgeye girmeye izin verilmiyordu. Ancak bu aralar ne tatbikat ne de adaya gitmenin bir sakıncası vardı. Bir saatlik yolculuğun ardından binlerce martının hoşnutsuzluğunu hissettiren çığlıkları içinde teknenin sokulmasına izin verecek derinlikteki tek kayaya yanaşıp, kamp malzemelerimizi karaya indirdik. Az sonra, bizi almayı unutmaması defalarca tembihlenmiş olan kaptanımızın arkasından el salladık. Artık gerçek bir ıssız adada yapayalnız kalmıştık. Çıktığımız sahil dar ve taşlıktı. Kayalık bir duvar ile deniz arasına sıkışmıştı. Grubun kalanı mola verirken, dostum Sarven’le kamp yapacak bir yer bulmak için üçdört metre üstümüzdeki platoya bir yol aramak için sahilde ilerledik. Sonunda yukarı çıkmayı başardığımızda bir diken denizine adımımızı attık. Göz alabildiğince uzanan sararmış otlar ve boyumuz yüksekliğine varan dikenler ile doluydu. Açıkçası karşılaştığımız görüntü hiç de beklediğimiz gibi değildi. Herhangi bir mantıklı nedenim olmadığı halde, nedense yeşil ve kırlık bir ada hayal etmiştim. Oysa ortalıkta dolanacak ve otları yiyecek bir kara yaşamının olmadığı adada, patikalar bile oluşamamıştı. Etrafta gördüğümüz tek kara canlıları, aynı martılar gibi düşmanlarından uzak kalmış olmanın rahatlığı ve semizliği içindeki tavşanlardı. Adanın üstünde ilk dikkatimizi çeken etrafa yerleştirilmiş variller ve çevremizde dolaşan tavşanlar oldu. Varillerin yanına gittiğimizde üstlerinde çeşitli delikler ve yakınlarında top mermileri gördük. Belli ki atış talimi yapılmıştı. Hiç bir yerde patlama çukuru yoktu. Gene de huzursuz olmuştuk; hem kamp kurabilecek bir açıklık olmaması, hem etraftaki mermiler hem de arada bir muhtemelen yuvalarına yaklaştığımız için kafamıza pike yapan martılar nedeniyle sahile geri döndük. Kampımızı ilk indiğimiz noktaya kurduktan sonra cam netliğinde ve buz soğukluğundaki denize girip yüzdük. Su o kadar net ve berraktı ki bir akvaryumu hatırlatıyordu. Kıyıya yakın yerlerde dolaşan balık yavrularının sürüleri tüm netliğiyle seçiliyordu. Akşam üstü, gün batımının kızıllığı yudumlamakta olduğumuz şarapla yarıştı. Alacakaranlık bastığı için kazananı göremedik. Bu arada bir tekne de koyumuza gelip açığa demirledi. Kamp ateşimizde yemeklerimizi pişi rip, ardından sahile uzandık. Kısa bir süre sonra gecenin karanlığı, yamacın arkasından serin bir güneş gibi çıkan dolunayın parıltısıyla aydınlandı. Işık o kadar güçlüydü ki, tepedeki otları projektör tutulmuşçasına aydınlatıyor, gölgelerimizi sahile düşürüyordu. Dalgaların yamacına kurulmuş çadırlarımıza çekilip, uykuya dalmadan önceki son dileğim; ‘‘kaptan, bizi almayı keşke unutsa’’ oldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle