Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 bırakır. İşte asıl şenlik, o zaman başlar. Tanrıların tanrısı Zeus’un çevresindeki üç dilber Hera, Afrodit ve Atena elmanın kendi hakları olduğunu düşünür. Zeus’un işi zor, ama olaydan sıyrılmayı bilir. Topu taca, daha doğrusu İda Dağı’ndaki Çoban Paris’e atar. En güzeli o seçecektir. ‘‘Zeus’un yaveri’’ Hermes önde, üç dilber peşinde, düşerler İda’nın dolambaçlı yollarına. Paris bulunur ve vaziyet anlatılır. Siz olsanız yapmaz mısınız, Paris mevzunun tadını çıkarır. Üç güzeli önce güzelce soyar, inceler. Olacak gibi değil, üçü de birbirinden güzel. Hepsiyle ayrı ayrı konuşmaya başlar. Hera, ‘‘Beni en güzel seçersen, seni Asya’nın efendisi ederim’’ diye girer söze, Paris’e armağanlar vermeyi teklif eder, baş başa kalır kalmaz. Paris ‘‘gözü tok’’ çocuk. Armağanlara kanmaz. Atena, onu büyük bir komutan yapacağını, büyük ülkeler ele geçirmesini sağlayacağını söyler. Paris, ‘‘savaşma seviş’’ felsefesini benimsemiş olacak ki, bu vaade de KAPAK kanmaz. Felsefesine uygun vaatlerde bulunan Afrodit’i ‘‘en güzel’’ seçer. Kurnaz Afrodit, Yunan dilber Helene’nin aşkını vaat eder Paris’e. İşte buyurun Truva Savaşı! Aslında Paris, öyle sıradan bir çoban değil, Truva Kralı’nın oğludur. Zaten evli olan Helene’yle yaşadığı aşk, Ege’nin iki yakasını savaşa sürükler. Zeus’un da savaşı İda Dağı’ndan izlediği söylenir, tabi manzarayı seyretmekten fırsat bulduysa!.. Sarıkız söylencesi Paris’in seçimi, İda Dağı’na ilişkin mitolojik söylencelerden yalnızca biri. Bunun yanında İda’nın Kaz Dağı diye anılmasına yol açan ‘‘bizden’’ bir söylence daha var ki, onu da burada anmak gerekiyor. Anlatılana göre İstanbul’un alınmasında büyük işlev gören gemilerin yapımı için Toroslar’daki ‘‘Tahtacı Türkmenleri’’ İda’ya çağrılır. İstanbul’un alınmasından sonra, Fatih Sultan Mehmet Edremit yöresindeyken ‘‘huzura’’ çıkan ‘‘ağaç erleri’’, Toroslar’a dönmek zorunda olup olmadıklarını sorarlar. Fatih’ten ‘‘kalabilirsiniz’’ yanıtını alınca göç kaygısından kurtulup buraları mesken tutarlar ve Sarıkız söylencesi doğar. Rivayetler muhtelif, ben orta yolunu bulmaya çalışayım. Çılbak Baba’nın eşi ölür ve küçük kızıyla birlikte Kavurmacılar köyüne gelip yaşamaya başlarlar. Çılbak Baba sürülerine, sonraları Sarıkız diye anılacak kız da babasının ona aldığı kazlara bakar. Gün gelir Sarıkız büyüyüp serpilir, güzelleşir. Ama köyün delikanlılarına yüz vermez. Onlar da adını ‘‘kötü’’ye çıkarır. Hac’dan dönen baba, söylentilere dayanamaz ve lekeyi ‘‘ölümle’’ temizlemeye karar verir. Ancak Sarıkız’ı öldürmeye kıyamaz ve onu 12 kazıyla birlikte İda Dağı’nda bırakır, ki bu da bir anlamda ‘‘ölüme terk’’ demektir. Daha sonra kızını merak edip onu bıraktığı yere giden baba, kızını karşısında görünce şaşırır. Ondan su ister. Ancak Sarıkız’ın ikram ettiği su tuzludur. Rivayet o ki, Sarıkız dağın tepesinden körfeze doğru eğilip bir tas deniz suyu doldurur. Baba, kızının ‘‘erdiğini’’ anladığında üzerlerine kara bulutlar çöker. Bulutlar kalktığında diğer çobanlar babayı ve kızı ayrı ayrı tepelerde ölü olarak bulur. Sonrasında babanın öldüğü yer Baba Dağı, kızın öldüğü yer de Sarıkız Tepesi olarak adlandırılır. Söylence, Aşık