22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GEZEKALIN 21 Toros yaylalarının son göçerleri Yolunuz Antalya’ya düşerse, yüzünüzü kıyıdan tepeye de çevirin. Ördübek Yaylası, Ovacık Yaylası, Saklıkent Yaylası... Kocaoluk, Ballıbucak, İkiz, Sülek, Gebesin... Mustafa Balbay ntalya’nın güzelim Akdeniz’inin arA kasında bir de yayla denizi vardır. Toroslar’ın rüzgarla yıkanan geniş kuytuları, bir tümseği geçince karşınıza çıkıveren pınarları, onlarcayüzlerce yıla tanıklık etmiş gövdeleri nasırlı ardıçları nasıl güzeldir. Yaylaların bir de misafirleri vardır: Göçerler... Sayıları giderek azalan, gelenekleri modern yaşamın burgusunda acı acı yok olup giden... Sıcak mı sıcak bir ağustos sabahı Musa Seyirci’yle Antalya’dan yola çıkıp Toros göçerlerinin yolunu tuttuk. Dağlara vurduk vurmadık, nemli sıcak geride kaldı. Artık kıvrımlı yolları, uçurum kıyıları, ağaç kümeleri var. Çok az da yolcu. Benim derdim göçerler. Musa Seyirci, Toros kültürüne seyirci kalmamış, adım adım araştırıp yazmış bir kültür adamı. Ben, “hani nerede göçerler” diye soran gözlerle baktıkça gülümseyen yüzüyle, “Sayıları çok çok azaldı ama, mutlaka karşılaşırız” diyor. Hah işte, bir su kıyısında bulduk: Traktör römorkundan çadır, yanda küçük bir keçi sürüsü... “Trakçadır”dan bir kadın indi, yanında kızı... “Nasılsınız”’a fırsat kalmadan çayları doldurmaya başladılar. Kocasını kastederek “Bizim herif arkada koyun kırkıyordu” dedi kadın. Az sonra o da geldi. Çadır taşımak, kurmak zor olduğu için traktörle yolculuk yapıyorlarmış. 1516’sındaki genç kız mutlu. Keçisinin kulaklarından tutup, “İşte benim arkadaşım” diyor. Yol boyu yörük mezarlarıyla karşılaştık. Her biri ince uzuuun bir taş kümesinden oluşuyor. Hani “uzun ince bir yoldayım” der gibi. Modern yaşamın zorladığı değişim rüzgarlarının şiddetlilerinden birine Anamas yaylasında rastladık. Bir küme kara çadırın en genişine sahip olan Hüseyin Dayı “İçeri buyurun”’ dedi. Bol dayanaklı çadırın kıyıları kabarık yer yastıklarıyla dolu. Bir köşede kocaman bir cimnastik aleti. Şaşırdım: Hüseyin dayı bu ne? “Haa bu” dedi, “badi şıpır dedikleri. Sormayın bizim kız yaylaya çıkmam diye tutturdu. Gelmesi için ne istiyorsa yanımıza aldık. Bu da onlardan biri. Bir tarafı kırıldı. Kız hareket mareket yapacağı zaman birimiz kırık kısmı tutuyoruz.” Takıldım: Haydi bir göster be Hüseyin Dayı... Yattı üstüne “badi şıpır” hareketlerini gösterdi. Ayranımızı içtikten sonra dal uçları doğal askılık olarak kullanılan bir ağacın altında kavalımızı dinledik. Az ötede kadınlar ip eğiriyordu. Ellerindeki tahta aletin adını sordum. “Tengrek” dediler. Fotoğraflarını çekerken hem gülümseyip poz veriyorlardı hem de söyleniyorlardı: Çekme... Çekmeee... Yolunuz Antalya’ya düşerse, yüzünüzü kıyıdan tepeye de çevirin. Ördübek Yaylası, Ovacık Yaylası, Saklıkent Yaylası... Kocaoluk, Ballıbucak, İkiz, Sülek, Gebesin... Hangisini saysak... Kimi yaylalarda beton canavarının izlerine rastlamak insanı üzüyor. Kimilerinin tümüyle ticarileştiğini, doğallığını yitirmekte olduğunu görmek de acı ama yine de yayla yayladır. Pınarların tümü kurumadan, rüzgarlar küsmeden bir Anadolu yaylasında gecelemeyi ihmal etmeyin. Gezekalın...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle