Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 DOĞA VE MACERA Dupnisa’nın karanlığında Yazı ve fotoğraflar Haldun Aydıngün ırklareli’nde, Bulgar sınırına bir K taş atımı uzakta, kendi yalnızlığını yaşayan bir mağaraydı Dupnisa mağarası. Birkaç yıl önce “turistik mağara” sınıfına alındı ve içine 400 metre beton yol döküldü. O günden beri boş sigara paketleri, yenmiş bisküvi ambalajları, içilmiş kola kutularıyla tanışmış olmalı Dupsina... İçerisi aydınlatılmışsa eğer, lamba ışığının yakınlarında zayıf yeşillikler yetişmeye başlamış ve yabancı canlılar da üremiş olmalı. Hazır ışıktan söz etmişken daha önce mağaraya hiç girmediyseniz mutlak karanlığın ne olduğunu bilemezsiniz deyip konuya girelim. Ve nostaljik bir havayla Dupnisa’nın “bakir” geçmişinden söz edelim. Gün ışığının son kırıntılarının mağaranın ıslak zemininde yansımasına bir süre baktıktan sonra galerinin içinde ilerlemeye başladım. Artık tam olarak mağaranın içinde sayılırdık. Elimizdeki haritalara göre 3 Türkiye’nin ikinci büyük yeraltı salonuna sahip Kırklareli’ndeki mağara 3 bin 200 metre uzunluğunda. bin 200 metrelik bir mağara sistemine girmiştik. Önceleri ayaklarımızın altında sadece şıpırtılar çıkarmakla yetinen su biraz ilerde hatırı sayılır bir dereye dönüştü. Güçlü akmıyordu ve ilk geçenin ardından hemen bir çamur deryası halini alıveriyordu. Önce soğuk suda yürümek çok eğlenceli geldi. Ancak çok geçmeden üşümeğe başlamıştım. Yakınımızdaki bir takım yerlerin ötesinde hiç bir şey görünmüyordu. Geldiğimiz yer, 200 metre uzunluğu, yaklaşık 100 metre genişliği ile Türkiye’nin ikinci büyük yeraltı salonuymuş. Tavan yüksekliği de hiç fena olmamalıydı. Ancak bunların ne anlama geldiğini hissetmek mümkün değildi. Yarasalara özenmek Dostum Ali Yamaç bize durmamızı söyleyerek ilerledi ve karşımızdaki killi yamaca tırmanmaya başladı. Gittikçe bizden uzaklaştığını biliyordum ama boyutsuz karanlık içinde bu gerçeği anlamakta zorluk çekiyordum. Sanki yavaş yavaş küçülüyor, oyuncak bir bebek boyutlarına iniyordu. Bu kadar mı büyük bir hacmin içine girmiştik? Belki bir yarasa olsak birkaç keskin çığlık atarak bunu öğrenebilirdik ama ışığa mahkum insan oğlu olarak, mutlak karanlığın içinde tüm yön ve boyut kavramlarını yitirmiş gibiydik. Yeraltı salonu Mağaranın teknik olarak bir zorluğu yoktu. Özel iniş veya tırmanış aletleri kullanıp, iplere örümcekler gibi asılı kalmayacaktık. İnsanın tüm yapması gereken, ıslak ve soğuk bir zeminde tempolu bir şekilde yürümekten ibaretti. Benim gibi amatör bir mağaracı için ise bu kadarı bile yeterince heyecan verici olabiliyordu. Birinci saatin sonunda galerinin normal yapısına hiç uymayan döküntü kayalardan tırmanıp geniş bir karanlığın önünde durduk.