Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
LAOS 9 Filler ve Mekong kıyısı Faruk Budak ekong nehri kıyısındaki Chiang Khong kasabasında, yolun üzerini baştan başa kaplayan dev tabeladaki “Gate to Indochina” yazısını gördüğümde, ilk kez İndoçin’e girecek olmamın heyecanından dolayı içimin kıpır kıpır ettiğini hissediyorum. Bir milyon fil ülkesi Laos’un Huay Xai kasabasından Luang Prabang’a, Mekong nehri üzerinde yapacağımız yolculuk için bindiğimiz sürat teknesi beşaltı metre boyunda, ince uzun, geleneksel bir kayık. Arkada, şaftı neredeyse suya paralel uzanan büyükçe bir motoru var. Yan yana ikişer kişi zorlukla oturuyoruz. Sırt çantalarımız en öne yüklenip branda ile örtülüyor. Hepimiz araba yarışçıları gibi kask takmak ve can yelekleri giymek zorundayız. Sürücümüz bir ısınma turu attıktan sonra motoru kapatıyor. Mekong’un hızlı akışı içerisinde sürükleniyoruz bir süre. Üçdört dakika kadar sonra motor tekrar çalışıyor. Müthiş bir homurtu. Nehir üzerindeki büyük kütüklere, sürüklenip giden ağaç dallarına çarpmamak için küçük zigzaglar yapıyoruz. Anaforların, girdapların, büyük kayaların oluşturduğu dalgaların üzerinden hızla kayarken, tekne sert darbelerle tekrar tekrar suya çarpıyor. Bütün bu darbeleri yoğun bir biçimde hissediyoruz. Süratimiz harika. Yağmur hala devam ediyor. Başlığın önündeki plastik kalkanı kaldırdığımda, damlalar yüzüme bir kamçı gibi vuruyor. Nam Khan nehrinin, dünyanın en büyük nehirlerinden biri olan Mekong’la buluşması son derece ilginçtir. Nam Khan, Mekong’a doksan derecelik bir açı yapacak şekilde gelir ve buluşma noktasına 250 metre kadar kala aniden yön değiştirip Mekong’a paralel olarak, fakat Mekong’un akış yönünün tersi istikamette akmaya başlar. Luang Prabang kasabası, bu iki nehrin 500600 metre kadar süren kavuşamamasının yarattığı küçük bir yarımada üzerine kurulmuş. Bu küçük kasabada Fransız koloni döneminden önce inşa edilmiş birbirinden güzel 32 Budist tapınağı (wat), UNESCO tarafından Dünya Kültür Varlıkları Listesine alınmış. Kıyısında fillerin dolaştığı efsanevi Mekong’un nazlı akışının ritmine ayak M uydurarak kendimi Luang Prabang’ın büyülü atmosferine bırakıyorum. Watların arasında kaybolma, her köşede, her duvarın ardında muazzam bir ustalıkla ortaya çıkarılmış muhteşem tapınakların sürprizlerini keşfetme zamanı geldi. Watların inanılmaz güzelliğinden büyülenmişçesine, kasabanın ana caddesi üzerindeki kafeteryalardan birinde oturuyor buluyorum kendimi. Caddenin kenarında yürüyen, portakal renkli kumaşlara sarınmış Budist rahip adaylarının görüntüsü, “herhalde bambaşka bir dünyadayım” dedirtecek kadar sıra dışı. Güzel bir Laos akşamında, başkent Vientiane’nin merkezindeki Khop Chai Deu restoranda, soğuk bir Lao birası eşliğinde Uzakdoğu’nun yoğun egzotizmini yaşamaktan dolayı huzurlu ve mutluyum. Mekong Fish Steak, üzerindeki mantar sosu ile parmakları yalatacak kadar harika. Sırada, ülkenin güneyindeki Champasak’ta bulunan ve UNESCO tarafından koruma altına alınmış, dünyanın bu yöresindeki en eski Budist manastırlarından biri, “Dağ Tapınağı” anlamına gelen Wat Phu var. Yüzyıllar öncesinden gelen dik merdiven basamaklarını dikkatlice çıkmamız gerekiyor. Sarı renkli bir şemsiyenin gölgesine sığınmış bir “oturan Buda” heykeli bizi karşılıyor. Her şeyi gören gözleri, ovadakilere “her şeyi görüyorum” mesajını mı vermek istiyor, bilemiyorum. Banyan ağaçlarının gölgelediği, doğal klimalı huzur ortamında tatlı tatlı esen rüzgarın sesi, aşağıdaki yapıları restore etmeye çalışan işçilerin seslerine karışıyor. Mekong, aşağılarda göz alabildiğine uzanan yemyeşil ovanın ortasında bir yerlerde kıvrılarak sakin sakin Vietnam’a ulaşmaya çalışıyor. fb?farukbudak.com OTURAN BUDA BUDİST TAPINAĞI