Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 MADRİD Gidonun götürdüğü yer Güldeniz Kutlay B isiklete binmeyi 28 yaşımda öğrendim. İyi bir kendinizle buluşma yeridir bisiklet. Kendinizle buluşmuşken; düşünür, düşler, anımsar, gülümsersiniz. Adrenalininiz yükselir, endorfin salgılarsınız. Bisiklet Sevenler Derneği’yle başlayan ilişkim beni, Türkiye’yi temsil etmek üzere, Avrupa Bisiklet Federasyonu’nun toplantısı için Madrid’e sürükledi ve üç gün üç gece Madrid’in dağını tepesini, her bir bucağını bisikletle dolaştık... Sanırım bu yolculuğun en heyecan verici tarafı, 360 derecenin ayrı noktalarından aynı ruhta insanlarla bir araya gelmek olduğu kadar, sevdiğimiz bir konuya öncülük etmekti. Maceramız Madrid’de daha önce tanışmadığımız insanlarla buluşacağımız hosteli ararken başladı. Bize gelen adres bilgilerine göre burası bir göl kenarındaydı. Haritadan iz sürerek şehir merkezinin bir hayli dışında olan göle ulaşmıştık ama hiçbirimiz İspanyolca bilmediğimiz, karşılaştığımız İspanyol’lardan hiç biri de bizim bildiğimiz dillerden birini bilmediği için karanlıkta hangi yöne gideceğimizi bilemezken, bizimle aynı adresi arayan iki kişiyle daha karşılaştık. Beraberce bir tahminde bulunup kendimize ilerlemek için bir yön seçtik. Hostelin tersi yönünde ilerlediğimizi göl kenarında oturan bir grup bisikletli sayesinde fark ettik, ama yine de doğru yöndü, çünkü onların hepsi buluşacağımız bisikletlilerdi. Diğerlerini bilemem ama, ben daha o andan itibaren ağzım kulaklarımda biraz keyfe keder, biraz şaşkın bir mutluluk içi kadınlar için ergonomik uyumsuzluk nedeniyle biraz eziyet yarattı. Ben de bu eziyeti çekenler arasındaydım. Avrupa’dan Asya’ya Avrupa Bisiklet Federasyonu toplantısının ilk gününde öncelikle üye ülkeler geçen yıldan bu yana ne yaptıklarını tek tek anlattılar. Daha sonra sıra aday ülkelerin tanıtımına geldi. Biz de bu gruptaydık. İçimizden birinin çıkıp “Biz kimiz, niye buradayız, bisiklet için ne yapıyoruz” diye anlatması gerekiyordu. Kolay mı öyle “dış ilişkiler sorumlusu” olmak, hadi bakalım iş başa düştü! Yanımda Ünal Tolun ve Murat Suyabatmaz gibi bisikletin kıdemli insanları otururken niye ben konuşuyordum ki? Memleketinde daha bisiklete binecek bir yolu bile olmayan birisi olarak, bırakın ülkelerini, ülkelerinin arasında bisiklet ağı oluşturmuş, devletlerinde ana meseleler arasına bisikleti yerleştirmiş bu insanlar karşısında söyleyeceğim her söz, coğrafyamın insanlarının sözü olacak. Söylediğim sözlerden hangisi etkiliydi bilmiyorum ama “Neden bisikletlerinizi alıp Avrupa’dan Asya’ya Boğaziçi’nden geçme keyfini yaşamak için Türkiye’ye gelmiyorsunuz” dediğimde bir alkış sesi duyduğumu hatırlıyorum. Yol arkadaşlarım da heyecanlıydılar, yerime geldiğimde ikisi de mutluluktan uçuyordu sanki. Türkiye AB’ne üye olmaya çalışırken, biz Avrupa Birliği’ne bağlı Bisiklet Federasyonu’na oybirliğiyle kabul edilmiştik. ne girdim. Henüz orada ayaküstü tanıştığım Kanadalı beni, Danimarkalı çantamı bisikletin arkasında hostele götürdü. Hollanda usulü yan binişle bisikletin arkasında ağaçların arasında giderken simyacıyı anımsadım. Bir çok kişi okumuştur herhalde Simyacı’yı. Der ki; “Eğer insan bir şeyi gerçekten çok isterse, bütün evren onun isteğini gerçekleştirmek için işbirliği yapar.” Simyacı doğru söylüyor olmalıydı. Madrid’de geçen üç gün içerisinde; sadece havaalanına gidip gelirken bisiklet dışı bir araca bindik. Hostelden toplantı salonuna, yemeğe, şehir turlarına, hostele geri dönüşlere kadar ulaşım aracımız bisikletlerimizdi. Toplantının ev sahibi İspanya, katılımcı sayısına göre bisiklet hazırlamıştı. Bisikletlerin hepsinin dağ bisikleti olması kısa boylu Bisiklette politika Günün çalışma kısmı bittikten sonra, akşam yemeğinden önce iki saatlik bir dağ BİSİKLETLE DOĞAÇLAMA Şimdi şuracıkta biraz dedikodu yapsam ne çıkar; İspanyol bisiklet sever arkadaşlarımız pek iyi organizasyon yapamamışlardı ya da kendilerini tanıtmak gibi bir kaygıları yoktu; zaten bizi herkes biliyor diyerek önemsemeyen bir hava içindeydiler. İkinci gün toplantıdan sonraki bisiklet turumuz, şehri keşfetmek için yapılan doğaçlama bir geziydi. Şehir meydanlarını, heykelleri ve müzeleri, önünden geçerek dolaşır bir bisikletçi; biz de öyle yaptık herkes dağıldıktan sonra Hırvatistan, Macaristan ve İtalya temsilcilerinden oluşan küçük bir grupla şehri keşfe çıktım. Madrid’e gidip de ana cadde olarak bilinen Alcala de Hanares’den geçmeden, Reina Sofia Müzesinde Picasso, Dali ve Goya’nın eserleriyle buluşup o günü bugünmüş gibi yaşamadan, Prado Müzesi’nde İspanya ve neredeyse Avrupa tarihini resim sanatının canlı anlatımıyla, devasa tablolardan öğrenmeden, Kraliyet Sarayı’na giderek şehrin kalp atışlarını duyup, sonra da heyecanını yatıştırmak için arka sokaklardaki cıvıl cıvıl kafeteryalarından birinde bir şişe bira içmeden ayrılmak pek iyi sayılmaz.