02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 KÜLTÜR VE TURİZM Ah İstanbul vah İstanbul Deniz Yazıcı konomik sıkıntılar içinde gelişmeye çalışan ülkemizin en büyük gelirlerini; turizm, tekstil, dış müteahhitlik hizmetleri, makine ve otomotiv sanayi oluşturuyor. Turizm gelirlerimizi daha fazla arttırmak için turizm faaliyetini yılın 12 ayına yaymak gerekiyor. Ülkemiz doğal ve tarihi bir müze gibidir; saraylar, kiliseler, camiler, antik çağın kalıntıları şehirler ve tabiatın bahşettiği iklimin yarattığı harikalarla doludur. Bir de iki dünya uygarlığının ve iki kıtanın birleştiği İstanbul vardır ki tek başına bir servettir. Belki herkesin bildiği ama hala koruyup geliştiremediğimiz İstanbul! Nasıl geliştirebiliriz? Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden önce Bizans döneminde yapılan ve sur içinde kalan bir çok tarihi yapı onarılıp, orijinalleri gibi korunarak turizmin hizmetine sunulabilir. Tarihi saraylar, camiler, çeşmeler de aynı şekilde korunup yenilenmelidir. Bu tarihi yerlerimize gerekli önemi yeteri kadar veremediğimiz ve koruyamadığımız için UNESCO tarihi yarımadayı dünya kültür mirası listesinden çıkarmayı düşünüyor. Böyle bir karar tarih ve turizm için büyük bir kayıp olacaktır. Türkiye büyük bir prestij ve gelir kaybına uğrayacaktır. Düşünüyorum da bu durum karşısında, yerel yönetimler, Kültür ve Turizm Bakanlığı ne yapıyor? Bu ihmalin sonu nereye kadar devam edecek merak ediyorum doğrusu. Söz İstanbul’dan açılmışken müze kent İstanbul’un birkaç tarihi eserin, öğrendiğim ilginç öykülerini paylaşmak istiyorum. 14. yüzyıl başından günümüze ulaşan mozaikleriyle ünlü Kariye Camisi veya Khora Kilisesi, 19. yüzyıl sonundaki depremde büyük zarar gördü. Kubbesinin E çökmesiyle bir çok mozaik zarar gördü. 1950’li yıllarda Amerikalılar tarafından onarıldı..Yeşilin yirmi farklı tonunun kullanıldığı bu mozaikleri Bizans döneminin hazine bakanı Metokhites yaptırmış ve siyasetten çekildikten sonra yaşamının geri kalan kısmını bu kilisede geçirmiş, cenazesi de buraya gömülmüştü. Osmanlı döneminde mozaiklerin yerini çiniler aldı. Mısır Çarşısı’nın yanında bulunan Rüstem Paşa Camisi’ni dönemin sadrazamı Rüstem Paşa, bölge esnafı için Mimar Sinan’a yaptırmıştı. Cami en güzel İznik çinileri ile süslü.. Rüstem Paşa için şair “İnsan şanslı olursa başındaki bitten bile fayda sağlar” demişti. Bunun hikayesi ise Kanuni Sultan Süleyman, kızını Rüstem Paşa’ya vermek istediğinde rakipleri kendisinin cüzamlı olduğunun dedikodusunu yaymışlardı. Yapılan kontrolde bitli olduğu anlaşılmış ve o zamanki tıp anlayışına göre bit ve cüzam bir arada bulanamayacağından Rüstem Paşa saraya damat olmuş ama adı da “bitli”ye çıkmıştı. Camideki çiniler bir dönemin zenginliğini gösterirken bugün ise o çinileri görmeye gittiğimizde bir çok sokak çocuğunun bölgedeki yaşantısına tanık oluyorsunuz. Çiniler tarihte yaşanmış olayların öykülerini barındırıyor. Ama günümüzde hangi koşullarda korunuyor ya da sergileniyor! Özel ilgi gerekiyor Boğaz, Haliç, Prens Adaları, özel yapılmış ve doğaya uygun gezi yolları ile insanlara bir estetik bütünlüğü içinde düzenlenebilir, kıyı kenar şeridini takip eden yollara paralel yüzer etkinlik merkezleri yapılabilir. Örneğin Boğaz’da transatlantik gemi görünümünde yüzer bir otel, alışveriş merkezi kurulabilir mi, bunu tartışmalıyız. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri bu tip projeleri, yarışmalarla ortaya çıkarabilir. Ayrıca gecekondular yeniden yapılandırılarak İstanbul’un siluetine uygun hale getirilebilir. Turistlerin giriş yaptığı havaalanından merkeze deniz ve kara yolu girişleri ile demir yolu girişlerinin akılda en çok kalan yerler olması nedeniyle öncelikli bir proje kapsamında düzenlemesi yapılabilir. İstanbul’un tek başına turizmden yılda 10 İstanbul’un tarihi milyar doların üzerinde gelir sağdokusu korunarak turizme laması söz konusudur. Tarihi eserlerimizi bir yandan korurken bir kazandırılsa ve yeni projeler yandan da yerel yönetimler, ilgiüretilse yılda 10 milyar li bakanlıklar, turizm şirketleri, dolardan fazla gelir medya desteği ile ulusal ekonokatabiliriz. sağlanabilir. miye Bazen Boğaz’a bakarken, İstanbul’un müze gibi bir şehir olduğunu ve bizlerin bu müzenin içinde yaşayan canlı hazineler olduğumuzu ama bu güzelim müzeye gereken özen gösterilmediği için değerinin giderek azaldığını düşünüyorum. Elimden, İstanbul’da yaşayan herkesin ve özellikle bizi yönetenlerin İstanbul’a gereken önemi vermesini dilemekten başka bir şey gelmiyor. ‘ ’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle