Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 GEZGİN AİLESİ GÜNCEL GİTTİM, GÖRDÜM Hindistan, insan taşıyan insanların ülkesi ren penceresinden buğulu bir T Hint sabahını izlerken ve sis perdesini yararak pirinç tarlalarını aydınlatan günün ilk ışıkları yayılırken sarı, yeşil ve mavi karışımı çevresel bir varsıllık içinde yeni bir güne gözlerimi açmak mutluluğuna erişmiş olmama karşın gene de hüzünlendim. Bir yanda çağdaşlıkta adı geçmeyen ilkel koşullarla boğuşan ve artık bu koşulları önemsemeyen insanlar, öte yanda uzaklıkları yakınlaştıran ve yüz kilometrenin üstünde hız yapan çift hatlı, elektrikli trenleriyle çağdaşlığı yakalamaya çalışan bir gerçeklik karşısında yaşanan çelişki içinde gelgitler girdabında çalkanırken nerede olduğumuzun ayrımına varmaya çalışıyorduk. O hızlı trenin içinde yaşanan gerçek de bizi bambaşka yerlere götürüyordu. İnsanlık dramının oynandığı koca bir tiyatro sahnesi sanki. Ama kırsal kesimden en ilginç fotoğraf dere kenarında gereksinimlerini gideren hanımların verdikleri fotoğraftı. Kırsal alandan kentlere doğru yol almak demek daha uygar alanlara yönelmek anlamını taşır. Bizde de böyledir. Kentler köylere göre daha kalkınmıştır. Hindistan’da da öyle. Ne ki, kimi semtleri ya da yöreleri köylerden de beter. Dahası, çok daha kalabalık yoksul halk ve dilenen insanların var olduğu bölgeler olarak karşımıza çıkmıştır. Kentleri Yeni Delhi’den dolaşmaya başlamıştık. Kente girer girmez ilk ağızda İpuçları: Burası 150 kuş türünün yaşadığı kuş cennetlerinden biri. Çağlar boyu Hititlerin, Friglerin, Britanya Krallığı’nın, Pers, İskender, Roma, Bizans imparatorluklarının hüküm sürdüğü, Osmanlı’nın ilk yerleşim yerlerinden. Ne yazık ki, bu bölge jeomorfolog Muammer Atiker tarafından erozyon bölgesi ilan edildi. Doğru yanıt veren okurlar arasında yapılacak çekilişle üç kişiye Cumhuriyet Kitap Kulübü’nden kitap armağan ediyoruz. Yanıtları 2 Ocak Pazartesi saat 18:00’e kadar faks veya eposta ile bekliyoruz. Geçen sayı: Yanıt: Perge antik kenti. Kitap kazananlar: Çağrı Kılıç (İzmir), Gülpınar Öztürk (Ankara), Eylem Baştürk (Sivas) dikkatimizi çeken insanların gelişigüzel, istedikleri biçimde tuvalet gereksinimlerini giderdiklerini görmek oldu. Böylesi bir nemelazımcılık başka bir yerde var mıdır, bilmiyorum. Bir başka dikkat çeken şey, tüm arabaların sürekli korna çalmalarıydı.Ve çoğu arabanın arkasında ‘‘horn please’’(korna çalın,lütfen) yazısının yer almasıydı. Gerekçesini kimse bize açıklayamadı. Bir başka ilginç olay, çoğu arabada dikiz aynalarının olmayışıydı..Ancak 10 milyonluk kentte, dahası 20 milyonluk Kalküta’da trafik sıkışıklığını görmedik. Çünkü kent içi tüm yollar gelişligidişli ve çok geniş. Ayrıca tümü birbirini dik kesen yollar. Yollarda trafik ışıkları az. Kimi zaman eli sopalı trafik polisleri trafiği idare etmeye çalışıyorlar. Ancak Kalküta’da beyaz giysili trafik polisleri büyük ölçüde trafiği idare etmekte etkin oldukları gibi iyi bir görüntü de veriyorlar. Kent içi trafiğinde dikkat çeken noktalardan biri de kent içi otobüsler oldu. Böylesine harap, böylesine kırık dökük bu arabalarda insanlar tıkış tıkış. Otobüslerin camları yok. Ancak tüm pencereler demirli. Bana, bizim tutukevlerinin hükümlü taşımak için kullandıkları arabaları anımsattı. Niçin bu demirler, bilen yok. Daha da ilginci otobüsün kapısız kapısından Hintli yurttaşın dışarıya doğru tuvalet gereksinimini gidermesi... Prof. Necdet Adabağ GÖRSEL BULMACA Fotoğraftaki yer nerede?