03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Görüşmeler tıkanınca nihai statünün belirlenmesi Kosova Temas Grubu’na bırakıldı C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 27 TEMMUZ 2007 CUMA Kosova krizi aşılamadı Kosova’nın nihai statüsüyle ilgili sorumluluk BM Güvenlik Konseyi’nden alınarak Kosova Temas Grubu’na devredildi. ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Halilzad, Rusya’nın Temas Grubu’nda veto hakkının olmadığını söyledi. Dış Haberler Servisi Kosova’nın nihai statüsünün belirlenmesi için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yapılan görüşmeler, Rusya’nın, Kosova’ya bağımsızlık verilmesini öngören karar tasarısını veto edeceğini açıklamasının ardından çıkmaza girdi. Tasarıyı hazırlayan ABD ile Güvenlik Konseyi’nin Avrupalı üyeleri, Kosova’ya ilişkin süreci artık “Kosova Temas Grubu’’nun izleyeceğini açıkladılar. Tasarı, BM Özel Temsilcisi Martti Ahtisaari tarafından hazırlanan ve Kosova’ya bağımsızlık verilmesini öngören planı destekliyor ve Sırbistan ile Kosova’nın uzlaşma sağlayabilmesi için 120 günlük süre tanınmasını öngörüyor. Rusya ise, Sırbistan’ın onayı olmadan Kosova’ya bağımsızlık verilemeyeceğini savunuyor. Güvenlik Konseyi’nde ele alınan tasarı konusunda anlaşmaya varılamaması üzerine, tasarıyı hazırlayan ülkelerin büyükelçileri tarafından yapılan ortak açıklamada Kosova’nın nihai statüsüyle ilgili sorumluluğun, BM Güvenlik Konseyi’nden çıkarak Kosova Temas Grubu’na devredildiği bildirildi. Fransa’nın BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi JeanMarc de la Sabliere tarafından okunan açıklamada, “Konsey’de böyle bir karar tasarısının çıkmasını sağlamak mümkün olmamıştır. Bu yüzden tasarı üzerindeki görüşmeleri askıya alma kararı aldık’’ denildi. IRBİSTAN: ÖNEMLİ BİR BAŞARI Görüşmelere ara verilmesini memnuniyetle karşıladıklarını belirten Rusya’nın BM Büyükelçisi Vitali Çurkin, Rusya’nın taraflar arasındaki görüşmelerin devamını desteklediğini ifade etti. Churkin, “Burada söz konu SoruCevap Boğaziçi orkestrasının “Bizans müziği” yapmasıdır. Aynı grup daha önce defalarca geldikleri Atina’da binlerce Yunanlının çılgınca alkışları ile sahneyi terk etmişlerdi. ??? Yunan dostu Türk müzisyenlerin aksine, İstanbul’daki konserine izin verilmeyen şarkıcı Yorgos Dalaras tam bir Türk düşmanıydı. Türkiye karşıtı hemen tüm gösterilere hiçbir ücret almadan çıkan sanatçının imanının “para” olduğunu da bilmeyen yoktu. Ama o, başta Kıbrıs Rumları ile bölücü örgüt mensuplarının düzenledikleri tüm organizasyonların assolistiydi. Sadece şarkı söylemekle kalmaz, bir taraftan Türkiye’ye kin kusarken diğer taraftan halkı Türkiye’ye karşı galeyana getirmek için elinden geleni yapardı. Bugün için bu tutumunu aynen sürdürmektedir. Kaldı ki, yine aynı Dalaras geçtiğimiz yıllarda gizlice girdiği Gökçeada’dan polis tarafından sınır dışı edilmişti. Ada’nın az sayıdaki Rum azınlığını Türkiye’ye karşı kışkırtmak için faaliyet içindeyken dikkati çekilen Yunanlı şarkıcı, bu faaliyetlerine devam edince Türk yetkililer tarafından sınır dışına çıkartılmıştı. Şarkıcı mı, casus mu? O dönemde bu sorulara cevap bulunamamış, ancak akıllarda soru işaretleri kalmıştı. Şimdi aynı kişinin Türk gazetecilere yaptığı “Ben Türklerin dostuyum” açıklamalarına kim inanır? Fener Patrikhanesi’nin bu gelişmeden haberi olmaması imkansızdır. Yine Fener Patrikhanesi yetkilileri Dalaras’ın ne kadar Türk düşmanı olduğunu çok iyi bilirler. Tüm bunlar ortadayken, bu adamı İstanbul’da konser vermeye çağırmalarının gerekçesini açıklamak Patrikhane yetkililerine düşer. Eğer amaçları Türkiye’deki aşırı milliyetçileri harekete geçirerek uluslararası alanda gözlerin Patrikhaneye çevrilmesi ise, bu, hatalı bir stratejidir. İyi niyetle düzenlenecek bir konser için Yunanistan’dan onlarca sanatçı davet edilebilirdi. Bunu yapmadıkları gibi iki ülke ilişkilerini germek yönünde çaba içine girdiler. Bugüne kadar iki ülke ilişkilerini genelde politikacılar ve basın zehirlerdi. Şimdi artık kiliseden de bir takım odakların bu oyuna katıldıkları gözleniyor. [email protected] S su olan BM üyesi bir ülkenin toprak bütünlüğü meselesidir ve bu ilke uluslararası hukukun temelidir. Biz hiçbir şeyi geciktirmiyoruz, tam tersi istikrarsızlığa yol açacak gelişmeleri önlemeye çalışıyoruz’’ şeklinde konuştu. Sırbistan Devlet Başkanı Vojislav Kostunika da karar tasarısının askıya alınmasını “önemli bir başarı’’ olarak nitelendirdi. ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Zalmay Halilzad ise Rusya’nın Güvenlik Konseyi’ndeki görüşmeleri bloke ettiğini, ancak Temas Grubu’nda veto hakkı bulunmadığını vurguladı. Bulgar hemşireler serbest Dış Haberler Servisi Libya’da 439 çocuğa kasten HIV’li kan verdikleri gerekçesiyle ömür boyu hapis cezasına çarptırılan 5 Bulgar hemşireyle bir Filistinli doktor 8 yılı aşkın süren tutukluluklarının ardından ülkelerine iade edildiler. Bulgaristan Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov sağlık personelinin cezalarıyla ilgili af kararı alırken Avrupa Birliği, Libya ile ilişkilerin normelleştirileceği sözü verdi. Libya’da yargılanarak önce idam cezasına çarptırılan ardından ömür boyu hapis kararının verildiği Bulgar hemşireler Kristiana Valçeva, Nasya Nenova, Valya Çerveniaşka, Valentina Siropulo, Snejana Dimitrova ve Bulgaristan vatandaşlığına geçen Filistinli doktor Eşref Cuma Hacuc’un serbest bırakılması için başta Fransa olmak üzere Avrupa Birliği’nin (AB) Libya ile uzun süredir yürüttüğü görüşmeler olumlu sonuçlandı. Sağlık personeli Libya ile Bulgaristan arasında suçlu iadesi anlaşması kapsamında serbest bırakılarak Trablus’tan Fransa Cumhurbaşkanlığı’na ait uçakla Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya gitti. Uçakta sağlık personeline Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin eşi Cecilia Sarkozy ve AB Komisyonu’nun dış ilişkilerden sorumlu üyesi Benita FerreroWaldner’ine de aralarında bulunduğu bir heyet eşlik etti. LİBYA NASIL İKNA EDİLDİ Sağlık personeli Sofya Havalimanı’nda Bulgaristan Cumhurbaşkanı Pırvanov, Başbakan Sergey Stanişev, Dışişleri Bakanı İvaylo Kalfin ile yakınlarının katıldığı törenle karşılandı. Kalfin, havaalanında yaptığı açıklamada, Pırvanov’un masum oldukları yönündeki inancı ve Bulgaristan anayasasının kendine verdiği yetkiye dayanarak sağlık personelinin cezalarıyla ilgili af kararı aldığını bildirdi. AB Komisyonu yetkilisi FerreroWaldner bu olayla birlikte Libya Birlik ilişkileri tarihinde yeni bir sayfa açıldığı nı belirtti. AB Komisyonu Başkanı JoseManuel Barroso ise Libya ile birlik arasındaki ilişkilerin normalleştirileceği sözü verdi. Libya Dışişleri Bakanı Muhammed Abdürrahman Şalgam, HIV davasından mahkum olan sağlıkçıları, AB ile işbirliği anlaşması imzaladıktan sonra ülkelerine gönderdiklerini söyledi. Şalgam, AB Komisyonu yetkilisi FerreroWaldner ile imzalanan anlaşmanın, HIV kapan çocukların Avrupa hastanelerinde ömürleri boyunca tedavilerinin üstlenilmesi ve çocukların virüsü kaptıkları Bingazi hastanesiyle kentteki bir başka hastane ve tıp merkezinin geliştirilmesi için yardımı içerdiğini belirtti. Anlaşmada, AB’nin eğitim ve tarihi eserler için yardımının yanı sıra yasadışı göçle mücadele için ülkenin kuzey ve güney sınırlarındaki güvenliğin sağlanmasına desteğinin de öngörüldüğünü açıkladı. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy yaptığı açıklamada, ne kendi ülkesinin ne de AB’nin Libya’ya bu çerçevede tazminat ödediklerini söyledi. Libyalı bir hükümet yetkilisi ise yakın bir gelecekte Sarkozy’nin iki ülke arasında güvenlik, enerji ve eğitim gibi birçok alanda anlaşmaya imza atmasının beklendiğini kaydeti. Bulgar sağlık personeli Bingazi’de 56’sı ölen 426 Libyalı çocuğa kasten HIV bulaştırdıkları gerekçesiyle 1999’da tutuklanmış, bu yılın aralık ayında idama mahkum edilmişti. Sağlıkçılar masum olduklarını, işkence altında suçu kabul etmek zorunda kaldıklarını söylemişlerdi. Bazı yabancı uzmanlar hastanedeki salgının, sağlık ekibinin oraya gitmesinden önce başladığını ve bunun yetersiz hijyen koşullarından kaynaklandığı görüşünü dile getirmişlerdi. Haklarındaki idam kararı Libya Yüksek Mahkemesi tarafından onanan sağlık görevlileriyle ilgili son kararı Libya Yüksek Yargı Konseyi vermiş, Konsey idam cezalarını ömür boyu hapse çevirmişti. Sarkozy, sağlık görevlilerinin kurtarılması için Libya lideri Muammer Kaddafi ile defalarca görüşmüştü. ‘Türkiye’de ılımlı İslam kazandı’ Dış Haberler Servisi Türkiye’deki seçimler dünya basınında geniş yankı bulurken yapılan yorumlarda sonuçlar “AKP’nin zaferi” olarak değerlendirildi ve “Türkiye’de ılımlı İslam kazandı” denildi. Alman Bild gazetesi, “Türkiye’deki seçimlerde toprak kayması gibi zafer. Erdoğan mutlak çoğunlukla kazandı” başlığını kullandı. Berliner Morgenpost, “Türkler reform politikasını seçti” başlığıyla yayımladığı haberde, “AKP’nin seçim programının temelde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin politikadaki etkisini azaltmayı amaçladığı” iddia edildi. İngiliz The Guardian gazetesi, “sonuç ordunun baskısına yanıt niteliği taşıyor’’ başlığını kullandı. Independent sonucu, “halkın ordunun siyasete müdahalesine karşı verilmiş ültimatomu’’ olarak değerlendirdi. The Times “halkın AKP’nin İslami bir devlet kuracağına dair ürkütücü planları bulunduğuna dair kaygıları reddettiğini” yazdı. Financial Times da sonuçların laikler ve ordu için darbe niteliği taşıdığını savundu. Sonuçlar, Yunan basınında “Erdoğan’ın büyük zaferi” olarak nitelendirildi. Yunan basını, bağımsız adayların Meclis’e girmesini demokrasinin zaferi olarak tanımlarken AKP’nin ilerde bağımsız milletvekilleri ile işbirliğine gidebileceğine dikkat çekti. Yorumlarda “Erdoğan’ın Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hezimete uğrattığı” öne sürüldü. Adesmevtos Tüpos gazetesi “Askerler ve Kemalistlere tokat” başlığı ile gelişmeleri duyururken, Vradini gazetesi “Türkiye yeni dört yol ağzında”, Apoyevmatini gazetesi, “Erdoğan’dan askerlere tokat” başlıklarını kullandılar. İtalyan Corriere della Sera, La Repubblica ve La Stampa gazeteleri “Türkiye’de ılımlı İslam kazandı”, sağ çizgideki Il Giornale “Türkiye, İslam’ı seçti” başlığını kullandı. Fransız Liberation, “AKP’nin cumhuriyet rejimi içinde önemli değişime uğrayan bir parti olduğu” yorumunu yaptı. Belçika’nın Le Soir gazetesi haberi “Türkiye’de laiklik yenildi’’ başlığı ile verdi. Rusya’da devletin resmi günlük yayın organı “Rossiyskaya Gazeta”, “asker kadro dışı” başlığını kullandı. İspanyol El Mundo “Erdoğan, ordu ile bilek güreşini oy sandıklarında kazandı” dedi. Katalonya bölgesinin gazetelerinden Lavanguardia da “Oy sandıkları, ılımlı İslam’ı güçlendiriyor” manşetini kullandı. Amerikan The Washington Post, AKP’nin zaferinin, birçok seçmen ve gözlemci tarafından “ordunun nisan ayındaki siyasete müdahale girişimine karşı Erdoğan’ın desteklenmesi” olarak değerlendirildiğini yazdı. Gazete, bu sonuçla “laikler ve ordunun da azarlandığı” değerlendirmesi yaptı. New York Times, sonucu “Türkiye’nin eski tüfeklerine iğneli bir paylama” olarak yorumladı Seçmenlerin AKP’yı bir tehdit olarak görmedikleri mesajını verdiklerini kaydeden gazete, “Türkiye’nin güçlü askerlerinin nasıl bir tepki göstereceği belli değil” dedi. Los Angeles Times, seçmenlerin “İslami etkileri olan iktidar partisine” kesin bir zafer verdiğini yazdı. unanlı dostuma ilk sorum şu oldu: “Belki duymuşsundur. Türkiye’de İbrahim Tatlıses adında tanınmış bir şarkıcı var. Eğer bu şarkıcı Atina’ya gelse ve Akropol tapınağında konser verecek olsa, Yunanistan’da nasıl karşılanır?” Önce rakısına baktı ve ardından sağlam bir yudum aldı. “Eğer böyle bir durum olursa, Yunan halkı 1967 Albaylar Cuntası’nın son günlerindeki gibi sokaklara dökülüp olaya isyan eder” diye özetledi. “O zaman Türkiye’deki gelişmelere neden tepki gösteriyorsunuz?” diye ikinci sorum geldi. “Alıştık” dedi. Ona göre hükümetin işareti ile harekete geçen basın organlarının tetiklediği bazı çevreler, Yunanistan’ın ünlü şarkıcısı Yorgos Dalaras’a Rumeli Hisarı’nda konser izni verilmemesine tepki gösteriyorlardı. Tabii bu yapılırken İstanbul Valiliğinden gelen “konser ile ilgili evraklar bize geç intikal ettirildi” şeklindeki gerekçeye kesinlikle inanmıyorlardı. Kaldı ki, Yorgos Dalaras’ın İstanbul ve Atina’da yaptığı açıklamaları basından takip etmişlerdi. Yunanlı şarkıcı “Ben Türkiye’nin düşmanı değilim. Benim müzisyen arkadaşlarımdan Türkler neden korkup çekinirler bilmiyorum” diye konuşmuştu. “O zaman, gel sana bir olay anlatayım” diyerek sözünü kestim. Geçtiğimiz yıllarda Selanik’ten sınır dışı edilen Türk müzisyenlerle ilgili bilgisinin olup olmadığını sordum. Haberi yoktu. Haklıydı, bu konu Yunan basın organlarından çok küçük bir bölümüne yansımış, birkaç kısa yorum dışında kimsenin haberi bile olmamıştı. Geçtiğimiz yıllarda “Boğaziçi” adlı bir Türk grubu konser vermek amacıyla Atina üzerinden Selanik’e geldi. Akşam saatlerinde konser hazırlıklarını yapan Türk müzisyenlerin yanına gelen bazı yetkililer programın iptal edildiğini belirterek, kendilerinin tüm enstrümanlarını toplayarak geldikleri yoldan ülkeyi terk etmelerini istediler. Aynı yetkililer, adını koymayıp telaffuz etmeseler de, Türk müzisyenlere “casus” muamelesi yapıyorlardı. Polisler eşliğinde otobüse doldurulan Türk sanatçılar önce 500 kilometre uzaktaki Atina’ya götürüldüler. Burada kalmalarına izin verilmeyen müzisyenler giriş yaptıkları Atina havaalanından sınır dışı edildiler. Bu noktada düşündürücü olan Y Eski Afgan Kralı Şah öldü Dış Haberler Servisi 92 yaşındaki eski Afgan Kralı Muhammed Zahir Şah Kâbil’deki evinde hayatını kaybetti. Eski kralın uzun bir süredir rahatsız olduğu biliniyordu. 1933’ten 1973’e kadar Afgan kralı olan Zahir Şah 1973’te tedavi için yurtdışında olduğu sırada darbeyle devrilmişti. Darbe sonrası Afganistan önce Sovyetler Birliği işgaline uğradı, ardından Taliban güçlerinin kontrolüne girdi. İtalya’ya sürgüne giden Muhammed Zahir Şah, Afganistan’a Taliban güçlerinin devrilmesinin ardından 2002’de döndü. Kendisinin de mensubu olduğu Peştun aşiretinde eski krala destek hâlâ çok güçlü olmasına rağmen, toplanan yeni Afgan meclisi, Zahir Şah’a bir siyasi rol vermedi. Bunun yerine “Afgan ulusunun babası” unvanını alan Muhammed Zahir Şah için, başkan Hamid Karzai ülkede üç günlük yas ilan etti. Cenaze töreni, yabancı konukların da katılabilmesi için perşembe günü yapıldı. Bu süre içinde eski kralın cenazesi Kâbil’de bir camide bekletildi. Eski kral için ülke genelinde mevlit okutuldu. Şah, 40 yıllık iktidarı boyunca ülkede demokratikleşme ve modernleşme yolunda birtakım adımlar atılmış olsa da, aynı dönemde ülke ekonomik açıdan çok geri bir noktada kalmayı sürdürdü. lusal paramız aşırı değerli, piyasalar likidite bolluğundan şaşkın. Kur istikrarlı bir şekilde düşük. Borsa deseniz ara sıra gerilese de yükselmeye devam ediyor. Hem de genel seçime ve ardı sıra gelecek cumhurbaşkanlığı seçimine rağmen! Hem de enflasyon hedeflemesinden yüzde yüz sapılmasına rağmen! Bu pembe tabloya bakıp “Gemiyi yüzdürmeye başladık, global denize rahatça açılabiliriz” demek mümkün. Ne var ki, bunu diyebilmek için global denizin sularını iyi takip etmek gerek. Malum, dünya ekonomisi son beş yılda: Tüketim harcamaları ve borçlanmayla büyümeye çalışan ekonomilerden beslenerek sürekli büyüdü. Uluslararası piyasalarda faizler düşüktü. Bu nedenle kısa vadeli sermaye, faizin göreceli olarak yüksek olduğu Türkiye gibi ülkelere aktı. Bu ülkelerdeki likidite bolluğu harcamalara dayalı ekonomik büyümeyi finanse etti. Ama, bu ülkelerin cari açıklarının da büyümesine neden oldu.! Aynı süreçte çokuluslu ve ulusötesi firmalar şirket birleşmeleri ve yatırımlarını kaynakların bakir olduğu ülkelere kaydırarak kârlarını artırırken... bu ülkeler de daha fazla sermaye çekebilmek için hem başta emek olmak üzere girdi maliyetlerini aşağı çektiler hem de hukuk düzenlerini bu firmaların istemlerine göre yeniden biçimlendirdiler. Göstergelere bakılırsa dünya ekonomisi önümüzdeki yıl da büyümeye devam U GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ Likidite Bolluğu İyi de Nereye Kadar! 22 Temmuz seçimlerinin bu denli rahat bir ekonomik ortamda gerçekleşmesi de zaten dünya ekonomisindeki büyümeyi sağlayan bu gelişmeler nedeniyle. Dolayısıyla, seçim öncesindeki pembe tablonun devamı öncelikle: 1. Global denizdeki likidite bolluğunun dolayısıyla dünya ekonomisindeki büyümenin devamına; 2. Global denizden Türkiye’ye gelen likidite akışının sürekliliğine bağlı. Peki ya yüzde 10’un üzerinde büyüyen Çin, Japonya ya da AB alanında faiz oranları artmaya devam eder de Türkiye’ye akan likidite yön değiştirirse derseniz... Bugün mazbatayı eline alanların iktidar rehavetine kapılmadan politika oluşturması gereken sorun da zaten bu! Dileriz, bugün Meclis basamaklarını çıkanlar kutlamaları kısa keser ve: • AKP’nin seçim öncesinde örtülü seçim ekonomisi uyguladığını... Bu nedenle de başta elektrik olmak üzere yapılması gereken birçok zammın seçim sonrasına ertelendiğini dikkate alır. • Seçim öncesi yükselen enflasyonu besleyecek uygulamalardan, yani enflas edecek. Bu iyimserliğin temelinde de: • ABD’nin Greenspan dönemindeki fiyat istikrarı öncelikli neoliberal para politikalarından büyüme ve istihdama yönelik politikalara geçiş yapması ve... Faiz oranlarının yükselmeyeceğine yönelik sinyallerin artması; • ABD’de enflasyonun kontrol altında tutulması halinde iç talepteki artışların dünya ekonomik büyümesine olumlu yansıyacağı... Yani, ABD ithalatının global büyümeyi beslemeye devam edeceği; dolayısıyla başta Çin olmak üzere hızlı büyüyen ülke firmalarının kâr marjlarını yükselteceği; • Çin dünya ihracatındaki canlılığını korurken, iç talep ve yatırımlardaki artışın devam etmesi. Her ne kadar bu durum Çin’i dünya ekonomisi için bir enflasyon bombası haline dönüştürse de!.. Sıcak paracılar için yeni bir pazar yarattığı! 2007 başından beri iki kez arttırılan faizlerin sene sonuna kalmadan yeniden artırılacağı olasılığının güçlendiği; • Euro bölgesindeki faiz artışlarının devam edeceği beklentileri var. [email protected] www.turkelminibas.net (Fotoğraf: AP) yonist politikalardan uzak durur. • 500 büyük sanayi kuruluşu içindeki 145’inin yabancı sermayeli kuruluş haline geldiği; net dönem kârının yüzde 40’ının yabancı sermayeli firmalarca sağlandığının farkındadır... Bu nedenle de yabancı sermaye politikasının yeniden düzenlenmesini gündemine alır. • 500 büyük içindeki özel şirketlerin özsermaye kârlılığının 19962000 arasında yüzde 27.5 iken 20012006 arasında yüzde 16.8’e gerilediğinin farkındadır da bölgesel ve selektif yatırım politikalarına öncelik tanır. • Özel kesimdeki büyümenin düşük kur politikası avantajından yararlanarak dış kaynakla finanse edildiğinin bilincindedir. Dış kaynakla büyüme, küresel dalgalanmalar karşısında firmaları kırılganlaştırdığı için firmaların orta vadede karşılaşacağı kaynak sorunlarına karşı şimdiden politika üretir. • 2 milyon 447 bin işsizi olan bu ülkede diplomalı her 100 gençten 35.1’inin işsiz olduğunu dikkate alır da... İster yabancı ister yerli olsun yatırımlarda istihdam artışı yaratma şartından taviz vermez. Umarım, bugün TBMM sıralarına oturanlar bugünün sıradan bir 23 Temmuz günü olmadığının... Türkiye’nin 24 Ocak 1980’de çıktığı globalizm yolunun son dönemecine girdiği gün olduğunun da bilincindedirler!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle