26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Türkiye’den Avrupa’ya doğalgaz nakil projesi için Rus Gazprom ile görüşmeler devam edecek C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 8 HAZİRAN 2007 CUMA Nabucco’da direniş cephesi Nabucco Projesi’nde Türkiye’nin tavrının net ve kesin olduğunu belirteren Bakan Güler, “Proje bitecek, geri adım yok, kararlıyız’’ dedi. Ekonomi Servisi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Hazar ve bölge ülkeleri doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya naklini öngören Nabucco Projesi’nde Türkiye’nin tavrının net ve kesin olduğunu belirterek projenin biteceğini söyledi. “Türkiye ve AB: Avrupa Enerji Politikası İçin Hep Beraber Birlikte” başlıklı konferans, Devlet Bakanı Ali Babacan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, kamu kesimi, özel sektör, bağımsız uzmanlar ve akademisyenlerin katılımıyla İstanbul’da yapıldı. Konferansta, bu konuda tarafların acilen işbirliği yapması gereği belirtildi. Türkiye’nin şu anda gözlemci statüsünde bulunduğu Enerji Topluluğu Anlaşması’na imza atması istendi. Konferans sonrası yayımlanan ortak bildiride ise şu görüşlere yer verildi: “Enerji arzının güvenli sağlanması bugün Avrupa için başlıca sorundur. Acilen çeşitlendirme ve yatırım ihtiyacı mevcuttur. Türkiye Avrupa’nın enerji tedarik güzergâhlarının çeşitlendirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye AB’nin dış enerji politikasının oluşturulmasında önemli bir ortaktır.” Listeler şında kaldığı bir dönemeçteyiz. Ülkeye yönelik tehdit algılamalarının, cepheleşmenin boyutları, doğrusunu istersek dünya ölçeğinde demokrasi kavramında yaşanan çarpıklık da eklenince, milletin vekili olamayan, partinin, liderin vekili olarak seçilme koşuluna karşı tepkileri, duyarlılığı gündemden düşürmüş gibi. Meclislerde sadece parmak hesabı ile sayılan, çok az sayıda milletvekilinin özgün çalışabildiği, parlamenter niteliğini yitirmiş bir parlamento düzenine teslim olmuşuz. 12 Eylül düzeninin de çok fazla payı olduğu, demokrasi kültürünün sadece siyasette değil, sendikal hareket, demokratik örgütlenmeler, sivil toplum örgütlerinde dahi unutulduğu bir geçiş dönemindeyiz. Dahası partilerin ideolojik kimliklerinin, ABD’yi unutun, AB ülkelerinde bile kaybolduğu, hele de ülkemizde tümden unutulduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Zengin kuzey ülkelerindeki tek ideolojinin dayatmalarına, yoksul güney ülkelerinde borç sarmalındaki piyasa düzeninin dayatmaları, Dünya Bankası, IMF reçeteleri ekleniyor. Sağ ve solda görünen partiler arasında ekonomik, sosyal politikaların icraatında bir fark olmaması gerçeği bir yana, programlar, ideolojik kavram algılamaları tümden bir diğerine karışmış bulunuyor. Ayırımlar ne yazık ki bilimsel teknolojik devrim, uygarlık çağında olmaması gereken gündemlerle, ırklar, kültürler, dinler, ötekiler üzerinden yapılıyor. Zengin kuzey ülkelerinde ötekileri en az dışlayan parti programları sol ve insan haklarından yana sayılmaya yeterken, bizim ülkemizde ülkenin bütünlüğü, laikliğin güvence altında kalabilmesi yaşamsal önemde. Seçimlerin, ABD emperyal güdümünde BOP projelerine uygun tehditleri, siyasal İslamcı sivil darbe tehditleriyle birlikte ortadan kaldıracak parlamento dağılımı, siyasi iktidar oluşumunun sağlaması tek önceliğimiz. Listelere girebilen, seçilebilecek yerlere, sıralara konulmuş milletvekili adaylarının adi suçlardan sabıkasız olmaları, siyasi, insani etiğe yakın durabilmiş geçmişleri, ülkenin, insanımızın geleceği için olmazlara duyarlılıkları asgari kriterlerimiz. Aydınlar ve soldan bakabilenler için biraz da insan haklarına, sosyal düzene, çevreye, paylaşım eşitliğine.. bakışta, duyarlılık, geçer not alabilecek kimlik varsa, “Başımızın üstünde yeri var” deme noktasındayız. soner?cumhuriyet.com.tr Konferansa katılan AB’li yetkililer Türkiye’nin Enerji Topluluğu Antlaşması’nı imzalamasını istedi. Bakan Hilmi Güler, Olli Rehn, Bakan Ali Babacan (soldan sağa). Güler: Yeter ki gaz olsun Rehn: Ritmi Türkiye belirler AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, reformların ritmini Türkiye’nin belirleyeceğini belirterek “Bu, hızlı bir samba da olabilir, yavaş bir vals de olabilir ama orkestra ve müzik hiçbir şekilde durmamalı’’ dedi. Türkiye’deki siyasi tartışmaları yakından izlediğini söyleyen Rehn, önümüzdeki aylarda yeni gelecek hükümetin ve parlamentonun reform sürecini iyileştireceğini görmek istediklerini söyledi. Rehn “Bir arada çalışarak enerjiyi gelecekteki kalkınmamızın enstrümanı haline getirelim ve bu sayede AvrupaTürkiye ilişkilerini yeniden canlandıralım’’ dedi. Babacan: Müzakere edelim Devlet Bakanı ve başmüzakereci Ali Babacan, AB sürecinde enerji faslının müzakere etmeye konu olan 33 fasıldan biri olduğunu, şu anda Konsey’de Türkiye’nin bu fasılla ilgili müzakereye davet edilmesinin görüşüldüğünü söyledi. Babacan, “Tabii nihai kararı Konsey verecek. Burada hızla artan enerji ihtiyacını karşılamak zorunluluğu olan Türkiye ve aynı zamanda AB için bu enerji faslının bir an önce resmen müzakerelere açılması bizim temennimiz. Bu fasıl için biz herhangi bir açılış kriteri olmadan direkt olarak açmayı istiyoruz. Bir an önce resmen müzakerelere başlamayı arzu ediyoruz” şeklinde konuştu. E nerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, projede zaman kaybı olmadığını belirterek “Yeter ki gaz olsun. Boru hatları olabilir ama içinin dolu olması lazım. Bunun için de sizlerin, özellikle AB’ye üye ülkelerin, gaz üretecek ülkelerle görüşmeniz ve onları yatırıma zorlamanız lazım. Eğer biz Nabucco’da 5 ortaksak, bu 5 ortağın birbirinden haberi olması lazım, bu çok önemli’’ dedi. Güler, Nabbuco’ya 6. ortak ile ilgili olarak da bu noktadaki görüşmelerin sürdüğünü, kapanmış bir kapının bulunmadığını ifade etti. Güler, doğalgazda Türkiye’nin sadece bir transit ülke olmaması noktasında doğalgaz fiyatının Atina’da, Ankara’da, Türkiye, İran ve Azerbaycan sınırında aynı olmaması gerektiğini düşündüklerini bildirdi. IMF verilerine göre 30 OECD ülkesi arasında kişi başına milli gelirde 25. sıradayız Türkiye sondan beşinci Ekonomi Servisi Rakamlar, AKP hükümetinin ekonomiye dair savunduklarının doğru olmadığını bir kez daha ortaya koydu. Türkiye, içinde OECD ülkelerinin olduğu toplam 30 ülke içinde kişi başına düşen milli gelirde cari fiyatlarla sondan beşinci sırada yer aldı. Uluslararası Para Fonu (IMF) kaynaklarından yapılan belirlemeye göre Türkiye, kişi başına düşen milli gelirde 30 ülke arasında sondan beşinci sırada ünün gündemi elbette partilerin seçimlere yönelik aday listeleri olacaktı. Bu kadar çok isim değişikliği olduğu için değil sadece. Acil seçimin, zaten son kararı liderlerin verdiği bir sistemde, daha doğrusu sistemsizlikte, çok kalabalık aday adayı listelerinden liderlerin yaptıkları seçimin tümü ile sır ve son dakikaya kalmış olması. Habercilikten gelmiş bir gazeteci gözü ile partilerin aday listelerinin merak edilmesini, bilinmezliğini, üniversite giriş sınavı sonuçlarına çok benzettim. Listelerin yayımlanmasının sadece seçmen için değil, adaylar için bile haber niteliği olduğunu, heyecanla beklendiğini gözlemledim. Olsa olsa vitrin için dışardan transfer edilmiş, marka niteliği taşıyan adaylar, önceden kendilerine sorulması bağlantılı durumlarını biliyorlardı. Partilerin en kıdemli kadroları için dahi, hangi şehirden, hangi sıradan aday gösterildikleri, kaçıncı sırada, seçilebilecek yerde olup olmadıkları ya da liste dışı kaldıklarının sürpriz olarak ortaya çıktığını biliyoruz. Elbette üniversiteye giriş sınavına katılan adayların sorulara verdikleri yanıtlar üzerinden durumlarına ilişkin bir fikirleri olabiliyor. Milletvekili aday adaylarının da listeye, ön sıralara alınmaya ilişkin bildikleri kendi artıları ve eksileri vardır. Durumlarını öngörebilme konusunda, iç ve dış dengeler, siyasi hesaplar üzerinden alelacele, son dakikada yapılacak oynamalarla çıkan sonuçlarda, artıları değil eksilerinin ağır bastığı tartışılmaz. Bütün partilerde dünden itibaren çok kalabalık bir küskünler ordusunun ortaya çıktığı kesin. Birkaç gün medyanın gündeminde elbette adaylar ve kimlikleri üzerinden çok polemik yapılacak, çok gürültü koparılacak. Sıradan vatandaşlar olarak bizler de tanıdığımız isimler, önyargılarımız bağlantılı listelere tepkilerimizi en azından yakın çevremizde dillendireceğiz. Listelerin açıklanmasının sonrasında partilere verilecek oylar eğiliminde kimi önemli değişimlerden de söz edilecek. Ancak kişisel kanımı sorarsanız, bu en oldubittili milletvekili aday listelerinin aslında en az belirleyici olduğu bir seçim süreci yaşıyoruz. Listelerin tek anlamı, olacaksa seçmen üzerinde etkileri, siyasi partilerin vermek istedikleri imajda vitrin isimler üzerinden olabilir. İçinde yaşadığımız siyasal süreç, seçimlere, partilere yönelik tartışmaların bütününde, parti içi demokrasi, milletin vekili kavramlarının tümden gündem dı D AKP hükümeti tarafından her fırsatta pembe bir tablo çizilen Türkiye’nin milli gelir fakiri olduğu ortaya çıktı. İçinde OECD üyelerinin de olduğu 30 ülkeyi kapsayan sıralamada Türkiye, en zengin Lüksemburg’dan 17 kat yoksul çıktı. yer aldı. ANKA’nın haberine göre Türkiye’nin geçen yıl 5 bin 408 dolar olan kişi başına milli gelir tutarı 2007 için 5 bin 882 dolar ve 2008 için de 6 bin 113 milyon dolar olarak tahmin edildi. Bu kapsamda Türkiye’de yaşayan bir kişinin 1 yıl içinde 231 dolar zenginleşmesi öngörülüyor. Lüksemburg, kişi başına düşen milli geliri en yüksek ülke konumunda. Kişi başına milli geliri geçen yıl 87 bin 955 olan Lüksemburg için 2007’de bu tuta rın 98 bin 301’e 2008’de ise 104 bin 309’a yükselmesi bekleniyor. Bu kapsamda bir Lüksemburglu bir Türk’ten 2007 için 16.7 kat, 2008 yılı içinde 17 kat zengin bulunuyor. Kişi başına düşen milli geliri yüksek olan ülkeler arasında ikinci sırada Norveç, üçüncü sırada İrlanda, dördüncü sırada İsviçre ve beşinci sırada ise ABD bulunuyor. Sıralamaya göre kişi başına en düşük milli gelire sahip ülke ise Hindistan. HDF Başkanı Ahmet İyidirli’den Ankara’ya çağrı “Çifte vatandaşlara gümrüklerde oy olanağı sağlanmalı” BERLİN (Cumhuriyet) Sosyaldemokrat Halk Dernekleri Federasyonu (HDF) Başkanı Ahmet İyidirli, yurtdışındaki Türk seçmenlere yine oy kullanma olanağının sağlanmadığını belirterek, bu olumsuzlukta AKP hükümetinin esas sorumlu olduğunu belirtti. Ahmet İyidirli, şu açıklamalarda bulundu: “22 Temmuz’da Türkiye’de genel seçimler yapılacak. Bu seçimlerde de yurtdışında oy verme hakkımız gerçekleşmiyor. Muhalefetteki CHP’nin destek vereceğini belirtmesine rağmen TBMM’de büyük çoğunluğa sahip olan AKP hükümeti ‘yurtdışındakilerin seçim hakkı’ için hiçbir adım atmadı. Yüz binlerce seçmenin en demokratik hakkını uygulanabilir hale getirmek için hiçbir girişim yapılmadı. ‘En azından izin zamanında gümrüklerde oyumuzu kullanırız’ diye düşünenlerin bu beklentilerini engellemek için AKP hükümeti elinden geleni yapıyor. Şimdi de çifte vatandaş olanların gümrüklerde oy vermesini engellemek için olmadık istemler ileri sürülüyor. Çifte vatandaşların pek çoğunda Türkiye Cumhuriyeti pasaportu yok. Yok, çünkü çifte vatandaş olanların bu pasaporta gereksinimleri yok. Bunu herkes biliyor. Şimdi çifte vatandaşlar oy verebilmek için yeni pasaport almak zorunda bırakılıyorlar. Aksi takdirde oy kullanamayacaklar. Bu konular yeni değil. Daha önce de biliniyordu. Hükümet bu sorunları çözmek için hiçbir adım atmadı. Yurtdışındaki vatandaşlarımızın seçim hakkı konusunda bu denli duyarsız, ilgisiz olan ve hatta onların bu anayasal haklarını kullanmalarını engellemeye çalışan AKP hükümetini şiddetle kınıyoruz. HDF olarak tüm yetkilileri bu sorunu çözmek için gerekli girişimleri yapmaya çağırıyoruz.” Halkı ezdirmeyeceğiz... Ülkeyi soydurmayacağız... Devleti böldürmeyeceğiz... CHP’nin seçtiği başlıklar, başlık olarak olağanüstü güzel, etkili ve doğru; ancak bu ambalajın içini işlevsel olarak doldurmaz ise hiçbir anlam taşımaz. Peki, içi nasıl dolar? İlkinden başlayalım; 1) Halkı ezdirmeyeceğiz: AKP döneminde (ve öncesinde) halk neden ezilmiştir? Halk dediğimiz sosyal sınıfların yani köylünün, işçinin, memurun, esnafın “siyasal örgütlenmelerinin önü kesildi”. Kim kesti; Amerikancı kimi generaller ve büyük, sermayenin işbirliği ile getirilen oligarşik (ve örtülü faşist) düzen kesti. CHP’nin “halkı ezdirmemek için” şunları söylemesi gerekir: CHP köylünün, memurun, işçinin örgütlenmesi ve kendi çıkarlarını korumak amacıyla Meclis’e girebilmesi için anayasa ve yasa değişikliği yapacaktır. Sosyal, sınıflar “kendilerini ezdirmemek için siyasal olarak örgütlenerek paylarını almak zorundadırlar”. Gerçek demokrasi ancak böyle çalışır. Yoksa, CHP yönetimi “iyi niyetlidir, sizi korur” anlamında bir söylev son üç yüz yıllık uygarlık tarihine ters düşer. Çin atasözü ne diyor: “Bana balık verme, balık tutmayı öğret”... 2) Ülkeyi soydurmayacağız: “CHP sosyal devleti güçlendirmek için yasal ve anayasal düzeltmeler yapacak” demek gere BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI CHP’de, Sloganın İçi Nasıl Dolar? menistan, Patrikhane projeleriyle böldürmek istiyor; bunlarla mücadele edilmeli” diyerek, “Türk halkına taahhütte bulunmalıdır”. “ABD ve AB’nin şeriatçıları kullanarak ılımlı İslamı dayatmaları kesinlikle önlenecek” denilmelidir... “TürkiyeAB görüşmeler süreci Türkiye’yi AB’ye almak için değil; ülkeyi bölmek için yürütülmektedir” diyerek kolları sıvayacağını Türk halkına açık açık söylemelidir. Mitinglerde milyonlarca insan bunu haykırarak söylerken CHP bundan çekinmemelidir. Halkın gördüğünü CHP yönetimi de görebilmeli ve bu doğrultuda yükümlülük altına girmelidir. ABD ve AB’nin bölgedeki ve Türkiye’deki siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel emperyalizmine karşı çıkmak için, “CHP ulusalcı ve antiemperyalist bir duruş sergileyecek” diyebilmelidir. ABD ve AB’nin Türkiye üzerinde kurmuş olduğu tek yanlı ilişki düzeninin, ancak “Avrasya ülkeleri ve komşularla ilişkiler geliştirilerek dengelenebileceğini” programlı bir biçimde ortaya koymalıdır. kir. “İşler özelleştirilip, açılıp saçılıp piyasaya yani mafyaya bırakılmayacak”. “Piyasa yalnızca bir araç olacak; kamusal yararla bireysel yarar arasında denge kurulacak”, denilmeli. Ulusal tarım, sanayi, dış ticaret ve teknoloji politikaları uygulanacak... Yabancı tekellerin iç piyasayı, bir arka bahçe gibi işgalleri engellenecek... Eğitim, sağlık, iletişim ve ulaştırmada ulusal politikalar yürütülecek... Serbest ve açık piyasa üzerinden yürütülen iktisadi ve siyasi soygun düzeni “sosyal devlet anlayışı öne çıkarılarak engellenecek”... Bu arada küçük bir not: Bugün Almanya’da Lufthansa, Posta, Demiryolları ve Telekom, devletin kontrolündedir. 3) Devleti böldürmeyeceğiz: Bu slogan, “şu anda devletin böldürülmek istendiği varsayımını da haklı olarak” içinde bulundurmaktadır. CHP gerçekten bunu engellemek istiyorsa “devleti böldürmek isteyenlerle mücadele etmek zorundadır”. “ABD ve AB Türkiye’yi Kürdistan, Er CHP “halkı ezdirmemek, ülkeyi soydurmamak ve devleti böldürmemek için” emperyalizmle yüzleşeceğini açık açık söylemek zorundadır. Bu sıraladıklarım yapılacakların küçük bir parçasıdır. Bunlar yapılmazsa ne halk ezilmekten, ne ülke soyulmaktan ne de devlet bölünmekten kurtulur. CHP’nin sloganı çok güzel, ancak içi inançlı bir biçimde doldurulmazsa içi boş bir ambalaj olarak kalır. Türkiye’de ilginç bir görüntü var. 1982 Anayasası halkın örgütlenmesini, siyasallaşmasını engellemiş, oligarşi dış güçlerle birlikte yerleşmiş. Halk ancak “meydanlarda, örgütsüz bir biçimde” bunu aşmaya çalışıyor. Milyonlar bu oligarşik düzene genellikle isyan ediyor. Siyasal partiler “halkın gerisinde kalmışlar”. Örgütlenme boşluğu, halk ile siyasal partiler arasında “çelişki yaratmış”. AKP, dini kullanarak, bu örgütlenme boşluğunu yapay biçimde bir süre doldurdu. Sosyal sınıflardaki basınç ve ezilme, milyonları meydanlara döktü. 22 Temmuz seçimleri korkarım, halkın (ve Türkiye’nin) gereksinimlerini yeterince karşılamayacak. “Türkiye’nin tarafında” bulunduğuna inanan partiler kendilerini toplumun taleplerine ne kadar çabuk uydurabilirlerse işler aynı ölçüde kolaylaşmış olur. Aynen CHP’nin sloganlarının içinin, “işlevsel olarak da doldurulmasında olduğu gibi”... www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle