Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 Başbakan’ın büyük umut bağladığı Washington gezisine hayal kırıklığı ve skandallar damgasını vurdu C dizi 8 HAZİRAN 2007 CUMA Menderes eli boş döndü C ENTO toplantısında yaptığı konuşmada “Amerika’ya olan bağlılığının” altını çizen Menderes, en azından ABD Başkanı tarafından kapı önünde karşılanacağını umuyordu. Ancak Beyaz Ev’in kapısında foto muhabirleriyle birkaç sivil görevliden başkası yoktu. Türk heyetinin büyük umut bağladığı Eisenhower’la görüşme 20 dakika sürmüştü. Kapılar açılıp gazeteciler içeri alındığında Başbakan sakin görünmeye çalışıyor, Zorlu ise dudaklarını ısırıyordu. Başbakan’ın koltuğunun altında kocaman bir paket vardı ve bunun imzalı bir Eisenhower fotoğrafı olduğu çok geçmeden anlaşılacaktı. AL GÖZÜM SEYREYLE IŞIL ÖZGENTÜRK Sokağın Çocuğu İzmir ızlarının bir başka güzel, imbatının insanı bir başka serinlettiği, neşesi ve yaşam sevinci cıvıl cıvıl İzmir’e gelinir de ağlanır mı? Hep bir ağızdan “Ağlanmaz!” diye bağırmayın, bal gibi ağlanıyor. İddia büyük.. çünkü bizzat başıma geldi. Ol hikâye şöyle başladı: 18 Haziran arası yapılan Konak Belediyesi 2. Mehmet Ulusoy Sokak’ta Tiyatro Şenliği nedeniyle cuma günü İzmir’deydim. Bilen bilmeyene anlatsın; bu naçiz kulunuz, 19681971 yılları arasında grev alanlarında, varoşlarda, İstanbul kentinin bol sigara dumanlı pek çok düğün salonunda, Komer’in yakıldığı Ortadoğu Üniversitesi’nin bahçesinde, Kanlı Pazar’da, Aksaray’daki TÖS Tiyatrosu salonunda, “Köprü’’, “Grev’’ ve “Amerika’’ adlı sokak oyunlarını yüzlerce kez oynayan Türkiye’nin ilk ve en uzun soluklu sokak tiyatrosu “Devrim İçin Hareket Tiyatrosu”nun da kurulduğu andan (12 Mart Askeri Darbesi nedeniyle) tiyatro kapanana kadar hem bir çalışan hem bir oyuncu olarak görev yaptı. Mehmet Ulusoy, Ali Özgentürk, Sabahattin Şenyüz, Amca Doğan, Sadık Karamustafa, oyun partnerim rahmetli ve sevgili Veli Gürcan, Ragıp Zarakolu, Kuzgun Acar, Can Yücel ve şu anda adlarını anımsamadığım, fakat yüzlerini pek bir iyi anımsadığım daha onlarca güzel insan bu tiyatroda bütün hünerlerini gösterdiler. Yıllar sonra sokakta, sinema girişlerinde, 1 Mayıs toplantılarında, “Seni sokakta tiyatro yaptığın günlerden anımsıyoruz” diyen pek çok insana rastladım.. haklı olarak gururlandığımı söylemeliyim; ayrıca bu ülkede aynı tiyatrodan yetişen pek çok arkadaşım gibi bazı güzel işler yapabildimse bunu sokaklarda edindiğim o muhteşem bilgiye borçluyum. İnsan bütün bunları yaşar da, Alsancak’ta küçük bir meydanda toplanmış, sadece ve sadece sokakta tiyatro yapmayı amaçlayan gencecik insanları görünce ve onlara seslenince ağlamaz mı? Aklına Mehmet, Kuzgun, Veli gelmez mi? O güzel günler gelmez mi? İşte benim başıma gelen buydu; doğrusu ya, şu akla karanın birbirine karıştığı siyaset günlerinde, içimden, “İyi ki İzmir’deyim, iyi ki bir meydanda gözyaşlarına boğuldum’’ diye kendi kendimle konuştum. Bu; derin, temiz bir soluk almak gibiydi. Açılış oyunu, Ankara’dan gelen Can Şenliği Oyuncuları’nın “Merhamet’’ adlı oyunuydu. Can Şenliği Oyuncuları dışında, Konak Belediyesi’nin görev alanında özellikle de tiyatroya gidemeyen ve tiyatro nedir sorusuna köylerinde oynanan köy seyirlik oyunlarını da iyice unuttukları için hiçbir yanıt veremeyenlerin yaşadıkları varoşlarda görev alacak diğer toplulukların hepsi İzmir kökenliydi. “Umut Kimde!’’, “Gireceez Gireceez, AB’ye Gireceez’’ ve “Anne’’ adlı oyunlarıyla Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu, adından da anlaşıldığı gibi politik mesajlarıyla tüm çevrede tanınıyorlardı. TMMOB Makine Mühendisleri Odası İzmir Şb. Kentin Oyuncuları Brecht’in “Adam Adamdır’’ adlı, iddialı bir oyunuyla Eski İzmir’de Yurtoğlu Parkı’ndaydılar. “Eşeğin Gölgesi’’ adlı çocuk oyunlarıyla da Şeker Mevhibe İlköğretim Okulu’nda... Bir saat on dakika süren “Adam Adamdır’’ oyunları sokak için belki uzundu ama, kent artık onlara alışmıştı.. en az elli kişilik bir çekirdek seyircileri vardı ve amaç, bu çekirdek seyircinin sayısını binlere çıkarmaktı. Çıkarırlar da.. azmin elinden kurtulan olmuş mu? Bu arada sokakta tiyatro yapan grupların adları bana oldukça ilginç geldi, örneğin “3K Kavimler Kapısı Tiyatro Atölyesi”, sanki bu ülkenin muhteşem geçmişini her an anımsatmak istiyor. Oyunları da oldukça iddialı, adlarına yakışıyor: “Lysistrata.’’ Oyun yeri de oyuna uygun seçilmiş: Kadın Hakları ParkıYeşilyurt. Park iki yıl önce açılmış.. bu Tayyip Erdoğan İzmir’e takmakta haklı... Parkın adına bakın: “Kadın Hakları!’’ Ayrıca programda grubun ‘’Dansöz Ayıcık’’ adlı bir de çocuk oyunu var, ayıcıkları hangi çocuk sevmez, hangi büyük!.. Yeni Kapı Tiyatro Topluluğu Gogol’ün “Palto”su ve “Söyle” adlı kendi yazdıkları oyunla PazaryeriLimontepe ve Karabağlar Muhtarlık önündeydiler. Söylendiğine göre iki yıldır yapılan film ve tiyatro gösterilerine bölge halkı pek bir alışmış; bütün yıl, gördükleri her belediye zabıtasına sormuşlar: “Bu yıl da tiyatro var mı, bu yıl da film var mı?” Ve “Tarla Faresi Tiyatrosu”.. fare sevmem ama özgürlüğüne fazlasıyla düşkün tarla farelerine sempati duyarım; tek başlarına takılırlar, helal olsun. Grup bu yıl Nâzım Hikmet’ten uyguladıkları Sevda Bahçesi ve ortak oluşturdukları “Dünyanın En Güzel Ekmeği’’ adlı çocukbüyük oyunlarıyla her zamanki gibi sokaklardalar. Dönüşüm Atölyesi “Boğa Zartzurt Masalı”yla sert bir giriş yapıyor ve Hakan Dündar’ın kuklaları kendilerine kapalı bir alan seçmiş, Alsancak Kültür Merkezi 7. Bienal Nevzat Salonu’nda seyircisini selamlıyor. Hay Allah az daha gözümden kaçıyordu.. kuklalar sokağa da çıkıyorlar, Naci Şensoy LisesiEski İzmir dolaylarındalar. Tiyatro Oyun Kutusu ise soruyor: “Şekerden Kraliçe Olur mu?’’ Öte yandan sekiz gün boyunca söyleşiler, oyunculuk, müzik, doğaçlama ve yazarlık alanında yapılan pek çok atölye bu işe gönül koyan ya da koymayı düşünen gençlere ve dahi yaşlılara yol gösteriyor. Bu arada seyirlik oyun da boynu bükük kalmamış, Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı Türk Halk Bölümü öğrencileri, Günaltay Pazaryeri’nde “ÂşıkMaşuk’’ adlı seyirlik oyunla, unutulup gitmek üzere olan bu geleneğe bir selam yollayacaklar. Oldukça yoğun ve bir o kadar da ilgi çekici bir program değil mi? Ama bu Konak Belediyesi hep böyle.. bir yıl boyunca öyle değişik alanlarda öyle değişik kültür ve sanat programlarıyla İzmirlilerin yolunu kesiyorlar ki, kıskanmamak olanaksız. Ve yapılanlar bu yazıma sığmaz.. iltimas edip daha sonra yazmaya söz veriyorum. Bu arada Konak Belediye Başkanı Ali Muzaffer Tunçağ 68’li, Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Halim Yazıcı ve çoğunluğu kadınlardan oluşan kadrosu da bu işe gönül koymuş; ben derim ki, yerel yönetimler merkezden önemlidir ve asıl işimiz bir buçuk yıl sonra, bu kez sokakların cıvıl cıvıl olması için sandık başına gitmek ve işimiz bu kez biraz daha kolay; çünkü neyi ve kimi seçmemiz gerektiğini daha net bileceğiz. “B eyaz Ev”den sonra Amerika’nın tekerlekli sandalyeli Dışişleri Bakanı Christian Herter ziyaret edilecekti. Menderes ve Zorlu’ya burada Maliye Bakanı Hasan Polatkan da katılmış ve “talihsiz üçlü” bir araya gelmişti. Randevuya tam saatinde gidildiği halde “makam”a açılan bir odada “Türk heyeti”ni 40 dakika beklettiler. Dönemin Washington Büyükelçisi Suat Hayri Ürgüplü bu saygısızlığı “Amerikalılar Menderes’i çoktan ‘sildi’. O da sanırım bunun farkında ama şansını deniyor. Umudunu bütünüyle yitirdiği gün Türkiye’nin dış politikası da değişecektir” şeklinde yorumlayacaktı. K Ekim 1959 akşamı tarifeli bir uçakla New York’a gelişinde Amerikalı ev sahiplerinden kimse tarafından karşılanmamış olmanın şokunu henüz üzerinden atamayan Adnan Menderes ertesi gün başkent Washington’a geçmişti. 7 ve 8 Ekim günleri ABD Başkan Yardımcısı Richard Nixon’ın konuşmasıyla açılan CENTO toplantısına katıldı. Tabii, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile birlikte. Burada yaptığı konuşmada, “Amerika’ya olan bağlılığının” altını bir kez daha çizmiş ve söylendiğine göre Küba devrimi nedeniyle iyice gerginleşen Sovyetler BirliğiAmerika ilişkileri kapsamında “Jüpiter” füzelerinin Türkiye’de konuşlandırılmasının önünü açmıştı. Bütün bu güzel sözlerle, verilen ödünler karşılığında ne kazanacağımızı ise bir gün sonra görecektik. 5 UHTEŞEM KARŞILAMA BEKLERKEN 9 Ekim günü saat I4.00’te Başbakan ve Dışişleri Bakanı, Başkan Eisenhower’ı resmen ziyarete geldiler. Böyle durumlarda “mutat olan” ev sahibinin konuğunu en azından kapıda karşılaması idi. Hatta bir süre önce Suudi Arabistan Kralı’na havaalanında “Welcome” demişti başkan ve tam da o günlerde Amerika’ya gelecek olan Sovyet lideri Nikita Kurşçef’i, yine havaalanında karşılayacağı açıklanmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nın ünlü generali, Türklerin “I love İke”ı Eisenhower, Kore’de destanlar yazan “ileri karakol” Türkiye’nin Hükümet Başkanı’nı kim bilir nasıl karşılayacaktı? Menderes ve Zorlu “Cadillac”larından inerken Beyaz Ev’in kapısında foto ve film muhabirleriyle birkaç sivil görevliden başkasını göremedim. Bu sivil görevliler Türk konukların önüne geçerek onları giriş katındaki bir odaya götürdüler. Menderes ve Zorlu kapıyı vurarak içeri girdiklerinde yetmişindeki babacan Eisenhover çalışma masasından kalktı ve geçerken uğramış bir okul arkadaşını karşılar gibi karşıladı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı: Ooooo... Welcome Mister Prime Minister!.. M 20 dakika süren görüşmenin ardından, koltuğunun altında kocaman bir paket bulunan Başbakan Menderes (ortada), Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu (sağda) ve ABD Başkanı Eisenhower ile birlikte. (Fotoğraflar: ORHAN KARAVELİ) Kapı önünde 40 dakika eyaz Ev”den sonra Amerika’nın tekerlekli sandalyeli Dışişleri Bakanı Christian Herter ziyaret edilecekti. Menderes ve Zorlu’ya burada Maliye Bakanı Hasan Polatkan da katılmış ve “talihsiz üçlü” bir araya gelmişti. Randevuya tam saatinde gidildiği halde “makam”a açılan bir odada “Türk heyeti”ni 40 dakika beklettiler. Odada bir ölüm sessizliği hüküm sürerken Menderes ipek mendiliyle alnında biriken terleri siliyordu. Yanında oturduğum Washington Büyükelçimiz Galatasaray çıkışlı Suat Hayri Ürgüplü’ye usulca: Ağabey, bu ne rezalet, dedim. Koskoca Türkiye Başbakanı ve bakanları kapı önünde bekletilir mi? Kulağıma eğildi: Amerikalılar Menderes’i çoktan ‘sildi’. O da sanırım bunun farkında ama şansını deniyor. Umudunu bütünüyle yitirdiği gün Türkiye’nin dış politikası da değişecektir. Kısa bir süre sonra Menderes rotayı Moskova’ya çevirecek ve Ürgüplü haklı çıkacaktı. ELİ BOŞ DÖNMEDİ! Ziyaret 20 dakika kadar sürdü. Sonra kapılar açıldı ve biz gazeteciler içeri alındık. Başbakan sakin görünmeye çalışıyor, Zorlu ise dudaklarını ısırıyordu. “Hoşbeş” dahil 20 dakikada her şey konuşulmuş ve başbakan da istediği 600 milyon dolarlık kredinin sözünü almış olmalıydı. Menderes, onca umut bağladığı bu ziyaretten büsbütün eli boş ayrılıyor sayılmazdı. Koltuğunun altında kocaman bir paket vardı ve bunun imzalı bir Eisenhower fotoğrafı olduğunu çok geçmeden anlayacaktım. Ha, bir de başkan özel askeri uçaklarından birini Amerika içinde gezmesi için başbakana tahsis etmişti. “Teselli mükâfatı” kabilinden... Arabasına binerken: Ziyaretiniz “verimli” geçti mi sayın başbakan, diye sordum. Cevabı: Sadece bir “nezaket” ziyaretiydi (!) oldu. Yaşadığı ikinci şoku atlatmaya çalışıyordu. “B Menderes’i Beyaz Ev’in önünde birkaç fotoğrafçı ve resmi yetkililer karşılıyor. ‘Bizleri Arap şeyhi sanmasınlar’ ataları bir yana zarif ve birikimli bir devlet adamıydı Menderes. Para pul edinme gücünü kullanarak çevresini ve çoluk çocuğunu zengin etme gibi bir derdi yoktu. Sinirleri bozulmadıkça tam bir ‘centilmen’; Egeli eliaçık bir ‘toprak ağası’ idi. Amerika içindeki gezimiz sırasında ‘heyet’in otel giderlerini sanırım ‘örtülü ödenek’ten bir Dışişleri mensubu karşılıyordu. Bir gün kaldığımız otelden ayrılırken bu görevli, başbakana “Ne kadar bahşiş bırakalım” diye sorunca Menderes, “...Çok az bıraksan Türk Başbakanı ne kadar da cimriymiş...” derler, “...Çok bıraksan bu ENDERES’İN YAŞADIKLARI HERKESE DERS OLSUN Amerikalıların gözden çıkardıklarını hiç duraksamadan ‘delikten aşağı süpürüvereceklerini’ ve üstüne de sifonu çekeceklerini nerdeyse 50 yıl önce Menderes’in yaşadığı üçüncü şokla birlikte görüyordum. O gün çok acıdım Menderes’e... Umarım onun yaşadıkları herkese ders olur ve teslimiyet politikası işleri bitince delikten aşağı süpürüleceklerini unutmazlar. M H kez de bizi Arap şeyhleriyle bir tutarlar... Sen, ortasını bul” demişti. RESİM SOHBETİ Yalnızlığı seven, gösterişten uzak mütevazı bir insan, aslında bir ‘gönül adamı’ idi. Dallas’ta (Teksas) Amerika’nın eski Ankara Büyükelçisi ve dostu George McGhee’nin evinin bahçesinde onuruna verdiği görkemli akşam yemeği sonrası başbakanın çoktandır ortalıkta görünmediğini fark ettim. Evin içine girdim ve salonlardan birinde onu, tek başına duvardaki bir resmi dikkatle incelerken buldum. Beni görünce yanına çağırdı: Ben resimden pek anlamam. Sen anlar mısın? Biraz... Ressam burada ne anlatmış olabilir sence? Kolunu içtenlik ve sadelikle omuzuma atmıştı ve bunu yaparken bahçeyi dolduran Teksaslı para babalarının içi boş gürültüsünden kaçıp buraya sığınmış gibi bir hali vardı. Gülümsedim: Efendim, bu ‘non figüratif’ bir resimdir. Anladığınız ve düşündüğünüz gibi yorumlayabilirsiniz... Sanırım haklısın. SÜRECEK