23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 HAZİRAN 2007 CUMA Erdoğan AYDIN Her İstanbul’un fethi yıldönümünde, tekerlek monte edilmiş bir “kadırga” karikatürünün asfalt yolda Belediye işçilerine çektirilmesi mizanseni yaşarız. Genellikle aksiliklerle ve komik görüntülerle gölgelenen, ama yine de ısrarla yinelenen bu gösteriden amaç, Fatih’in 72 gemiyi bir gecede karadan geçirdiği efsanesini kamuoyuna mâletmektir. Ne ki tarihsel gerçeklikte yeri olmayan bir gösteriydi yinelenen. Hikâyeyi anlatan kaynaklar, II. Mehmet’in, 20 Nisan’daki deniz yenilgisinin öfkesiyle karadan gemi geçirmeye karar verdiğini ve bu çerçevede 2 gecede 72 kadırgayı Tophane (veya Beşiktaş, veya Dolmabahçe)’den Kasımpaşa’ya indirdiğini iddia edecektir. Ne ki söz konusu gemilerin karadan geçirildiğini kanıtlayan somut bilgiler yoktur. Gemilerin 22 Nisan sabahı Kasımpaşa’da göründüğü konusunda kuşku yok; ancak nereden ve nasıl geldikleri sorunu, Fetih sürecinin en büyük bilmecesi, daha doğrusu miti olarak karşımızdadır. Kimi Osmanlı kaynakları yanında kimi Bizans kaynaklarında da yinelenen söz konusu iddia, tüm Osmanlıcı tarihçilerin en temel övünç vesilesi olarak fetih anlatımlarının temel malzemesi yapılır. Ancak söz konusu iddia, örneğin Rumeli Hisarı’nın yapılması veya döktürülen büyük toplara ilişkin olduğu gibi bilgi ve belgeyle desteklenmekten yoksundur. AVADA YÜRÜTTÜLER, BELKİ UÇURDULAR Kimsenin sorgulamaya cesaret edemediği bir fetih efsanesi ile karşı karşıyayız. Örneğin Şehabettin Tekindağ; “Mamafih bu mevzuda Aşık Paşazade, Tursun Bey, İdrisi Bitlisi gibi en eski kaynakların, Dukas gibi mühim bir Bizans menbaının tafsilat vermemeleri bu hususta kat’i bir hükme varmayı güçleştirmektedir” demekte, ama yine de karadan geçirilmeyi bir veri olarak işlemektedir. İşaret ettiği Tursun Bey’in anlatışı aynen şöyledir: “İslam gemileri bayraklarla bezenip yelkenleri açtılar. Galata kalesi ensesinden havada yürüttüler. Belki uçurdular. Bu heybetle götürüp mükemmel silahla liman denizine saldılar.” Buna göre, İslam gemileri yelkenleri açıp Galata kalesi ensesinden havada yürüyor, belki de uçuyor ve bu heybetle liman denizine konuveriyorlar!.. Aşıkpaşazade’nin anlatışı da farklı değil: “Yetmiş parça gemi dahi Galata’nın üst yanından karadan yelken açtılar. Savaşçılar ayak üzeri durdular ve sancaklarını çözdüler. Geldiler Hisar dibinde denize girdiler” !.. Görüldüğü gibi Aşıkpaşazade daha da ileri gitmiş, en kısa mesafede üç kilometre olan bu yol boyunca yelken açarak kaydırdığı yüzlerce ton ağırlığındaki gemilerin içine savaşçıları da yerleştirip, onları ayakta dikeltmekten de imtina etmemiş!.. Tabii asıl üzerinde durulması gereken nokta, Osmanlı vakanüvislerinin bu gerçeküstü söylemi değil; bu masalın, günümüz resmi tarihçilerince de sorgusuz yinelenebilmesidir. Bu noktada ciddi verilerle desteklemediği halde, söz konusu efsaneyi yineleyen tarihçilerimizin, Voltaire’in ifadesiyle; “…keşişlerin o zaman uydurdukları masalları tekrarlayıp durma” konumuna düştüklerini açık. Volta tarihçe Fetih’te gemiler nereden geldi? Francis’in anlatımı ise daha da ilginç: 20 Nisan yenilgisi sonrasını kastederek; “Padişah kızgınlığı içinde hıncından ellerini ısırıyor ve topuğu ile toprağı dövüyordu. (…) Donanmasının bir bölümünü limana sokabilmesini sağlayacak bir çare bulmaya çalışıyordu. Bu düşüncesini de hemen gerçekleştirdi. Galata’nın arkasındaki tepeden limana kadar bir yol yaptırarak, onu öküz ve koyunlardan elde ettiği yağlarla kayganlaştırdığı kalas ve odunlarla döşedi. Gene değişik bazı makineler yaptırarak bunlarla iki ve üç sıralı gemilerini kolaylıkla tepeden geçirerek limana indirtti.” Görüldüğü gibi Francis’te, vakanüvislerde olmayan ayrıntılar mevcut. Ankereste hazırlanıp yerleştirilmesi gerek. Tekerlekler üzerinde götürülmüşlerse, 72 tane, yüzlerce ton taşıyabilecek büyüklükte ve yeterli sayıda tekerleği olan araba ve üzerinde gidebileceği sağlamlıkta yol gerek. Ne kadar mükemmel bir organizasyon olursa olsun bu da aylar alacak bir iş. Bir geminin sadece kızağa alınıp karaya çıkarılması bile, neresinden bakılırsa bakılsın, her gemi için tekrarlanmak üzere saatler alacak bir iş. Oldukça dik olan o yokuştan gemilerin çıkarılması ve o kadar ağır ve hassas bir yükün, çıkarmaktan da zor bir iş olan, elden kaçırılmadan aşağıya kadar indirilmesi, en tecrübeli ve uyumlu ekiple bile haftalar alır. Diğer yandan tek güneminin en büyük planlama örneklerinden olan fetih sürecini yöneten kurmayı da hafife almaktadır. İstanbul’un fethi sürecindeki asıl başarı, her şeyin daha en baştan incelikle planlanmasıdır. Rumeli Hisarı inşası, topların dökülmesi, tünel hazırlıkları, o kadar askerin yemek ve tuvalet organizasyonu yanında zayıf Haliç surlarına saldırı için gemi ve köprü hazırlığı da bu kapsamda değerlendirilmeli. Özetle büyüklük, çocukları ve çocuklaştırılan bir toplumu büyülemek için işlevsel olan iki gecede gemi geçirme masalında değil, tarihin kaydettiği en etkin surlarına karşı, her türden olasılık hesabını önceden yapabilen öngörüde aranmalı. Tüm bu irdelemelerin üzerine Ha BRÜKSEL GÜNLÜĞÜ ELÇİN POYRAZLAR C Anlayışlı AB 13 H cak bu özgülde olgusal değeri olmayan ayrıntılar bunlar. Esasen onun yaptığı, Sezar’ın Antonyus’a karşı savaşta uyguladığı, düz yolda gemi yürütme bilgisini, Haliç’te görüp bilgisine sahip olmadığı gemilere uygulamaktır. Onun bu geniş hayal gücünü, Fatih’e ilişkin tiyatral anlatımdan, ‘Ulubatlı Hasan’ efsanesini üretmesinden, Galata sırtlarından sorumlu olan Zağanos Paşa’yı saldırının yöneticisi ilan etmesinden ve Fatih’in topunun ağız genişliğini 12 karış göstermesinden biliyoruz. Tabii dağdan gemi aşırmayı mantıki kılmak için, “değişik bazı makinelerin” varlığından söz eder ki; eğer bu iddia gerçek olsaydı, o dönem koşullarında, Osmanlıyı Yeniçağ’ın öncüsü yapacak teknolojik bir devrimden söz ediyor olacaktık. HESABA GELMEZ İDDİA Özetle farklı kaynaklarca yinelenmiş olmasına rağmen, dağdan gemi aşırma efsanesine itibar etmek olanaksız. Her zergâh olduğundan, biri inişe geçmeden diğerinin çekilmesi olanaksız, dolayısıyla birbirlerini beklemek zorundalar. Bunların yanında, 72 geminin Kasımpaşa’ya indirilebilmesi için, buranın bu işe uygun hale getirilmesi, yani, gemilerin karaya çıkarıldıkları yer gibi, Kasımpaşa’da da ciddi bir inşaat faaliyeti gerek. Aynı güzergâh kullanıldığından aynı mekanda on binlerce insan, bir o kadar manda, deve, vb., bunların sevk ve organizasyonu, yaşanan olağanüstü trafik... O ilkel koşullarda ne denli mükemmel bir mühendislik ve idare yapılırsa yapılsın, üstelik benzeri bir iş deneyimi olmadığından bir dizi aksama da kaçınılmaz. Son olarak belirtilmesi gereken, söz konusu güzergahlarda yapılacak bir gemi yükleme ve indirmesinin Bizans’ın haberi dışında gerçekleşmesinin olanaksızlığıdır. Tüm bu veriler ışığında büyük bir özgüvenle belirtilmeli ki, iki gecede (siz deyin ki iki ayda) gizlice dağdan gemi aşırtma safsatasına inanmamızı isteyenler, amiyane tâbirle hiç hesap bilmiyorlar! Her yıl tekerlekli büyücek bir kayığı asfalt yoldan Kasımpaşa’ya taşıma mizanseni sırasında yaşanan sorunlar bile, bu 72 gemi geçirme efsanesine itibar edilemeyeceğinin yeterli kanıtı aslında. Dolayısıyla Fatih’in elinde yüzlerce tonluk bir ağırlığı yüklenecek bir helikopter olmadığını bildiğimiz koşullarda bu efsane, salt bizim değil, pek çok tarihçimizin de ne hale getirildiğinin göstergesi olmaktan başka bir anlam taşımıyor. GERÇEK NEREDE? ire’in; “Tarihsel yanlışlıklardan hoşlanan uluslar çoktur. (...) Çoğu birer alfabetik yalan dergisi olan sözlüklerimizde böyle gülünç masallara sık sık rastlanır” sözleri, bizim için de geçerli ne yazık ki. LGUSAL DEĞERİ OLMAYAN AYRINTILAR Bu durumda, gemileri dağdan aşırmaya varacak denli büyük bir zahmet ve zekâya kadar, alt tarafı bir zinciri kesecek testereleri de mi yoktu atalarımızın diye sorası geliyor insanın? Zinciri kesmek veya Osmanlı vesayetindeki Galata yanından kırmak varken, Osmanlı dedelerimizin, böyle olağanüstü bir organizasyon için kafa patlatmasını, binlerce insan ve hayvanın onca yük altında eziyet çekmesini, onca ormanın telef edilmesini anlamak mümkün değil doğrusu. Gerçekten de ayrıntıları üzerinde kafa yormaya başladığımızda, tam da Voltaire’in işaret ettiği bir masal örneği ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. İddianın belki de ilk kaynağı olup o sırada içeride olan Bizanslı danışman şeyden önce teknik ve zamansal olarak olanaksız. En uygun güzergâhın saptanması ve işin yapılabilirliği için keşif gerekiyor öncelikle; ki birkaç ekibin çalışması halinde bile iki günden fazla sürer. İkincisi, o dönemde orman olan o arazide ki en kısa mesafe bile 3 kilometre gemilerin geçebilmesi için binlerce ağaç kesmek ve güzergâhı temizlemek gerekiyor. Bir ayda yapılabilirse mucize olur. Üçüncüsü, Galata veya Taksim sırtını geçmek, oldukça büyük bir çıkış ve iniş yanında bir dizi irili ufaklı iniş, çıkış ve kavisleri geçmek demek. Geçirilecek olanın koca koca gemiler olduğu düşünülecek olursa ciddi bir stabilizasyon çalışmasının önceden yapılması, bir dizi çukurun doldurulması, tepenin kazılması, kavislerin düzeltilmesi zorunlu. Dördüncüsü, gemiler kaydırılmışsa gemi başına bir kızak ve üzerinde kayması için yol boyunca, yağlı ve birbiriyle simetrik binlerce (en kısa mesafede en az 6 bin) Esasen karadan gemi geçirme masalına yüklenen bu olağanüstü anlam, bizi gerçeklikten koparması yanında, dö O liç’te görülen söz konusu gemilerin nereden geldiği sorusuna gelince.. Bunlar, saldırıdan çok önce yapılan hazırlıklardan biri olarak, Okmeydanı sırtları ve Kağıthane deresinin Haliç’e açıldığı noktada yaptırılan tersanelerdeki inşaatın ürünüdür. Buralar Bizans’ın görme alanının tümüyle dışında, gemi yapımı için bol miktarda ağaç barındıran bir yerdir ve Osmanlı da böylesi gemi yapımında ustalaşmıştır. Bu gerçekliğin en olgusal anlatımını, çoğu zaman abartıya kaçan Evliya Çelebi’de buluyoruz: “Ebü’lfeth, Timurtaş Paşa’yı iki bin askerle Kâğıthane’deki koruluk içinde 50 parça kadırga yapmakla görevlendirdi. O da kimi köyleri talan edip tahta ve kerestelerden işe yarayanları bu gemilerin yapımında kullandı. Koca Mustafa Paşa ise azap askeriyle Okmeydanı ensesinde Levent Çiftliği denilen yerde 50 parça kadırga ve 50 parça da at kayığını işe hazır eyledi. [Kuşatmanın] Onuncu gününde de Kâğıthane’deki kadırgalar da hazır olup, cümle karada, denizde olan bütün gemiler ve içlerindeki asker hazır baş idiler. ... Tersane bahçesi dibinde Şahkulu adlı iskelede denize indirildiler. Gemilerin geçtiği yerler, Okmeydanı’nda hâlâ görülmektedir. O günlerde gemilerin altına dökülen darılar oralarda kendi bitip kendi yiter. Sonra cümle gaziler silah ve nacaklarıyla gemilere doldular ve emre hazır oldular. Kâğıthane’de Timurtaş Paşa’nın yaptırdığı 50 parça büyük kadırga da Eyüp tarafında görünürdü.” Görüldü gibi oldukça somut bilgilerle karşı karşıyayız; 22 Nisan sabahı görülen gemilerin, kimlerin komutasında, nerede, nasıl yaptırıldıkları, başka bir kaynakta rastlamadığımız bir açıklıkla anlatılmış. Gemilerin, Bizans’ın haberi olmadan nasıl birdenbire Kasımpaşa’da beliriverdikleri sorusunun yanıtı da böylece belirginleşmiş olmaktadır. Müneccimbaşı da Evliya Çelebi’yi onaylanmaktadır: Sahaifü’lAhbar adlı Tarihi’nde, önce yağlı tahtalar üzerinden kaydırmanın Boğazkesen Kalesi’nden başladığından söz ederek malum efsaneyi yineleyen Müneccimbaşı, hemen devamında; “Fakat sahih [doğru, gerçek] olan rivayete göre, gemiler Okmeydanı’nda hazırlanmış ve buradan denize indirilmiştir” demektedir. İşte 22 Nisan sabahı aniden Haliç’te beliriveren ve Bizanslıların, “Eya bu ne ola deyü perişan oldu”kları gemilerin hikâyesi bundan ibaret (ayrıntılı bilgi ve irdelemeler için bkz. Fatih ve Fetih, Cumhuriyet Kitapları). vrupa Birliği ve Türkiye arasındaki son Troyka toplantısına bakıp “AB aslında ne kadar da anlayışlıymış” diye düşünebilirsiniz. Türkiye’nin geçirdiği dönemi sabırla ve hoşgörüyle izlediklerini ortaya koyarak Ankara’da sağduyu ve destek mesajları veren AB, ilk bakışta bu izlenimi verebilir. Oysa AB bu tutarsız tutumuyla hemen kuşku uyandırmalıdır. Bugüne kadar tokat gibi eleştirilerle gelen bu kurum nasıl birdenbire bir anlayış anıtına dönüşmüştür? ??? Ankara’da Almanya dışişleri bakanı FrankWalter Steinmeier, Genişleme Komiseri Olli Rehn ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü bir araya getiren toplantının sonunda yapılan basın toplantısının tonuna bir bakınız. Sanki ilişkiler güllük gülistanlık. Eleştirinin dozu pek ayarında, can yakmıyor. Siyasi mesajlar da tebrik edilecek kadar sağduyulu. Biz mi yanlış izliyoruz? Türkiye ve AB arasında Kıbrıs, kesilen reform süreci, cumhurbaşkanlığı seçimleri, sivilasker ilişkileri ve son olarak da Kuzey Irak meselesi gibi konular “sorunlar dağı” olarak durmuyor mu? O halde bu bayramsız gelen öpücük de neyin nesi? ??? Bir hafıza tazelemesine gidersek; Türkiye’nin müzakereleri 8 başlıkta askıya alınıp Kıbrıs meselesi sürecin önünde engel olarak dayatıldı. Hükümet AKP’li birini cumhurbaşkanı koltuğuna oturtma hırsıyla ülkeyi siyasi bir krizin içine atarken AB yetkilileri mutluluk çığlıkları atıp bu adaya tam destek verdiler. Ordunun birkaç gün sonra laiklik açıklaması AB genelinde “sanal bir darbe” olarak nitelendirildi. Avrupa ülkelerinden kaynak sağlayarak beslenen ve varlığını devam ettiren PKK, Türkiye’de saldırılarını artırınca Kuzey Irak meselesi yeniden gündeme geldi. AB bu konuda Batı medyasını kullanarak görüşlerini iletti. Öte yandan Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı şid A detli Türkiye karşıtlığını bir kez daha ortaya koydu. Bütün bu konular ABTürkiye ilişkilerini yerle bir edecek güce sahip. Öyleyse AB Ankara’da niye pembe yalanlar söyledi? ??? Vatikan’dan geçen hafta ilginç bir açıklama geldi. Vatikan’ın devlet bakanı Tarcisio Bertone “birlikte yaşamanın temel kuralları gözetildiği sürece Türkiye ile ortak bir geleceğin mümkün olduğunu” açıkladı. Türk medyasında gözden kaçmış olan ancak Batı medyasında geniş yer bulan bu haberle Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan Vatikan’ın tutum değiştirdiği görüşü ileri sürüldü. Avrupa’da etkinliğinin yadsınamayacağı Vatikan’ı AB içinde hayalet üye olarak kabul edenler bile var. Acaba AB’nin son dönemlerdeki anlayışını Vatikan’a mı borçluyuz? ??? Eğer bu sağduyunun kaynağı Vatikan değilse iki neden kalıyor geriye. Birincisi Türk kamuoyunda AB’nin giderek kötüleşen imajı. Türk halkının desteğini bulmayan bir projenin eninde sonunda öleceğini düşünen AB’liler, kapılarında beklettikleri bu aday ülkeye sempatik görünmenin yollarını arıyor olabilir. Türkiye’nin AB rayında kalmasında kendisi için sayısız fayda gören AB, bu sürecin devamı için Türk kamuoyunun gözüne girmenin önemini şimdi anlamıştır belki de. İkinci neden ki bu en gerçekçisi gibi duruyor; aslında AB tüm o güzelim siyasi mesajları AKP hükümeti için veriyordu. Türk siyasi yaşamının her düzeyinde kavga çıkaran ve siyasi projelerin hiçbirinde elle tutulur bir başarı gösteremeyen hükümete “AB senin yanında” mesajı vermekti amaç. Sonuçta AB, AKP’siz bir hükümete dayatmalarını bu kadar kolay kabul ettiremeyeceğini pekala biliyor. Kısacası Ankara’da AB’nin verdiği mesajların ana teması “Gelen gideni aratır. Biz bunları tutalım” idi. elcpoy?yahoo.fr Her şey geleceğimiz için Cumhurbaşkanı Sezer “Çevre Günü” mesajında, dünyanın karşı karşıya bulunduğu tehdidin büyüklüğünün, tüm ülkelerin daha etkin savaşımını, yerküreye sahip çıkılması için başlatılan uluslararası girişimlerin desteklenmesini zorunlu kıldığını vurguladı. politikalarını protesto etti. Haber Merkezi 5 Haziran İZMİR Ege Çevre Platformu Dünya Çevre Günü nedeniyle Dönem Sözcüsü Arif Ali Cangı, düzenlenen etkinliklerde çokuluslu şirketlerin sorunların Türkiye’yi ve dünyayı tehdit eden çözümünü engellediğini söyledi. iklim değişikliği, kuraklık, nükleer ADANA Orman Mühendisleri enerji sorunlarına dikkat çekildi. Odası Doğu Akdeniz Şube AKP hükümetinin; nükleer Başkanı Selami Tece, insan eliyle santrallar, kuraklık, kentsel yaratılan çevre kirliliğinin çok dönüşüm projeleri, su havzalarına büyük boyutlara ulaştığını yönelik politikaları eleştirildi. vurguladı. ANKARA Çevre Mühendisleri Diyarbakır Yenişehir Belediyesi üç Odası, Mimarlar Odası Ankara ayrı parkın açılışını yaparken Şubesi ve Karikatürcüler Derneği, Nevşehir’deki törene katılan Türkiye’nin 41 noktasında aynı öğrenciler de peribacalarının anda çevre konulu karikatür bulunduğu alanlarda çevre sergileri açtı. Manisa’nın Saruhanlı temizliği yaptılar. ilçesine bağlı Develi köyü sakinleri, köylerine çöp depolama tesisi yapılmak istenmesini protesto etmek için Ankara’da eylem yaptı. Çevre ve Orman Bakanlığı önünde toplanan köylüler, bakanlığa kırmızı kart gösterdi. İSTANBUL TMMOB İstanbul Koordinasyon Kurulu Sekreteri Tores Dinçöz, hükümetin giderayak nükleer santralların kurulumu ile ilgili yasa çıkardığını anımsattı. Beşiktaş Belediyesi, BeşiktaşOrtaköy arasında deniz temizliği yaptı. TEMA Vakfı ve Kadıköy Belediyesi, Salı Pazarı’nda “Suyunu Boşa Harcama” kampanyası kapsamında kadınlara eğitim verdi. İstanbul Çevre Konseyi üyeleri de “Geleceğimiz için yürüyoruz” yazılı tişörtler giyerek Beşiktaş Barbaros Kadıköy’deki etkinliğe Anıtı önünde AKP çocuklar da katıldı. (AA) hükümetinin çevre
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle