19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 HAZİRAN 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR ABD, uydu, uçak ve insansız hava araçlarıyla TSK’nin konuşlanmasını izliyor Bilgiler PKK’ye akıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye’nin, PKK terörü ve Kürt grupların Kerkük’e yönelik hedefleri nedeniyle Kuzey Irak’a operasyon yapma olasılığının ortaya çıkmasından ve bölgeye büyük oranda kuvvet sevkıyatının başlamasından bu yana ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) sınır hareketliliğini yakından izliyor. Bu gözetlemenin sonuçlarının ise Kürt lider Mesud Barzani aracılığıyla terör örgütü PKK’ye ulaştırıldığına işaret ediliyor. Terör örgütünün TSK’nin operasyon düzenleyeceği bölgeleri önceden bilerek kaçması da buna bağlanıyor. Türkiye’nin Kuzey Irak’a olası bir operasyon düzenlemesi yüksek sesle gündeme getirilmeye başlarken ABD’nin bölgedeki Türk birliklerini izlediği belirtiliyor. Güvenlik birimleri, bu izlemenin ABD’nin tüm teknolojik olanaklarıyla gerçekleştirildiğini dile getiriyor. ABD, Irak ve bu ülkenin sınırlarını öncelikle uzaydan uydularla izliyor. Bu uydular aracılığıyla İran, Suriye ve diğer AKP’nin Çok Tehlikeli Seçim Stratejisi C 5 Türkiye’de, Irak’ın kuzeyine sınır ötesi bir operasyonun gündeme gelmesiyle birlikte ABD’nin her türlü teknolojik önlemi kullanarak TSK’nin bölgedeki hareketlerini izlediği belirtiliyor. Türk birliklerine ilişkin izlemenin sonuçlarının ise ABD tarafından bilgilendirilen Barzani aracılığıyla PKK’ye sızdığı dile getiriliyor. komşulardan giriş çıkışları denetim altında tutmaya çalışıyor. ABD, Ortadoğu’daki izleme çalışmaları kapsamında insansız hava araçlarını da kullanıyor. Bu araçlar uzaktan kumandayla yönlendiriliyor. Küçük boyutlarda olan bu araçlar aldıkları görüntüleri ve fotoğrafları merkez birime anında aktarabiliyorlar. Uydudan alınan fotoğrafların iki boyutlu olması ve tamamlayıcı bilgi amacıyla üç boyutlu fotoğraflara ihtiyaç duyulduğu, sınırı ihlal eden uçakların bu amaçla fotoğraf çekmek isteyebileceğine dikkat çekiliyor. Ayrıca güvenlik güçlerinin, bazı insansız hava araçlarını da tespit ve rapor ettiği belirtiliyor. TSK’nin bölgedeki askeri faliyetleri yakından izleyebilmek amacıyla yeni bir radar sistemi konuşlandırdığı da öğrenildi. ARZANİ PKK’YE AKTARIYOR ABD tarafından gözetleme sonucu elde edilen bilgilerse Irak Merkezi Yönetimi’nin yanı sıra Kürt lider Mesut Barzani’ye de ulaştırılıyor. Barzani’nin de bu bilgileri terör örgütü PKK’ye aktar dığı belirtiliyor. Kaynaklar, PKK’nin TSK’nin operasyon düzenleyeceği yerleri önceden haber alarak boşalttığına işaret ediyor. Ayrıca bölgede etkin olan Roj TV’ye de gözetleme bilgilerinin verildiği böylece örgütün operasyonlar konusunda erkenden uyarıldığı dile getiriliyor. Barzani’nin yönetiminde PKK’ye yakın çok sayıda ismin yer aldığı biliniyor. İSRAİL DE ENDİŞELİ Türkiye’nin Kuzey Irak’a girip girmeyeceği konusu İsrail tarafından da dikkatle izleniyor. Ankara’nın olası bir müdahalesinde Kerkük’e kadar ineceğini düşünen İsrail yönetiminin bu nedenle Kürtlere verdiği desteği artırdığı konuşuluyor. Kerkük, İsrail açısından petrol nedeniyle büyük önem taşıyor. Kerkük ile Hayfa arasında bulunan tarihi petrol boru hattı bölgesel Kürt yönetimi ve İsrail tarafından canlandırılmaya çalışılıyor. B ‘Tarikatçı vekil istemiyoruz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sivil toplum örgütleri yurttaşların 22 Temmuz’da yapılacak seçimde oy kullanmalarını sağlamak amacıyla yoğun çaba gösteriyor. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) tarafından 4 sayfalık bir bildiri hazırlandı. Buna göre, yurt genelindeki 429 ADD şubesi tarafından yürütülecek çalışmayla, gecekondu semtlerinin, muhtarlıkların, köy kahvelerinin de aralarında bulunduğu, “alan çalışması” yapılabilecek her nokta ziyaret edilecek. Bu ziyaretlerde, bildiri çerçevesinde yurttaşlara, mutlaka sandık başına gitmelerinin gerekliliği anlatılacak. Ayrıca bölücü ve gerici siyasi yaklaşımlara kesinlikle oy vermemeleri istenecek. ADD Genel Başkan Yardımcısı Ali Ercan, ülke geleceği için 3 aşamalı bir çalışma ortaya koyduklarını, ilk etabın mitingler ile tamamlandığını belirtti. Ercan, ikinci aşamanın seçim öncesine Cumhuriyetin kazanımlarına yönelik tehditleri gündeme getirmek için milyonlarca insanı meydanlara toplayan sivil toplum örgütleri seçim sürecinde de yurttaşı bilinçlendirmek için çalışmalar yapıyor. Toplumsal Güçbirliği Hareketi, “Yargılanmış, hüküm giymiş ve tarikatlarla ilişki içinde olan milletvekili adayları istemiyoruz. Tüm Türkiye’yi kucaklayan, emekten yana milletvekilleri istiyoruz” diyerek herkesi oyuna ve sandığa sahip çıkmaya çağırıyor. dair olduğunu anlatarak seçimden sonraki süreçte yapacakları çalışmaların ise 3. ve son aşama olacağına işaret etti. TEMMUZ’DA EVİNİZDE OLUN’ Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ise herkesin yerinde oy kullanmasını sağlamak için çaba gösteriyor. ÇYDD üyelerinin pek çoğunun sandık görevlisi olmak için başvuruda bulunduğuna işaret eden ÇYDD Genel Başkan Yardımcısı Filiz Meriç, “sandığa sahip çıkacaklarını” söyledi. Meriç, “Cumhuriyet mitinglerinin coşkusunu sandığa yansıtmak, toplumda oluşan heyecanı doğru yönlendirmek adına elimizden geleni yapıyoruz” dedi. Cumhurbaşkanının toplumsal uzlaşmayla seçilmesinden hareketle, kırmızı beyaz kurdeleyi simge olarak alan ODTÜ Mezunları Derneği öncülüğündeki “Cumhurbaşkanlığında Toplumsal Uzlaşma Hareketi” ise yoluna “Toplumsal Güçbirliği Hareketi” olarak devam etme kararı aldı. Yürütme Kurulu’nda, ODTÜ Mezunları Derneği, Kavaklıderem Derneği, Tüm Öğretim Üyeleri Derneği, Cumhuriyet Kadınları Derneği ve Mustafa Kemal Gençlik Vakfı’nın yer aldığı hareket, 169 sivil toplum kuruluşunca destekleniyor. İsteyen sivil toplum örgütleri destekçiler arasında yer alabiliyor, örgütsüz yurttaşlar da bireysel destek verebiliyor. EÇİMLERİN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ’ “Bağımsız, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yapı taşlarının korunması için yola çıktık” vurgusunu yapan Toplumsal Güçbirliği Hareke ‘22 ‘S ti, solda birliğin kapsamının genişletilmesini istiyor. Hareketin diğer amaçları ise şöyle belirtiliyor: “Yargılanmış, hüküm giymiş ve tarikatlarla ilişki içinde olan milletvekili adayları istemiyoruz. Tüm Türkiye’yi kucaklayan, emekten yana milletvekilleri istiyoruz. Mevcut Meclis yapısı Cumhuriyet değerlerine yeteri kadar sahip çıkamamıştır. Toplumsal Güçbirliği olarak ifade ediyoruz ki; Cumhurbaşkanlığı seçim süreci bitmemiştir. Tehlike devam etmektedir. 22 Temmuz’dan itibaren Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin takipçisi olacağız. 22 Temmuz’da oyumuza ve sandığımıza sahip çıkacağız. Tüm yurttaşları oy vermeye ve sandıklara sahip çıkmaya davet ediyoruz. Ülkeyi tehdit eden tehlikeli, gerici, işbirlikçi anlayışın iktidardan uzaklaştırılması, en azından etkinliğinin kırılması gereği ortadadır.” ‘Vakit hedef gösterdi’ Son gelişmeleri anımsayalım: 1) Erdoğan “Devlet laik olur, kişiler olmaz” biçiminde bir düşünce yumurtlayarak, laikliği reddetti! Kişilerin laik olamayacağını belirtirken, herhalde beni kastetmedi! Kendi durumunu ortaya koydu! Siyasal inanç olarak Erdoğan, geçmişte söylediği her şeyle tutarlılığını sürdürüyor. 2) Erdoğan, ülkeyi bütünleştirici bir kişilik yapısına sahip değil. Cumhurbaşkanlığı sürecindeki büyük fiyaskosu, lider olamadığının çok güçlü göstergesiydi. Bu tamamen kişisel hatasıdır. Ancak bundan ders alacağına, hatasını üstelik büyük bir öfke ve intikam fırtınasına dönüştürdü. Anayasa değişikliklerinde Mumcu’yu ketenpereye getirerek attığı acele adımlar, Anayasa Mahkemesi’ne görülmemiş saldırısı, ülkeyi yönetemeyeceğinin diğer güçlü işaretleridir. 3) Erdoğan, her ne kadar “Diğer siyasi partileri hasım (düşman) değil rakip görüyoruz” dese de, iktidar uygulamalarıyla, kendi dışındakilerin hemen hepsi, zamanla, anayasal kurumlar ve hatta ekonomi dünyası şu veya bu şekilde “yola gelecek veya getirilecek” kişi ve kuruluşlardır. Erdoğan AKP’nin her şey üzerinde totaliterliğine çalışıyor. Milletin, egemenlik hakkını anayasal çeşitli kurum ve kuruluşlar eliyle gerçekleştirdiğini, anayasal güçler ayrılığını reddediyor! İcraatını denetleyecek kurum ve kuruluşları istemiyor ve onları yok etmenin yollarını zorluyor. İstanbul Haber Servisi Anadolu’da Vakit gazetesi sahibi Nuri Aykon ve sorumlu yazıişleri müdürü Harun Aksoy’un Danıştay üyelerini terör örgütlerine hedef gösterdikleri iddiasıyla yargılandıkları davada esas hakkındaki görüşünü açıklayan cumhuriyet savcısı gazetede, 13 Şubat 2006 tarihinde manşetten verilen “Başörtüsüne sokakta bile yasak diyen üyeler… İşte o üyeler” başlığıyla büyük puntolar kullanılarak yayın yapıldığını anımsattı. Savcı, Terörle Mücadele Yasası’nın 6. maddesinin 1. ve son fıkraları uyarınca “basın yoluyla kamu görevlilerini terör örgütlerine hedef göstermek” suçundan Aykon’un 23 bin 675 YTL, Aksoy’un ise 12 bin 102 YTL para cezasına çarptırılmalarını talep etti. aşbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi ’nin Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında verdiği karar için “Çok açık konuşuyorum. Bu yargı için talihsizliktir, yüz karasıdır. Çünkü açık, net, her şey ortada. (...) Açık net ortada olduğu halde, zorlamayla, altını çiziyorum, dayatmayla bu karar verilmiştir” dedi. Demokratik rejimin güvencesi olan Anayasa Mahkemesi hakkındaki bu ağır ve suçlayıcı sözler, gündeme bomba gibi düştü. ??? Pek çok yazar, bu üslubu ve bu sözleri, Başbakan’ın “gergin olduğu”, “sinirlerinin bozulduğu” şeklinde yorumladı. Ben bu yorumların doğru teşhis olduğu kanısında değilim. Başbakan’ın bu üslubunun arkasında çok daha temel, çok daha derin bir yaklaşımın, bir stratejinin yattığını düşünüyorum. ??? AKP’nin ideolojisinin kaynaklandığı “siyasal İslamın” bir ülkedeki yayılma ve iktidara gelme stratejisi “mazlum edebiyatına” dayanır: Bu stratejiye göre, mevcut düzen, mevcut rejim, mevcut yöneticiler, “Zalimdir”, “Müslümanlara zulüm etmektedirler”. Onlara göre “Bu zulüm, ancak siyasal İslamın iktidara gelmesi ve laik düzeni dönüştürmesi ile önlenebilir”. Bu strateji demokratik bir ülkede uygulanıyorsa, ona ayrıca sözde demokratik bir boyut da eklenir: Onlara göre, “Zulmü yapan laik düzen, laik rejim, laik yöneticiler ceberruttur. Bu yüzden bu düzenin değişmesini istemek , siyasal İslamın en doğal demokratik hakkıdır.” Böylece “Laiklik mi, demokrasi mi?”, “Cumhuriyet mi, demokrasi mi?” gibi yanlış sorularla ve saçma sapan tartışma konularıyla, birlikte bulunmaları doğal olan kavramların içleri boşaltılır. Laiklik ve demokrasi gibi, birbiriyle uyumlu olan olgular, siyasal İslam adına, birbirine zıt ve hatta düşman kavramlar olarak topluma sunulur. ??? Gerek dinlerin yayılma dönemlerinde, gerek mezheplerin ortaya çıkışlarında ve iktidarı ele geçirme aşamalarında, gerekse ırkçı ve milliyetçi akımların doğması ve gelişmesi sırasında “zulüm” kavramı çok önemli bir sosyolojik ve sosyal B psikolojik işlev yüklenir. Herhangi bir din, mezhep, ırk ya da milliyet grubunun doğması, gelişmesi ve iktidar mücadelesine girişmesi aşamasında en önemli kavram “düşman” kavramıdır. Düşman ilan edilen bir grubun zulmü, en önemli birleştirici ve yönlendirici öğe olarak kullanılır. ??? AKP’nin stratejisini belirleyen gelenekleri, iç ve dış danışmanları ve liderliği, bu stratejiyi 2002 seçimlerinde başarıyla uyguladı. Şimdi anlaşılıyor ki, aynı strateji 2007 seçimlerinde de uygulanacak. Ama bu kez bir zorluk var: 2002 seçimlerinde AKP, mevcut iktidara karşı yarışan bir partiydi, iktidarı “zalim” ilan etmek kolaydı. Şimdi ise seçimlere dört buçuk yıllık bir iktidar döneminden sonra ve hükümet olarak gidiyor. “Zalim laik iktidara” karşı “mazlum siyasal İslam muhalefeti” propagandası bu kez pek inandırıcı olmaz. O halde bu kez “düşman”, iktidar değil, doğrudan doğruya laik rejim ve onu koruyan anayasal kurumlar olmalıdır. İşte Başbakan’ın sertleşmesi, yargı gibi, üniversiteler gibi, Silahlı Kuvvetler gibi öteki devlet kurumlarıyla zıtlaşması, “hem hükümet olmak hem de mazlum rolü oynamak” arasındaki çelişkiyi çözmek için uygulanan bir strateji olarak ortaya çıkıyor. Kuzey Irak sınırındaki harekât konusunda askerlerle olan polemik, uygulanamayacağını bile bile 25 yaşındakilere seçilme hakkı tanıyan yasanın kabulü, bütün yasal ve anayasal teamülleri altüst eden, uygulanabilmesi neredeyse olanaksız görünen Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin anayasa değişikliği kararı, bu “mazlum rolüne ilişkin stratejinin” öteki adımları olarak belirginleşiyor. ??? AKP’nin, bir yandan dönek solcularla vitrin düzenlemesi yapıp “Merkeze” yerleştiği izlenimi vermeye çalışması öte yandan “mazlum” stratejisi uygulaması ayrı bir çelişki daha yaratıyor. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in aday olmayacağını açıklaması bu çelişkinin somut bir sonucu. Hem rejimin selameti hem de kendi çıkarları açısından, AKP’nin bu stratejiyi bir an önce terk etmesini dilerim. ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org FETHULLAH GÜLEN DAVASI CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Vehbi’nin Kerrakesi AKP olgusunun toplumda yarattığı fırtınayı görmeyerek, ülkenin bölünmüşlüğüne katkıda bulunuyorlar. AKP yazarları, demokrasinin veya seçilmişliğin, parti, grup ve sınıfların her şeyi gerçekleştirme hak ve haklılığı demek olmadığını, AKP’nin de bizzat demokrasiyi tehdit ettiğini, askerileşmeye davetiye çıkardığını tabii ki görmeyecek! Onlar, giderek daha büyük bir kitlenin, düşünsel olarak, askeriyeye sığınma sürecini körüklüyor! ??? 7) AKP politikalarının okulları nasıl dinselleştirdiğinin örneği Bağcılar Lisesi’nde patlak verdi! İstanbul Milli Eğitim Müdürü, AKP ataması Ata Özer, “Din ve vicdan özgürlüğü, ibadet özgürlüğü var” zırvasıyla, okul yönetiminin ve öğretmenlerin liselileri namaza durduran zorbalık uygulamasına gerekçe gösterdi! Eğitimin başındaki Vanlı aşiretçi zat, “Böyle bir uygulama yok ki doğru veya yanlış olsun” biçiminde kaypak bir yanıt veriyor ve aslında uygulamaları ve uygulamacıları koruyor! ??? 4) Erdoğan, ülke birliğini sağlayamadı ve “bizden olanlar ve diğerleri” uygulamaları ile ülkeyi iki büyük kampa ayırdı. Bu açıdan Erdoğan bizzat politikalarıyla, Türkiye için tehdit unsuruna dönüşme potansiyelini sergiliyor. 5) Abdüllatif Şener, milletvekilliğine adaylığını koymayarak, kendi ilkelerini açıklayarak, içeriden biri olarak, ülkenin bölünmüşlüğü konusunda güçlü ve yurtsever bir sinyal verdi! Şener, güçlü kişiliğiyle, AKP içindeki “totalitarizme” ve ülke yönetimindeki temel yanlışlıklara genellikle karşı durmuş ve alternatif sunmuştu! Şener’in bu güçlü uyarıları, yakalarına AKP rozeti takan zevat için de uyarıcı olmadı! 6) AKP’leşmiş yazarlar, Türkiye’nin nasıl böyle iki büyük kampa ayrıldığını görmeyecek tabii... Şimdi onlardan, Şener’e karşı da yazılar ve yorumlar bekliyorum! 5 milyon insanın sokaklara dökülmesini de “organize çekirdek”e (askeri güç) bağlayarak “sosyolojik tahlil” yapanlar, 8) Dinci basının, tekmili birden, olayı “namaz düşmanlığı” olarak manşetlere çıkarması, toplumu, yaşamı dinselleştirme politikaları çıtasının epey yükseltildiğini gösteriyor! Şimdi barikat “ilköğretim ve liselerde namaz” çizgisinde kuruluyor! Bazı yazarları hayal kırıklığına uğratsa da, bunlardan Zaman, “modern görünüşlü” ama bu politikanın en tehlikeli ve kararlı gazetesi! Kuruluş varlığı gereği böyle! 9) AKP’nin kurucu çekirdeği, şimdi, yakalarına AKP rozeti taktıkları kişilerle kendilerinin önüne bir öncü barikat kuruyor. AKP savunmasının en ön safına dizilen, bu devşirme yeni vitrin, veya 15 kişilik seçme savunma ve saldırı müfrezesi’nin, AKP’yi ılımlılaştırarak merkez parti kimliğine çekeceği ham hayalleri var! Çekirdekte kurucular, çekirdeğin çevresinde çekirdeğe yakınlık derecesine göre dışa doğru sıralanmış esas ordu, en dışta da bu devşirme saldırı ve savunma müfrezesi! Bu müfreze başkaldırsa ve müfrezelikten istifa etse ne yazar! Bunların AKP’nin ana politikalarını, vizyon ve misyonunu etkileyeceğini sanmak, bir safdilliktir! Türkiye zor günlere gebe! Umarım, seçmen yanıltmaz, Türkiye’yi bekleyen zor günleri düşünerek sağduyulu davranır ve beklediğim gibi AKP hem de birinci parti niteliğini yitirir! Yargıtay zamanaşımı kararı istedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Terörle Mücadele Yasası’na muhalefetten yeniden yargılandığı davada beraat eden Fethullah Gülen hakkındaki kararın, “zamanaşımı süresinin dolması’’ nedeniyle bozulmasını istedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin temyiz edilen kararıyla ilgili tebliğnamesini tamamladı ve dosyayı Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ne gönderdi. Gülen hakkında “Terörle Mücadele Yasası’ndaki değişiklik nedeniyle beraat kararı verildiği’’ anımsatılan tebliğnamede, Gülen’in üzerine atılı suç yönünden “zamanaşımı süresinin dolduğu’’ belirtildi. Tebliğnamede, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının, “5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu’’ için davanın ortadan kaldırılması yönünde bozulması istendi. Gülen, 2000 yılında Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan davada “laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu’’ iddiasıyla Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesine muhalefetten yargılanmıştı. Kapatılan Ankara 2 No’lu DGM, 2003 yılı içinde sonuçlandırdığı davanın kesin hükme bağlanmasını, 4616 sayılı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun uyarınca ertelemişti. Gülen’in avukatları, Terörle Mücadele Kanunu’ndaki değişiklik üzerine müvekkillerinin yargılandığı suçun unsurlarının değiştiği iddiasıyla yeniden yargılanma isteminde bulunmuşlardı. İstemi yerinde bulan özel yetkili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Gülen’in beraatına karar vermişti. obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle