25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 HAZİRAN 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR İmtiyazlı ortaklık adımı leri kesmeksizin tüm süreci imtiyazlı ortaklığa “yönlendirmeyi” hedeflediğini belirtti. Sarkozy’nin “yönlendirme” planına göre Fransa, Türkiye’nin müzakere sürecinde yalnızca imtiyazlı ortaklık çerçevesinde ele alınabilecek başlıkların müzakere edilmesine onay verirken tam üyelik perspektifi taşıyan başlıkların açılmasını engelleyecek. Sarkozy ve ekibinin plan üstünde çalışmalara başladığını söyleyen yetkili, bunun ne zaman ve hangi şiddette uygulamaya konacağının henüz belirlenmediğini belirtti. AB yetkilisi “plan için sert mi yoksa yumuşak bir yöntem mi uygulanacak, henüz karar verilmedi” dedi. Sarkozy’nin önceliğinin AB anayasası olduğunu ve 2122 Haziran doruğunda Türkiye konusunu açmayı düşünmediğini ifade eden kaynaklar, “yönlendirme” planının Portekiz’in AB Dönem Başkanlığı sırasında uygulamaya konulabileceğini ileri sürdüler. Nicolas Sarkozy Fransız basınına yaptığı açıklamalarda Türkiye’nin üyeliğini Aralık 2007 doruğunda tartışmaya açacağı mesajını vermişti. madığını ileten kaynaklar, çalışmalarda komisyonun tarama raporlarından faydalanılacağını ifade ediyorlar. Fransa’nın bu planına, 26 Haziran’da açılması beklenen Ekonomi ve Parasal Politika başlığına tam üyelik hedefine uygun olduğu gerekçesiyle itiraz etmesi bir örnek olarak gösteriyor. Bu başlık altında AB’nin ortak para birimi Avro’nun kabul edilmesi öngörülüyor. Alman Der Spiegel dergisinde, “Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin ısrarı nedeniyle Brüksel’deki diplomatların, üyelik müzakerelerinde Türkiye’nin ekonomi ve para birliğine girmesiyle ilgili başlığı açmamayı düşündüğü” iddiasına yer verilmişti. TÜSİAD’ın Uyarısı: Türkiye’nin Ekseni Kayıyor C 5 Sarkozy’nin eli güçleniyor Dış Haberler Servisi Fransa’da parlamento seçiminin ilk turda Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin partisi Halk Hareketi Birliği (UMP) oyların yüzde 45.46’sını, Sosyalist Parti ise yüzde 36.4’ünü aldı. Katılım oranının yüzde 60 civarında kaldığı seçimin ilk turunda Sarkozy’nin partisi UMP ezici bir üstünlük sağladı. Resmi olmayan ilk sonuçlara göre UMP oyların yüzde 45.46’sını, Sosyalist Parti yüzde 36.4’ünü, aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi yüzde 4.6’sını, François Bayrou’nun Demokrasi Hareketi 7.4’ünü, Yeşiller yüzde 2.8’sini, Komünist Parti ise yüzde 5’ini aldı. İlk sonuçlar, UMP’nin, gelecek hafta düzenlenecek seçimlerin ardından meclise ezici çoğunlukla geleceğini gösteriyor. Tahminlere göre, UMP 577 sandalyeli mecliste 405 ile 445 arasında milletvekiline sahip olacak. İlk tahminler, Sosyalist Parti’nin ise 120 ile 160 arasında milletvekili çıkaracağını gösteriyor. Siyasi gözlemciler, UMP’nin bu başarısının, “Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin, yönetimdeki gücünü pekiştireceği” yorumunu yapıyor. Fransa Başbakanı François Fillon, ilk tur seçim sonuçlarının, “seçmenin Sarkozy’nin programına olan güveni gösterdiğini” söyledi. Sosyalist Parti’den cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan ve yarışı Sarkozy karşısında kaybeden Segolene Royal ise sol seçmenin ikinci turda sandığa gitmek için seferber olmasını istedi. Royal, “Fransa’nın sola ihtiyacı var. Fransa’nın güçlü bir muhalefete ihtiyacı var. Seçmenler kendilerinin daha iyi korunmasını istiyorlarsa ikinci turda sandığa girip sola mutlaka oy versinler” dedi. NE SIFIR, NE 3 Türkiye’nin 26 Haziran’da Ekonomi ve Parasal Politika, Mali Kontrol ve İstatistik başlıklarının aynı anda açılması beklentisine karşın AB içinde “Ne sıfır ne de 3 başlık” görüşünün hâkim olduğu öğrenildi. Ankara’ya yönelik başlıklarda üç başlığın aynı gün açılmasının yanı sıra hiçbir başlığın açılmaması da çok düşük bir olasılık şeklinde değerlendiriliyor. Buna karşın Fransa, Ekonomi ve Parasal Politika, Kıbrıs Rum Kesimi ise Mali Kontrol başlıklarının açılmasına itiraz ettiğinden yalnızca İstatistik başlığının açılması olasılığı üzerinde duruluyor. Sarkozy ve ekibi “yönlendirme” planı üzerinde çalışıyor. (Fotoğraf: AFP) Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Ankara’ya imtiyazlı ortaklık verilmesi yönündeki planları netlik kazanıyor. Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulunan üst düzey bir AB diplomatı Sarkozy’nin Türkiye ile müzakere HER BAŞLIĞA İNCELEME Edinilen bilgilere göre Sarkozy’nin plan üzerindeki çalışmalarında hangi başlıkların imtiyazlı ortaklığa ve hangilerinin tam üyeliğe uygun olduğu belirlenecek. Başlıklara yönelik henüz bir liste hazırlan BRÜKSEL Belçika’da yapılan federal seçimlerde sol partiler oy kaybederken sağ partilerin oyları arttı. Türkiye’nin AB üyeliğine destek vermeyen Flaman Hıristiyan Demokrat Parti (CD&V) ülke genelinde yüzde 18.5 oy alarak birinci parti durumuna geçerken ırkçı söylemlere sahip Vlaams Belang (Flaman Menfaati) partisi ise yüzde 11.9 oyla üçüncü parti konumuna geldi. Başbakan Guy Verhofstadt’ın partisi (Open VLD) seçimlerde yüzde 3.53 oranında oy kaybına uğradı. Belçika’da son 4 yıldır SosyalistLiberal koalisyonu yöneten Verhofstadt, Kral II. Albert’e istifasını sundu. 1946’dan bu yana ilk defa Sosyalist Parti’nin önüne geçen Valon liberallerin (Reformcu Hareket) partisi ise ülke genelinde yüzde 12.5 oyla ikinci parti durumunda. Seçim sonuçlarına göre Belçika meclisinde 30 koltuk kazanan CD&V’nin hükümet kurabil Belçika’da Türkiye karşıtları kazandı mek için koalisyona gitmesi bekleniyor. CD&V lideri Yves Leterme’in koalisyon pazarlıklarının ardından başbakanlık görevini üstlenmesi olasılığı oldukça yüksek. Türkiye’nin AB üyeliğine destek vermeyen Leterme, Cumhuriyet’e verdiği demecinde “Katılım müzakerelerinin ucunun açık olduğuna” vur gu yaparak “Katılım sadece Kopenhag kriterlerini yerine getirmekle değil, aynı zamanda AB’nin buna hazır olmasıyla gerçekleşebilir” demişti. Belçika’da ağır eleştirilere maruz kalan Leterme, Flaman Bölgesi’nin bağımsızlığını hedeflemek ve Valonları aşağılamakla suçlanıyor. Belçika’da 7.5 milyondan fazla seçmen, Federal Meclis’e girecek 150, Senato’ya girecek 40 temsilciyi seçmek üzere sandık başına gitmişti. Seçimlere değişik partilerden katılan 30 kadar Türk kökenli adaydan sadece Meryem Almacı milletvekili seçildi. Flaman sosyalist milletvekili Cemal Çavdarlı ve Flaman sosyalist senatör Fatma Pehlivan bu seçimlerden sonra koltuklarını kaybettiler. Seçimlerle birlikte meclisteki kadın oranı da arttı. Federal Meclise giren 150 vekilin yüzde 42’sinin, Senato’ya seçilen 40 senatörün yüzde 30’unun kadın olduğu bildirildi. ÜSİAD’ın son toplantısındaki uyarılar ilginç. Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Yalçındağ, Milli Eğitim konusunda çok ciddi bir uyarıda bulunuyor: “İmam hatip liseleri dışındaki bütün liseleri ahlaksızlık yuvası olarak gören bir zihniyet Milli Eğitim Camiası içinde hâlâ kendine yer bulabiliyor… …Milli Eğitim alanı, hem mevcut kutuplaşmayı besleyen en önemli kaynaklardan biri haline getirilebiliyor, hem de ülkenin geleceğine yönelik tamiri güç tahribatlar yaratılabiliyor.” Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Türkiye’yi Batı’dan koparmak isteyenlerin, düşüncelerini “Ulusal çıkar söylemiyle cilalayarak veya dini ideolojilerle soslayarak” bir seçenek olarak sunduklarını belirtiyor. ??? Bu arada, liselerdeki toplu namaz olayından sonra, gazetelerden bir haber daha: “Tesettür otelleri, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana 4.5 kat arttı. Kadınlara ayrı, erkeklere ayrı hizmetler verilen bu otellerin sayısı 2002 yılında sadece 6 iken, 2007 yılında 27’ye yükseldi.” ??? AKP’nin 4.5 yıllık iktidarı Türkiye’yi nereden nereye getirdi? Zaten ekilmiş olan tohumları yeşerterek ve dinci dönüşümü son derece hızlandırarak, Türkiye’nin yüzünü “Batılı, laik ve demokratik bir ülke” kimliğinden “Batı’yla çatışan, dinci bir ülke” yapısına doğru çevirdi. Üstelik bunu, hem Amerika’nın dümen suyuna girerek , hem de Avrupa Birliği’nin her dediğine “uyum sağlayarak” gerçekleştirme T başarısını(!) gösterdi. ??? AKP’nin, Türkiye’yi laik ve demokratik bir yapıdan dinci bir yapıya dönüştürmesi, başta Milli Eğitim olmak kaydıyla, toplumu uzun dönemde etkileyecek olan süreçlere el koymasıyla hızlandı. Burada bir çelişki yok. “Dincileşme” ile “Batı’dan kopma” birbiriyle uyumlu. ??? Çelişki “Batı’dan kopma” ile AKP’nin “ABD’nin ve AB’nin dümen suyunda gitmesi” arasında. Nasıl oluyor da AKP iktidarı hem “ABD ve AB’nin her dediğini yapmaya çalışıyor” hem de “Türkiye Batı’dan uzaklaşıyor”? Çünkü hem ABD, hem de AB, büyük bir yanlış yaparak, Türkiye’deki “Ilımlı İslam” oluşumunu destekliyor. ??? Ayrıca, AKP samimiyetsiz. AKP takıyyeci. Hem iktidar olabilmek için ABD ve AB’den onay istiyor, onlara her ödünü veriyor, hem de temelde “dinci” görüşüyle her ikisine de karşı olduğu için, zaman zaman ciddi falsolar yapıyor. Verdiği ödünler, ülke içinde ABD ve AB karşıtlığı yaratıyor. Yaptığı falsolar, ABD’de ve AB’de AKP’ye karşı güvensizlik doğuruyor. Ülke içindeki tepkiler ve ülke dışındaki güvensizlik , Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırıcı etkiler yapıyor. ??? Türkiye hem dincileşir , hem de Batı’dan koparsa ne olur? Çok merak ediyorsanız, komşumuz Irak’a bakın: Orada ne oluyorsa, Türkiye’de de o olur. ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org Uğur HÜKÜM PARİS Fransa’da yapılan genel seçimlerin ilk turunun geçici galibi, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin başkanı olduğu Halkçı Hareket İçin Birlik (UMP) partisi oldu. 577 milletvekilliğinden şimdilik 109’unu ele geçiren bu zafer, Fransız kamuoyunda “Mavi Kasırga” olarak da niteleniyor. 6 Mayıs’ta başkan seçilen Sarkozy, Fransızlardan seçimlerde, birlikte uyum ve istikrar içinde çalışabileceği bir iktidar seçmelerini istemişti. Anlaşılan Fransızlar bu çağrıya kulak verdiler. Ama ne pahasına? Oyların yüzde 46.59’unu alan iktidar partisi UMP ve seçim müttefikleri, yani ana işbirlikçisi eski UDF, UMP destekli yeni Yeni Merkez grubu ve farklı küçük sağ hareketler 5 gün sonra bir önceki dönemden çok daha fazla milletvekili çıkarma şansına sahipler. Bu blokun daha önce 359 koltuğu vardı. Gelecek pazar akşamı ise 383 ile 501 arası milletvekilliğini ele geçirebilir. Ana muhalefet hareketi Sosyalist Partisi (PS) ve seçim ortakları Radikal Sol ve Cumhuriyetçi Hareket yüzde 28.14’lük bir oranla “ana muhalefet” partisi konumlarını muhafaza ediyorlar. Yüzde 18.6’lık başarısıyla cumhurbaşkanlığı seçimlerinin “merkezci” sürpriz is ‘Sarkozy Krallığı’na doğru mi, eski UDF partisi başkanı François Bayrou’nun kurucu lideri olduğu yeni Demokrat Hareket (MoDem) ise 7.63’le yetinmek zorunda kalıyor. Bu seçimler tarihi birtakım rekor ve kayıpları da beraberinde getirdi. Kaybedenlerin başında, tarihi bir sonuçla demokrasi geliyordu. Zira 2007 genel seçimleri ilk turundaki katılım 5. Cumhuriyet’te tarihi bir rekor kırarak, bilinen en alt düzeye düştü: Yüzde 60.48. Gözlemcilere göre, oylamaya katılmayanların çoğunluğu sol seçmenler. İkinci büyük kaybı aşırı sağcı FN ve lideri JeanMarie Le Pen yaşadı. Bu parti 1981’den beri aldığı en kötü sonuç, yüzde 4.29’la demokrasi ve insan hakları sevdalılarını sevindirdi ve büyük bir olasılıkla hiç milletvekili çıkartamayacak. Savaş sonrasının en büyük siyasi hareketi olan Fransız Komünist Parti si ise tarihlerinde ilk kez bir Meclis grubundan yoksun kalarak bir başka ilke imza atıyorlar. Bir rekor da ilk turda seçilen milletvekili sayısında. 1’i Sosyalist, 7’si geçiçi François Fillion liderliğindeki hükümetten olmak üzere 109’u UMP’li toplam 110 vekil de tarihte görülmemiş bir başarıyla ilk turda yüzde 50’nin üstünde oy alarak milletvekili seçildiler. Eğer 17 Haziran akşamı seçmenlerin eğiliminde ciddi bir değişiklik olmazsa Sarkozy ve partisi, “çoğunluk” sisteminin de verdiği avantajla yine 5. Cumhuriyet tarihinin en güçlü meclisinde mutlak egemenliğini ilan edecek. Sağın sembolik rengi “Mavi” arzu ettiği her alanda “Kasırga” gibi esip parlamento muhalefetini silip süpürecek. Ancak Fransa’da bastıkları, yürüdükleri yolları aşındıran ve şekillendiren bir “Sokak ve İşyeri Muhalefeti” var ki 17 Haziran’da son sözünü söylemeye hiç de niyetli gözükmüyor... Yapılan yorumlarda Sarkozy’nin mecliste de kontrolü ele geçirme olasılığı “Sarkozy Krallığı’na doğru”, “Çar Nicolas dönemi mi?” yorumlarına neden oluyor. Seçimlere katılan Türk asıllı adaylardan MoDem partisinden Şadıman Anıl yüzde 6.75 oy kazanırken, Yeşillerden Songül Kiraz yüzde 2.6, Michel Sait Atalay da yüzde 1.91 oy aldı. 300’e yakın bilimsel makale ve bu makalelere yapılan 12 binden fazla atıfta, bilimsel araştırmada eşine az rastlanır bir başarıyı temsil eden Prof. Dr. Aziz Sancar, ödülünü Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un elinden aldı. ku! Neymiş? Mitinglerde “Bağımsız Türkiye!” diye slogan atılıyormuş... “Vay! Bak, bağımsız Türkiye istiyorlar!” “Ne demek, ne ABD ne AB? Dünyadan tecrit mi olalım yani!” Bir vakıf üniversitesinden bir bayan, manşetlere taşınıyor, son yılların gözde mesleği “uluslararası ilişkiler”ci, ama AKP tayfasından belli, veryansın ediyor mitinglere katılan özellikle hemcinslerine, kadınlar laikçiler için bir süsmüş! Bu küfrü ettin, akademisyen kimliğini beş paraya sattın mı, gazete manşetlerinden hooop AKP vitrinine! “Ulusalcılar, Türkiye’yi dünyadan koparacaklar, içe döndürecekler, eğer bunlar iktidar olursa Türkiye batar!” Peki ne yapmalı? Ortakmortak, mutlaka AKP’yi iktidarda tutmalı! .... “Bağımsız Türkiye” isteği, bazılarını dağlara tırmandırıyor! ??? Nedenlerine gelince... Birincisi, bizim gibi bilim ve düşünce kültürü yerlerde sürünen ülkelere yutturulan küreselleşme çağında bağımsız ülke mi olurmuş yalanı! Küreselleşmenin sürükleyicisi ABD ba B ir telaş bir telaş... Gazete köşe yazarlarından tutun, büyük patronlara kadar, yüreklerde bir kor CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI ‘Bağımsızlık’ Korkusu Üçüncüsü: İlginç olan, bağımsız bir ülke olmak isteğine karşı, hiçbirinin “Yahu biz zaten bağımsız değil miyiz, neyimiz bağımlı” dememeleri! Meselenin bamteli de burada! Deseler, ciddi tartışma açılacak! Bu nedenle en iyisi, kategorik olarak saldırmak! ??? Dördüncüsü ve en önemlisi, Türkiye’nin bağımlılığının, iliklerimizde dolaşan kanımıza karışmış olması. Bu nedenle düşünce yetimiz esir. Doğal! Çünkü kan beynimizi de besleyip kılcal damarlarımızda dolaşıyor, kalbimizden pompalanıyor! Bu esaretin tarihi oldukça eski. Ve bu esaretin nedeni, esasta, ekonomik! 50 yılda 19 kez ekonomisi iflas etmiş, 19 kez IMF’ye teslim olmuş, son 10 yıldır neredeyse kesintisiz başkalarının yönetiminde dirilmeye çalışan, Prof. Dr. Besim Üstünel’in deyişiyle “finans marketçi” çoğu ekonomi köşe yazarları yıllardır IMF yönetimini savunmaktan bıkmamış bir ülkede... ğımsız değil mi? Ya Çin? Güney Kore? Brezilya? İran? Yunanistan? İngiltere?.. Karşılıklı bağımlılıkların, ortaklıkların, uluslararası anlaşmaların getirdiği yükümlülükler başka, bağımsızlık başka! Her ulus, bütün bu anlaşmalardan, ilişkilerden, işbirliğinden, kendisi için en çok yarar sağlama peşinde! Ulusu için, yurttaşı için, kimliği için!.. Amerikalılık mı öldü, Almanlık mı, Fransızlık mı, İranlılık mı? Hiçbir şey ölmedi. Ne Fransa, ne Almanya, ne İngiltere, ne Bulgaristan! ??? İkincisi, düşük kişilik ve düşüncenin, kasıtlı olarak veya bilgisiz olarak, bağımsızlığın karşısına, dünyadan tecritliği koyması! Ne alakası var! Tam tersine: Gerçek bir dünya ülkesi olabilmek, varolabilmek için bağımsız olmak zorundasın! Yoksa, herkesin tepene bindiği, istediği gibi yoğurduğu şekilsiz bir hamur; posanı çıkarttığı bir bağ veya bir ayak topu olursun ancak! ??? ...bağımlılığın, akut derecede bağımlılık yapmasına... ...bağımsızlık korkusunun veya bağımsızlık isteğinin şiddetli bir alerji yaratmasına... Siyasi çevrelerde... finans ve iş dünyasında... fikir dünyasında... dahası, yakın zamanlara kadar askeriyede... Şaşmalı mıyız? ??? Bu konu çok su kaldırır. Ama şimdilik saptamaları yapalım: Bağımsızlık isteği AB karşıtlığı değildir; (ben, bağımsız bir ülke olarak AB ilişkilerini savunuyorum)... ABD düşmanlığı da değildir. Türkiye’nin dünyadan tecrit olması da... İçine kapanması ve sağa sola saldırması da... Hele hele ırkçılığı ve milliyetçiliği tırmandırmak hiç değildir! Tam tersine, bağımsızlık yeteneği iyice azalmış, esas kendi ayakları üzerinde bir türlü duramayan ve durmadan payanda arayan ülkelerde, bu korkulan belirtiler doruğa çıkar ve ülke parçalanmaya yol alır! Kendine güvenen, ayakları üzerinde durabilen, yüksek yaratmaüretme becerisine sahip bir ülke istemek, dünyayla dost ve kendisiyle barışık olmanın en önemli koşuludur! AKP, yüksek bir bağımlılığın mı yoksa bağımsızlığın mı adıdır? Vehbi Koç ödülü Prof. Sancar’a İstanbul Haber Servisi 6. Vehbi Koç Ödülü, “üstün bilimsel nitelikleri ve insan sağlığına üst düzey katkıları’’ nedeniyle Prof. Dr. Aziz Sancar’a verildi. Koç ailesi ve dostlarının katıldığı törende, Prof. Dr. Sancar, ödülünü Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç’un elinden aldı. Bu yıl sağlık alanındaki ödülün sahibi olan Prof. Dr. Aziz Sancar, 1946 yılında Mardin’in Savur ilçesinde dünyaya geldi. Sancar, 1963 yılında girdiği İstanbul Tıp Fakültesi’ni 1971 yılında bitirdi ve eğitim için ABD’ye gitti. 1997 yılından bugüne ABD North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü’nde görev yapan Sancar, gerçekleştirmiş olduğu 300’e yakın bilimsel makale ve bu makalelere yapılan 12 binden fazla atıfla, bilimsel araştırmada eşine az rastlanır bir başarıyı temsil ediyor. “DNA Onarımının Moleküler Mekanizmalarının Aydınlatılması’’ ve “Biyolojik Saatin Düzenlenmesi’’ alanında dünya çapında çalışmaları bulunan Prof. Dr. Sancar, 2006 yılında Türkiye Bilimler Akademisi’ne asil üye olarak seçildi. Vehbi Koç Ödülü, geçen yıl eğitim alanındaki katkılarından ötürü dönemin Sakarya Valisi Nuri Okutan’a, 2005’te kültür alanında Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya, 2004’te sağlık alanındaki çalışmalarından dolayı Bilkent Üniversitesi Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’ne, 2003’te eğitim alanında Anne Çocuk Eğitim Vakfı’na, 2002’de ise tarihi ve kültürel miras altbaşlığı altında Topkapı Sarayı Müzesi’ne verilmişti. obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle