05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Tasarımın tılsımı... Uluslararası marka olma yolunda önemli adımlar atan VitrA, 5 yıl içinde dünyanın ilk üçü arasına girmeyi hedefliyor Geçen yıl Alman seramik üreticisi Engers’i satın alarak karo 21. yüzyılın en parlak tasarımcılarından biri sayılan Lovegrove üretim kapasitesini 25 milyon metrekareye çıkaran VitrA, ile çalışan ve geçen yıl yarattığı “İstanbul” serisi ile Wall Villeroy&Boch’un karo seramik alanındaki varlığını da Paper’ın “En İyi Banyo”, Red Dot’un “Ürün Tasarım bünyesine katmak için masaya oturdu. Rusya’da inşa Ödülü” ve 2006 Good Design ödüllerini toplayan VitrA, halindeki fabrikasını yıl sonunda faaliyete geçirecek Frankfurt’ta sergilediği Ross Lovegrove’un MOD, Matteo kuruluşun hedefi, stratejik pazardaki ilk üç Thun’un Water Jewels, Noa Design’ın HighQ+ ve S Eczacıbaşı markadan biri olarak dünya devleri arasındaki 50, Pilot Design’ın SEM adlı serileriyle yeni çıkış Yapı Grubu, konumunu pekiştirmek. yapıyor. Kartal, Tuzla, Hasan ERİŞ FRANKFURT Özgün tasarımları ve teknolojik gücü ile dünyanın 6. büyük üreticisi konumuna yükselen Eczacıbaşı Yapı Grubu, önümüzdeki 5 yıl içinde VitrA’yı dünyanın ilk üç markası arasına sokmak için adımlarını sıklaştırdı. VitrA bu doğrultuda, 610 Mart tarihleri arasında Frankfurt’ta düzenlenen ISH’de (Uluslararası Yapı, Enerji, Sağlık Donanımı ve Havalandırma Fuarı) tam bir tasarım şovuna girişti. Geçen yıl Alman seramik üreticisi Engers’i satın alarak karo üretim kapasitesini 25 milyon metrekareye çıkaran VitrA, bugünlerde Villeroy&Boch’un karo seramik alanındaki varlığını bünyesine katmak için masaya oturdu. VitrA’nın Almanya ve İrlanda’daki üretim üslerinin dışında Rusya’da inşa etmekte olduğu fabrikası da Bozüyük, Şekerpınar’ın yanısıra, İrlanda’da Arklow, Almanya’da Engers yıl sonunda faaliyete gerım” olarak niteKeramik’in Rheinland çecek. lendiriliyor. WaPfalz’daki fabrikalarıyla yılda Bundan iki yıl önce ter Jewels ahtoplam 6.2 milyon seramik kendi tasarım ekibine şap, mermer, sağlık gereci, 550 bin klozet dünyanın sayılı isimlecam gibi sıra dıkapağı, 150 bin gömme rinden biri olan Ross şı malzemeleri rezervuar, 350 bin küvet, 120 Lovegrove’u da katan ve banyoya taşıyor. bin banyo mobilyası, 25 milyon geçen yıl çıkardığı 175 HighQ+ sensörmetrekare seramik kaplama, 6 milyon armatür, 2.5 milyon farklı üründen oluşan “İslü kumandalarla aksesuvar ve 100 bin ton tanbul Koleksiyonu” ile yıellerin armatürle yapı kimyasalı üretim lın en önemli tasarım ödültemas etme ihtiyacıkapasitesine lerini toplayan VitrA, bu kez nı ortadan kaldırıyor. sahip. yine Lovegrove’un MOD, MatSEM (Smart Electro C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 16 MART 2007 CUMA Hangi Milliyetçilik? mada yeterli, etkin olmamak değil mi?.. ??? Yoksa çıkarlar adına medya ve sermaye cephesinde, kolay lokma, bağımlı iktidar kimliği nedeniyle de; AB, ABD siyasetleri, Türkiye’deki lobilerinin finanse ettikleri örgütlerce desteklenen AKP iktidarının, gerçek kimliği ile toplumdaki kimlik algılaması yüzde yüz, tersyüz edilebiliyor mu? İslami kimlik, milliyeçi kimlik olarak böylesine etkin pazarlanabiliyor mu? Halk arasında kavram, algılama karmaşasında İslamcılık ile milliyetçilik birbirine karışıyor, iç içe giriyor mu? Daha da vahimi toplumda İslami kimlik algılaması, dini inanca ilişkin dogmalar, şeriat, mezhep, aşiret algılamaları, vatandaşlık algılaması, ulus bilincinin üstüne çıkabiliyor mu? TürkKürtİslam sentezinde cepheleşmeler, ulus, vatandaşlık kimliğinde buluşma, barış düşlerini giderek daha boyutlu tehdit ediyor mu?.. Ne zamandır Başbakan Erdoğan’ın somut olaylara yönelik açıklamalarında, siyasal İslamdan kaynaklanan terör eylemlerine, örgütlerine dönük olarak, “milliyetçi” yaftasını takmasının cehaletinden değil, bilinçli yapıldığı görüşünü taşıyorum. Ancak safdillik olarak Başbakan Erdoğan’ın siyasal İslami hareketleri yargılamayı göze alamadığı için siyasi İslami kökenli radikal örgüt ve terör eylemlerine milliyetçi yaftasını taktığını düşünüyordum. Bu anket sonucundan sonra, asıl amaçlarından bir diğerinin yükselen milliyetçilikten kendisine ve partisine pay çıkarmak olduğunu da görüyorum. Kavram karmaşası ile kazanılanlar cabası. Gerçek şu ki; kimilerinin çok bilinçli olarak ulusal çıkar kavramını yok etmek üzere, ulusalcılığı milliyetçilik, ırkçılık ile eşanlamda gösterme çabaları, kasıtları bir yana. Ulusal çıkarların sürekli zarar görmesi, sürekli kimlik kaybı, ülke çıkarlarından verilen ödünler, yoksullaşma, yoksunlaşma.. ile atbaşı yükselen miliyetçilikte, kavram karmaşasında dinsel, mezhepsel, tarikatlar, töreler ekseninde etkilenmeler ağır basıyor. Ortaya çağlar gerisinin değerleri ile donanmış TürkKürtİslam sentezlerinde biçimlenmiş, cepheleşmiş, adı milliyetçi varsayılan, ilkel inanç ve güdülerin ağır bastığı birtakım akımlar çıkıyor. Irak iç savaşının hepsi İslam mezhepler, ırklar, aşiretler eksenindeki kanlı çatışma odağında belirleyici olan bu güdüler. İran’da şimdilik şiddetle bastırılan, Türkiye’de de giderek daha büyük tehdit oluşturan, dinsel kimliği, refleksleri önde bir cepheleşmeyi besliyor. Yoksa AKP ve Erdoğan’ın en güvenilir yeni milliyetçilik akımında anketlerden birinci sırada çıkmalarının bilemediğimiz başka açıklamaları da var mı? Ç teo Thun’un Water Jewels, Noa Design’ın HighQ+ ve S 50, Pilot Design’ın SEM adlı serileriyle iddiasını sürdürdü. MOD, su kullanımında yarattığı tasarruf ve maliyet üstünlükleri ile “demokratik tasa nic Mixer) hangi aile bireyinin hangi sıcaklıkta su kullandığını hafızasına yerleştirebiliyor. Eczacıbaşı Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, fuarla ilgili olarak “İki yıl önce VitrA’ya yenilikçi bir yol çizdik. Banyo geleneğimizi ve seramik kültürünü, ileri teknoloji ve modern tasarımla yoğurmaya ka rar verdik. VitrA’yı uluslararası tasarımcılarla buluşturduk” dedi. Topluluğun CEO’su Dr. Erdal Karamercan da “Son iki yılda satışlarımızı yüzde 40 artırarak 833 milyon USD’ye yükselttik. Villeroy&Boch ile karo seramik alanında işbirliği olanaklarını görüşüyoruz. Önümüzdeki günlerde tamamlanacak görüşmelerin sonucunda onu da portföyümüze kazandıracağız. Yeni satın almalarla büyümeyi sürdüreceğiz” dedi. Grup 75’ten fazla ülkeye ihracat yapıyor. VitrA USA ABD, Kanada ve G.Amerika’da, VitrA UK Büyük Britanya ve İrlanda’da, VitrA Bad Avrupa’da, VitrA Bath and Tiles ise Rusya ve BDT pazarlarında çalışıyor. İtalya, Dubai ve Çin’deki satış ofisleri de yurtdışındaki 150’den fazla mağaza ve 2 bini aşkın satış noktasından oluşan bu ağı tamamlıyor. Yüzyılın en parlak tasarımcıları arasında gösterilen Lovegrove, sofistike teknoloji ve malzeme kullanma yeteneğiyle, MOD’da da heykelsi ve organik şekiller yaratıyor. İşadamları Karamanlis’e takıldı Murat İLEM ATİNA Türk işadamlarının Yunanistan’daki ticari faaliyetlerini engellemek isteyen Yunanistan’daki Kostas Karamanlis hükümetinin son üç yıldan bu yana gizli “vize” ambargosu uyguladığı ortaya çıktı. Türkiye’nin Atina büyükelçiliği ticaret başmüşaviri Nemci Uğurlu’nun verdiği bilgilere göre Türk işadamlarının her türlü ticari faaliyetini engelleyen “vize” uygulaması, son altı aydan bu yana daha da sertleştirildi. Bu konuda Türkiye’den çok sayıda şikâyet aldıklarını belirten Nemci Uğurlu, Yunanistan’ın vize konusunda çıkarttığı zorluğun, iki ülke arasındaki ticaret hacmini etkilediği söyledi. Kostas Karamanlis hükümeti, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe soktuğu 3386/2005 sayılı “Yunanistan’da yatırım yapacak firma yetkililerinin çalışma ve oturma müsaadesi almalarına” ilişkin yasayı son altı aydan bu yana uygulamamakta direniyor. Türk ve Yunan hükümeti yetkilileri, daha önceki ikili temaslarında Yunanistan’a gelecek Türk işadamlarına vize konusunda daha toleranslı davranılması konusunda mütabakata varmışlardı. Ancak Yunanlı yetkililer bu anlaşbirçok şehrimizin ticaret odası yönetim kurulu üyelerinin de bulunduğu Türk işadamları, Yunan hükümetinin vize konusunda istediği her türlü formaliteyi yerine getirmelerine rağmen vize alamıyorlar. Yunanistan’ın son üç yıldan bu yana Türk işadamlarına yönelik uyguladığı “gizli vize” engelinin ne kadar devam edeceği bilinmiyor. İki ülke arasındaki ticaret hacmi, Yunanistan’ın tüm engellemelerine rağmen son üç yıldan bu yana giderek Türkiye lehine gelişiyor. İki ülke arasında halen 2.7 milyar dolar seviyesindeki ticaret hacminde Türkiye’nin payı 1.7 milyar dolar düzeyinde. Ticari dengelerin sürekli Türkiye lehine olması, Yunanistan’daki Karamanlis hükümetinin dış ticaret açığının artmasına yol açıyor. Kostas Karamanlis başbakanlığındaki Yeni Demokrasi Partisi’nin iktidar olduğu 2003 yılından bu yana Türk işadamlarının sadece yüzde on kadarı vize almayı başarabildi. Yunanistan’da sadece on Türk firması faaliyet gösterirken Türkiye’deki Yunanlı yatırımcıların sayısı iki yüzün çok üstünde. Türk işadamlarının aksine Yunanlı yatırımcılar hiçbir engellemeyle karşılaşmadan Türkiye’de istedikleri gibi faaliyeti gösterebiliyorlar. mayı da uygulamıyor. İki ülke arasında ikili düzeyde gerçekleştirilen bakan ve başbakan seviyesindeki toplantılarda, Türk işadamlarına “vize kolaylığı” getirilmesi konusu sürekli olarak gündeme getiriliyor. Bugüne kadar söz konusu görüşmelerden çok fazla ilerleme sağlanamadığı gibi, Türk işadamlarına uygulanan vize daha da zorlaştırıldı. Halen Yunanistan’ın Türkiye’deki diplomatik temsilciliklerine vize için başvuruda bulunan yüzlerce işadamımız gerekçesiz olarak geri çevriliyor. Aralarında oğunluk Türkiye’de milliyetçiliğin yüselmekte olduğu yargısında birleşiyor. Ancak kimileri bunun doğal, sağlıklı bir savunma refleksi olduğu kanısını paylaşırlarken kimileri kaygı duyuyorlar. Bence, Milliyet için yapılan ve yayımlanan araştırma sonucundan sonra yükselenin gerçekten milliyetçilik mi, yoksa kafa ve kavram karmaşasında dinsel kimliği ağır basan TürkKürtİslam sentezleri mi ya da hangi türden bir milliyetçilik olduğunun da sorgulanması gerekiyor... Baksanıza anket sonuçlarına göre artan yeni milliyetçi duygulara en iyi yanıt veren siyasi parti AKP ve lider olarak da Tayip Erdoğan’mış. Milliyetçi siyasi parti ve lider sıralamasında en başta, yüzde 21.6 ile AKP ve Tayyip Erdoğan yer alırken milliyetçiliği ideoloji olarak üstüne almış MHP ve Bahçeli yüzde 17.3 oranında kalmışlar. Son zamanlarda özellikle 2. cumhuriyetçi ağırlıklı aydınlar ve Batı dünyasınca, aşırı milliyetçi politikalar izlemekle suçlanan CHP ile lideri Baykal ise yüzde 7.6 oranında kalmışlar. Gerçi ankete katılanların, 1828 yaş grubu için birinci sırada MHP’nin olduğu, yaşları yükseldikçe MHP cevaplarının düştüğü, eğitim yükseldikçe de AKP cevaplarının düştüğü gibi saptamalar da var. Ama araştırmayı düzenleyen A&G’nin uzmanları başta, sosyal bilimcilerin bu araştırmanın sonuçlarını, yaşanmakta olan büyük “kavram, algılama karmaşası” ötesinde nasıl açıklayabileceklerini çok merak ediyorum. Araştırmanın milliyetçiliğin neden yükseldiği sorusuna yanıt aramaya ilişkin sonuçları da ilginç: Yüzde 33.8 gibi önemli bir çoğunluk AB’nin Türkiye’yi kızdıran ve dışlayan tavrını 1. sırada neden olarak koymuş. Yüzde 23.6 gibi bir grup da dış potikadaki yetersizlikleri, Kuzey Irak, Kıbrıs gelişmelerini 1. sırada etken görmüş. Yüzde 16.1’lik bir grup da AB ve ABD’yi arkalarına alarak Türkiye’den taleplerde bulunanların etkisini öne çıkarmış. Şimdi milliyetçiliğin yükselişine ilişkin bu değerlendirmeleri yapanların, duygularına en iyi yanıt veren parti olarak AKP’yi, lider olarak da Erdoğan’ı görmelerinin açıklamasını varın siz yapın. Yargıyı, değerlendirmeyi bir yana atarak isterseniz objektif durumlara önce bir bakın; AB’nin Türkiye’yi kızdıran tavırlarının bütününe, üyelik ilişkilerini geliştirme adına ödün üstüne ödün veren iktidar ve lider kim? Kuzey Irak, Kıbrıs gelişmelerinde ülkenin kırmızı çizgilerinden yine ödün üstüne ödün veren iktidar ve lider AKP ile Erdoğan değil mi? AKP ve liderinin ödün üstüne ödün veren politikalarına karşı çıktıkları, Türkiye’nin kırmızı çizgilerini sık sık gündeme de getirdikleri için, Meclis’te muhalefet yapan CHP ile lideri Baykal, ulusalcılığı tutucu milliyetçi olarak yorumlamakla suçlanmıyorlar mı? Dahası MHP’ye yönelik eleştiriler milliyetçi değerleri savun soner?cumhuriyet.com.tr iktidarının dış politikası AKP nedir? İktidara geldiğinBIÇAK den beri AKP hükümeti Washington’a ve Brüksel’e ne kadar bağımlı? Bağımlı yerine “angaje” sözcüğü belki daha anlamlıdır. Bağımlılık “nesnel ağırlıklı” bir tanımlamadır. Oysa “angaje olmak” konuşma dilinde, daha çok “öznel” bir yükleme getirir. Bu bağımlılığın (angajmanın) düzeyini ancak dolaylı olarak görebiliyoruz. Öte yandan AKP hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel dış politika uygulanmasının çok dışına çıkmıştır. Dışişleri yerine “kimi özel danışmanlar ve işadamları” öne çıkıyorlar. Çok kere devletin yasal prosedürünün dışında bir uygulama yapılıyor. Devlet kurumları arasındaki eşgüdümü göz önüne almayan politikalara sıkça rastlıyoruz. TBMM’nin dış ilişkiler konusunda aldığı kararları göz önünde tutmayan uygulamalarla karşılaşıyoruz. Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan doğan haklarının göz ardı edildiği uygulamalara sıkça rastlıyoruz. ABD ve AB devlet adamlarının “şahsi ricalarının bile” dış politikamızı ve uygulamalarımızı etkilediğini görüyoruz. ABD ve AB’nin aldıkları ve ulusal SIRTI AKP İktidarında Dış İlişkiler üzerindeki talepleriyle birlikte yürümektedir. Batı’nın niyeti ile AKP’nin niyeti arasında bu bağlamda bir bütünleşme söz konusudur. “Bu bütünleşmenin gerektirdiği dış politika da”, AKP’nin izlemekte olduğu politikayı vazgeçilmez kılmaktadır. Nerelerde kaybediyoruz? AKP iktidarının izlenmekte olduğu politikalar başlıca şu alanlarda büyük ulusal kayıplara yol açmış bulunuyor: 1) Kıbrıs’ta Türkiye çok gerilemiş ve Rumlar adanın bütününü temsilen AB’nin üyesi olarak Türkiye’nin karşısına oturmuşlardır. KKTC eritilmiş, Türkiye’nin adadan tasfiye süreci siyasi, hukuki ve iktisadi olarak fiilen başlatılmıştır. 2) Kuzey Irak’ta adı konmamış bir Kürt devletinin son 4 yıl içinde gerçekleşmesine hiçbir tepki gösterilmemiştir. Türkiye’nin Ortadoğu’daki konumu iyice zayıflamıştır. ABD’nin yede EROL MANİSALI çıkarlarımızla taban tabana zıt bazı kararlara karşı AKP hükümetinin tepki vermeyen bir politika izlediğine şahit oluyoruz. Ulusal çıkarlarımızla bağdaşmayan bütün bu olumsuzluklarda “AKP hükümeti ne yapmak istiyor” sorusunun yanıtı verilebilmiş değildir. AKP iktidarının izlemekte olduğu dış politikanın olumsuz sonuçları fiilen Türkiye’ye fatura edilmeye başlanmış bulunuyor. Yanıt vermekte zorlanıyoruz; bu politikanın gerisindeki öğeler nelerdir? 1) AKP iktidarının Washington ve Brüksel’e aşırı bağımlılığı mıdır? 2) Ya da bu bağımlılık örtüsü arkasında “Türkiye’nin siyasal, sosyal, iktisadi ve İslami dönüşümünü” gerçekleştirme amacı mıdır? Veya her iki öğenin iç içe geçtiği bir kompozisyon mu söz konusudur? Vazgeçilmez bir biçimde Washington ve Brüksel’e bağımlılık olayı, ABD ve AB’nin Türkiye ve bölge ğine sokulmuş bir Türkiye ortaya çıktı. 3) AB ile imzalanan yeni tek yanlı anlaşmalarla, “AB üyeliğinin önü belgelerle tamamen kapatılırken Türkiye AB’nin güdümü altına bile bile sokulmuştur”. 4) AKP iktidarında Türki Cumhuriyetlerle ilişkilerimiz gerilemiştir. 5) Ermeni sözde soykırım tasarıları bu iktidar döneminde ABD ve Avrupa’da ivme kazandı. 6) Güneydoğu Anadolu’da istikrarsızlık arttı ve “dış etkiler” yaygınlaştı. 7) Fener Patrikhanesi AKP döneminde biraz daha bağımsız hale geldi. 8) Ve iktisadi anlamda dış ilişkilerimiz gereksiz yere tam bir felakete dönüştü. İç piyasamız çıkarılan yeni kanunlarla adeta işgal ettirilirken dış ticaret açığımız yıllık 50 milyar dolara; toplam borç, milli gelir düzeyine ulaştı. Siyasi ve iktisadi olarak dış ilişkilerimizdeki bu feci durum göz göre göre; sonuçları biline biline yaratıldı. Yanıtını vermekte zorlandığımız soru şu; AKP iktidarı bütün bunları neden yaptı? Ve hâlâ da yapmayı neden sürdürüyor? www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Ücretler yüzde 15 daha düşük Elçin POYRAZLAR BRÜKSEL AB Komisyonu’nun Avrupa iş piyasasında kadınerkek eşitliği konusunda yayımladığı 2007 raporuna göre son dönemde kadın işgücünün artmasına karşın kadınlar erkeklere oranla daha az istihdam ediliyor ve daha az kazanıyor. Avrupalı kadınların ayrıca üst yönetim düzeylerine erişmelerinde de sorunlar bulunuyor. 2005 yılında AB genelinde kadın işçi istihdamının yüzde 56.3’e kadar yükselmesine karşın bu oran erkek işçi istihdamından yüzde 15 kadar geride. Raporda 2000 yılından bu yana AB içinde yaratılan 8 milyon iş fırsatının 6 milyonunu kadınların doldurduğuna dikkat çekiliyor. AB içinde yüksek eğitim alan kadınların erkeklerden fazla olmasına karşın kadınlar erkeklere oranla saat başı yüzde 15 daha az kazanıyor. İş hayatı ve özel hayat arasında denge sağlamada kadınların büyük zorluklarla karşılaştığının iletildiği raporda, eşler arasında ev ve aileye yönelik sorumluluklarda büyük bir eşitsizlik olduğu ortaya konuyor. 2049 yaşları arasındaki kadınların çocuk sahibi olmaları durumunda istihdamın yüzde 15 oranında düştüğüne işaret edilen raporda, aynı durumda erkeklerin istihdamının yüzde 6 yükseldiği gözlemlenmiş. 2006 yılındaki istatistiklere göre, kadınların yüzde 32.9’u parttime işlerde çalışırken bu oran erkekler için yüzde 7.7.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle