06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Marka Platformu’ndan ‘Yılın En Girişimcisi’ ödülünü alan Özyeğin dünya basınında C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 21 ARALIK 2007 CUMA Türkiye’nin Gates’i New York Times, “Türkiye gibi yükselen piyasalarda yeni milyarderler çıktığını” ve bu yeni elitin ABD’deki Rockefeller, Carnegie ve Bill Gates gibi hayırsever olduğunu anlattığı haberinde Hüsnü Özyeğin’e geniş ver verdi. Ekonomi Servisi Marka Platformu’nun ‘yılın en iyi girişimci markası’ olarak tanımlayıp ödüllendirdiği işadamı Hüsnü Özyeğin, New York Times gazetesinin ‘yeni milyarderler’ haberinde geniş yer buldu. Türkiye gibi yükselen piyasalarda yeni bir milyarder türünün ortaya çıktığı, bu yeni elitin Rockefeller, Carnegie ve Bill Gates gibi hayırsever olduğuna ve büyük miktarda bağış yaptığına dikkat çekildi. Haberde bu girişimcilerin, zenginlikleri daha çok petrol veya değerli topraklarına dayanan önceki kuşaktan farklı olarak sadece kendi ülkelerinde en zengin adamlar değil, aynı zamanda dünyanın en zengin kişileri arasında da yer aldıklarını belirtti. Gazete, Özyeğin için de “dünyanın en zengin adamlarından biri” ifadesini kullandı. The New York Times gazetesi, bu konudaki haberinin önemli bir bölümünü ayırdığı Özyeğin için 36 ilkokulu ve kız yurdu projelerinde 50 milyon dolar harcadığına vurgu yaptı. Gazete Özyeğin’in de, “Her ay gelirimin yüzde 2’sini bağışlıyorum” sözlerini aktardı. New York Times, Özyeğin’in Finansbank’taki çoğunluk hissesini NBG’ye satarak nakit olarak 2.7 milyar dolar elde ettiğine dikkat çekerken Özyeğin’in, satışı sonuçlandırdığı gün için “O günü doğum günümden daha iyi hatırlıyorum. O anda sadece bir milyarder değildim.. Aynı zamanda Türkiye’nin en zengin kişisiydim” sözlerine de yer verdi. Yeni Çizgiler ken de, Türkiye’den siyasal hareketin önünün açılmasını istiyorlar. ??? Erdoğan hükümeti PKK gündeminde TSK ile aynı çizgiyi yakalamanın güncel şansını, kamuoyu önceliğini boşa harcamıyor. Fırsat bu fırsat, siyasi iktidarının ılımlı İslam kimliğini geleceğe dönük kazımak üzere önemli operasyonlar peş peşe geliyor; YÖK, yargı bağımsızlığına yeni darbe operasyonları, türban üzerinden ortaöğretim, ilköğretime kadar uzayan şovların birbirini izlemesi tabii ki rastlantı değil. Eğitimde gizliden gizliye, dipten alınan yol, ortaöğretim, ilkokula uzanan türbanda simgeleşmiş İslamcı odaklanmalar, sergilenen şovlarla kamuoyunda meşrulaştırılıyorlar. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan eşleri üzerinden bir ileri bir geri kamu alanına girme adımlarını, alıştırmaları hele bir anımsayın: Artık türbanlı eş üzerinden kamu alanına ilişkin laiklik ilkesinin çiğnenmesini tartışmıyoruz bile. Kabullendik. Siyasetin eşlerle birlikte yapılması kuralmış gibi, her yerde boy göstermelerine tepkimiz sıfırlanmak üzere. Aynısı eğitim kurumlarında sahneleniyor. Toplum, kurbağanın zıplayabileceği suyun ılıtılması, alıştıra alıştıra ısıtılması örneği; laikliğin, eğitim birliğinin ayaklar altına alınması operasyonlarına alıştırılıyor. Anayasal, yasal hukuka, yönetmeliklere aykırı ilköğretimde, ortaöğretimde türbanlı kız çocukları için önce soruşturma açılır gibi oluyor. AKP iktidarı ile meşrulaşmış türbanlı öğretmen ve çocukların yerleştiği özel okullarla başlatılmış operasyonlar, büyüyor, hız kazanıyor, kurumlaşıyor.. ??? AKP, AB üyeliği ilişkilerindeki büyük yenilgisini de, PKK gündeminin önceliği sayesinde kamuoyundan başarıyla gizleyebiliyor. AB’nin son zirvesinde Türkiye’nin üyelik ilişkilerini çağrıştıracak kelimelerin metinlerden çıkarılmış olması darbesi için Babacan inatla “Hukuken kaybedilmiş bir şey, atılmış geri adım yok..” savunmasını yapıyordu. Tabii ki çok ağır bedeller karşısında yapılmış masaya oturma anlaşmasını AB içinde birden ortadan kaldıracak bir hukuki düzenleme yok. Ancak üyeliği çağrıştıracak sözcüklere katlanamayan AB siyasileri, ucu açık, aleyhte sayısız koşulların yer aldığı masadan, çıkarlar, koşullarda anlamlı siyasal değişiklikler olmadan, Türkiye lehine kararların çıkmasına hiç izin verir mi? Meridyen Fuarcılık Türkiye’de iddialı başlıyor Ekonomi Servisi İşadamı Oğuz Yalçın’ın başkanlığında faaliyet gösteren Meridyen Uluslararası Fuarcılık, İspanya’dan Kazakistan’a pek çok ülkede edindiği deneyimi Türkiye’ye taşıyor. Bugüne kadar yurtdışında çok sayıda fuar düzenleyen şirket, Türkiye’de ilk olarak 710 Şubat 2008 tarihleri arasında Pencere 2008 Kapı, Cam ve Teknoloji Fuarı’nı organize ediyor. Çok sayıda ülkeden katılımın olması beklenen fuar İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Meridyen Fuarcılık Başkanı Oğuz Yalçın, fuara yerliyabancı 200’e yakın şirketin katılımını beklediklerini söyledi. Oğuz Yalçın. arka Konferansı ödülü iş dünyasının en prestijli ödülleri arasında yer alıyor. Markalaşmanın başarılı olmak için yaşamın her alanında gerekli olduğunu savunan Marka Platformu, bu yıl marka ödülünün Girişimcilik alanındaki başarılarıyla öne çıkan bir kişisel markaya verilmesi yönünde karar verdi. Her yıl tek bir ödül veren Marka Platformu bu yıl MARKA 2007’de Türkiye’nin En Girişimci Marka’sını ödüllendirdi. Ödülün sahibi Hüsnü Özyeğin oldu. Marka 2007’de önde M IMF çıpasının ucu kaçtı Murat KIŞLALI ANKARA IMF ile ekim başında Ankara’da başlayan ve daha sonra Washington’a sarkan 7. Gözden Geçirme görüşmelerine, IMF heyetinin Ankara’ya gelmesiyle devam edildi. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye Masası Şefi Lorenzo Giorgianni başkanlığındaki IMF heyetini bakanlıkta kabul etti. Görüşmede, 7. gözden geçirmenin tamamlanabilmesi için genel bir değerlendirme yapıldı. Tıkanıklık yaşanılan temel konular şunlar: ? Hükümet’in “işten ayrılanların en fazla yüzde 50’si kadar yeni memur alınma FORD, JAGUAR VE LAND ROVER’I SATIYOR İçinde bulunduğu mali sıkıntılardan kurtulmak için prestijli markaları Jaguar ve Land Rover’i satma kararı alan ABD’li otomotiv devi Ford, talipler arasında seçim yapacak. Sektör kaynaklarına göre İngiltere merkezli iki lüks markaya sahip olmak için girilen yarışta Hindistanlı rakip otomotiv üreticileri Tata Motors ve Mahindra 6 Mahindra ile ABD’li yatırım şirketi One Equity Partners sona kaldı. Kaynaklar, alıcının her iki marka için Ford’a yaklaşık 2 milyar dolar ödeyeceğini ifade ediyorlar. (AA) sı”na yönelik niyet mektubunda verdiği taahhüt, 2007 seçimlerinde 200 bin civarında geçici işçinin kamu kadrolarına alınmasıyla delindi. ? Hükümetin “maktu vergilerin ve KİT fiyatlarının 20062007 program varsayımları ile uyumlu olması”na yönelik niyet mektubundaki taahhüdüne karşılık enerji KİT fiyatlarında hâlâ bir düzenleme yapılmadı. ? IMF’nin en önemli reform olarak gördüğü “Sosyal Güvenlik Reformu’nun yürürlük tarihi son olarak üçüncü kez ertelenerek 1 Haziran 2008’e bırakıldı.” ? Yüzde 6.5’luk FDF oranı, Hükümet tarafından 2008 için yüzde 5.5’e çekildi. azar sabahı hangi saatte uyanabilmişsek öğrendiğimiz TSK’nin Kandil operasyonu nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, askeri, siyasal, stratejik çizgilerde değişim yaratacak içerikte. Sıcağı sıcağına tam algılayamasak da, bir zaman dilimi sonrası, “öncesisonrası” tanımlamaları ile birçok konuda söze gireceğimiz kesin. İki gündür sayılan medyatik ilkler bir yana, ABD’nin Irak işgali sonrası BOP kapsamındaki projelerin önceliklerinde değişiklik noktası sayılabilir. Irak’taki durumun dünyaya, Türkiye’ye kabul ettirilmesi, bilemediğimiz başka roller, anlaşmalar karşılığında, Türkiye’yi, İran’ı da içine alan Büyük Kürdistan projesine yönelik PKK’yi kullanma stratejisinden en azından bugün için vazgeçilmesi anlamına gelebilir. İsterseniz Kuzey Irak Kürdistanı projesinde bir zamanlar ABD’nin geri adım atma noktasında, militanlarını Türkiye üzerinden ABD’ye çektiği günleri bir anımsayın. Sonra da artan PKK terörü, şehitler bağlantılı sertleşen TSK, tepki veren kamuoyumuz karşısında, ABD, Irak, Kuzey Irak yönetimlerinden bir ay öncesine kadar gelen, kimi densiz, tersine çıkışları da belleğinizde tazeleyin. Önceleri TSK, Erdoğan hükümetlerinin çizgileri, açıklamaları arasında da çarpıcı uyumsuzluklar gündemdeydi. Tezkere sonrası başlayan yakınlaşma, son günlerin açıklamalarında daha net ortaya çıkarken, operasyonun ardından ilk kez Türkiye adına tek ses çıkıyor gibi bir izlenim söz konusu. TSK’nin Kandil operasyonundan çıkan mesajlar, medyanın altını çizdiği yeniler.. Biraz abartılı olsa da, Türkiye’nin diretmesine (tabii farklı algılamalar ve çerçevelerde ABD, Irak, Kuzey Irak yönetimleri, hatta AB ülkeleri tarafından bile) en azından şimdilik vize verildiği anlamına gelebiliyor. Aynı saatlerde İran’ın Türkiye ile uyum anlaşması bağlantılı kendi terör örgütüne yönelik Kandil’i bombalaması da değerlendirildiğinde BOP’un bugünkü öncelikleri için farklı bir senaryo öne çıkıyor. En azından ABD’nin bugünkü dünya dengeleri içinde Irak’taki federal fiili bölünmeyi dünyaya kabul ettirmeye öncelik verdiği anlaşılıyor. Irak Kürt yönetimi kendisinin güvenliği karşılığında PKK’nin bugünkü gücünün kırılmasına razı edilmiş oluyor. ABD, AB farklı tonlarda Kuzey Irak’ın Türkiye tarafından kabul edilmesi karşılığında, PKK operasyonuna onay vermiş olurlar P soner?cumhuriyet.com.tr Merkez Bankası İstanbul yolunda BATMAN/ANKARA (AA) İstanbul’u finans merkezi yapmak istediklerini vurgulayan Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Merkez Bankası’nı da İstanbul’a taşıyacaklarını ve bunun için gerekirse yasa değişikliği de yapılacağını söyledi. Gaziantep ve Batman’da çeşitli ziyaretlerinin sonunda gazetecilerin soralarını yanıtlayan Devlet Bakanı Şimşek, “Bütün ticari bankalar orada (İstanbul’da). Finans merkezi orada. Kamu bankaları da zamanla oraya taşınacak. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın orada olması makul yaklaşım” dedi. Şimşek, Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasıyla ilgili bir yasal düzenleme ya da girişimin henüz olmadığını ifade etti. Şimşek bir yasa değişikliği gerekip gerekmeyeceği sorusuna ise “Gerekirse bir yasa değişikliği de yapılır” yanıtını verdi. er yıl haziran ve aralık aylarında gazetelerimizde büyük manşetler atılır. “AB bizi dışladı”, “AB kapıyı araladı”, “Artık Avrupa’dayız” benzeri başlıkları sıkça gördük. AB’nin Türkiye politikasını serinkanlı değerlendirdiğimizde bu medya başlıklarındaki yanlışları, doğruları ve yalanları ancak o zaman görme olanağı elde ederiz. 1991 Maastrich Anlaşması’ndan bugüne kadar AB’nin Türkiye politikasını anlamak için şu öğelerin göz önüne alınması gerekir: 1) Brüksel ile Ankara arasında imzalanan belgeler, “ana hatları ile ne gibi özellikler gösteriyorlar?” Bu anlaşmalar sonuçta Türkiye ile AB arasında nasıl bir yapılanma getiriyorlar? 2) AB Parlamentosu başta olmak üzere, AB kurumlarının, “hem Türkiye hem de TürkiyeAB ilişkileri üzerinde” almış olduğu kararlar nelerdir? Bu kararların içeriğinde “AB tarafı Türkiye ile ilişkilerini nereye götürmek, nereye yönlendirmek istiyor?” 3) TürkiyeAB ilişkilerinde mevcut hukuki ve kurumsal yapılanmalar, “Türkiye’nin AB ile ilişkilerini fiilen nasıl etkiliyor ve yönlendiriliyor?” 4) 1990’dan itibaren AB’nin iç yapısında, “genişleme ile ilgili olarak ne gibi politika değişiklikleri olmaktadır?” 5) AB’nin ABD ile “bölgeye ve Türkiye’ye yönelik ortak siyasi, iktisadi ve askeri politikaları nasıl gelişiyor?” 6) 2002’den itibaren AKP’nin iktidara gelmesinin ve “bu iktidarın Brüksel’e (ve Washington’a) endekslemesinin AB tarafında getirdiği yeni politika değişiklikleri nelerdir?” Başlıcalarını belirttiğim bu faktörler, objektif ve serinkanlı olarak değerlendi H BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI rince AB’nin yeni Türkiye politikalarındaki gerçekleri, “medyatik pazarlamaların dışına çıkarak” görmüş oluruz. Yıllardır konunun içinde her boyutu ile yaşayan ve çalışmalar yapan bir bilim insanı olarak vardığım sonuçlar şunlardır: 1) Avrupa Birliği Türkiye’yi kesinlikle dışlamak istemiyor ve dışlamıyor da. Türkiye’yi dışlamak, Türkiye’yi dışarı itmek AB’nin iktisadi, siyasi, askeri ve kültürel çıkarları ile çatışır. 2) AB Türkiye’yi içine de kesinlikle almayacak. Yapmak istediği şey, “içine almadan denetimi, güdümü, himayesi altında tutmak. İktisadi, siyasi, askeri ve kültürel olarak, Avrupa ülkelerinin çıkarları doğrultusunda istediklerini Türkiye’ye yaptırmak.” 3) Ayrıca Avrupa’nın Türkiye politikasında, “AB’nin (ve ABD’nin) himayesi altına alınmış” bir Türkiye devleti (Türkiye Cumhuriyeti) bulunmuyor. Üniter devlet kimliğinin, ulus devlet yapısının, Lozan’ın kazanımlarının ve Cumhuriyet’in değerlerinin ortadan kaldırıldığı bir yeniden yapılanma isteniyor. Soğuk Savaş sonrasında Batı kapitalizminin yeni küresel kavgasında Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar ve Türkiye hedeflerin başında geliyor. Türkiye, “AB ve ABD’nin küresel ve bölgesel hesaplarının bir parçası olarak algılanıyor”. Ve bu algılama, “AB’nin Türkiye politikala Avrupa Birliği’nin Yeni Türkiye Politikası rını belirleyen faktörlerin başına gelip oturuyor.” Soğuk Savaş sonrasında Avrupa’nın (ve Batı’nın) Türkiye’yi algılaması şöyleydi: Aidiyet (ve kimlik) olarak “Avrupalı kabul edilmese de” Batı’nın yanında tutulmalı ve Doğu Bloku’na kaptırılmamalıydı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin izlediği politika, Batı Avrupa’ya kabul ettirilmişti.1963 Ankara Anlaşması, 1970 Katma Protokol, 1995 Gümrük Birliği, 1999 sözde adaylık,”Washington’un Brüksel üzerindeki yönlendirmeleri sonucu yapıldı.” Bunların ayrıntıları Hayatım Avrupa’nın beş kitabı içinde belgeleri ile ortaya konmuş bulunuyor. Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Amerika ve İngiltere’nin öncülüğünde Batı kapitalizminin belirlediği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), AB ve ABD’nin Türkiye ve Ortadoğu politikalarını hem yakınlaştırdı hem de bütünleşmelerini sağladı. Bazı örnekler verelim; Türkiye üzerindeki ABD ve AB ortak dayatmalarında önde gelen şu başlıklar var: 1) Kürdistan projeleri birlikte yürütülüyor. Irak’ın kuzeyini ABD, İngiltere ve İsrail; Güneydoğu Anadolu’yu AB sürüklüyor. 2) Sözde soykırım tasarılarında ABD ve AB eşgüdüm halinde çalışıyorlar ve çıtayı birlikte ayarlıyorlar. 3) Fener Patrikhanesi’nin bağımsızlaştırılması AB ve ABD’nin ortak politikaları haline geldi. 4) Türkiye’nin federal bir yapıya götürülmesi için benzer dayatmaları sürdürüyorlar. 5) Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti yerine kendileri ile işbirliği halinde bir İslam devletini “AKP’yi birlikte destekleyerek sağlamaya çalışıyorlar.” 6) Türkiye ekonomisinin tamamen serbest ve dışa açık bir piyasa yapısıyla ABD ve AB’nin hizmetine sunulması için yeni düzenlemeleri beraberce yapıyorlar. 7) Ve AKP iktidarını birlikte destekliyorlar. AB’nin Türkiye politikasını bütün bu gerçeklerin ışığında daha net görebiliyoruz. AB’nin içine alınmadan, onun denetimi altına sokulmuş bir Türkiye isteniyor, uygulamalar bu yönde gelişiyor. Bugünkü sınırları ve ulus devlet kimliği ortadan kalkmış federal bir devlet yapısı dayatılıyor. Cumhuriyet’in değerleri yerine İslam devleti kimliğinde bir ülke ABD ve AB’nin ortak politikaları oldu. İktisadi geleceği, “Batı tekellerinin ve sermayesinin eline geçmiş bir piyasaya terk edilen sömürge” düzeni elde etmeye çalışıyorlar. Bu acı gerçekler belgelere, açık ve gizli anlaşmalara ve yaşamakta olduğumuz uygulamalara bütün çıplaklığı ile yansıtılmış bulunuyor. AB’nin Türkiye politikasını Sarkozy ve Merkel’in sözlerine göre değil bu gerçekler ışığında değerlendirmeliyiz. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Stefan Mescha, Türk ve Alman basın mensuplarının sorularını yanıtladı ve proje çalışanları ile başarılarını kutladı. VW Türkçe Konuşuyor ESSEN Otomotiv sanayiinin dünya devlerinden Volkswagen, 2005’te uygulanmaya başladığı proje çerçevesinde Almanya’daki pilot satış noktalarında Türkçe bilen satış elemanı bulundurdu. Türk müşterilerine anadilinde hizmet vermelerinin sonuçlarını kısa sürede aldıklarını belirten Batı Almanya Bölgesi Sorumlusu Stefan Mecha, projenin ulastığı başarı sonucunda Berlin ve Kuzey Ren Westfalya’nın ardından önümüzdeki dönem Almanya genelinde bu uygulanmanın yaygınlaşacağı bildirdi. Volkswagen, projenin ulaştığı başarıyı Essen Motorshow fuarında düzenlediği bir kokteylle kutladı. Sanat yaşamını İspanya ve Almanya’da sürdüren Ertuğurul Çoruk ve grubunun Türk müziğinin seçkin örneklerini yorumladıkları kokteylde Volkswagen Batı Bölgesi Yöneticisi Stefan Mecha, Volkswagen Basınbürosu’ndan Britta Cordes ve Essen Fuarı Genel Müdürü Dr. Joachim Henneke gazetecilerin konu ile ilgili sorularını yanıtladı. Cumhuriyet HAFTA’ya değerlendirmede bulunan Stefan Mecha, dilin insanlar arasındaki birleştirici önemine değinerek, Alman müşteriler ile Türk müşteriler arasında tercihlerin parallelik gösterdiğini ancak, Türk kullanıcıların ürün ile arasında duygusal bir bağ kurabildiği ölçüde alış verişin gerçekleştiğini dile getirdi. Mecha, Almanya’da yaşayan Türkler arasında Volkswagen ürünlerinin tercih edilmesinin ana nedeninin, ürünlerinin müşterilerin bu beklentisine cevap vermesi olduğunu da sözlerine ekledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle