06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

21 ARALIK 2007 CUMA haberler DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Sedat Simavi ödülleri verildi İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından verilen “Sedat Simavi Ödülleri’’, 31. kez sahiplerini buldu. Sabancı Center’da düzenlenen törende konuşan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç, ifade özgürlüğü ve halkın bilgilenme hakkının önündeki engellerin geçen yıldan bu yana fazla değişmediğini belirterek “Bu hakların kullanılabilmesinin en önemli aktörleri olan gazetecilerin kazanılmış haklarının ellerinden alınması gibi haksız bir geriye gidiş, son günlerin en güncel sorunu olarak gündeme geldi’’ dedi. Orhan Erinç, gazetecilerin karşılaştıkları kaba kuvvet nedeniyle tehlikeye düşen can güvenlikleri, yasaların hapis öngören yoruma açık maddeleri nedeniyle kendilerini sürekli baskı al POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA akşibendi tarikatının kolları arasında toplumu “demokrasi ve özgürlükler” masalıyla avutan AKP iktidarına rest çekiyor: “Türkiye’nin AB’de işi olamaz!” Fransa’nın arkasında İngiltere, Almanya, İtalya var!.. Sarkozy’nin açıklamaları ortada... Türkiye’nin yanıtı ise yok!.. TÜSİAD uyandı, aklı başında herkes olayı kavradı, ama Tayyip Bey hâlâ aynı şeyleri yineliyor: “Elhamdülillah AB’ye gireceğiz!” Nasıl gireceksin? Nakşilerin duasıyla!.. YÖK Başkanlığı’na atanan Yusuf Ziya Özcan’ın yazdığı makaleleri okuyun; YÖK’ün kime teslim edildiğini anlayacaksınız... AKP sırtını Washington’a dayamış, sinyal bekliyor... Ara sıra sinyaller de geliyor elbet... ABD, Türkiye’yi “İslamcı Model”e oturtmak için çaba harcıyor... Şu “Kemalist Devlet” bir kez gitmeli... Laik devletin yerini “İslam Devleti” almalı. İslamcı yapı giderek derinleşiyor, Milli Eğitim “Nakşi ve Fethullahçı” kadroları solun güçlü olduğu Kuzey ve Güney Ege’deki okullara yerleştiriyor... Çanakkale’den Dalaman’a dek tüm devlet okullarında bu kadrolaşma hızla sürüyor... Ardından sıra üniversitelere gelecek... Siyasal bir simgeyi dinsel tabularla sarmallamayı gayet iyi beceren AKP, eski aslan sosyal demokrat Zafer Üskül’ü ve “Soros Vakfı”ndan, “AB fonları”ndan beslenen sözde bilim insanlarını, gazetecileri de yanına alıyor... ??? AKP iktidarı için yargı kararları vız geliyor... Erkek egemen toplumun baskısıyla kapanan kadın, siyasette araç olarak kullanılıyor... Anayasa Mahkemesi’nin “sıkmabaş”la ilgili kararları varken sözde bilim insanları “Soros Çocukları” ahkâm kesiyor: “Rektörler ‘türban’ olayını kendileri çözerler...” Eski YÖK başkanlarından AKP’li Laiklik Sizlere Ömür... Mehmet Sağlam da aynı görüşte: “Ben 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü’yken çözmüştüm...” Demek ki Sağlam’ın yargı kararlarından haberi yok!.. Bence “laikliği” tartışmayalım!.. Laiklik sizlere ömür!.. Televizyonlardaki tartışma programlarını izliyorum. Neredeyse hiç kimse Fethullah Gülen’in “Işık Evleri”nden söz etmiyor; dershanelerini, okullarını konuşmuyor... Varsa yoksa “laiklik elden gidiyor”, “türban Türkiye’yi kuşatıyor”. Türkiye giderek dinselleştirilirken Fethullah Gülen’in üzerine giden, yaptıklarını anlatan, CIA’yla olan ilişkilerini sergileyen bir kişi yok TV ekranlarında... Fethullah Gülen’i kıyıdan köşeden eleştiren birkaç arkadaşımız da yasak konulduğu için zaten TV ekranlarına çıkarılmıyor... Laiklik olmadan demokrasi olmaz!.. Dedim ya, laiklik sizlere ömür!.. Emperyalizm ise almış başını gidiyor. Yeni Dünya Düzeni’nin çarkları emekçileri eziyor, tarikatların önünü açıyor. Türkİş’i ele geçiren düşünceyi, kendilerini “milliyetçi” olarak gören, her konuşmalarında “laik üniter devlet” diyen, “Atatürkçüyüz” diye bas bas bağıran sendika ağalarının desteklemesine ne diyeceğiz!.. Oyun içinde oyun!.. Kim kiminle nerede ve niçin bazı konularda birlikte oluyor? “Atatürkçüyüz” diye caka satan sendika üyeleri nasıl oluyor da Nakşilerle işbirliği yapıyor, Salih Kılıç’ı Türkİş Başkanlığı’ndan indiriyor? ??? AKP iktidarı ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin ortağı değil mi? ABD Irak’ı işgal etti, neredeyse 1 milyon 800 bin sivil öldü... Kimsenin umurunda değil!.. Türkiye’yi yöneten NakşilerFethullahçılar ve Milli Görüş’ün artıklarının sosyal devleti yok edip “sadaka” düzenine geçtiklerini yazmaktan yoruldum artık... Medyayı tümüyle ele geçirmelerine çok az bir zaman kaldı. Gözü kara olan NakşilerFethullahçılar ve Milli Görüş artıkları “kutsal çıkar” için “kutsal ittifak” da yapıyorlar... Olayın özeti bu!.. C 3 AB’siz Yapabilir miyiz? izbon Zirvesi, Türkiye AB ilişkilerini anlamakta güçlük çekenlere önemli bir ipucu verdi. Kısacası AB, Türkiye’yi tam üye olarak içinde istemediğini bir kez daha belirtti. Önce bir noktayı vurgulamak gerek. Ülkemizde AB konusuna soğukkanlı yaklaşmaya çalışan görüşler ileri sürmek zor. Çünkü olaya eleştirel yaklaştığınızda, hemen “Avrupa karşıtı” olarak damgalanıyorsunuz. Konuya yandaş ve karşıt zıtlığı dışında nesnel olarak yaklaşmak mümkün ama, doğru anlaşılmak güç. Türkiye’nin AB ile ilişkilerini onurlu bir çizgide sürdürmesinden yanayım. Burada onurlu sıfatı yalnızca diğer üyelerle aynı koşullar anlamını taşıyor. Eğer Türkiye de, diğer üyelerle aynı koşullar altında ortaklığa girebilirse, bunun zarardan çok yarar sağlayacağını düşünüyorum. Sanırım kamuoyunun çoğunluğu da aynı görüşte. Ama kamuoyu bu konuda artık umudunu yitirmiş görünüyor. İlginç bir durum, hiç değilse belirli bir konuda, kamuoyu, kamuoyu oluşturma işlevini yüklenmişlerden daha gerçekçi bir tavır içinde. Yalnız, kamuoyu oluşturucuların, hatayla veya kasten yanıltması yüzünden, kamuoyu, bir konuda fena halde yanılıyor ve haksız olarak: “Avrupa bizi dışlıyor” diyor. ??? Oysa, son gelişmeler üzerine stratejik değeri daha da artmış olan Türkiye, ABD için olduğu kadar AB için de, dışlanmayacak kadar önemli bir ülke; mutlaka etki alanı içinde tutulması gerekecek kadar önemli... AB Türkiye ilişkilerine gerçekçi yaklaşımı yüzünden kimilerine çok sevimsiz görünen Erol Manisalı da, köşesinde durumu açıklıkla diye getiriyordu. Erol Manisalı’nın, hepsi de gerçekleşmiş olan öngörüleri dolayısıyla böylesine tepki görmesini anlamak çok güç. Eğer insanlar doğruyu söyleyene kızıyorlarsa, o toplumda sanıldığından da daha önemli sorunlar var demektir. Ama sanıyorum asıl sorun, L “Biz AB’siz yapamayız” diyen zihniyettir. AB perspektifi olmadan ekonomik kalkınmamızı sürdüremeyiz, AB perspektifi olmadan laik sistemimizi devam ettiremez, insan hakları alanında gelişme sağlayamaz, demokrasimizi daha ileri boyutlara vardıramayız ve nihayet Batı dünyasından koparız diye düşünmek, “Biz adam olmayız abi!” demekle aynı anlama gelir. Bu Tanzimat kafasıdır ve o kafanın bir ülkeyi nerelere getirdiğini geçmişte yaşayarak gördük. Türkiye, ne Cumhuriyeti Batı istediği için kurdu ve ne de laik düzeni onların sayesinde yaşama geçirdi. ??? Türkiye, bağımsızlığını ve laik Cumhuriyetini Batı emperyalizmine karşı verdiği başarılı bir Kurtuluş Savaşı sonunda kazandı. Ama Batı’ya karşı savaşmış olmak, “Batı karşıtlığı” yaratmadı. Türkiye laik demokratik Cumhuriyeti’ni Batı’nın isteği ve yardımıyla kurmadı ki, onsuz yaşatamasın. Eğer bir ülke, kendi rejimini başkasının yardımı olmadan yürütemiyorsa, zaten işi bitmiştir demektir. Türkiye’de laik Cumhuriyet kendi iç dinamiğiyle kurulmuştur, ılımlı İslam ise, iç uzantıları olan yabancı destekli bir projedir. Şöyle bir bakalım.. Türkiye’de, laik düzen üyelik müzakereleri başladığından bu yana ilerliyor mu, alan mı yitiriyor? Ne dersiniz? AB ile müzakere sürecini kesmeyelim, sürdürelim, ancak bu müzakere süreci içinde diğer adaylardan istenmeyen taleplerle karşılaştığımız zaman bunu yerine getiremeyeceğimizi, öbür üyelerden istenen koşulları yerine getirebileceğimizi söyleyelim. Avrupalı tavır budur. Avrupalı tavır ile “Avrupacı” tavır birbirleriyle bağdaşmaz. Avrupacı tavır, Tanzimat kafasıdır. Cumhuriyet, Tanzimat kafasıyla ne geliştirilir, ne de korunabilir. Avrupa ile ilişkiyi sürdürmeye çalışalım, ama Avrupa’sız yok olmayacağımızı da artık görelim. N tında hissetmelerinin yarattığı gerginliği yok sayan yaklaşımı eleştirdi. Anayasa değişikliği konusuna da değinen Başkan Erinç, henüz kesinleşmeyen taslağa göre ifade özgürlüğü konusunda yürürlükteki anayasada yer alan kuralların yeterince değiştirilmediğini, 1982 Anayasası’nda olduğu gibi radyo ve televizyonlara yine güvence getirilmediğini kaydetti. Törende “Gazetecilik Ödülü’’ne, Vatan gazetesinde yayımlanan “Mitingden En Çarpıcı Kare’’ başlıklı fotoğrafıyla Burak Kara ve Anadolu Ajansı foto muhabiri Gürsel Eser layık görüldü. “Radyo Ödülü’’, BBC Türkçe Yayınlar Bölümü Programı “Arka Bahçe (Latin Amerika Belgeseli)’’ ile Emre Azizlerli’ye verilirken Lalifer Balibeyoğlu da TRT’de yayımlanan “80 Yılda Devri ÂlemRadyo Yolculuğu’’ adlı programı nedeniyle övgüye değer bulundu. “Edebiyat Ödülü’’nü, “Kaç Kişiyiz Kendimizde’’ adlı şiir kitabıyla Ahmet Oktay aldı. asirmen?cumhuriyet.com.tr hürriyet renkli ilan hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69 Say’ı haklı çıkaran gelişme İSTANBUL (ANKA) Ünlü piyanist Fazıl Say ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında tartışmaya neden olan müzik eğitimi konusunda, Say’ı haklı çıkaran bir gelişme yaşandığı ortaya çıktı. Okul yönetimince “öğrencilerin müzik dersi istemediği için tayini bir başka okula aldırması” istenilen müzik öğretmeni Müslüm Akdemir hakkında, 250 öğrencisi “Müzik dersi istiyoruz” şeklinde dilekçe verince “öğrencileri müzik dersi almaya zorladığı” gerekçesiyle soruşturma açıldı. Yaklaşık 2 yıl önce Fatih Kız Lisesi’ne müzik öğretmeni olarak atanan Müslüm Akdemir, bu süre içinde 700 öğrenciye keman, gitar, piyano, bağlama, ney, ut gibi çalgıları öğretti, bin kişilik bir koro kurdu ve halkoyunları yarışmasında okulunu birinci yaptı. Akdemir 20072008 eğitimöğretim yılı başlayınca okul yönetiminin “Öğrenciler müzik dersi almak istemiyor, tayininizi başka okula isteyin” dayatmasıyla karşılaştı. Akdemir, durumu Fatih İlçe Milli Eğitim Müdürü’ne iletince, “Müzik dersini isteyen bir öğrenci dilekçesini versin, hemen müdahale eder, dersi açtırırım” yanıtıyla karşılaştı. Bu olayın öğrenciler arasında duyulmasının ardından 250 öğrenci müzik dersi almak istediklerini bildirince Akdemir, öğrencileri “müzik dersi almaya zorlamakla” suçlanarak hakkında soruşturma açıldı. Akdemir’in ilk soruşturması devam ederken okul yönetimine imzasız bir mektup geldi. Mektupta, müzik öğretmeninin “Hrant Dink’in hemşerisi olduğu, Alevilik ve Ermenilik propagandası yaptığı” ileri sürüldü. Avukatı Metin İriz aracılığıyla savcılığa suç duyurusunda bulunan Akdemir, bunu öğretmenler toplantısına da taşıdı. Akdemir, yazan kişinin imza kullanmadığı için “şerefsiz” olduğunu söyledi. Akdemir hakkında öğretmenlere küfrettiği gerekçesiyle ikinci bir soruşturma daha açıldı. ‘Aslında iyi bir piyanist değil’ İstanbul Haber Servisi Dinci basın, AKP hükümetinden duyduğu rahatsızlığı dile getiren ünlü piyanist Fazıl Say’a tepki gösterdi. Say’ın “Müslümanlara yapılan zulümleri görmezden geldiği” savunulan haberlerde, “Fazıl Say’ın aslında o kadar da iyi bir piyanist olmadığı” iddia edildi. Ünlü piyanist Fazıl Say’la ilgili tartışmaları, “Önce bunları ‘Say’” başlığıyla manşetine taşıyan Milli Gazete, “Müslümanlara yapılan zulmün haddi hesabı yok” yorumunu yaptı. Anadolu’da Vakit gazetesinde de “Fazıl’ın bilinmeyenleri” başlığıyla yayımlanan haberde, “Dünyaca ünlü kanun virtüözü Prof. Dr. Mustafa Erdoğan Sürat, başörtülüler arttığı için Türkiye’yi terk edeceğini söyleyen piyanist Fazıl Say’ın bilinmeyen yönlerini anlattı. Sürat, Say’ın müzisyenliğinin abartıldığını, Say’ın piyanonun başında gürültü yaptığını söyledi” denildi. Anadolu’da Vakit gazetesinde Hasan Karakaya’nın “Sen Türkiye’de zaten hiç yaşamadın ki!” başlıklı köşe yazısına yer verildi. Hasan Karakaya,yazısında “Bu ülkenin, ‘millet’e hakaret eden, ‘başörtülü’lere tahammül edemeyen ‘sanatçı bozuntuları’na ihtiyacı yok!.. Git! Dilediğin yere git!.. Öyle git ki; ‘Gidişin olsun da dönüşün olmasın’” ifadelerine yer verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle