Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 ARALIK 2007 CUMA spor Nurettin Sözen, iktidarın spor içinde gücünü arttırmak için yerel yönetimleri kullandığını söyledi C 19 ‘Belediye takımları AKP’nin değil’ Veysel BALKAYA AKP iktidarının son dönemdeki en gözde kadrolaşma alanı olan futboldaki ‘belediye takımları’ formülü yeni yasayla birlikte federasyon içinde etkin bir hal alacak. İktidara yakın belediyelere tanınan haklarla birlikte Türkiye Futbol Federasyonu içindeki delege yapısı tamamen AKP’nin güdümüne girecek. Süper Lig Kulüpler Birliği seçimlerinde başkan yardımcısı olan İstanbul Büyükşehir Belediyespor Başkanı Göksel Gümüşdağ, ‘futbol yönetimindeki üst düzey kadrolaşma’nın ilk hareketi olarak görülüyor. Bu gelişmelerle gündeme gelen İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un yükselişi ve son dönemde AKP’nin futbol ilişkilerini eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Nurettin Sözen’e sorduk. İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un da kurucusu olan Sözen, AKP iktidarının partizan ve kadrocu tavrının ‘belediye sporlarının’ amacını saptırdığını vurguladı. Sözen bu hareketin kanunu sollayarak Türkiye Futbol Federasyonu’nu ele geçirme çabası olduğunu belirterek, “Burada iktidarın niyeti bellidir. Belediye sporlarını kötüye kullandıkları görüyoruz. Her şey istismar edilebilir. Örneğin atomu insanlara yarar için kullanırsanız bilimde faydalanırsınız. Ancak bomba İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un da kurucusu olan Sözen, AKP İktidarı’nın partizan ve kadrocu tavrının ‘belediye sporlarının’ amacını saptırdığını vurguladı. Sözen bu hareketin kanunu sollayarak Türkiye Futbol Federasyonu’nu ele geçirme çabası olduğunu belirtti. yaptığınız zaman milyonları öldürürsünüz. Belediye sporlarında da bunu yapabilirsiniz. Paraları başka yerlere aktarırsınız, iktidarın gücü olarak futbolun içinde yer alabilirsiniz. Bunlar kötü niyet meselesidir’’ diye konuştu. Sözen, belediyelerin işinin sadece yol, su, kanalizasyondan ibaret olmadığını sporu tabana yayma konusunda da görev almasının gerektiğini dile GÖKSEL GÜMÜŞDAĞ FAKTÖRÜ BÜYÜK İstanbul Büyükşehir Belediyespor son yıllardaki büyük yükselişiyle Süper Lig’de söz sahibi oldu. Süper Lig Kulüpler Birliği’nde Özhan Canaydın’ın yardımcılığına getirilen kulüp başkanı Göksel Gümüşdağ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın yeğeniyle evli. Kulübe, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin şirketleri büyük destek sağlıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bünyesinde kamu görevi yapan İdo, İsfalt, İspark, İgdaş, İsbak, İETT, İstaç, Kültür A.Ş., Sağlık A.Ş., Spor A.Ş. gibi şirketler ciddi bir sponsorluk geliri sağlıyor. Maçlarını Olimpiyat Stadı’nda oynayan İstanbul Büyükşehir Belediyespor’u izlemeye gelen seyirci sayısı ise 100’ü bile bulmuyor. Sistem yanlış uygulanıyor Prof. Dr. Nurettin Sözen getirdi. Belediyelerin halka spor hizmeti vermesinde hiçbir sakınca bulunmadığını fakat AKP iktidarının kurumlarını yıprattığını öne süren Sözen, “Belediye takımlarının bünyesindeki isimler çok önemlidir. Biz bu kulübü kurduğumuzda uzman insanlarla çalıştık. Kadrolaşma yoluna gitmedik. İşsiz sporcularımıza, antrenörlerimize olanak sağladık. Belediyelerin sporun içinde olması gerektiğini, ancak bunun AKP iktidarının tavrıyla hiçbir şekilde örtüşmediğini vurgulayan Sözen, sorunun sistemden kaynaklanmadığını savundu. İstanbul Büyükşehir Belediyespor, bu sezon yaptığı dev harcamalarla dikkat çekti. Ayrıca başarı yakalayan her sporcuyu ödüllendirdik. Tüm amatör branşlarda başarılı isimlere sahiptik. Ancak günümüze geldiğimizde hedef tamamen şaştı. Kesinlikle kanunsuz bir transfer ya da esnafa baskı yapılmadı. Bugün ise durum değişti. Belediyeler tamamen iktidarın isteklerine ayak uydurmaktadır. Bu da ne spora ne de kamu hizmetine uyar’’ dedi. Son dönemde Sıvasspor örneğinin çok doğru olduğunun altını çizen Prof. Dr. Nurettin Sözen, Süper Lig temsilcisinin Madımak Olayı’yla prestijini kaybeden şehre psikolojik olarak yararlı işler yaptığını kaydetti. Sporda bu tür zihniyetlere ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Sözen, Sıvasspor’un başarısının topluma önemli katkı sağladığını belirtti. Belediye bünyesinde çok sayıda şirket bulunuyor. DOPİNG futbola uzak, atletizme yakın Onur SALMAN adece futbol mu endüstrileşti yoksa bu “globalleşme” ve paralanma bütün bir spor camiasını mı etkiledi? Spora bir oyundur derken; sonuç ve başarıya önem verenlerin sesleri de yükselmeye başladı. O yükselen sesin sporcunun içindeki hırsla birleşmesiyle de renkli haplar büyük yetenekleri kıskacına alabiliyor. Son olarak ünlü atlet Marion Jones’un yaptıklarının tescillenmesiyle gündem yeniden o renkli haplara kaydı. Şüphesiz ki doping olayları arasında en çok dikkatimizi çeken haber Süreyya Ayhan’ın skandalıydı. Ünlü atlet, isteyerek ya da istemeyerek, doping kullanan ne ilk ne de sonuncu. Daha da önemlisi Süreyya sadece kendisine zarar verdi. Peki ya bisiklet dünyasına ne demeli? Doping olayları sonrasında birçok sponsor bisiklet sporundan desteğini çekti. Bisikletin efsanesi Lance Armstrong’un eski takımı Discovery Channel ve Alman telekomünikasyon devi TMobile artık hiçbir bisiklet takımına destek vermeyecek. Bunun sebebi çok açık. Ardı arkası kesilmeyen doping skandalları. Eğer 2006 Fransa Bisiklet Turu’nun şampiyonu yarış tamamlandıktan 1 buçuk yıl sonra belirleniyorsa, bisikletin en prestijli yarışlarında Alexander Vinokourov ve Michael Rasmussen gibi önemli isimlerin Tour de France 2007’de liderliğe yükseldikten sonra doping testleri pozitif çıkıyorsa sporu sadece başarı olarak görenler hata yaptıklarını itiraf etmeliler. Çünkü endüstri olarak gördükleri spor tehlikeli bir başarı hırsına dönüyor. Başarı para getirecek derken bu uğurda yapılanlar para ve prestij kaybettiriyor. Yasaklı maddelerle kendisini zehirleyen sporcuların diğer bir adresi Tay NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN Judo Oyunu Yargıdan Döndü demeciyle Öztek’e basın yoluyla hakaret etti. GSGM olay üzerine emekli Prof.Dr. İbrahim Öztek’in görevine son verdi. İbrahim Öztek’in Ali Uludağ hakkında Üsküdar 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açtığı dava 4 yıl sürdü. Sonuçlanan davada Ali Uludağ, özel belgede sahtecilik yapmak ve sahte belgeyi kullanmak suçu sabit görülerek 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sonra da bir daha suç işlememek koşuluyla cezası tecil edildi. Prof. Dr. İbrahim Öztek’in şimdi açacağı birkaç dava içinde en önemlisi bana göre iadei itibardır. Ama bu olayda en fazla dikkati çeken de Vakit Gazetesi’nin olayı anlayıp araştırmadan verdiği haber üzerine GSGM’nin federasyon başkanı olan İbrahim Öztek’i hemen görevden almasıdır. Medya objektif yayıncılık anlayışını bir yana bırakıp taraf olabilir. Medyada örnekleri çok, dilediği adamı kayırabilir ki günümüzde bunun örneklerini de görüyoruz ama dilediği adamı yerin dibine batırmaz. Hem de şanlı şerefli üniforması ve yaptığı S land’da düzenlenen Dünya Halter Şampiyonası’ydı. 7’si erkek, 5’i kadın tam 12 sporcunun doping yaptığı ortaya çıktı. Yasaklı madde kullanımı zaman zaman bilmeden de gerçekleşebiliyor. Ya çok güvenilen doktorlar doping içeren maddeleri sporcuların kullanmasını sağlıyor ya da başka bir amaçla alınan ilaçta yasaklı madde bulunduğu tespit ediliyor. ROMARIO Sporcu beklenmedik cezalar alıyor. Bütün bunları ortaya koyarken unutulmaması gereken bir konu da futbol ve basketbolda çok fazla doping testi yapılmadığı. Daha doğrusu FIFA’nın WADA’yla anlaşması olmadığı gerçeği. Dolayısıyla da futbol ve basketbolda duyulan doping haberleri çok daha az. Basketbolda akla gelen son olay Efes Pilsen ve ulusal takımımızın başarılı pivotu Ermal Kurtoğlu’nun saç dökülmesini önlemek için içtiği ilacın içinde yasaklı madde bulunması ve bu sebepten Ermal’ın 6 ay ceza almasıdır. Futboldaki ise çok daha yeni ve ilginç. Dopinge konu olan madde aynı; saç dökülmesini engelleyen ilaç. Konunun bu seferki muhatabı herkesin çok yakından tanıdığı Vasco da Gama’nın teknik direktör oyuncusu Romario. 41 yaşındaki Brezilyalı efsane, kendisinin yasaklı madde içeren ilaç kullandığını açıkladığı basın SÜREYYA toplantısında 41 yaşında olduğunu ama hala futbol oy Y MARION JONES namak istediğini belirtirken 23 ay meşin yuvarlaktan uzak duramayacağının da altını çizdi. İster bisikletteki gibi çok kontrol yapılsın isterse de futboldaki kadar az denetimden geçilsin... Değişen hiçbir şey olmuyor. Sadece neticeye odaklanan spor dünyası, asıl gerçeği görmezden geliyor. Yani gidiş yolu puan kazandırmazken her şey sonuca ulaşmak anlamını taşıyor. Bu durumda yapılması gereken tek şey spor kültürüne daha sıkı sarılmak, sarılanları yüceltip başarı için her şeyi yapanları “adil oyuna” davet etmek. Kulağa çok mu kötü geliyor. oğu futbolcu kırsal alanlardan veya fakir bölgelerden mahalle kültürüyle yetişirler. Hep böyle büyüdük. Topa vurmak, stop etmek, pas vermek, şut atmak, çalım atmak gibi yetenekler bu yörelerde gelişir. Temelde olan bu alışkanlıkları ilerleyen yıllarda kolay kolay hiç kimse değiştiremez. Örneğin, eğer mahalle kültüründe topa iki ayağınızla vurmaya alışmadıysanız, futbolu bırakıncaya kadar bunu yapamazsınız. Eğer çalım yapmaya alıştıysanız ondan da bir türlü vazgeçemezsiniz. Çalımın bizim zamanımızdaki adı ‘’kıvırmak’’tı. Çalım sözcüğü sonraları kullanılmaya başladı. Bu da halkın diline kolay geldi. Sanırım bu sözcüğü de sevdi. İyi çalım yapabilmek bir futbolcu için büyük özelliktir. İyi çalım yapan futbolcu, büyük futbolcudur diye tanımlanır. Bana göre bu yanlıştır. Rakibi, ipe dizer gibi çalımlamak, halkın beğenisini kazanır ama takıma bir yarar sağlamaz. Çünkü futbol, bir saniye Ç GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR Çalım Kronik Bir Hastalıktır herkes gibi ben de ondan çok umutluydum. Top ile kedinin yumakla oynaması gibi oynuyordu. O zamanlar da çalım yapıyordu ama herhalde, ileride bunu giderebilir diye düşünüyordum. Ama tersi oldu. Yapılan eleştirilerin ona pek faydası olmamışa benziyor. Milli takıma da seçildi. Ama bir türlü mahalle kültüründen kurtulamadı. Eski yıllarda da romantik çalımcılar vardı... Örneğin F.Bahçeli ‘’Tarzan’’ Mehmet Ali Has. Çok teknik bir futbolcuydu. O da Arda gibi çalıma doymazdı. Adam beklerdi çalım atmak için sahada. ‘’Gölgesine bile çalım atıyor’’ diye espriler yapı ler oyunudur. Böyle bir oyunda da kendini tatmin için hiç kimse uzun süre topu ayağında tutmamalıdır. Tutarsa eğer bu, egoizmden başka bir anlam taşımaz. Ama bazen topu almış kaleye gidiyorsunuz, karşınızda rakip bir oyuncu var. Elbette ona çalım atacaksınız. Yoksa ‘’gol fırsatını’’ kaçırırsınız. Yani kısacası çalımın azı karar çoğu zarar. Her şeyde olduğu gibi... Taç çizgisi kenarında yarıçapı 1 metre olan bir daire içerisinde 3 rakip savunma oyuncusuna çalım atmaya kalkışmak, büyük futbolculuk değil, akılsızlıktır. İşte G.Saray’lı Arda... Yetenekli bir genç. İlk başlarda lırdı. Bu nedenle bu değerli futbolcu ülkemizde bir türlü istenilen noktaya gelememişti. Beşiktaşlı Yusuf Tuna da aynı stilde bir futbolcuydu. Yürür gibi insanlara çalım atardı. Avrupa’da bile benzeri azdı. Ne var ki o da çalım yüzünden futbolda arzu edilen noktaya gelemedi. Ama bir futbolcu vardı ki, işte onun attığına çalım denirdi. Hiçbir zaman bir daire içinde Mevlevi misali dönerek çalım atmazdı. Çalım atmasıyla beraber gol pozisyonuna girmesi bir olurdu. Hiç vakit kaybetmezdi. Şiir gibi bir futbolu vardı. Bu nedenle de Lefter ‘’Ordinaryüs’’ lakabını aldı. Ve de şimdi gelmiş geçmiş olan futbolcuların en tepesinde bulunuyor. Çalım yapacak futbolcular, önce Lefter hakkında yazılanları okusunlar ve kendilerine Lefter’i örnek alsınlar. Benim bu düşüncelerime çantadan yetişen futbol profesörleri ne ahkâm keserler bilemiyorum. hderingor?hotmail.com ıl 1973. O tarihlerde Türkiyede ne Judo Federasyonu vardı ne tekvando ne de karate. Cuımhuriyet Gazetesi olarak İstanbul’da bir şampiyona düzenlemiştik. Çünkü çeşitli salonlarda illegal olarak do sporları yapan çok sporcu vardı. Şampiyonanın yönetmeliğini yapmak için salonlarda öğretmenlikle uğraşanları bir araya getirdik. Namık Ekin, Hakkı Koşar, İsmet Iraz, Kasımpaşalı Deli Ferhat ve daha birkaç kişi... O günlerde her salonun kendine göre bir sistemi vardı. Herkes kendi ekolünü istiyordu. Neyse kavga gürültü ortak bir yönetmelik yaptık, Spor ve Sergi Sarayı’nda da şampiyonayı başlattık. Büyük ilgi gördü, hatta Deli Ferhat’ın kafayla kırdığı dökme demir çubuk gösterisi TBMM’de gündem oldu., Beden Terbiyesi Genel Müdürü rahmetli İsmail Hakkı Güngör telefon edip, ‘’İnanılacak gibi değil’’ deyince iki parçaya bölünen çubuğu Ankara’ya göndermiştim. Judo, tekvando ve karate sporunun ülkemizdeki ilk hareketi böyle başlamıştı. İşte İbrahim Öztek’i o şampiyonada tanımıştım. Kardeşi Aydın’la katıldığı şampiyonada efendililiği, sporcu ahlâkı ve ağırbaşlılığıyla herkesin dikkatini çekmişti. Yıllar yılları kovaladı, o sporcular bugün bir yerlere geldi. Kimi işadamı oldu kimi üniversitelerde öğretim görevlisi... İbrahim Öztek de askeri okula girdi, tıp doktoru oldu, profesörlüğe yükseldi ve albay olarak (Prof. Dr. İbrahim Öztek) emekliye ayrıldı. Ama içindeki judo aşkı hep içinde saklıydı, seçimlere girdi ve judo camiasının oylarıyla federasyon başkanı oldu. Her yerde olduğu gibi spor dünyasında da karakteri bozuk olanlar vardır. Ve İbrahim Öztek sahte kişilik ve sahte imzanın kurbanı oldu. Ali Uludağ ismindeki bir antrenör, İbrahim Öztek’in imzasını taklit ederek sahte 6. dan aikido diploması çıkardı ve bu sahte belgeyle de kendisine menfaat sağladı. Olay duyulunca da 2 Temmuz 2003 tarihli Vakit Gazetesi’nde ‘’diploma skandalı” başlıklı hizmetlerinden sonra... Vakit Gazetesi’nin sorumlu müdürü bunu yapmıştır. Mahkemede de Ali Uludağ için, ‘’Evet, bu adam gelip bunları söylemiştir. Biz de yayımladık’’ demiştir ve herhangi bir sorumluluk duymadığı için de taraf olmuştur. Bunu da geçelim... Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve onun başında inandığımız bir gazeteci arkadaşımız Mehmet Atalay’ın olayı incelemeden sporcu kimliğiyle tanıdığı ve kendisine bağlı bir koltukta oturan bir federasyon başkanını görevden alması doğrusu yakışık değildir. Bugün haksız yere federasyon başkanlığı görevinden alınmış emekli bir albay, saygın bir patoloji profesörü, Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil etmiş spor kimliği ve spor dünyamızda efendililiğiyle tanınan ve saygı gösterilen İbrahim Öztek için spordan sorumlu Sayın Bakanımız , GSGM ve sevgili Atalay ne yapacak, merak ediyorum. ayucelman?yahoo.com