05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK C olaylar ve görüşler 5 EKİM 2007 CUMA ABD Türkiye, Gelişen Politikalar ABD Dışişleri Bakanlığı’nın üç numaralı ismi Nicholas Burns Ankara’ya geldi, ilgililerle görüşmeler yaptı. Ekim ayında İstanbul’da yapılacak olan Irak toplantısına da ABD Dışişleri Bakanı Rice gelecek. ABD Türkiye politikalarında gelişmeler yaşanıyor. Burns, ABD’den ayrılmadan önce bir düşünce kuruluşu olan Atlantik Konseyi’nde yaptığı konuşmada “Ankara ile stratejik ortaklık olgusunu canlandırmak ihtiyacını duyduklarını” belirtti ve “Türkiye Ortadoğu’daki olayları daha derin bir şekilde anlamamıza yardım edebilir. Türk yetkililerin, dünyanın bu bölgesindeki stratejik zorluklara cevap verilmesinde katılımcı olmasına ihtiyacımız var” dedi. Burns, ayrıca Türkiye’deki laik ve Atatürkçü kesimde yarattığı duyarlılığa önem vererek “Türkiye, Müslüman bir toplum içindeki en başarılı laik demokrasidir” söylemiyle “ılımlı İslam ülkesi” deyimini kullanmadı, onun yerine “Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan laik bir ülkedir” tanımına daha yakın bir duruş sergiledi. Kanımızca, ilk kez görünen bu durum laik ve Atatürkçü Cumhuriyete saygı gösterilmesi açısından dikkate alınması gereken bir husustur. Burns, ABD’nin PKK’yi bir terör örgütü olarak kabul ettiğini vurguladı. Ancak bu husus, özellikle son haftada PKK’li teröristlerde Amerikan ordusuna ait silahların ele geçirilmesi ve bu silahların Irak’ta Blackwater isimli özel güvenlik şirketi tarafından PKK’lilere satılmış ya da verilmiş olması, Burns’ün açıklamalarının ciddiyetine gölge düşürdü. Burns, özellikle İran’a karşı Ankara’dan işbirliği ve destek istedi. İran’ın nükleer çalışmalarını durdurma önerisini reddettiğini belirtti ve Türkiye’nin İran’la birlikte gerçekleştirmek için çalıştığı doğalgaz işbirliğine son vermesini de istedi. Burns’ün Ankara’da şu sözleri de önemlidir: “Biz Türkiye’yi Ortadoğu’da barış sağlanması çabalarında merkezi, vazgeçilmez aktör olarak görmek PENCERE Kör Olmayanlar Gerçeği Görüyorlar... azetelerden özetlenmiş ortak haber: Wall Street Journal’daki (WSJ) röportajda Robert Pollock Erdoğan’a (RTE) sordu: “ Atatürk’le ilgili hayranlık duyduğunuz ya da eleştirdiğiniz bir yön var mı?..” RTE soruyu şöyle yanıtladı: “ Yaşandı... (happened) Sözünü şöyle sürdürdü RTE: “ O kendi döneminin bir ürünüydü. Şu an sahip olduğumuz Türkiye o dönemdeki temeller üzerine bina edildi.” Pollock bunun üzerine dedi ki: “ Laik Türkler bu sözleri pek güven verici bulmayacaklar.” ? Beklendiği gibi olay Başbakanlık’ça yalanlandı.. Ama bu kaçıncı?.. Ve inanılacak gibi mi?.. Sır değil, çok açık: Hem Cumhurbaşkanı’nın, hem de Başbakan’ın zamirleri biliniyor; bir ‘takıyye oyunu’ oynandığı meydanda!.. Kendi kendimizi aldatmaya da gerek yok!.. Türkiye’de demokrasi bir yalan dolan rejimine dönüştü... ? Herkes biliyor ki Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Harp Okulu’ndaki ilk dersiyle RTE ve Gül’ün uyguladığı siyaset ve niyet, taban tabana zıttır... Yine herkes biliyor ki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Harp Akademileri’ndeki açış konuşmasıyla bugünkü iktidarın takıyyesi arasında uzlaşmaz bir çelişki var... Niçin herkes birbirini aldatmaya çabalıyor?.. Resmi ya da özel, TÜSİAD’dan Yargıtay’a dek AKP iktidarını uyarmaya çalışanların amacı, Türkiye’de adım adım, tabandan tavana, lafı güzafta demokratik; ama, içerikte antidemokratik bir hareketin dengelenmesi ve durdurulmasıdır... Ama, çabalar nafile görünüyor... ? Ne yazık... Türkiye ikiye ayrıldı... Bir yanda dinciler.. Öte yanda laikler... Laiklerin yapısı gerçekte dincilerinkinden daha Müslümandır... Dincilerin yapısı da elbette Müslümandır; ama, bunlar dini siyaset ve iktidar için kullanmakta pervasız ve kararlılar... Yüzde 99’u Müslüman ülkede İslamı ikiye ayırmakta başarı kazandılar: 1) Laik Müslümanlar.. 2) Dinci Müslümanlar.. Bu çelişkiye oturan bir rejim, Batı’daki güncel demokrasiye taban tabana ters düşer... ? İkiye ayrılmış Türkiye’de bir de etnikçi terörü hesaba katarsanız, ne kadar tehlikeli bir süreçte yaşadığımızı anlamak kolay olur... Takıyyeci iktidar, kendisini iktidara oturtan Amerika’ya mecbur olduğu için terörün üzerine tam anlamında gidemiyor... Askeri bu alanda engelliyor... ? Kimi zaman bir ülke kimsenin durduramayacağı bir eğik düzeyde kaymaya başlar; dışardan yönlendirilir; iktidar ve muhalefet arasında ipler kopar; devleti eline geçirmek ve kendine göre yeniden kurmak hırsına kapılanların hırsı akılları durdurur, gözleri körleştirir.. Türkiye bugün eğik düzeyde kayıyor... Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet yerine, RTE ve Gül, kendi kafalarına göre bir devlet mi “dizayn” edecekler?.. Dr. Alev COŞKUN istiyoruz.” Bu sözün açılımı nedir? ABD, 2008’de Irak’tan asker çekmek zorundadır, buna odaklanmıştır. ABD bu çekilişin güvenlik içinde gerçekleşmesini sağlamak istiyor. Irak’taki merkezi yönetimin ve Kuzey Irak bölgesel yönetiminin özellikle Barzani ve Talabani ile Türkiye’nin ilişkilerinin düzeltilmesi isteniyor. İran’ın bölgedeki faaliyetlerine karşı Türkiye’nin ABD yanında yer alması isteniyor. Irak’tan çekilme süresinde ABD’nin Türkiye topraklarını kullanmak istiyor. ABD böylece, Irak’tan çekilirken bütün dünyada “Irak’ta başarısız olduğu” yönündeki genel kanıyı bir ölçüde ortadan kaldırmak ve küresel aktör konumunun sarsılmasını önlemek için önlemler almak istiyor. Taktik olarak kısmi çekilme vesilesiyle bir yandan Irak’taki merkezi otoriteyi güçlendirmek, “terörist ve radikal” unsur olarak ilan edilen direnişçilere karşı özellikle Birleşmiş Milletler’i devreye sokmak istiyor. ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefiki İsrail’in güvenliğinin sağlanması, ABD’nin en önemli önceliğini oluşturuyor. nu gördü. Bu coğrafyada askeri güç bakımından en etkili ve toplumsal istikrar olarak güçlü bir devlet olan Türkiye’nin önemini bir kez daha anlamış oluyor. Böylesine kaypak bir zeminde ve böylesine karmaşık bir coğrafyada bir istikrar adası olan Türkiye’nin iç ve toplumsal istikrarının bozulmasının dünya barışı için yararı yoktur. ABD Dışişleri Bakanlığı her ne kadar AKP’ye yakınsa, Pentagon da TSK’nin Türkiye’nin toprak bütünlüğü, PKK terörü ve laik Cumhuriyetin korunması konusunda ne derece hassas olduğunu bilmektedir. Bu iki temel konuda TSK’nin görüşleriyle ABD genel politikalarının çelişki içerisinde olduğunu artık herkes bilmektedir. Bu durumda Irak konusunda TSK’nin ABD’nin istediği duyarlılığı göstermesi ve katkıyı vermesi beklenebilir mi?.. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın işte bu noktada “empati” mekanizmasını çalıştırarak öncelikle TSK’nin bu hassasiyetlerini iyi anlaması gerekmez mi? Siyasal iktidar (AKP) iştiyakla bu konuda ABD’nin yanında yer alacaktır. ABD güçleri Irak’tan çekilirken her kolaylığı gösterecektir. Ancak TSK bu konuda bir ölçüde çekimser bir politika izleyebilir. Bu nasıl olur, denilmesin. Daha önce olmadı mı? Özal’ın Irak’a savaş açılması istemlerine karşı çıkan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Torumtay Genelkurmay Başkanlığı’ndan istifa etmedi mi?.. Böylece Özal’ın bu girişimi durdurulmadı mı? Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Başbuğ, üç gün önce Kara Harp Okulu’nun yeni öğretim yılı başlangıç töreninde yaptığı konuşmada kanımızca açık ve net işaret vermiş bulunuyor. Orgeneral Başbuğ: ABD’nin Kuzey Irak’taki terörün varlığı konusunda söz değil eylem gününün geldiğini anlaması gerektiğini açıkça belirtti. Ayrıca laikliğin ulus devlet, demokrasi ve Atatürk milliyetçiliği anlayışlarının olmazsa olmaz koşulu olduğunu, Cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkmanın herkesin görevi olduğunu ve TSK’nin bu nitelikleri korumada taraf olduğunu belirtti. Org. Başbuğ, Irak’la ilgili olarak da şunları söyledi: “Belki Türkiye tek başına Irak’taki gelişmelere yön veremez, ancak gelişmeleri engelleyebilecek, maliyetlerini artırabilecek bir güce sahiptir.” Bu açık iletiyi çok iyi değerlendirmek gerektiğine inanıyoruz. Bu durum aslında ABD’de de seslendiriliyor. Amerikalı muhafazakârların gazetesi Conservative Voice, Başkan Bush’un Irak’ta Mukteda el Sadr’ın milislerine gösterdiği tepkiyi terör örgütü PKK için göstermediğini, hatta PKK’yi koruduğunu belirtti. Bu yazıda, El Sadr’ın Irak’ın bölünmesini engellemek istediğini, PKK’nin ise Kuzey Irak ve Türkiye’den toprak alarak Kürdistan’ı kurma hayali içinde olduğunu, buna Kerkük’ü dahil etmek istediğini belirterek “Kaybeden PKK’nin safı neden terk edilmiyor” sorusu ABD yetkililerine yöneltildi. Geçe hafta Boston Globe’daki “Körfez güvenliğindeki eksik oyuncu” başlıklı yorumunda L.G. Martin, ABD’nin Irak’ı dengelemek için Körfez İşbirliği ülkelerine 20 milyar dolarlık silah satmayı kabul ettiğini, oysa bölgede NATO üyesi Türkiye’nin itilip kakıldığını belirtiyor. Şu nokta iyi bilinmeli ki, Türkiye’nin aydın ve çağdaş kesimi, ılımlı İslam politikasını ve dinci bir siyasal iktidarın güçlenmesini kaygı ile izlemektedir, TSK de bu kaygılara katılmaktadır. ABD artık görmelidir ki, radikal İslamın yükselişini, ılımlı İslamı destekleyerek önleme taktiği doğru bir politika değildir. Bu politika, hem Mısır’da, hem de Malezya’da geri tepti. Mısır’da yakın gelecekte radikal Müslüman Kardeşler iktidara geçecektir, Malezya’da da radikal İslam hızla yol almaktadır. Bu durum, istikrar isteyen Ortadoğu’yu içinden çıkılmaz karmaşaya sürükler... Mahalle Baskısıyla Malezya Olmak... azete habercileri Malezya’ya koşuyor. Neymiş, “Türkiye Malezya olur muymuş?” Mahalle baskısı var mıymış, yok muymuş? Televizyonda tartışma programları yapılıyor. Olurdu, yok olmazdı, biraz olurdu da gibisinden yorumlar. Siz mahalleyi bırakın, Malezya da yerinde kalsın, siz Türkiye’ye baksanıza. Bütün şirket yemekleri iftara dönüşmüş. Bunlar dinle diyanetle ilgisi olmayan çeşitli şirketler. Toplu akşam yemeklerinin –neredeysehepsi iftar. İftar topuyla aynı anda garsonlar koşuşturuyor, çorbaya kaşıklar uzatılıyor. Büyük kentler dahil, kaç semtte öğle yemekleri verilmiyor? Kaç restoranda akşam içki verilmiyor? Kamu kuruluşlarının yemekhaneleri kaç yıldır ramazanda kapatılıyor? Açık olsa da personelin kaçta kaçı gidip de yemek yiyor? Bunlara bakacaksınız. Malezya’da ne işiniz var? Oruç tutanların sayısı yıldan yıla artıyor mu, azalıyor mu? Anketini yapmak çok mu zor? Örtünenlerin oranı kaçtan kaça çıkıyor? Belli olmuyor mu? Mahalle baskısına ne gerek var? Yetkinin ve paranın baskısı yeterli olmuyor mu? ??? “Onlardan olmak” sihirli anahtar değil mi? İş arıyorsanız, görevinizin güvenini arıyorsanız, ihaleye girecekseniz bu anahtar olmadan başarma umudunuz var mı? Yetkinin ve paranın gücüdür bu. Zeki öğrencilere tarikat yurtları, burslar, olanaklar. Onların yolundan gidenlere yurtdışı olanaklar. Nedir “onların yolu?” Siyasal İslamdan yana olmaktır ve bunu kanıtlamaktır. Paranın ve yetkinin gücü her alanda kullanılıyor. Küçük çocuklara Kuran kursları. Büyük çocuklara tarikat okulları, tarikat dershaneleri, tarikat yurtları, burslar. Yetişkinlere kamu görevleri, iş olanakları, para kazanma yolları, şirketler, ihaleler. Türkiye Malezya olur muymuş? Neden olsun? Türkiye başka bir Türkiye oluyor. Hepimizin gözünün önünde Türkiye yeni bir “İslam Cumhuriyeti” oluyor. Yavaş yavaş. Alıştıra alıştıra. “Yok canım, hiç olur mu? Nereden çıkarıyorsunuz?” diye diye. “Yani bu, demokrasinin genişletilmesidir” hikâyesiyle. Göz göre göre, gülerek, sırt sıvazlanarak ama hiç bir şeye aldırmadan. Türkiye’ye eksen kaydırılıyor. ??? Prof. Şerif Mardin “Mahalle baskısı” dedi diye kıyametler kopuyor. Neden Prof. Çiğdem Kağıtçıbaşı ne dedi diye sormuyorsunuz? Uluslararası düzeyde sosyal psikoloji profesörü. Neden Prof. Türkan Saylan’a kulak vermiyorsunuz? Neden Prof. Emre Kongar’ı dinlemiyorsunuz? Uluslararası sosyolog. Mahalle baskısı hep vardı, daha da güçlenerek var. Buna sosyal psikolojide “sosyal öğrenme” denir, “sosyal uyma” denir. Malezya’ya gelince, bu gidişle yakında Malezyalı gazeteciler gelecek. “Acaba Malezya böyle giderse Türkiye olur mu?” diye. Ben şimdiden söylemiş olayım... G G JEOPOLİTİK BOŞLUK ABD Irak’tan çekilirken doğal olarak orada jeopolitik bir boşluk doğacaktır. Bu boşluk nedeniyle Irak’ta daha büyük karışıklığın, hatta iç savaşın çıkması olasılığı da yüksektir. Bu durumda ABD, Irak’a komşu ülke olan Türkiye’nin bu boşluğun doldurulmasında katkısını bekliyor. Bu noktada kuşkusuz sürekli ABD’nin paralelinde politikalar üreten ve izleyen AKP’den, yani siyasal iktidardan tam destek alacaktır. Ancak askeri alanda yapılacak ayrıntılı çalışmalar üzerinde ABD Genelkurmayı ile Türk Genelkurmayı’nın bir araya gelerek çalışma yapması kaçınılmazdır. ABD, 2003’ten 2007’ye kadar geçen 4 yıllık süre içerisinde Ortadoğu’nun ne zor bir coğrafya olduğu [email protected] [email protected] www.erdalatabek.com ilan renkli CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle