05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 EKİM 2007 CUMA bilim/vaziyet Ahlak için din şart mı? Reyhan OKSAY Tüm dünyada din çok çelişkili bir konumda. Dini inanışlar her zamanki gibi güçlü ancak Aydınlanma hareketi ve bilimsel gelişmeler, din kavramına ile hiç olmadığı kadar şiddetle karşı çıkıyor. Richard Dawkins gibi dini sorgulayan bilim adamları, bizleri dinin bir hayal olduğuna ve aynı zamanda tehlikeli de olduğuna inandırmak istiyor. Dawkins, dini, ahlaki değerlerin kaynağı olarak gören geleneksel görüşe karşı çıkan çok sayıdaki düşünürlerden yalnızca biri. Bu kişilere göre din, ahlaksız davranışları mazur göstermeye yarayan bir araç. Bu görüş, son günlerde giderek daha fazla destek buluyor, zira son bilimsel çalışmalar ahlakın beynimizin derinliklerine kazındığını, başka bir deyişle içgüdüsel kaynaklı olduğunu gösteriyor. Bu da, hepimizin doğru ve yanlışı ayırt etme yeteneği ile doğduğumuz ve dini öğretilerin bu çok temel ahlaki içgüdüleri değiştiremeyeceği anlamına geliyor. Ne var ki bu radikal görüş pek çok biyoloğu ikna etmeye yetmiyor. Son yıllarda dinin insan davranışları üzerindeki etkileri konusunda çok sayıda araştırma yapılmış ve halen de yapılıyor. Bu, üzerinde bilimsel araştırmalar yapmak için çok kaypak bir konu. Bilim adamları bu konuyu şimdi dinin nasıl evrilmiş olabileceğine, hangi amaca hizmet ettiğine ve insanları daha ahlaklı veya daha ahlaksız yapıp yapmadığına bakarak irdeleme yolunu tercih ediyor. Bu çalışmaların sonucunda, din ve ahlak arasındaki ilişki konusunda hâlihazırdaki basite indirgenmiş fikirlere meydan okuyan yeni bir görüş oluşmaya başladı. Dinin ahlakın veya ahlaksızlığın kaynağı olarak değerlendirilmesi yerine, bazı bilim adamları ahlakın ve dinin insan doğasının bir özelliği olduğuna inanmayı tercih ediyor. Bu bağlamda ahlaklı bir yaşam sürmek için aslında insanların dine ihtiyacı yoktur; ama din olmadan ahlakın evrimleşme şansı olamazdı. Böyle bir yaklaşım, dini inanışlar ve ahlaklı davranışlar arasındaki karmaşık ve çelişkili ilişkiyi açıklayabilir. Bu düşünce şekli ayrıca, dinin kalıcı gücünün altında yatan etmenleri ortaya çıkarttığı gibi, inanmışları akıl yolu ile inançlarından vazgeçirmeye çalışmalarının ne kadar faydasız olduğunu da gösteriyor. Dinin iyiliğe özendiren bir güç olduğunu gösteren çok sayıda kanıt var. 1970'li yılların sonlarında 1980'lerde Seattle'daki Washington Üniversitesi'nden sosyolog Rodney Stark ve William Sims Bainbridge, dini inançlar ile ahlaklı davranışlar arasında bir ilişki olduğu yolundaki görüşü tartışmaya açtılar. Bu ikilinin araştırmaları, ibadet etme alışkanlığının, ahlaki normların toplu olarak daha iyi anlaşılmasına ve insanların daha az suç işlemesine yol açtığını ortaya çıkarttı. Daha sonra yapılan çalışmalar ise aşırıya kaçmayan dindarların daha mutlu, daha şefkatli, daha adaletli ve daha eli açık olduklarını gösteriyor. Bir diğer çalışmaya göre ise sigara, uyuşturucu ve alkol gibi kötü alışkanlıklardan din yardımı ile daha kolay vazgeçiliyor. Din, bunların yanı sıra insanları cinsel yönden de daha ahlaklı olmaya özendiriyor. ABD'de RAND Health adında, kâr amacı gütmeyen araştırma grubunun yürüttüğü bir araştırmaya göre, dini inançlara sahip HIV'li hastalar, inançsız HIV'li hastalara göre daha az sayıda eş değiştirmiş (Journal of Sex Research, vol 44, p 49). SATIN aldığı televizyon kanalı ile medya dünyamıza giren ve izlediği yayın politikası ile Türkiye’de İslamcılığı seçen ABD’li medya imparatoru Rupert Murdoch hazretleri, bizimkini “heybetli”, “karizmatik” ve “çok yakışıklı” buluyormuş. RTE de son torununu görmek için ABD’ye son gidişinde hazretle buluşup görüşmüş; bizimkiler “baş başa yatırım planları” konuşmuş. Ne diyelim, Allah kabul etsin! Fakat Mustafa Saraç öyle demiyor: “Murdoch’un RTE için yaptığı iltifatların halkımıza hakaret, baş başa görüşmenin ise ihale usulüne muhalefet sayılması gerektiğini düşünüyorum. ‘Hakaret’, iltifatçının kimliğinden kaynaklanıyor. Dünyanın birçok bölgesinde Murdoch, en az Bush kadar tepki uyandıran bir şahıstır. ABD savaş makinesinin katliamlarını, yayın organlarında ‘özgürlük harekâtı’ olarak sunan ve destekleyip Yağmur Ekim C İftariyelik finanse eden bir işadamının övgü sözcüklerine, kuşkuyla yaklaşılmalıdır. Bebeklerin öldürülmesini ‘demokrasi’ olarak pazarlayan bir medyacının komplimanları, savaş acısıyla iç içe yaşayan milyonlar için hakaretten farksızdır. İhale teamüllerine aykırılık ise, RTE ile baş başa görüşen şahsın, kamu ihalelerinin taliplerinden biri olmasıyla ilgilidir. İlk bakışta olağan bir sohbet izlenimi verse de, RTE’nin, Sabah/ATV ihalesinin yabancı taliplerinden birisiyle ‘baş başa’ görüşme yapması, son derece sakıncalı bir girişimdir. Birden fazla özel şirketin fiyat artırma rekabetine dayanan bir kamu ihalesinde, devlet görevlisi, ‘satıcı’ sıfatıyla, doğrudan taraftır; devlet ciddiyeti açısından, (daha 17 Bir iddia: İngiltere’yi Türkler kurtardı. Doğrudur, kendimiz hariç herkesi kurtarmışızdır! Ahlaki değerler içgüdüsel midir, yoksa dini inançların yönlendirmesiyle mi oluşmuştur? Ahlaklı olmak için dine gerek var mıdır? Gerek yok ise, tüm kültürlerde niçin din var? Ve din ne işe yarıyor? New Scientist dergisi 1 Eylül sayısında ahlak ve din arasındaki ilişkiyi masaya yatırıyor. çocuklarını fuhşa zorlaması gösterilebilir. Dawkins, dinin yalnızca diğer bilişsel süreçlerin bir yan ürünü olduğunu, insanların doğuştan sahip olduğu ahlak anlayışı ile bir ilgisinin olmadığını savunuyor. Kaldı ki pek çok ateist, tanrı inancı olmadan da iyi bir insan olmayı beceriyor. Öte yandan inananların, kendi ahlaki kurallarını uyguladıkları zaman inanmayanlardan daha iyi bir insan haline geldikleri de görülmüş değil. Boston'daki Tufts Üniversitesi'nden filozof Dan Dennett, hapishanelerdeki mahkumların en azından ABD'de dindarlık açısından toplumun diğer kesimlerinden daha farklı bir yapıda olmadığına dikkat çekiyor. Ayrıca Hıristiyan nüfus içindeki boşanma oranının dindar olmayan Amerikalılardan farklı olmadığı belirtiliyor. kelerde nüfusun yalnızca %18'i bu ikisine inandığını belirtiyor daha düşüktü. (Journal of Religion and Society, vol 8, p 1) Dinin rolü, Tanrı'nın gücü olarak ele alındığında ortaya buna benzer, karmaşık bir tablo çıkıyor. Kansas Üniversitesi'nden sosyal psikolog Daniel Batson dinin rolünü iki kategoride ele alıyor. Biri, Tanrı'ya inanç ve ibadeti çıkar gözetmeden yapma güdüsünü içeren “İçselleşmiş Dindarlık” tır. İkincisi ibadetin bir sosyal etkinlik olarak yapıldığı ve kişisel çıkarların gözetildiği “Göstermelik Dindarlık” kategorisidir. Batson'a göre içselleşmiş dindarlık ile merhamet veya önyargıların azalması arasında yakın bir ilişki var. Oysa, bunun tam tersi, göstermelik dindarlıkta önyargılar derinleşmiş, merhamet hissi azalmış ve yardımlaşmada bile karşılık beklentisi öne çıkmıştır. Batson üçüncü kategori olarak “Arayış Dindarlığı”nı öne sürüyor. Bu kategoriyi oluşturan insanlar dinselliği sorgulama alışkanlığına sahiptir. Bu grubu araştıran Batson, bunların diğer gruplara göre en hoşgörülü ve en yardımsever insanlardan oluştuğunu ileri sürüyor. Bu çalışmalar dinin ahlaki davranışları etkilediği fikrini desteklemekle birlikte etkinin kapsamı konusunda yeterli bilgi vermiyor. Başka bir deyişle, bu etki inanan kişinin sosyal grubu ile sınırlı mı kalıyor, yoksa evrensel bir merhamet ve vericilik duygusuna mı yol açıyor? Davis'teki Kaliforniya Üniversitesi'nden kültürel evrim uzmanları Peter Richerson ve Brian Paciotti bu soruyu yanıtlamak için ekonomi oyunlarından yararlandılar. Bunlardan biri insanların vericilik ve adalet duygularını ölçen Diktatör Oyunu'ydu. Richerson ve Paciotti bu oyunu üniversite öğrencilerinden ve dindar kişilerden oluşan iki farklı gruba oynattılar. Richerson sonuçları şöyle değerlendiriyor: “Din ahlaklı bir insan olmak için gerekli olmadığı gibi her zaman olumsuz etki yaratmaz. Bu sonuçlar insanların doğuştan ahlaki değerlere sahip olduğu fikrini destekliyor. Bu arada din, ahlaki davranışların doğasını ve kapsama alanını belirliyor ve kimlerle işbirliği yapacağımız konusunda bize yol gösteriyor.” önce kişisel samimiyet kurdukları dahil) ihale taliplerinin hiçbiri ile ihale sonuçlanana değin, ‘hello’dan öteye giden tekil diyaloglara asla girmemelidir. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, ihale katılımcılarına ‘eşit muamele’ yapılması gerektiğini vurgulamaktadır. Örneğin Ofer, hiçbir devlet ihalesine katılmamış olsaydı, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’la baş başa görüşmesi, kamu vicdanını herhalde bu denli rahatsız etmeyecekti; gözden ırak gece buluşmalarını olağandışı yapan, görüşülen şahsın ‘kara gözlükler’i değil kamu ihalelerine katılmakta oluşuydu. Murdoch’ın da, RTE’yi pohpohlayıp planladığı yatırımlar (ihaleler) için sohbete koyulması, iltifatı samimiyetsiz, sohbeti ise teamüllere aykırı kılmaktadır.” Ama onların “tarz”ı bu. İftarlarını bile Hıristiyanlarla birlikte açıyorlar! Alt tarafı bir ihale, iftariyelik olmuş çok görmemek gerek! Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Durmak yok, yola devam... Malezya’ya az kaldı, son durak İran! Takım İrfan Karacan: “İkinci cumhuriyetçiler ‘milli takım’ kurmuş. Teknik direktörleri ya Bush’tur ya da Soros!” Devrimci BİR solukta okunan enfes bir kitap: Atatürk’ün Fikir Fedaisi Dr. Reşit Galip. Yener Oruç “günümüz gözüyle” yazmış, Gürer Yayınları yayımlamış. Reşit Galip, 1932’de 39 yaşında Milli Eğitim Bakanı olmuş, 1933 yılında üniversite reformunu başlatmış, 1934 yılında yaşama gözlerini yummuş; Hasan Âli Yücel’in tanımıyla, sapına kadar bir cumhuriyet devrimcisi. Kitaptan bir özet: Dolmabahçe Sarayı’nda bir gece. Atatürk’ün sofrasındayız. Dönemin Maarif Vekili ve Atatürk’ün de öğretmenliğini yapmış Esat Mehmet, kız öğrencilerin kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun bulmadığını belirterek daha kapalı giyinmeleri konusunda bir genelge yayımlayacağını anlatıyor. CHP İdare Heyeti üyesi ve Halkevleri sorumlusu Dr. Reşit Galip de söz alıp tiyatroda kadın oyuncu sıkıntısı çektiklerini, kadın öğretmenlere izin verilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurduklarını fakat ‘halk sonra onlara oyuncu der’ gerekçesiyle izin alamadıklarını söylüyor ve “Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez” diyor. Kaşları çatılan DİNİN OLUMSUZ ETKİLERİ 2005 yılında Maryland, Baltimore'dan bağımsız bir araştırmacı olan Greg Paul, dinin olumsuz etkilerine ilişkin bir rapor hazırladı (Journal of Religion and Society, vol 7 p1) Bu çalışmada Paul, 18 sanayileşmiş ülkede dindarlık düzeyi ile toplumsal bozukluk göstergelerini karşılaştırdı. Çalışmanın sonucunda, inanç düzeyinin yüksek, ibadetin yoğun olduğu ülkelerde cinayet, çocuklarda ve gençlerde görülen ölümler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, ergenlerde hamilelik ve çocuk aldırmanın daha sık görüldüğü ortaya çıktı. Bugün ahlakın dinden değil, toplumda hissedilen güvensizlikten kaynakladığına inanan Paul, “Kitlesel olarak Tanrı inancını, korku ve yetersiz mali koşulların yarattığı endişenin oluşturur. Dolayısıyla Tanrı inancının altında derin bir biyolojik, genetik ve başka bir köken aramak gereksizdir” diyor.Bu çalışmanın sert eleştirilere hedef olması kaçınılmazdı. Bazı araştırmacılar Paul'un ülke ve ahlaki gösterge seçiminde yanlı davrandığını ileri sürdüler. Daha kapsamlı bir test için Tennessee'deki Vanderbilt Üniversitesi'nden sosyolog Gary Jensen, Paul'un göstergelerinden biri olan cinayet verilerini alarak, farklı dini inançlar ile karşılaştırdı. Jensen'in çalışmasında da cinayet oranlarının inanç düzeyi ile ilişkili olduğu ortaya çıktı. Cinayetler, özellikle Tanrı ve Şeytan inancının geçerli olduğu dualist dinlerde daha fazlaydı. Cinayet oranı ABD'de nüfusun %96'si Tanrı'ya, %76'sı Şeytan'a inandığını belirtiyor Filipinler'de, Dominik Cumhuriyeti'nde ve Güney Afrika'da yüksek çıktı. Bu ilişki, yalnızca Tanrı inancının yaygın olduğu, ancak Şeytan inancının az olduğu İsveç gibi ül Atatürk, Reşit Galip’ten biraz daha ölçülü konuşmasını istiyor. Reşit Galip’in yanıtı masada buz gibi bir hava estiriyor: “Devrimci, devrimcidir. Devrimci olmayan da devrimci değildir. İnsanlar, bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Böyle yaşlı kimseleri Maarif Vekili yapmak hatadır!” Kaşları daha da çatılan Atatürk, eski öğretmenini korumak istiyor ama Reşit Galip susmuyor: “Devrimleri korumak için sizden izin istemiyorum. Hatayı yapan siz olsanız, sizi de eleştiririm.” Atatürk, “Yoruldunuz, biraz dinlenseniz” diyerek Reşit Galip’in sofradan kalkmasını istiyor ama nafile: “Burası sizin sofranız değil, milletin sofrasıdır. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır.” Atatürk sofradan kalkıyor. Reşit Galip ise odadan çıkmıyor; bir koltuğun üstünde sabahlıyor. Aradan birkaç ay geçiyor. Bir gece Reşit Galip Ankara Radyosu’nda konuşuyor, Atatürk de dinliyor: “Devrimlerimizi her yerde, herkese ve her şeye karşı savunacağız. Gerekirse babalarımıza veya çocuklarımıza karşı bile!” Birkaç gün sonra Dr. Reşit Galip, Milli Eğitim Bakanlığı’na atanıyor. İşte cumhuriyet devrimciliği budur. Yener Oruç’un kalemine sağlık. T Samim Güner: “Tüm yırtınmalar; ‘4T Anayasası’nı oluşturmak: Takke, Tespih, Takunya, Türban.” İstek Kemal Öncü: “Türkiye Malezya olur mu diyorlar. Millet isterse elbette olacak yahu; memlekette demokrasi var ulan!” İftira Gülhan Elmas: “AKP din ve siyaseti birbirine karıştırmakla suçlanıyor. Kuru iftira! Meclis’te din, camide siyaset konuşulduğu için artık hiçbir şey birbirine karışmıyor.” Hakaret Aysel Ergüney: “RTE, ‘AKP’nin din eksenli bir parti olarak tanımlamasını hakaret telakki ederiz’ dedi ama dinci basın, bu ‘hakaret’ karşısında hiç tepki vermedi!” Paye DİNİ İNANÇ YETERLİ DEĞİL GÖZETLENME DUYGUSU Ancak dini inanç tek başına doğruya ve İngiltere, Belfast'taki Queen's Üniveriyiye yönlendirmekte yetersiz kalıyor. Bu sity'deki Bilişim ve Kültür Enstitüsü'nden inananlar için de geçerli. RAND çalışmaJesse Bering, hem dinin hem de ahlakın sından elde edilen bir başka bulguya göevrimsel uyumun bir sonucu olduğunu şu re AIDS hastalığına yakalanmış Katoliksözleriyle açıklıyor: “Ahlak dinden kayler, kiliselerinin doğum kontrolünü yasaknaklanmaz. Ancak sosyal ortamdaki benlamasına karşın, diğer gruplara göre daha zer güçlere tepki olarak ortaya çıkmakla fazla kondom kullanıyor. “Katolikler ahbirlikte, din ve ahlak ayrı ayrı evrimleşmişlakın kaynağının kendi vicdanları olduğulerdir. Atalarımız dil geliştirip, başkalarının na inanma eğilimi içinde” diye konuşan ne düşündüğünü anlama yetisine sahip olRAND çalışanlarından David Kanouse, dukları anda, bireysel haberler kendi “Bu çalışma ahlaki değerlerin içgüDİNİN BİR gruplarının dışına taşmaya başladı. düsel olduğu görüşünü inkar etTopluluklarının onaylayacağı şekilEYSEL ETKİSİ miyor; yalnızca dinin doğru ve de davranma eğiliminde olan inyanlış ile ilgili iç sesimizi yosanlar bundan yarar sağladılar. Dinin, tüm toplumlarda bireyleri harekete geçirici bir gürumlamakta bize yol gösAhlaklı davranışlar bu aşamace sahiptir. Pennsylvania Üniversitesi'nden Andrew Newberg'in terdiğini ileri sürüyor” dida başkalarının bizim hakgerçekleştirdiği görüntüleme deneylerin,de ibadet eden veya mediyor. Bu görüş, dinin kökımızda ne düşündüğüne tasyon yapan kişilerin beyin görüntülerinde beyin faaliyetlerinde geçitü insanları ve kötü bağlı olarak şekillenmeye ci bir azalma olduğu tespit edildi. Bu bölgeler insanın kendi farkındalığı toplumları “hizaya başladı. Böylece ahlak ile ilgilidir. İnsan faaliyetlerinin pek çoğunda müzik festivallerinden askersokmak” için varoluyum sağlama özelliğilik hizmetlerine dek gruba dahil olma arzularımız tatmin edilir. Heidt'e göduğu düşüncesi ile ne kavuştu.” re insanlarda, bireysel çıkarlarının üzerine çıkma arzusu çok yüksektir. İbadet nasıl bağdaşıyor? Ahlakın evrilmesiyle sırasında birey, kendi fiziksel varlığının dışına çıkarak benliksiz bir düzleme geDawkins ve diğerleaynı anda dini inanç çer. Heidt bu yükselme duygusunda oksitosin adı verilen hormonun çok önemri, nefretin ve savaşkapasitesi doğdu. Başli bir rol oynadığını belirtiyor. Oksitosin kendimizden hoşnut olma, barışık olma ların yol açtığı kalarının haklarında ne duygusunun kaynağıdır. Benliğin üzerine yükselme duygusu çeşitli şekillerde olumsuzluklara gedüşündüğü kaygısına ortaya çıkar. Saygın bir amacın peşinde koşarken, birilerine iyilik ettiğimiz zarekçe oluşturmak kapılan atalarımız, göman, güzel bir şiir okuduğumuz zaman, yetenekli birinin performansını izleriçin dinden yararlazetlendikleri ve yargıken, kendini iyi hisseden biriyle empati kurduğumuz zaman bu yükselme duynıldığına ilişkin çok landıkları duygusuna gusunu yaşarız. Yine de dindar insanların bütün bunlardan farklı, daha fazsayıda örneğin oldukapılmış olabilirler. Bela bir yükselme, bireysellikten kopma duygusuna sahip oldukları ileri süğunu söylüyorlar Bu ring, atalarımızın bu rarülüyor.Pek çok insanın, sosyal ilişki sağlaması veya doğru yolu gösterkişiler ayrıca dini kitaphatsız edici duyguyu doğamesi açısından dine ihtiyacı yoktur. Bu kişiler için ateizm en akılcı larda kınanması gereken üstü güçlere atfettiklerini ileyoldur. Ancak dinin evrim tarihimizde kilit bir rol oynadığını da davranışların nasıl değişikri sürüyor, çünkü başkalarının unutmamak gerekiyor. Ahlaki değerleri güçlendirmek ve içliğe uğratıldığına dikkat çedüşüncelerini okuma becerisisel ahlak duygumuzu şekillendirmekte de etkin bir rol kiyorlar. Bunlara örnek olarak nin altında yatan bilişsel sistem her oynayan din, bizim inançlarımızı kabullenmezina yapanların, dinini reddedenşeyde anlam ve niyet arama eğiliminyen kişilere yönelttiğimiz ahlaksız davlerin, eşcinsellerin taşlanması, söz dedir. Böylece ahlakın evrimleşmesini ranışları da mazur gösterir. dinlemeyen çocukların dövülmesi, kösağlayan uyum yeteneği dinin de evrimleşleliğin kabul görmesi, bir babanın kendi mesini sağlamış olabilir. Anibal Akdamar: “Profesörlük bilimsel bir paye olup ikiye ayrılır; sipariş kabul edenler, sipariş kabul etmeyenler!” Kayırma Baş: “Ülkenin bölünmezliğine gösterilen yargısal duyarlık şeriatta göz ardı ediliyor. Neden acaba?” Hasan Avrupa’ya gönderilen talebeler Üç talebe dün makine ve elektrik tahsili için Almanya’ya gitmiştir. Askeri Sanayi Mektebi’nin bu seneki mezunlarından Cemal, Osman ve Kemal efendiler iki buçuk aylık staj müddetlerini Ankara’da ikmal ettikten (tamamladıktan) sonra Avrupa’da makine ve elektrik tahsili için açılan müsabakayı kazanmışlardır. Bu efendiler dünkü ekspresle Karlsruhe’ye müteveccihen şehrimizden hareket etmişler ve arkadaşları tarafından teşyi edilmişlerdir (uğurlanmışlardır). Cemal, Osman ve Kemal efendiler Almanya’da dört buçuk sene makine ve elektrik tahsil ettikten sonra Türkiye’ye dönerek askeri sanayi fabrikalarında çalışacaklardır. Avrupa’ya gönderilecek diğer talebeler Avrupa’da ana mektebi muallimliği tahsili için açılan müsabaka imtihanına altı hanım iştirak etmiştir. Müsabaka imtihanı Kız Muallim Mektebi’nde icra edilmiş ve bu hanımların imtihan evrakı mühürlü zarflar derununda dün Maarif Vekâleti’ne gönderilmiştir. İmtihanda muvaffak (başarılı) olan üç hanım Avrupa’ya gönderilerek ana mektebi muallimliği tahsil edeceklerdir. Avrupa’da riyaziye (matematik) ve tabii ilimler tahsili için açılan imtihana da lise mezunları iştirak etmişler, bu efendilerin imtihan evrakı da vekâlete gönderilmiştir. Muvaffak olan altı efendi Avrupa’ya izam edilecektir (gönderilecektir). 12 Ekim 1927 Çarşamba Osman, Kemal ve Cemal beyler...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle