23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 OCAK 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Gülay yeni albümü ‘Dalgalar’da Türkiye’nin her yöresinden türküleri ve kendi bestelerini seslendiriyor C Bebek ve Sol mindeki ortak anlayışa göre, sosyalist ülkelerde yapılan her şeyin tek amacı, beyinleri yıkamak ve insanları bebek yaştan itibaren programlamaktı. İnsanın programlanmasının mümkün olmadığı ortaya çıktı. Ama Batı’nın bu saldırısının çok etkili bir silah olduğunu bugün de görüyoruz. Bu, bir yana. Asıl önemli olan, kapitalistemperyalist dünyanın, devlete, çocukların belirli kalıplar içinde yetiştirilmesi için yükümlülükler getirdiğini görmemizdir. Burada da Doğu Bloku’ndaki bir uygulamanın, çocukların ailelere yük olmadan ve devletin sorumluluğunda eğitilmesinin taklit edildiğini düşünmek durumundayız. ??? Çocuklardan duyulan bu korkunun temelinde başka şeyler de yatıyor. Örneğin Almanya gibi, Avrupa ve AB’nin her anlamda motoru bir ülkede, yabancıların, daha doğrusu “yabancılığın” sorun olmaktan çıkarılması, gündemin ilk maddelerinden biridir. Yani Almanların daha çok çocuk sahibi olması, bu önlemlerle kolaylaştırılacaktır belki, ama hedefte başka bir şey daha olmalı. Bu olanaklardan yararlanacak yabancıların (“safkan Alman veya Avrupalı olmayanların”), onların içinde de en büyük kesimi oluşturan Türkiye kökenli insanların, çocuklarını Almanlığın temel yönelimleri dışında ve ona yabancı yetiştirmelerinin önüne geçilmiş olacaktır. Avrupa Almanlığının önüne herhangi bir engel çıkarılmaması gerekiyor. Bunun için de bu ülkedeki küçüklerin çok küçük yaştan itibaren “Leitkultur” (öncü kültür) ile tanıştırılmaları çok önemlidir. Bu konuda SPD’nin yalnız bırakılmayacağını göreceğiz. Ama... ??? Ama şeytanın gör dediği nokta da burasıdır: Solculuk adına, kendi köklerindeki kültürü aşağılamayı çağdaşlık sananların, solculuğu nasıl anlatacakları önemlidir. Liberaliyle, milliyetçisiyle, şeriatçısıyla, yerleşik Türk siyaset sınıfı kadroları, şu sıralarda harıl harıl Türkiye’yi pazarlamaya uğraşıyor. Ülke 1920’yi yaşıyor; çözülme sürecindedir. Tam bu sırada Almanya’daki Sol Parti’den bir Türk kökenli politikacının, Türk politikacılara yönelik son dayatmalara sağın mantığıyla karşı çıkmaya kalkması bir felakettir. Ama ona “soldan yapılan” eleştirilerin en az onun kadar sağcı temellerden harekete geçtiğini görmek de doğrusu hiç sevimli değildir. Avrupa Almanlığına yabancılık, ileride bir sorun olmasın isteniyor. Hesaplar buna göre yapılıyor. Solun buradaki rolü üzerinde tartışırken, emperyal hesapların uşaklığından kaçınılmasında yarar var. Bu konuda belki gelecek hafta, daha açık konuşarak, devam ederiz. “Bebeklerin Avrupalılaştırılması” süreci onu da içeriyor çünkü. cutsay@cumhuriyethafta.eu 7 ‘Yorumculuk oyunculuktur’ Hatice TUNCER esaretin Var mı Aşka” şarkısıyla girdiği müzik dünyasında halk müziğine yönelen Gülay, “Damlalar” albümlerinden sonra yeni çıkardığı “Dalgalar” albümünde de sanatına karşı saygısını, güçlü yorumu ve güzel sesiyle gösteriyor. Gülay’la eşi tar sanatçısı Mirza Başara’nın da katılımıyla gazetemiz binasında yaptığımız içten sohbette yeni eski günlere uzandık. Gülay, türkülerden arabeske kadar her tür müziğin çok sevildiği geniş bir aile ortamında büyümüş. Bağlama çalan babası, TRT radyosundan sürekli müzik dinleyip şarkılar söyleyen annesinin sesiyle müzik yaşamının ayrılmaz parçası haline gelmiş. Diş teknisyenliği yaparak yaşamını sürdüren Gülay, bestelerinin müzik yapım şirketlerine sunulmasıyla müzik dünyasına girdi. “C ülay, son albümü Dalgalar’da 6’sı anonim 19 parçayı 2 CD halinde dinleyiciye sunarken korsan yayıncılıkla mücadele etmek istiyor. Albümde Gülay’ın ‘Uçma Turnam’, ‘Bülbül’ ve ‘Git Ömrüm’ adlı üç bestesi yer alıyor. G Özünü bozmadan sentez Gülay, Dalgalar albümünde repertuvar ve düzenlemelerle “özünü bozmadan” Batı’yla Doğu’yu sentezlemek istemiş: “Dalgalar albümündeki parçalara modernize edilmiş halk müziği diyebiliriz. Gençlere bu şekilde türküleri dinletebiliyoruz. Gençler benden ‘Cesaretin Var mı’ gibi pop şarkılarımı da türkü de istiyor. Sadece bağlama ile söylemek ve dinlemek istediğim türküler var ama her zaman olmuyor, başka enstrümanlarla düzenlemek gerekiyor.” DEALLERİM HER ŞEYİN ÖNÜNDE’ 1995’te çıkardığı pop ağırlıklı ilk albümü “Cesaret”ten sonra “İstanbul Kanatlarımın Altında” filminde söylediği şarkısı çok sevilen Gülay, daha sonra “Bir Peri Masalı” albümünü çıkardı. Ancak yapım şirketi albümleri ve şarkılarıyla başarı kazanan Gülay’ın türkü söyleme isteğini sıcak bakmamış. Sözleşmesini fesheden Gülay, bir süre içine kapanıp müziği bırakmış: “İdeallerimin önünde duran her şeyi geçerim. İstediğim şekilde yapamadığım her şeyi elimin tersiyle iterim ve inandı ‘İ rum. Türkü söylerken de kendimden yarattığım şeylerle söylüyorum. Pop söylüyor sayılmam, çünkü pop yaşamıyorum. Kıbrıs’ta çok mütevazı bir yaşantım var. İzmir’de üç saatlik hiç ara vermeden yaptığım çok güzel bir konserden sonra bir gazeteci ‘pazardan alıp giyinmiş, seyirciye saygısız’ diye yazmıştı. En rahat şarkı söyleyebilecek şeyleri giyiyorum. Gerçek sanatçının seyirciye saygısı düzgün söyleyebilmesidir. Ayrıca pazardan alırım, belki bütçem buna müsait, zaten alıyorum da. Böyle düşüncelerle bu piyasada soyunup dökünüp cici bici giyinen kızlar şarkıcı oluyor.” MÜZİK EĞİTİMİ Doğu Akdeniz Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Müzik Bölümü’ne 2001 yılında giren ve iş yoğunluğu nedeniyle bir süre kaydını donduran Gülay, bu yıl mezun olacak. Beyoğlu Toprak Bar’da cuma akşamları sahne çalışması nedeniyle Kıbrıs’la İstanbul arasında mekik dokuyor: “İlk çıkışım kendi bestelerimle olmuştu. Yaptığımın doğru dürüst olması benim hayat felsefem. Müziği, besteciliği seviyorum, duygularıma önem veriyorum, demek ki ne yaptığmı bilmek zorundayım. İTÜ Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı’nda yetersiz bulunup alınmayınca araştırdım. Bayrak Radyosu’ndan bir arkadaşım ertesi gün sınav olduğunu haber verince o akşam uçağa atlayıp gittim. Klasik Batı müziğinde kompozisyon eğitimi görüyorum.” Dalgalar, Gülay’ın yazdığı ve gazeteciyazar İclal Aydın’ın okuduğu “Saklambaç” şiiriyle başlıyor. Şiire fon oluşturan piyano, çello ve kemanla çalınan müziği okulda klasik Batı müziği ödevi için yazmış. Albüm adını Azeri sanatçı Sövket Alekberova’yla ünlenen “Dalgalar” adlı çok sevilen bir Azeri havasından alıyor. “Aslanım Yarim” Gülay’la birlikte müzik yapan, orkestrasında perküsyon da çalan kız kardeşi Nilüfer Sezer’e ait. Gülay, müziğe başlamasında büyük etkisi olan babası Eyüp Ercan Sezer’in “Gün Bitti” adlı eserini de albüme almış. Gülay, Ahmet Kaya’nın bestesi “Kendini İyi Bak” şarkısının sözlerini Ali Çınar yazmış. Celal Güzelses’in tanıttığı “Bahçada Yeşil Çınar”, Neşet Ertaş’ın “Ahirim Sensin”, Bedirhan Kırmızı’nın “Yeşilbaşlı Telli Turnam” eseri gibi halk müziğinin çok sevilen türkülerini okuyan Gülay, Azeri besteci Reşid Beybudov anısına “Vefa Mahnisi”ni yorumluyor. Arşivlik çalışma İsmail Derker’in müzik yönetmenliğini, Yusuf Sağlamlar’ın düzenlemelerini yaptığı Dalgalar albümü, Seyhan Müzik tarafından yayımlandı: “Para verip albümü alanlar, karşılığını, hakkını alabilsinler diye düşünüyorum. İnsanların arşivlerine koyabileceği bir çalışma oldu. Dinlemekten haz duyduğum, çok bilinen ya da bilinmeyen türküleri okudum.” Eşi Mirza Başara’nın katkısı G ülay’ın Dalgalar albümünün hazırlanmasında en büyük yardımcısı henüz 4 aylık eşi, tar sanatçısı Mirza Başara olmuş. “Akşam Olur Karanlığa Kalırsın” türküsünde canlı kayıtlarda tar çalan Mirza Başara, albümün her aşamasında büyük emek harcamış. ğım şekilde yaşarım. ‘Ben sanatçıyım da, ben piyasaya girdim müzik yapıyorum insanlar beni tanıdı bundan sonra biter miyim’ diye kaygım hiç olmadı. Bitmeyi de göze alırım. Hiçbir şey benim umurumda değil, yeter ki ben inandığım şekilde yaşayayım. Bana inanmadığım bir sözleşmeyi imzalatmaya kalktıklarında ‘Ben sendikacı bir babanın kızıyım, inançlarım var’ demiştim. Bu sözleşmeyi reddettiğimde kızımın bakıcısının parasını, ev kirasını ödemem gerekiyordu. Sabahlara kadar diş laboratuvarında çalışıp, barda sahneye çıkıyordum. Tam köprüde kağıt helva satabilir miyim diye düşünürken BRT televizyonundan ‘Damlalar’ programının teklifini aldım.” BOZLAK VE AZERİ SEVGİSİ... “Giresun’un İçinde” ya da “Feride” diye bilinen Karadeniz “Başımda Altın Tacım” adlı Ege türküleriyle Gülay, Anadolu’yu dolaşıyor. “Başımda Altın Tacım”adlı Ege türküsü, Çekiç Ali’den bilinen “Aman Doğar Yaz Ayları” bozlağı ve “Dumanı da Vardır” adlı Bozdoğan Zeybeği’yle Anadolu’nun müzikal zenginliği, Gülay’ın güzel sesi ve kendine özgü yorumuyla bir kez daha kulaklarda tınlıyor: “Yorumculuğu oyunculuk gibi düşünüyorum. Nasıl oyuncu her karakteri oynayabilmeliyse yorumcu da her yöreyi gerektiği gibi söyleyebilmeli. İyi bir yorumcu niye belirli bir yörede kalsın. Ben bozlak havalarını ve Azeri türkülerini çok seviyorum, ama her yöreden de okumaya çalışıyorum. Bir ülkeyi meydana getiren en önemli unsur kültürdür ve bu yüzlerce yıllık mirası çocuklarımıza, gençlerimize aktarmalıyız. ‘Bir süre kenara çekilebilirim’ üzik sektörünün içinde bulunduğu durum Gülay’ın “biraz kenara çekilme” duygusu hissetmesine neden olmuş. Çıktığının ertesi günü korsanları yapılan albümler, konser yapamamak Gülay’ı bıktırmış: “Bu albüm çıktığından beri konser yapamıyorum örneğin. Menajerim birkaç isim dışında kimsenin konser yapamadığını söylüyor. Galiba bir süreliğine de olsa köşemize çekilip olan biteni uzaktan seyretmekten başka çare kalmadı gibi görünüyor. Bir zamanlar Türk sinemasında ‘POP YAŞAMIYORUM’ Damlalar pogramının sevilmesi üzerine, Kalan Müzik’ten Damlalar 1 ve 2 albümlerini 2001 ve 2003 yıllarında çıkartan Gülay, bir süre TRT’de “Yar Dilinden” adlı bir halk müziği programı yaptı. Halk müziği çalışmalarıyla tanınırken 2004’teki “Adı Yok” adlı pop albümüyle dinleyicilerini biraz şaşırttı: “Halk müziği ile pop arasında gidip gelme değil aslında. Bu süreç bana gerçekte şarkıcı olduğumu gösterdi. Yani popçu ya da türkücü değil de yorumcu olduğumu gösterdi. Bütün bu şarkıları tamamen kendi duygu halimle söylüyo M Feryal Öney’in solo albümü: oğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun (BGST) bünyesinde çalışmalarını yürüten Kardeş Türküler topluluğunun solisti Feryal Öney’in ikinci solo albümü “Bulutlar Geçer” Kalan Müzik tarafından yayımlandı. Feryal Öney, bu albümünde Anadolu’nun konargöçer Türkmenlerinin türkülerini, ağıtlarını, kına Örümcek Adam 3 B gecesi havalarını seslendiriyor. Padişah fermanlarına başkaldıran, yerleşik düzene geçmemek için direnen Türkmen aşiretlerinin günümüze kadar ulaşan sesleri albümün ana temasını oluşturuyor. Albümde “Hata Benim” eserinde Feryal Güney’e bağlaması ve sesiyle konuk olan Neşet Ertaş’ın “Gel Yanıma” ve “Yolcu” eserleri de yer alıyor. Öney, Musa Eroğlu ve Ali Ekber Çiçek’in eserlerinin yanı sıra geleneksel türküleri de seslendiriyor. Kadın ağzı türküleri tercih eden Feryal Öney, Kırıkkale, Yozgat, Kırşehir yöresinin ezgilerinde yılların getirdiği deneyimini yansıtıyor. Sözleri Öney’e, müziği Kardeş Türküler’de bir dönem sazı ve düzenlemeleriyle yer alan Barış Güney’e ait bir beste çalışması da değerlendirilmiş. Albümde düzenlemeleri BGST’den Vedat Yıldırım, Ayhan Akkaya ile Barış Güney yapmışlar. Yozgat’tan kadın ağzı bir türkü olan “Aynalı Körük”, düzenlemeleri de yapan BGST’li müzisyen Shrek3 Bulutlar Geçer lerin çoğunlukta olduğu kadınlardan oluşan bir grup tarafından çalınıp söyleniyor. Kırşehir’den bir bozlak olan “Sarı Yazma”da ve Musa Eroğlu’nun “Bulut” eserlerinde Öney’in başarılı yorumu özellikle dikkat çekiyor. Sözleri anonim, müziği Musa Eroğlu’na ait Kozanoğlu’nun başında Aysel Yıldırım, büyük romancı Yaşar Kemal’in İnce Memed romanından bir pasaj okuyor. Albüm kitapçığında türkülerin yanında Yaşar Kemal’in Ağrı Dağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi, Ölmez Otu, Sarı Sıcak romanlarından pasajlara yer verilmiş. Öney 1996 yılında Güvercin Müzik tarafından yayımlanan “HardasanAzeri Şarkıları” albümünü Kardeş Türküler’le birlikte hazırlamıştı. devam filmleri adeta istila edecek. Aralarında Örümcek Adam, Karayip Korsanları, Simpson Ailesi, Hannibal Lecter ve Harry Potter’ın da bulunduğu sinemanın ünlü kahramanları, yıl içinde yeni filmleriyle izleyici karşısına çıkacak. BBC’nin sitesindeki habere göre, Sam Raimi’nin yönettiği “Örümcek Adam’’, üçüncü serüveniyle 4 Mayıs’ta hayranlarıyla buluşacak. Geçen yılın gişe rekortmeni “Karayip Korsanları’’nın gemisi 25 Mayıs’ta ikinci serüveniyle yeniden açılmaya hazırlanıyor. Animasyon film “Shrek3’’, 18 Mayıs’ta gösterime girecek. (Fotoğraflar: AA) Karayip Korsanları 2 porno film furyası başlamıştı. Birçok sinema sanatçısı çekilmişti. O dönemi kenarda atlatanlar hâlâ varlıklarını sürdürüyor, ama diğerlerini de kimse hatırlamıyor bile. Müzik piyasası da böyle bir kötü durumun içinde. Tipler, parçalar hepsi birbirine benziyor. Bu sürecin tamamlanmasını beklemek lazım. Seyhan Müzik’le 2 albüm için sözleşme yaptım. Bunu yerine getirdikten sonra sektör düzelmezse ciddi bir ara vereceğim.” unu nasıl anlayacağız? Nasıl anlamamız isteniyor acaba? Alman sosyal demokratlarının bu ülkede yaşayan çocukların okul öncesinde, yürümeye ve konuşmaya başlar başlamaz, devlet desteğindeki çocuk yuvalarına alınıp burada “parasız” eğitilmesi yolundaki çıkışı, pek yankı uyandırmadı. SPD Genel Başkanı Kurt Beck, bu projenin kendilerini sağ partilerden farklılaştıracağını düşünüyor olmalı. Yani küçükler, 2010 yılından itibaren, finansman sorunu çözülürse eğer, bir yaşını doldurunca yuvaya gitme ve burada tüm gün eğitilme hakkı kazanacaklar. İyi. Bunun, sadece çocuk sahibi olmak isteyen genç insanları desteklemeyi amaçladığı söylenebilir. Herhalde de öyledir. Tamam... Tamam da, nüfusu gerileyen Almanya’da, dışarıdan gelen yabancılara bağımlı bir üretim yapısının sorunları, bu girişimde veya “projede” etkili olmasın sakın? Böyle düşünmek çok mu yanlış olur? ??? Bebek yaştaki yabancıların, bu yöntemle, Almanca ve Alman kültürünün “dışında” büyümeleri, bir başka dil ve kültürün belirleyici etkisi altında ilk deneyimlerini edinmeleri engellenmiş olacak. Böylece “Almanlık”tan çok kendi ailevi köklerinden gelen sinyalleri öne çıkarmaları, zamanla ülke içinde ve ülke içinden kaynaklanan bir “kültürler çarpışmasının” nesneleri haline gelmeleri önlenebilecek. Aslında buna itiraz etmek için ortada büyük nedenler bulunmuyor. Ancak birileri çıkıp da “asimilasyondur bu” derse, ona ne yanıt verilecek? Almancadaki asimilasyon sözcüğü, Türkçedeki kadar ağır bir haksızlık vurgusu içermediği için, belki yanıt bile vermek gerekmeyecek. Bunlar olabilir; sosyal demokratların artık iyice sağın merkezine yerleştiğini söylemek de önemli değil. Görünen köy kılavuz istemez. Ama herhalde solcuların, ilericilerin veya aynı anlamda olmak üzere sosyalistlerin söyleyeceği şeyler vardır. Bundan 90 yıl önce Türkiye’nin bölüşülmesi sürecinde Anadolu halkının başına gelmiş kanlı bir felaketin pazara çıkarılıp Avrupa’dan solculuk izni almaktan daha önemli olduğu bile ileri sürülebilir. Sosyalistim deyince, sosyalist olunmuyor. Kim bu alanda bir “başsosyalistin”, ülkesini “babalar gibi satan” Gorbaçov’un eline su dökebilir? ??? Galiba sadece neoliberal dalganın demokrasi reçeli sürülmüş versiyonlarına kafa tutabilen solcular, geçmişteki sosyalizm deneyimlerinin önemini kavramışlarsa, bir şeyler ileri sürebilecekler. Biz, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde, sosyalist ülkelerdeki her girişimin nasıl karalandığını iyi biliyoruz. 1989 öncesi “Soğuk Savaş” ile 1989 sonrasındaki “Sıcak Barış” döne B Devam filmlerinin istilası lk günlerini yaşadığımız İ 2007 yılında beyazperdeyi dev bütçeli
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle