07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 Küreselleşmeyle birlikte sınırlı savaş teorisinin öngördüğü kontrol edilebilir düşmanlık ve yıkım anlayışı artık geçerli değil C dizi 12 OCAK 2007 CUMA Tehdit kavramı şekil değiştirdi oğuk Savaş dönemine kadar orduların temel fonksiyonları, ülkelerin toprak egemenliklerine bir saldırı olduğunda onları sınırda karşılamak ve olabildiğince büyük bir hızla onları yok etmekti. Saldırılmadan saldırma, tehditleri dışarıda karşılama gibi kavramlar henüz stratejik planlamalarda öne çıkan unsurlar değillerdi. “Güvenliközgürlük ilişkisi” denkleminde güvenlik daha ağır basmakta, kimin güvenliği sorusuna cevap verilirken “ulusdevletin” güvenliği toplumsal güvenlikten önde gelmekteydi. Bölgesel tehdit doktrinleri, bu mihverde oluşurken, global çatışmalar ise paktlardaki büyük devletlere bırakılmıştı. Paktlara üye olmayanlar da tarafsızlık ve bağlantısızlıklarını ilan ederek, sessizliği, tepki S sizliği esas almıştı. Böylece tehdit altında olan veya öyle düşünen ülkeler, en ideal yol olarak yerli askeri imkânları artırarak tehditle baş etmeye çalışırlardı. “Askeri güvenlik kaygıları, diğer bütün güvenlik kaygılarından daha öncelikli konumdaydı. Soğuk Savaş askeri tehditler genel anlamda simetrik bir dü zlemde tanımlanmaktaydı.” Tahrip gücü yüksek nükleer silahların varlığı ise kutuplar arasında genel bir denge oluşturmakta, tedrici olarak artan konvansiyonel askeri yapılanma ve si lah teknolojisinde meydana gelen gelişmeler, karşılıklı caydırıcılık esasına dayanmaktaydı. Değişimi tetikleyen olaylar, SSCB’nin kapitalist ekonomi karşısında iflas ettirilerek söndürülmesi ve dünyanın tek kutuplu ABD hegemonyasına girmesi ile sonuçlanmıştır. Böylece bilgi çağının ortaya çıkmasını sağlayan ve bilgi devrimi olarak izah edilen küreselleşme ile tehdidi önleme konseptlerine, asimetrik tehdit kavramı, terorizmin uluslararası boyuta taşınması ve kitle imha silahlarının yayılması başlıklarını eklemek gerekmiştir. A Göç sorunu, bölgesel çatışmalara ve ekonomik buhranlara neden oluyor. (Fotoğraf: REUTERS) Küreselleşmenin sonuçları: Uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı üreselleşmenin önemli sonuçlarından biri de, uyuşturucu ve her türlü silah ve insan kaçakçılığı ile göç sorunudur. Esasen göç, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sosyal ve güvenlik problemlerinin de önemli sonuçlarından biridir. Yılda 200 milyon kişiyi bulan göç sorunu, bölgesel çatışmalara ve ekonomik buhranlara yol açmaktadır. Ayrıca AB ülkeleri tarafından artık mültecilerin iş bulmak için Kuzey Afrika, Ortadoğu, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden göç ederek gelmeleri tehdit unsuru olarak görülmektedir. ABD de Meksika ve Güney Amerika’dan yapılan insan göçünü aynı şeklide algılamaktadır. 1960 yılında 1.4 milyon olan ABD’deki mülteci sayısı, 1982 yılında 10 milyon, 1995 yılında ise 23 milyona yükselmiştir. Küreselleşme retoriği ile gelişmiş ülkelere, gelişmemiş ülkelerden önemli miktarda uyuşturucu ve insan kaçırılmaktadır. K ne yapabileceği ve ne vasıtayla gelebileceği bilinmezliğine göre yeni düzenleme gereksinimi duymaktadırlar. Örneğin, klasik dönem olarak ifade edebileceğimiz İkinci Dünya Savaşı sonrası 45 yıllık sürede, özel kuvvetlere duyulan ihtiyaç bugünkünden oldukça farklı olduğu için, bugün ülkeler terorizm ve mafya ile mücadele ile lokal operasyonlara yönelik özel ve profesyonel birlik sayısında artırmaya gitmektedirler. Küreselleşme ile ortaya çıkan asimetrik tehdit, saldırganın muhatabından göreceli olarak daha zayıf olmasına karşın muhatabının zafiyetlerinden SİMETRİK TEHDİT yararlanmaya yönelerek oluşturduğu tehdit olarak tanımlanmakta ve “asimetrik tehdit”, ani ve hazırlıksız saldırıyla karşı karşıya kalma olasılığıKlasik muharebelere göre şekillenen ornı artırmaktadır. Dünyada iki kutuplu cepheleşdular, bu değişimle, düşmanın kim olduğu, menin sona ermesi ve geleneksel tehdidin değişmesi, Avrupa’daki ortak güvenlik sistemlerini de yeniden şekillendirmiştir. Bu bağlamda, merkezi ve Doğu Avrupa daha güvenli ve istikrarlı bir ortama kavuşmuştur. Ancak bazı siyaset bilimcilerinin “İkinci Ortadoğu” olarak niKüreselleşme, telendirdikleri Balkanlar ve Kafkasdoğurduğu ağır lar bölgesi, yeniden alevlenen etnik ekonomik çatışmaların doğurduğu istikrarsızbuhranlar ile etnik lık, tüm bölge ülkeleri için yeni tehlikeleri ve tehditleri de beraberinde homojenliği getirmiştir. olmayan Eskiden potansiyel tehdit teşkil azgelişmiş edebilecek ülkelerin, sadece askeri ülkelerde, radikal güçleri çerçevesinde şekillenen tehdit kavramı, bugün artık; akımların Bölgesel krizler ve etnik çatışgüçlenmesine ve malar, mikro milliyetçilik Çeşitli radikal akımlar ve mikro milliyetçilik, ile etnik Ülkelerdeki siyasi ve ekonomik ayrımcılığın istikrarsızlık ve belirsizlikler, giderek artmasına Kitle imha silahları ve uzun neden olmuştur. menzilli füzelerin yayılması, Bunun en tipik Köktendincilik, Uyuşturucu, her türlü silah ve örneklerinden biri insan kaçakçılığı ile göç sorunu, de Boşnakların, Uluslararası terorizm şeklinde tüm dünyanın ortaya çıkan tehdit ve riskler, gözü önünde Tehdit kavramının şekil değiştirmesi ile postmodern orduya olan etnik soykırıma ihtiyaç şeklinde sıralanmaktadır. uğratılmasıdır. Gelinen noktada, gelişmekte olan yoksul ülkelerin şiddetli bir çatışmaya dahil olması veya maruz bırakılması olasılığının, zengin bir ül(Fotoğraf: AP) keye göre çok daha fazla olduğu dikkate alındığında, sanırım küreselleşmenin sonuçları bağlamında getirdikleri ile asimetrik savaş daha iyi anlaşılacaktır. ABD, yeni düşmanını yarattı oğuk Savaş döneminin bitmesi, köktendinci faaliyetlerin artışına neden olmuştur. Birçok İslami örgüt, Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği tarafından desteklenmişlerdir. Bu örgütler, giderek güçlenmiş ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye başlamışlardır. Soğuk Savaş’ın son bulması ile toplumuna bir düşman göstererek toplum dinamiklerini arkasına almaya endeksli ABD yönetimleri, yeni dünya düzeni kapsamında Müslüman dünyasını “radikal İslam”, “İslamofaşizm” ve “terörist kaynakları” olarak lanse ederek yeni düşmanını yaratmıştır. Küreselleşme ve asimetrik savaşın sonuçları, özellikle İslam dinine mensup coğrafyada, köktendinciliği körükleyen ana nedenlerdendir. Köktendincilik, terorizmi besleyen önemli damarlardan biridir. Dünyadaki hızlı gelişim ve teknolojik değişime ayak uyduramayan ülkelerde, insanlardan bir kısmı kurtuluşun ancak din sayesinde mümkün olabileceği savıyla dine sarılmakta ve teokratik yönetime ulaşmak için teröre başvurmaktadırlar. El Kaide, Hizbullah gibi. 11 Eylül saldırısı ile tüm dünya ciddi bir şok dalgasına maruz kalırken olayın vahameti yanında, artık bütün ülkelerin terör tehdidi altında ve vurulabilir olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalınmıştır. Böylece, ABD’de ve müteakiben AB’de meydana gelen terör dalgası, yıllarca Türkiye’nin anlatmaya çalıştığı ama sağır kulaklara duyuramadığı gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. DÜŞMANLIK ÖĞESİ ARTTI Küreselleşme, aynı zamanda günümüz savaşlarındaki düşmanlık öğesini inanılmaz ölçülerde arttırmıştır. Sınırlı savaş teorisinin öngördüğü kontrol edilebilir düşmanlık ve yıkım anlayışı artık geçerli değildir. Bir yandan teknolojik imkânlar siyasi liderlere toplumlarını düşmanlarına karşı kolayca yönlendirme imkânını verirken, diğer yandan da aynı gelişmiş olanaklar günümüz savaşlarını artık bir ölümkalım mücadelesine dönüştürmektedir. Böylece 1990’lardan sonra dünyanın çeşitli bölgelerinde bölgesel çatışmalar ve etnik kavgalar ortaya çıkmıştır. Balkanlar’da SırpBoşnak, Kafkaslar’da ÇeçenRus, Ortadoğu’da FilistinLübnanİsrail gibi. Küreselleşme, doğurduğu ağır ekonomik buhranlar ile etnik homojenliği olmayan azgelişmiş ülkelerde, radikal akımların güçlenmesine ve mikro milliyetçilik ile etnik ayrımcılığın giderek artmasına neden olmuştur. Buna Boşnakların tüm dünyanın gözü önünde etnik soykırıma uğratılması, Çeçenlerin bağımsızlık mücadelesi ve Rusya’ya karşı terör yoluyla tepkilerini örnek vermek mümkündür. S Soğuk Savaş’ın son bulması ile toplumuna bir düşman göstererek toplum dinamiklerini arkasına almaya endeksli ABD yönetimleri, yeni dünya düzeni kapsamında, Müslüman dünyasını “radikal İslam”, “İslamofaşizm” ve “terörist kaynakları” olarak lanse etti. “Sri Lanka’daki Tamil gerillaları gibi bazı ayrılıkçı gruplar, yurtdışındaki yandaşlarından malzeme ve para yardımı almak için interneti kullanmışlardır. Meksikalı Zapatista gerillaları merkezi otoriteye karşı ayaklanmaları karşısında, askeri güç kullanan Meksika hükümetine karşı ülke dışındaki, medya, internet, diğer ülkelerdeki sivil toplum örgütleri (STÖ), vakıflar, baskı grupları, lobiler ve hükümet dışı organizasyonları kullanmıştır. Bir nevi bilgi operasyonları icra edip, Meksika hükümeti üzerinde küresel, bölgesel ve ülkesel baskı oluşturarak hükümeti askeri güç kullanımından vazgeçirmiştir.” Bir avuç Ukraynalı gencin oluşturduğu, Doğu Avrupa Açık Üniversitesi’nin ve Soros Vakfı’nın kurucusu George Soros’un finanse ettiği, uluslararası kuruluşların ve STÖ’nün desteklediği, internet ortamında da faaliyet gösteren “PORA” adlı sivil hareket, kitleleri tetikleyerek tek bir çağrıda başkent Kiev’de hükümeti protesto için 200 bin kişi toplamıştır. Benzer bölgesel ve uluslararası destekleri olan Sırbistan’daki “OTPOR” ve Gürcistan’daki “KMARA” sivil hareketlerini model alan “PORA”, 2004 seçimleri için Miloşeviç’i deviren Sırp STÖ’lerinden eğitim alarak ülkelerine döndü. 9 bini aşkın genci örgütleyerek Ukrayna’yı köy köy, kasaba kasaba dolaşarak seçmenlerin oy vermeleri için propaganda faaliyetleri icra etti. Ukrayna Gizli Servisi’nin her türlü sindirme çabalarına rağmen, geceligündüzlü parlamento, başbakanlık binalarını kuşatma altında tutan insanlara, Rusya ve güdümündeki Ukrayna yönetimine karşı oylarıyla tavır almalarını söyleyerek amaçlarına ulaştılar. “Romanya’da yüzlerce genç, aylar boyunca ülkeyi gezerek halka rüşvet ve yolsuzluklara karıştıkları belirlenen 153 ismi içeren broşürleri dağıtarak, şaibeli kişilere oy vermemeleri için KARA PARA Gelişmiş ülkelerin, yeni dünya düzeninde en fazla kaygılandıkları sorunlardan biri olan bu konu, mafya oluşumlarını güçlendirirken, önemli miktarda kara paranın da kontrol dışına çıkmasına ve bu paranın önemli bir kısmının terör örgütlerine akmasına sebep olmaktadır. Yıllık bir trilyon doları bulan uyuşturucu ticareti, kara para, mafya, insan kaçakçılığı gibi sektörlerden terör örgütlerine para akmaktadır. İllegal gruplar, buralardan elde ettikleri paraları, profesyonellerin yönettiği finans ve yasal ticaret piyasalarında kullanarak güçlerine güç katmaktadırlar. İnternet, uydu telefonu, televizyon yayıncılığı, cep telefonu, dizüstü bilgisayarları gibi iletişim teknolojilerinden faydalanarak bilgiye ulaşma, onu istihbarata dönüştürme ve geniş kitlelere propaganda yapma imkânını yakalamışlardır. sı, sadece kâr amaçlı şirketleri değil, terör örgütlerini de değişime uğratırken terör örgütleri küreselleşmenin sunduğu nimetlerden faydalanarak finans sorunlarını çözmektedirler. “İletişim teknolojilerindeki gelişmeler terör örgütlerinin örgütlenme modellerini tıpkı büyük şirketler gibi değişime uğratmış, örgütlerde bürokrasi azalmış, yatay örgütlenme modelleri ön plana çıkmıştır.” Böylece karar alma süreçleri kısalırken eylemlerin engellenmesi için gereken reaksiyon süresi azalmıştır. Merkezden bağımsız hareket edebilen, kendiliğinden eylem kararları alabilen, ekonomik bağımsızlığı olan, şubelere bölünmüş örgüt yapıları ortaya çıkmıştır. SİLAHLI KUVVETLERE İHTİYAÇ ARTIYOR 11 Eylül saldırısı ile dünya ciddi bir şok dalgasıyla karşı karşıya kaldı. (Fotoğraf: AP) TERÖR KÜRESELLEŞTİ Terörü beslemenin veya göz yummanın mükâfatının olamayacağı, bu silahın bir gün mutlaka hamilerine de döneceği gerçeği ortaya çıkmıştır. Küreselleşme, ekonomik, sosyal ve askeri değişimin yanı sıra terorizm de yeni şekli ile hızla yeni dünya düzenine uyum sağlarken, aslında yukarıda saydığımız ekonomik ve sosyal dalgalanmaların sonucu olarak, kendisine geniş bir destek ve finans imkânı bulmuştur. Çokuluslu şirketlerin ortaya çıkması gibi, çokuluslu terör örgütleri de ortaya çıkmış ve terör küreselleşmiştir. Aşağıda vereceğimiz örneklerin tümü teröre matuf olmasa da teknolojinin getirdiklerinin nasıl kullanıldığının tipik ampirikleridir. çağrıda bulundular. Bir nevi bilgi operasyonu aracı olan broşürlerdeki kara listenin arkasında Helsinki Komitesi, Demokrasi Birliği, Özgürlük Evi, Uluslararası Saydamlık Hareketi, Açık Toplum Vakfı gibi toplam 12 adet STÖ, vakıf ve hükümet dışı organizasyonların desteği vardı.” İLETİŞİM TEKNOLOJİSİ Gördüğümüz gibi terör veya sosyokültürel olaylar ile ülkelerin iç sorunları, zekice kullanılan yöntemler ve araçlarla etkili ve yıkıcı saldırı silahlarına dönüştürülebilmektedir. Küreselleşme, terör örgütlerinin elini güçlendirmekte, ulaşım ve iletişim teknolojilerindeki gelişme ile mal, hizmet, insan, bilgi ve finansın serbestçe, hızlı yer değiştirmesini sağlamaktadır. Ulusal sınırların engel olmaktan çıkma Terör örgütlerinin asıl hedefi, devlet otoritesini ortadan kaldırmak ve toplumda derin yaralar açıp, güvensizlik oluşturmaktır. Terorizm, toplumun sosyokültürel yapısına verdiği zararlar ile toplum içinde kutuplaşmaları doğurur ve derinleştirir. Bu durum iç göçlere, ekonomik dengelerin sarsılmasına ve kargaşaya sebep olur. Böylece teröre maruz kalan devletler, mali kaynaklarını terörü önlemeye ayırmak zorunda kaldıklarından, bu durum tüm toplumu etkileyen bir nitelik haline gelir. Bu konuda en çarpıcı örnek ülkemizdir. PKK terör örgütünün yaklaşık 20 yıllık bilançosu 35.000 kayıp ve 100 milyar dolarlık mali yüktür. Ayrıca El Kaide terör örgütünün tüm dünyada yaptığı tedhiş hareketleri ve bunları önlemeye yönelik çalışmaları her gün görmekte ve yaşamaktayız. Gelişmiş ülkeler, yeni dünya düzeni ve yukarıda saymaya çalıştığımız tehditleri önlemeye yönelik arayışlarına devam etmektedirler. Bu kapsamda, silahlı kuvvetlere duyulan ihtiyacın küreselleşme ile azalacağı tezlerine rağmen bu ihtiyaç giderek artmaktadır. Japonya, silahlı kuvvetlerini geliştirmek için BM’den izin talebinde bulunmakta, Almanya ise daha gelişmiş silahlar üretmektedir. Ancak tehdit artık klasik olmaktan çıktığı için gelişmiş ülkeler postmodern ordu anlayışına yönelmişlerdir. S Ü R E C E K NÜKLEER SİLAHA YÖNELME İki kutuplu dünyada, kitle imha silahlarına sahip olma belli ülkelerin tekelinde iken, global dönüşüm sayesinde gelişmekte olan ülkeler de nükleer silah üretme gayreti içine girmiş veya üretici olmuşlardır. Gelişen internet bağlantısı ve teknolojik kaçakçılık bilgiyi ulaşılabilir kılarken, teknolojik hareketlerin daha da mobilize olmasını sağlamıştır. Örneğin, dünyanın fakir ülkelerinden biri olan Kuzey Kore’nin nükleer silah denemesi gibi. SSCB’nin dağılmasıyla kolayca ulaşılabilecek nitelik kazanan nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar da tehdide farklı bir boyut kazandırmaktadır. Bununla birlikte, bilgiye hızlı ulaşmak, ucuz maliyetli kimyasal ve biyolojik silahların üretimi imkânını da artırmıştır. ABD hükümeti, her sene önemli bir miktar parayı, Sovyet silah teknolojisinin ve imkânlarının tehlikeli ellere geçmemesi için harcamaktadır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle