Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 GÜNCEL C haberlerin devamı Akdeniz’i de kapsayan Güney Avrupa’da binlerce kişi aşırı sıcaktan ölecek 12 OCAK 2007 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Son Marifet: Talat’ın Yanında Askere Karşı Olmak! ıbrıs sorununun çözümünde “bir adım önde olma” merakı, Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yararlar sağlıyor. RTE’nin Allahlık iki sloganından biri, Rumlardan bir adım önde olmak! Öteki ise çözümsüzlük çözüm değildir diye yola çıkıp, çözümü zora sokmak, ulusal yararlarımızı yabancılara teslim etmek! Günlerdir Lefkoşa’nın bölünmüşlüğünü simgeleyen Lokmacı Kapısı açılsın mı açılmasın mı tartışmaları sürüyor. Rum kurnaz. Her konuda Türklerin bir adım önde olma tutkusuyla harekete geçmesini bekliyor. Aylarca önce Lokmacı Kapısı’nın açılması için hiçbir koşul öne sürmeyen Papadopulos, MA Talat’ın kararını uygulamaya koyacağına inanır inanmaz... Rum tarafındaki barikatı da yıkar, bölünmüşlüğün ortadan kalkmasına ilk harcı da koyarız ammaaa... ...O bölgeyi askerden de mayınlardan da temizle. Türk ve KKTC bayraklarını kaldır gibi koşullar öne sürdü. Bu koşullar askerin Kıbrıs’tan tamamen çekilmesine ilk adım. Dışişleri’nin idareimaslahatçı açıklamaları bir yana; RTE, Talat’ın attığı bir önde adımdan herhalde memnun. Bakmayın her fırsatta TSK’yi övmesine. Kimi çıkışlara karşı sessiz kalışına da inanmayın. İçinden AB’nin durmadan yinelediği gibi askerin etkisinden kurtulmaya can atıyor. RTE, askerle Talat’ın karşı karşıya gelmesine sessiz kalıyor. Kapının açılmasını “Rumlarla eşzamanlı hareket etme” koşuluna bağlayan askere Talat’ın direnmesini içinden alkışlıyor. ??? Talat, askere direnerek kapıyı açmaya giriştiği için anavatan saymadığı Türkiye’deki asker düşmanlarından tam destek alacak. Dünkü gazetelere bakın; hepsi Talat’ın yanında, askere karşı! Türkiye’yi komşu bir ülke sayan Talat da, Rumlar gibi Türk askerini işgalci bir güç olarak görüyor, ama şimdilik söyleyemiyor. Ne ki, her hareketiyle askere karşı olduğunu duyumsatıyor. Türkiye’den bir an önce kurtulmak istiyor ve askerin Kuzey Kıbrıs’tan ayrılmasını öne süren bütün planlara karşı çıkmayı aklının ucundan bile geçirmiyor. Bu adamın meşrebini, Türkiye’ye olumlu bağlantılar sergileyen maske altındaki gerçek yüzünü asker pekâlâ biliyor. ??? Madem ki, Dışişleri yaptığı açıklamada, “Bu konudaki nihai karar ve inisiyatif KKTC makamlarına ait bir husustur” dedi. Bağımsız KKTC’ye şapka çıkarttı. Madem ki bu adamdan Türkiye Cumhuriyeti asker ve mayın temizleme gibi Rum koşullarına uygun hareket etmeyeceğine dair güvence istedi ve aldı. Madem ki bu adam Türkiye’nin ayak bağı olduğuna inanıyor. Madem ki, KKTC’de “Bu memleket bizim, biz yöneteceğiz” pankartları açılıyor. Öyleyse: Bu adamı uluslararası diplomasi ormanına salıvermeli. Türkiye’siz yaşamanın, İnönü’nün büyük devletlerle ilişkiler için söylediği gibi “ayılarla yatağa girmenin” ne demek olduğunu görüversin! İklim Avrupa’yı bölecek ANKARA (AA) Küresel ısınmanın, Avrupa’nın kuzey ve güneyini farklı etkileyeceği bildirildi. Avrupa Komisyonu’nun gelecek hafta onaylaması beklenen, küresel ısınmanın Avrupa kıtası üzerine etkisi konusundaki ilk kapsamlı rapora göre, yüzyılın ortalarında soğuk Kuzey Avrupa küresel ısınmadan yarar sağlayabilecekken Akdeniz su ve turist sıkıntısı çekecek. Raporda, Kuzey Avrupa’da soğuk yüzünden daha az insanın öleceği, tarımda hasadın artacağı ve Kuzey Denizi sahilinin yeni “Riviera’’ olacağı belirtiliyor. Ancak küresel ısınma yüzünden zengin Kuzey Avrupalılar artık tatillerde Güney Avrupa’ya akın etmeyecekler. Bunun da İtalya, İspanya ve Yunanistan turizmini dolayısıyla ekonomisini derinden etkilemesi bekleniyor. Dünyada, yaklaşık 100 mil Petrodemokrasi! KÜRESEL ISINMADAN TÜRKİYE DE ETKİLENECEK Haber Merkezi Küresel ısınmanın “yıkıcı” etkileri Türkiye’de de kendisini göstermeye başladı. Çok sayıda göl kuruma tehdidi yaşarken bazı bölgelerde de ocak ayını yaşamamıza karşın kış mevsimi hâlâ gelmedi. Uzmanlar, Avrupa’yı vurması beklenen “çöl sıcakları’’ nedeniyle İstanbul ve Ankara’da yaz aylarında sıcaklığın 40 dereceyi aşabileceğini belirtiyor. Uzmanlara göre, güneyden gelerek Avrupa’yı etkisine alan sıcakların Türkiye’yi de etkilemesi olası gözüküyor. Türkiye’de küresel ısınmanın birinci derecede etkisini gösterdiği yer Van Gölü. Göl ve çevresinde yıllık ortalama sıcaklık 1 derece arttı ve Van Gölü kurumaya başladı. İzmit’teki Yuvacık Barajı’ndan sonra Bolu’da sulama amaçlı kulanılan Gölköy Barajı’nın da dibi göründü. Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı raporunda da iklim değişikliğinin önümüzdeki yıllarda Akdeniz’i cehenneme çevireceği vurgulandı. Vakfın araştırmasına göre, Türkiye’nin en önemli 13 gölü için tehlike sinyalleri çalmaya başladı. I K yon turistten altıda biri tatillerini Güney Avrupa’da geçiriyor. Rapora göre, küresel ısınma yüzünden Avrupa’nın kuzeyinde giderek daha az insan soğuk yüzünden öle cek. Bununla birlikte güneyde sıcaklıkların artması on binlerce daha fazla ölüme yol açacak. Financial Times’ın ele geçirdiği rapora göre, Avrupa’da 3 derecelik ısı ar tışıyla 2071 itibarıyla yılda 87 bin daha fazla kişi yaşamını yitirecek. Isı artışını 2.2 dereceyle sınırlarsa ölüm artışı yılda 36 binde kalabilecek. Köprü gitti, tartışma bitmedi Reşat AKAR LEFKOŞA Genelkurmay’ın olumsuz görüş belirtmesine karşın Dışişleri’nin “Karar KKTC’nindir” şeklindeki tavrı üzerine Lefkoşa’yı ikiye bölen Lokmacı Kapısı’ndaki köprü Lefkoşa Türk Belediyesi ekiplerince kaldırıldı. Köprüyü kaldırma çalışmalarına Kıbrıs Türk ve Rum basınının yanı sıra yabancı basın mensupları da büyük ilgi gösterdi. Köprünün kaldırılması, Kıbrıs’taki siyasi tartışmaları ve iktidarmuhalefet çatışmasını durdurmaya yetmedi. Köprünün kaldırılması kararıyla ilgili olarak KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ı eleştiren ana muhalefetteki Ulusal Birlik Partisi’nin yeni genel başkanı Tahsin Ertuğruloğlu, “Bu karar, hem KKTC’ye hem de Türkiye’ye zarar verdi” derken, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güvence ve garantörlüğünün tartışılır hale geldiğini savundu. Lokmacı hakkında verilen kararın, Kıbrıs Rum tarafına propaganda malzemesi yarattığı görüşünü dile getiren Ertuğruloğlu “Köprü bu iktidarın döneminde, geçişe açılması amacıyla inşa edilmişti. Şimdi Rum tarafı istedi diye kaldırılmış ve KKTC’nin egemenliği de tartışılır hale gelmiştir” dedi. KARŞILIK YOK Rum kontrolündeki duvarın yıkılması için onayı gereken Papadopulos şartlar öne sürüyor. Rum lideri, Lokmacı’da yaşanan olaylar nedeniyle Talat’ın inandırıcılığını yitirdiğini savunurken, KKTC’deki ana muhalefet partisi lideri Tahsin Ertuğruloğlu, köprünün tek yanlı kaldırılmasına tepki göstererek “Karar, KKTC’nin egemenliğini ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güvencesi ve garantörlüğünü tartışılır hale getirdi” iddiasında bulundu. macı’da köprü inşa ederek yarattığı “yasadışılığı” ortadan kaldırması, bunu yaparken de bir iyi niyet gösterisinden söz ederek, karşılık istemesinin doğru olmadığını savundu. Lokmacı’daki Rum duvarının (Ledra Kapısı) yıkılması için gerekli önşartların Aralık 2005’te Birleşmiş Milletler’e yazılı olarak sunulduğunu anımsatan Papadopulos, bu şartlara yeni ilavelerin yapılmadığını kaydetti. Papadopulos’un önşartları 3 başlık altında toplanıyor: 1 Bölgedeki mayınların temizlenmesi. 2 Askerlerin karşılıklı olarak çekilmesi. 3Yıkılmaya yüz tutmuş binaların tamir edilmesi. AKEL lideri ve Rum Meclis Başkanı Dimitris Hristofyas da Rum resmi yayın kuruluşu RİK’e yaptığı açıklamada, Lokmacı Köprüsü’ne ilişkin gelişmelerin Talat’ın saygınlığını yaraladığını savundu. Hristofyas “İşgal altındaki topraklarda karar sahibi Türk ordusudur” dedi. Rum hükümetinin küçük ortağı Sosyalist EDEK Başkanı Yannakis Omiru ise gelişmeleri yorumlarken yaptığı açıklamada, Kuzey Kıbrıs’taki idarenin Türk askerinde olduğunu iddia ederek Talat’ın, Türkiye tarafından alınan kararların esiri olduğunu savundu. ARŞIDA UTANÇ DUVARI VAR Köprünün kaldırılmasına ilişkin çalışmaları yerinde inceleyen KKTC İçişleri Bakanı Özkan Murat da “Biz köprüyü kaldırdık, fakat karşı taraftaki utanç duvarının da kaldırılması ve barikatın açılması gerekir” dedi. Papadopulos’un, “Köprü kalksa bile bu yolun açılacağı anlamına gelmez” şeklindeki açıklamasına dikkat çeken Özkan Murat, “Türk tarafı yine elini uzattı ama görünen o ki elimiz havada kalıyor” şeklinde konuştu. PAPADOPULOS: K Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Tasos Papadopulos ise Genelkurmay ile Talat arasındaki köprü tartışmalarını istismar etmeyi sürdürüyor. Fileleftheros gazetesinin haberine göre “Müzakere ettiğimiz kişinin (Talat’ın) inandırıcılığı yaralanmıştır” diyen Papadopulos, KKTC liderinin, Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili konularda karar verme konumunda olmadığını iddia etti. Papadopulos, Türk tarafının Lok Lokmacı’ya AKP formülü! ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) KKTC’de Lokmacı Barikatı’ndaki üstgeçide ilişkin tartışmalar sürerken, AKP krizin aşılması için yeni bir formül buldu! AKP’nin formülüne göre Rum lider Tasos Papadopulos, üstgeçidin karşısındaki kapıyı faaliyete sokmazsa, köprü yeniden yerine konulacak. AKP’li yöneticiler, Lokmacı Barikatı’nın karşısındaki sınır kapısının açılmasına Rum yönetimi lideri Papadopulos’un karşı çıktığını, ancak Lefkoşa’nın Rum kesiminin Belediye Başkanı Eleni Mavru’nun kapının açılmasına “evet” dediğini dile getirip, Türk tarafının Mavru’ya bir jest olarak köprüyü kaldırmak istediğine işaret ettiler. Konuya ilişkin olarak bilgi veren AKP’li bir yönetici, üstgeçidin Rumların adım atmaması du MİT’in Uyarısı Baştarafı 1.Sayfa’da temlerle yürütülür; bir açıklığa gerek görülmüşse, bunun çok önemli gerekçeleri var demektir. Açıklamasında, MİT, ulus devletler konusunda uyarılar yapıyor, küresel ekonomi ve teknolojik devrim sürecinde çoğu devletin ulusal egemenliklerini yitireceklerine işaret ediyor; Türkiye’nin bu alanda hazırlıksızlığını ve yetersizliğini vurguluyor. Kısacası MİT, ulus devletin tehdit altında bulunduğunu kamuoyuna açıkça duyurmaktadır. Hiç kuşkusuz daha önce, görevi gereği, kapalı resmi uyarılarını da ilgili makamlara yapmış olması gerekiyor. Ancak MİT’in kamuoyunu açıkça uyarmak ihtiyacını duyması düşündürücüdür. Türkiye’de Atatürk’ün kurduğu ulus devlet dışardan ve içerden işbirliğiyle kuşatılmış bulunuyor; MİT’in uyarısı yerli yerindedir. rumunda yeniden kurulacağını söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP grup toplantısının ardından TBMM’den ayrılırken, gazetecilerin soruları üzerine Türkiye’nin garantör bir ülke olduğunu anımsattı. Erdoğan, ‘’Bizim tanıdığımız bir devlet değil mi? Oranın bir cumhurbaşkanı, bir hükümeti yok mu? Nihai kararı onlar verir. Bize de saygı duymak düşer. KKTC kararını vermiştir’’ diyerek, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a destek verdi. Lokmacı Barikatı’ndaki üstgeçidin kaldırılması konusu, cuma günü Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’ndaki toplantılarda ele alınmıştı. Talat, Ankara’daki temaslarının ardından geçidin kaldırılacağını, bu konuda fikir birliği sağlandığını açıklamıştı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, adımların karşılıklı atılması gerektiğini belirterek Türk tarafının geçidi kaldırmasına karşılık Rumlardan da eşdeğer bir jest istemişti. AİHM’ye göre Türkiye haksız PARİS (AA) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2. Dairesi, Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı’nın Türkiye aleyhine yaptığı başvuruda, Türkiye’yi haksız buldu. Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı’nın 1997 yılında yaptığı başvuruyu karara bağlayan AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) mülkiyet hakkıyla ilgili 1. protokolünün, 1. maddesini ihlal ettiği görüşüne vardı ve Türkiye’nin 890 bin Avro ödemesini kararlaştırdı. AİHM kararı gereği Türkiye, ayrıca 20 bin Avro mahkeme masrafı ödeyecek. AİHM, Vakfın, AİHS’nin ayrımcılığın yasaklanmasıyla ilgili 14. maddeden yaptığı başvurunun incelemeye alınmasına gerek görmedi. Türkiye’nin, 2. dairenin kararına itiraz edip davayı büyük daireye götürme hakkı bulunuyor. AİHM’nin büyük dairesi, temyiz mahkemesi özelliği görüyor. AİHM, Fener Rum Erkek Lisesi ile Yedikule Surp Pirgiç Ermeni Hastanesi Vakfı’nın Türkiye aleyhine yaptıkları şikâyet başvuruları için 20 Eylül 2005 tarihinde ortak bir duruşma düzenlemişti. Duruşmaya, Türk hükümetinin avukatlarıyla birlikte, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Maliye Bakanlığı’ndan uzmanlar da katılmıştı. Türk hükümetinin avukatları, “azınlık vakıflarının taşınmaz edinme ehliyetine sahip olmadıklarını’’ belirterek başvurunun reddedilmesini istemişti. Türkiye’de konuyla ilgili 1935’te çıkan yasaya atıfta bulunan avukatlar, 1936’da vakıflar tarafından verilen beyannamelerin taşınmaz edinme hakkını sağlamadığını savunmuşlardı. Vakıf avukatlarıysa “taşınmaz edinme hakları olduğu’’ görüşünü savunarak kendilerine ayırımcılık yapıldığını iddia etmişlerdi. AİHM’nin verdiği bu karar, bozulmadığı takdirde, iadesi istenen 900 taşınmaza emsal teşkil edebilecek. C rak’ta Saddam, iç savaş haberleri ikinci plana itildi. Gündemde iki haber var: 1. Bush yönetimi yeni Irak politikasını açıklayacak. 2. Irak Meclisi, ülkenin tüm petrol kaynaklarının Amerikan, İngiliz şirketlerine devredilmesine ilişkin taslağı yasalaştıracak. Bush yönetiminin Irak politikasında bir değişiklik görünmüyor. Sadece, politikayı uygulayacak kişilerin değiştirilmesi gündemde. Klasik bir Amerikan yöntemi! Sızan haberlere göre, daha fazla askerin gönderilmesi planlanıyor. Görünen o ki, Bush yönetimi Irak’ta herkesin okları birbirine çevirmesini sağlayacak ve direnişçileri güçsüzleştirecek bir politika arayışı içinde. Bunu zaten bugün de yapmaya çalışıyor... Ama başaramıyor! Bu durumda Bush’un açıklayacağı yeni Irak politikası için şu söylenebilir: Kokmuş aşın tabağı değiştiriliyor. Aş koktuktan sonra, tabağı değiştirseniz ne olur, kaşığı değiştirseniz ne olur! Hemen altını çizelim, burada “kokmuş aş” dediğimiz şu: ABD’nin Irak’a demokrasi getiriyoruz, edebiyatı... Amerikan gölüne dönen Irak’a gelen demokrasiye bakın ki, ülkenin eski diktatörünün öldürülüşü bile, ülkeyi bölmeye yarayacak biçimde yapılıyor! ??? Gelinen noktada Irak’ta eğer demokrasiden söz edeceksek bunun adını şöyle koyabiliriz: Petrodemokrasi! Bu demokrasinin tarifini de şöyle yapabiliriz: Bir ülkenin petrol ve benzer kaynaklarına sahip olmak için, o ülkeyi işgal edip içeriden kukla yönetim oluşturmak. Demokratik yönetim görüntüsü altında meclisten sömürge yasalarının geçirilmesini sağlamak! Ne güzel, ne verimli demokrasi! Mübarek bire on veriyor! İngiliz The Independent gazetesinin ele geçirdiği yeni Irak Petrol Yasası taslağının ana hatları şunlar: 1. Irak’ın 1972 yılında devletleştirdiği tüm petrol kuyuları ve işletmeleri uluslararası şirketlere açılacak. 2. Petrolün çıkarımınıpazarlamasını üstlenecek şirketlerde özel koşullar aranacak. (Yani Shell, Exxon, BP şirketleri tarif edilecek.) 3. Sözleşmeler 30’ar yıllık olacak. (Demek ki, rezerv 30 yılda bitirilecek.) 4. Irak’a gelecek şirketler yatırım giderlerini karşılayıncaya dek gelirin yüzde 75’ine el koyacak. Devamında bu oran yüzde 20’ye inecek. (Ama ne zaman belli değil.) Son anda bir değişiklik olmazsa Irak Başbakan Yardımcısı Behram Salih bu taslağı meclis gündemine getirecek. Behram Salih, Irak’ta Amerika’nın kayıtsız şartsız güdümünü kabul eden Kürtlerden... ??? Gündeme gelen yeni petrol yasası özünde sürpriz değil. ABD’nin Irak’ı işgale giriştiği 20 Mart 2003’ten bu yana yazılıp çiziliyor. O günlerde konu gündeme geldiğinde hem Amerikalılar hem İngilizler şiddetle reddetmişler, şöyle demişlerdi: “Biz Irak’ı bir diktatörden kurtarmak için gidiyoruz... İnsan hakları ve demokrasi bu bölgenin de hakkı!” 4 yıl sonra Irak’a nasıl bir demokrasinin geldiğini çok daha iyi görüyoruz. Ülke kaynaklarını yasayla sömürgecilere peşkeş çeken bir ulusal, affedersiniz uysal meclis! 21. yüzyıla özgü demokrasi bu olsa gerek... Irak ekonomisi petrole dayalı olarak ayakta duruyor. Ülke gelirinin yüzde 8085’i petrolden. Bunun aslan payını yabancı şirketler aldı mı, geriye kalan şuna yarar: Bu şirketlerin güvenli bir şekilde üretim yapıp dünya pazarına hükmetmesini sağlayacak yerel destekçilere sus payı! Tablo gösteriyor ki, Irak’a demokrasi çok derin ve köklü geldi. Öyle ki, demokrasi yerin yüzlerce, belki binlerce metre altına indi ve petrol kuyularının dibine kadar ulaştı. Bu kadar derin demokrasi her ülkeye nasip olmaz... Artık Irak’taki demokrasiye kimse yüzeysel diyemez! ankcum?cumhuriyet.com.tr