02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 Erdal SARIZEYBEK TUSAM İç Güvenlik ve Terör Danışmanı [email protected] ve bu otoritelerin hazırlayacağı ulusal Türkiye’nin enerjisi başka tarafa sorumluluktur nitelikli stratejik bir plan çerçevesinde mücadelenin yürütülmesi gerekmektedir. 3 Kasım 2002 genel yönlendiriliyor… seçimleri sonucunda tek başına iktidara gelen bir C S TRATEJİ aşbakan Erdoğan, Meclis grubundaki bir konuşmasında "terörle mücadelemiz kararlılıkla sürecek" dedi. Özellikle son dönemde İstanbul Cumhuriyet Savcısı tarafından sürdürülen ve Türk tarihinin var oluş destanı Ergenekon’un kod adı verilerek yürütülen bir soruşturmayla ilgili olarak da buna benzer ifadeler sıkça kullanılmış ve İtalya’da gerçekleştirilen Beyaz Eller operasyonuna göndermeler yapılmıştı. Yargıya intikal etmiş bir hazırlık soruşturması hakkında değerlendirmede bulunmak az da olsa bir hukuk bilgisine sahip analistlerin başvurmayacağı bir usuldür. Bununla birlikte, terörle mücadeleyi doğrudan ilgilendirdiği iddia edilen bir konunun gizlilik ilkesinin aksine medya gündemine taşınması terörün ardındaki siyaseti ön plana çıkarmaktadır. Dolayısıyla terörle mücadele stratejisi çerçevesinde adli soruşturmanın değil terörün ardındaki siyasetin başvurduğu mücadele yöntemlerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Siyasi iktidarın yanında olan güce eklenen bir takım medya unsurları soruşturmanın gizlilik duvarlarını kolayca aşmaktadır. Bunların yansıttığı ölçüde görülen manzara şudur: Terörle mücadele kapsamında yürütülen bir soruşturma ile faili meçhul cinayetleri aydınlatmak, bazı olaylar sebebi ile geçmişte yargılanmış ve bitmiş olayları yeniden yargıya taşımak, bu olaylar arasında bağ kurarak tasarlanan soruşturmayı temellendirmek. Hablemitoğlu cinayetinden Danıştay saldırısına, Şemdinli olaylarından Hırant Dink cinayetine kadar uzanan siyasi yönleriyle dikkat çeken olayların yeni bir yargılama sürecine çekilmesinin açmaza girmiş iç siyasete çözüm olmayacağı ortadadır. Fakat izlenen yöntem ve basın tarafından yapılan açıklamalar gösteriyor ki, yapay gündemlerle kamuoyu dikkatinin bulandırılması amaçlanmaktadır. Bu manzaradan olası bir karanlık dönemin başlayacağı anlaşılmaktadır. Ulusal niteliğini yitirmiş bir takım medya unsurlarının hiçbir ahlaki kural tanımaksızın soruşturma kapsamında göz altına alınan kişiliklere yönelik saldırıları, "gizli" gizlilik derecesine sahip bir dosyayı nerdeyse günü birlik yayına almaları, zanlılara ait her görüntü ve her ifadeyi gerçek bir suç kanıtıymış gibi kamuoyuna yansıtmaları bu soruşturmanın bir terörle mücadele yöntemi olmaktan çıkıp siyasi bir güç gösterisi haline dönüştüğünü de söylemek mümkündür. Türkiye’nin sahip olduğu iç ve dış dinamikler bütünüyle harekete geçirilerek terörle mücadele adına bir yılı aşkın zamandır yürütülen İstanbul’daki soruşturmaya karşın teröristliklerinin gerçek olduğu yargı kararlarıyla ortaya konulmuş işbirlikçilerin nerdeyse her gün bir eylemde bulunması ve bunun sonucu verdiğimiz şehitlere karşı siyasetin derin sessizliği, bu soruşturmanın terörle mücadele stratejisi içerisinde nerede yer aldığını haklı olarak düşünmeye zorlamaktadır. B Terörün ardındaki siyaset Türkiye birçok terör türü ile karşı karşıya bulunurken, bir soruşturmanın siyasileştirilmesi bazı temel değerleri tahrip ediyor. Kamuoyunun gündemindeki bir soruşturmada gizli olması gereken yargı süreçlerinin ve önemli bilgilerin ortaya serilmesi ulusal güvenlik zafiyeti de yaratabilir… SİYASET VE TERÖR Türkiye’de terör deyince akla ilk PKK terör örgütünün gelmektedir. Bu örgüt Türk milletine çok acı çektirmiştir; otuz yıldır süren bir mücadele, kaybedilen binlerce vatan evladı, heba edilen milyarlarca dolarlık ulusal kaynaklar, işsizlik, yokluk ve yoksulluk ülkemizde terörle mücadeleyi daima ön plana çıkarmıştır. Ülke yönetimine soyunan bir siyasetin yapması gereken ilk işin terörü Türkiye gündeminden düşürmek olması gerektiğini söylemek artık ulusal ve demokratik sorumluluğun gereğidir. Terörle mücadele; kapsamı, eyleme geçirdiği dinamikler ve ardındaki uluslararası siyaset yönüyle siyasi otoritelere düşen bir siyasetten de beklenen doğal olarak budur fakat yaşanılan olaylar bu beklentilerin doğru olmadığını işaret etmektedir. Son altı yıldır iktidarı elinde bulunduran siyasi zihniyet önceki hükümetlere göre çok büyük avantajlarla işe başlamıştır; örgütün bilinmeyen bir yanı kalmamış, taktik ve tekniği, finansman kaynağı ve arşivleri, yurt içi ve dışı yapılanmasına ilişkin tüm bilgiler iktidarın gözleri önüne serilmiştir. Üstelik terörle mücadeleyi otuz yıldır sürdüren güvenlik güçleri teşkilat, kadro ve personel eksikliklerini tamamlamış ve dünyanın hiçbir teşkilatında erişilmeyecek bir düzeydeki deneyim gücüyle iktidarın emrine girmiştir. Ayrıca iktidarın önünde 91 Körfez Savaşında uygulanan ve yanlışlığı zaman içerisinde kanıtlanmış olan bir dış politika deneyimi de bulunmaktadır. Bu avantajların eyleme dönüştürülmesi için iktidara düşen tek bir görev kalmıştır, o da; ulusal bir terörle mücadele stratejisi belirleyip sahip olunan iç ve dış dinamikleri eyleme geçirmektir. Ne var ki İktidar her yanı ile açık ve ortada olan terör örgütüne yönelik gereğini yapmamış ve Türkiye’yi terörün karanlığına sürüklemiştir. Bugün terörle mücadele kararlılığıyla ortaya çıkan iktidar Ergenekon adı altında sürdürülen bir hazırlık soruşturmasını diline dolayarak kamuoyunda bir algılama sağlamaya çalışırken öte yandan hükümet sözcüsünün deyimiyle teröristler Avrupa ve Irak’ta cirit atmaktadır. Bu bir siyaset trajedisidir; bir yanda siyasetin aldırmazlığı yüzünden şehitlere dökülen göz yaşı diğer yanda ömrünü devlete adamış şahsiyetlerin terörist olarak cezaevinde bulunmasını bağdaştırabilmek mümkün değildir. Benzer şekilde bir takım medyaya yansıyan PKK terör örgütünün iki numaralı ismi Osman Öcalan’ın peşmerge damadı olarak düğün görüntüleriyle emekli bir orgeneralin terör örgüt lideri zanlısı olarak onlarca polis eşliğinde gözlem altına alınmasına ilişkin görüntülerini yan yana getirip terörle mücadele adına yorumlamayı hiçbir kalemin yapamayacağı gibi bu tablo karşısında sessiz kalan kalemleri de eleştirmemek mümkün değildir. Bu gerçek bir trajedidir. Bu soruşturma mevcut siyasetin terörle mücadele kararlılığının bir göstergesi değil PKK terörüne karşı eylemsizliğinin açık bir kanıtıdır. SİYASETİN TRAJEDİSİ Türkiye kendi yöneticilerinin eliyle bir trajedinin içerisine çekilmiş olup bu süreç ağırlaşarak devam etmektedir. Siyaset iç ve dış dinamikleri bu soruşturmaya yönlendirirken PKK terör eylemelerini nerdeyse görmezden gelmektedir. Bu gelişmeler olurken daha Ergenekon, uluslararası gündemin de birkaç gün önce bir grup terörist yoğun tartışılan olaylarından... İstanbul’da ABD Başkonsolosluğuna saldırmış ve üç polis şehit edilmiştir. Aynı dönemde PKK terör örgütünce 3 Alman turist kaçırılmış, bir karakol taciz edilmiş, birkaç mayın olayında askerlerimiz yaralanmış ve bir grup PKK’lı terörist Şemdinli Dağ ve Komando Tabur Komutanlığına silahlı saldırıda bulunmaya dahi cüret etmiştir. Teröristler bu cesareti nereden almaktadır ve siyaset bu terör eylemlerini önleyici ne gibi tedbirler almıştır, bu konuları sorgulamak her Türk vatandaşının hakkıdır. Teröristlerin cüretinin Irak ve Avrupa’daki varlıklarına yönelik Türkiye’nin sessizliği ve etkisizliğinden kaynaklandığını söylemek mümkündür. Bu ifade, 21 Ekim Dağlıca baskını sonrası
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle