02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Dr. Burak ÇINAR Bozuk ekonomi, bilinçli ideolojik kargaşanın gölgesinde… C S TRATEJİ koymasını geciktirmektedir. Türkiye’de halkın çoğu köşe yazılarında gerçekleri okuyamamakta, daha çok belli bir yönlendirme ya da güdülendirme ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Sadece son dakika haberlerinin aciliyeti etki yaratmakta ve düzenli olarak takip edilebilmekte, o da araya karıştırılan yanlış bilgilendirme yüzünden yarım yamalak kalarak kafaları karıştırmaktadır. Buna rağmen uzmanların ve akademisyenlerin düzenledikleri açık oturumlarla bu haberlerin pekiştirilmeleri yararlı olabilmektedir. Yine de medyadaki bu çarpıklık iktidarın doğrularının ve yanlışlarının sorgulanması yerine yanlışlarını örterek partiye ve hükümete göstermelik bir manevra alanı kazandırmaktadır. Bu da halkın göstermesi gereken tepkilerin kontrolünü sağlamaktadır. ağlıca Baskını ile başlayan ve Irak’ın kuzeyine harekât ile gelişen olaylar, Türkiye’deki terör olaylarının artışının tekrar sorgulanması ihtiyacını doğurmuştur. Medyadaki konuşmalara baktığımızda konuyla ilgili tartışmaların son derece arttığını görmek olumlu bir gelişmedir. Çünkü son zamanlarda medyaya yansıtılmaksızın süren çatışmalardan böylece kamuoyu haberdar olmuştur. Ancak asıl tartışılması gereken bu sefer Türkiye’deki terör değildir. Türkiye’de terörün gelişmesinde ve sürmesinde en büyük pay ülkeyi kötü yöneten siyasi otoritedir. Özellikle Irak’ın kuzeyine yönelik harekâtın sonunda yaşanan gelişmeler, en kötü ve bilinçsiz siyasetçinin bile yapamayacağı tarzda bir devlet adamlığı örneği oluşturmaktadır. TSK’nin taktik ve harekât düzeylerinde başarıyla uyguladığı harekât, siyasi bir geri manevra ile adeta milletin kursağında bırakılmıştır. Bu yüzden askeri harekâtların stratejik başarı elde etmesi için gerekli şartların siyasi otoritenin iradesine dayalı olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Peki, Türkiye’deki siyasi otorite ne durumdadır? D Türkiye ‘kabullere’ zorlanıyor Irak’ın işgalinin ardından Irak’ın kuzeyi merkezli gelişmeler ve Türkiye’yi tehdit eden terörün hedefi bölgesel düzenlemeleri kapsıyor. Dağlıca baskını, Türkiye’nin bazı kabullere zorlanması öncesinde kritik eşiklerden birini oluşturuyor. Kısacası senelerce süren ve en sonunda yüzde 25 gibi kişi başına düşen gelir artışının açıklandığı ekonomik illüzyon bozulmaya başlamış ve böylece parti içindeki liberal kanat gerilerken bunlardan oluşan boşluğu tekrar İslamcılar doldurmaya başlamıştır. Dolayısıyla dini eğilimlere yönelik simgekrizlerinin seçimden sonra gereksiz bir şekilde ortaya çıkarılışları boşuna değildir. Türban kavgası, YÖK’ün yeniden yapılanması ve antimilliyetçiliğin devlet eliyle sistemleştirilmesi girişimleri 20072008 kışına damgasını vururken, ekonomideki boşalma ve bunun AKP tabanına yansımaları ile yakından alakalıdır. Öte yandan stratejik kurumların da dâhil olduğu birçok devlet teşekkülünü satma girişimleri ve yabancı sermayenin kontrolsüzce Türkiye’ye çekilme çalışmaları, Türkiye’yi adeta yabancılaştırma girişimi olarak algılanmaya başlamıştır. Ciddi borçlanma sorunu ile başlayan bu satışlar ülkenin güvenliğini gelecekte tehlikeye düşürecek boyutlara doğru gitmektedir. Buna rağmen medyanın büyük oranda tekelleştirilmiş olması, halkın tepkisini ortaya Bush Barzani MİLLİYETÇİLİĞİN ÖNEMİ İKTİDAR VE OTORİTE İktidar partisi sağ ve sol oyları sahiplenebilecek potansiyele sahip olan bir partidir. Dolayısıyla ideolojik altyapısının en sağlam dayanağını liberalizm oluşturmaktadır. Toplumun sermaye kesiminden destek aldığı takdirde kitlesel bir desteğe sahip olabileceğini bilmektedir. Bununla birlikte partinin çatısında İslamcılar, dinciler ve liberallerden kurulan bir birliktelik mevcuttur. İslamcılar teokratik bir düzenin taraftarları olup sayıları az gözükmektedir. Dinciler ise "din tüccarları" olarak amaçları partinin oturduğu İslamcılık’ı kullanarak sermaye artırımına gitmektir. Bunların rejim konusunda herhangi bir sorunları olmayıp, ekonomik ve buna bağlı sosyal statüleri ön plandadır. Liberaller ise ekonomik statülerini geliştirmek amacıyla partiyi destekleyen kesimdir. Bunların dincilerden farkı rejim değişikliğine duyarlı oluşlarıdır. Çünkü sosyal statüleri ve buna bağlı ekonomik statüleri böyle bir değişiklikten olumsuz etkilenecektir. 1 Mart 2003’te yaşanan tezkere krizini bu sınıflandırmaya dayalı olarak değerlendirdiğimiz takdirde, o zaman için İslamcılar’ın azalmakta olan etkisinin ülke adına olumlu bir meyve vererek Türkiye’yi savaştan uzak tuttuğunu görürüz. Ancak bu durum seçimlere de yansımış, idealist olan İslamcılar’ın yerine Talabani dinciler ve liberallere ağırlık verilmiştir. Adeta gizli bir el İslamcılar’ı cezalandırarak geri plana itmiştir. Son seçimlerde Türkiye’deki ekonomik gelişmelerin olumlu olduğu bölgelerden dinci ve liberal kişilerin aday gösterilmeleri AKP’nin oy potansiyelini de önemli ölçüde artırmış ve başarının destekleyicisi olmuştur. Ancak iktidar partisinin adeta çarpıtarak açıkladığı gerçekten uzak ekonomik veriler ve işsizlik oranı hem dışarıdan, hem de içeriden ekonomiyi vurmakta olan çalkantılarla birlikte özellikle iç borçlanma, ülkenin ekonomik gidişatında 20082009 yılları için yokuşun sonuna yaklaşıldığını göstermiştir. Milliyetçilik bir ülkenin olumsuz dış etkilere karşı koyabilmesi için varolan en önemli ideolojidir. Atatürk’ün bu ideolojiyi neden ilkeleştirdiği, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasındaki "Türklük" ruhunun bir ülkeyi sıfırdan zafere götürmesinde saklıdır. Bugün de milliyetçilik aynı işlevi görmekte, her türlü olumsuzluğa rağmen bir milleti ayakta tutabilmek için insanlarını birleştirmekte ve onlara ortak savunma gücü vermektedir. Dolayısıyla bir milletin özgürlüğe giden yolu hala milliyetçiliğin verdiği kuvvetle aşılabilmektedir. Günümüzde liberalizm ile milliyetçilik maalesef karşı karşıya gelmektedir. Bunun nedeni Doğu Bloku’nun çöküşüyle dengenin bozulmasının getirdiği sömürünün hızlanması ve gelişmiş ülkelerin bunun için ihtiyaç duydukları pazarların üçüncü dünya ülkelerinden çok yeni endüstrileşmekte olan ülkelere kaymasıdır. Çünkü bu ülkelerin birikimleri diğerlerinden daha fazla olup, bu birikimlerini doğal kaynakların verdiği rehavet yerine bilgi ile işgücü emeğine dayandırmaları, bu ülkelerin gelecekte daha istikrarlı adımları atabileceklerini göstermiştir. Ancak tek süper güç olan ABD bu ülkelerin içine Soğuk Savaş sırasında yeterince yerleştiği için, iç siyaseti de yönlendirici etki yapması da kolaylaşmış bulunmaktadır. Bu ülkelerin liberal ekonomik ya da liberal ekonomiye eğimli yapıları da bunu kolaylaştırmaktadır. Dolayısıyla uluslararası güvenliğe önemli bir katkısı olan liberalizm zamanla bu ülkelerdeki sömürüye karşı ulusal onurlarını savunan ve mücadeleciliklerini milliyetçiliğe dayandıran çevrelerle çatışmakta, o ülkedeki liberaller ise ellerindeki maddi birikimlerini ya da genişleme potansiyellerini kaybedene kadar vatanseverliğin özünde milliyetçiliğin yattığını fark edememektedirler. Bunu hatırlamaları da genellikle ekonomik krizler sayesinde olmaktadır. Krize yaklaşıldıkça liberal çevrelerden yönetime olan destek azalmaya başlamakta, hükümette iktidarını korumak için ideolojik simgeleri kullanmaya yönelmektedir. Bu sadece hükümete biraz zaman kazandırmaktadır. Kriz yaklaştıkça ülkenin iç dinamikleri ülke güvenliğini endişe verici şekilde etkilemeye başlar. Türkiye’de bu durum liberal desteğin azalması, türban krizi ve PKK faaliyetlerinin artması şeklinde gelişmektedir. Böyle bir ortam doğal olarak milliyetçiliğin alevleneceğini göstermektedir. Çünkü ülke güvenliğine yönelik riskler ve tehditler ortak ulusal çıkarların birleştiği temel bir ideoloji ile giderilebilir ve bu da zaten milliyetçilik olarak öteden beri hazırdır. Ülke savunması iç ve dış mihraklara karşı savaş ya da barış zamanında yapılacağı zaman silahlı kuvvetlerin halktan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle