02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

olarak ikincil bir hedef konumuna düşmüştür. İçinde bulunduğumuz tehditleri ifade eden Genelkurmay Başkanı, Türkiye’nin varlığını ve bekasını koruyabilmek için Irak’a operasyon yapılmasının şart olduğunun altını çizmiştir. Ancak Siyasi Otorite hayati önem taşıyan bu analiz ve tespitleri dikkate almamış ve önerileri de yok saymıştır. Bu tehdide karşı eylemsizlik kararı Türkiye’yi Dağlıca Olayı ile karşı karşıya getirmiştir. 21 Ekim günü Türk Ordusu’nun bir piyade taburu Dağlıca’da Irak’tan gelen silahlı bir terörist gurubun saldırısına uğramış ve çıkan çatışmada 12 asker şehit olmuş, 18 asker yaralanmış ve 8 asker ise teröristlerce kaçırılmıştır. Bu trajediden üç gün önce Türk milletinin egemenlik hakkını kullanan TBMM, Irak’a asker gönderme yetkisini Siyasi Otorite’ye vermiş olmasına karşın bu yetki Türk Ordusu’na devredilmemiştir. Bu tavrıyla siyasi otorite, sahip olduğu güçlü dinamikleri harekete geçirmeyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini ve bekasını mevcut tehditlere açık hale getirmiştir. Bunun anlamı sizce nedir? C S TRATEJİ 19 siyasi iktidar başka ülkelerin ulusal çıkarlarına hizmet ederse bu eylemin adı hukuk dilinde ne olur? Açık bir ifadeyle, bir ülkenin Başbakan’ı ülkeyi bölmek isteyen güçlerle işbirliği yaparsa demokratik sistem içerisinde bu eylemin hukuki ifadesi nedir ve bu eylem nasıl durdurabilir? Bir başka örnek; Siyasi iktidar, KKTC’nin ulusal çıkarlara uygun olarak uluslararası arenada tanınmasını sağlamak yerine Güney Kıbrıs Rum Kesimine devlet statüsü veren bir anlaşmanın altına imza atarsa, bunun anlamı nedir? Benzer şekilde, siyasi iktidar çoğunluktan aldığı güçle, Türkmenlerin Irak merkez yönetiminde söz sahibi olmasını sağlamak ve petrol üzerindeki çıkarlarını korumak yerine varlığını tehlikeye düşürecek ilişkiler geliştirirse ceza hukuku yönünden olayın tartışılması hangi suç kapsamında yapılır? Yönetici Zihniyet’in ülkenin varlığı ve bekasına bir tehdit haline geldiği bir sistem içerisinde bu tehlikeyi önleyecek bir savunma mekanizmasını demokratik sistem nasıl işletecektir? Daha da açık bir ifadeyle düşmanla işbirliği yapmak bizim demokrasi kültürümüzde ne demektir ve bu işbirliğinin cezası nedir? Ülkenin çıkarlarını savunamama durumu Kıbrıs’ta da kendini gösterdi. Dış konularda ortaya çıkan zafiyetin yansımaları iç konuları da kapsamaya başladı. Milli kurumlar karşıt cephelere konumlandırıldı. Türkiye’nin bu gidişi bir yerinden düzeltmeye başlaması gerekiyor. arasındaki ilişkilere de olumsuz yansımaktadır. Asıl tehdit işte budur; ulus ve üniter devleti yıkmayı amaçladığı düşünülen Yönetici Zihniyet’le, onu korumak ve kollamak amacını taşıyan Milli Güçler arasındaki çatışma. Devletin zirvesinde dile getirilmeyen uyumsuzluğun kaynağı da budur. Bugün düne göre değişen ne vardır? 2006’da sayılan risk ve tehditler ortadan kalmış mıdır? Hayır. ABD’nin "anlık istihbarat ve PKK müşterek düşman" söylemiyle yola çıkanlar PKK terör örgütünü etkisiz hale mi getirmiştir? Hayır. Genelkurmay Başkanlığı’nın son iki yıldır ısrarla vurgu yaptığı şeriat tehdidi artık yok mudur? Hayır. Aksine risk ve tehditler daha da ağırlaşmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün iç tehdit olarak "ulusalcılığı" işaret etmesi ve İçişleri Bakanlığı’nın bu varsayımı kabulüyle Türkiye, tüm içsel dengelerinin değişime zorlanacağı bir sürece girmiştir. Bu durumda sıranın Atatürk ilke ve devrimleriyle yapılanmış ve "ulusalcılık" temelinde eğitim ve öğretim yapan cumhuriyet kurumlarına geleceğini düşünmek hayalcilik mi olacaktır? Daha açık bir ifadeyle Yönetici Zihniyet’in tehdit algılamasındaki sıranın; Genelkurmay, bağlı kurumları ve personeli, Askeri Liseler ile Harp Okullarına geleceğini düşünmek çılgınlık mı olacaktır? TÜRKİYE KUŞATILIYOR Türkiye bugün hangi tehditlerle karşı karşıyadır? Dış tehditler arasında Irak kaynaklı olanlar ön plana çıkmaktadır. Irak’ın toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde fiilen üçe bölünmüşlüğünün ve kuzeydeki Kürt oluşumunun ve AB ABD İsrail ve Barzani’nin PKK terör örgütüne verdiği desteğin göz ardı edilmesi, Türkiye’nin üniter yapısına yönelik tehditleri iki yıl öncesine göre daha da ağırlaştırmıştır. Barzani ve Talabani ile ulusal çıkarlara aykırı olarak geliştirilen ilişkiler, PKK terör örgütüne karşı gösterilen eylemsizlik, ulusdevlet felsefesine karşıt olan küresel güç ve sermaye ile yakın işbirliği Türkiye’nin yüksek ulusal çıkarlarıyla çelişmektedir. Ayrıca Güney Kıbrıs Rum Kesiminin AB üyesi devlet olarak tanınması KKTC’nin bekasını tehlikeye düşürürken, Kerkük’ün Barzani tarafından işgali Türkiye’nin Ortadoğu’daki ulusal çıkarlarını riske atmıştır. Bu risklere karşın güçlü dinamiklerin pasif kullanımı Türkiye’yi dış tehditlere karşı savunmasız hale getirmiş ve kuşatılmasına yol açmıştır. İç tehditler ise şeriat ve bölücülük olarak Anadolu’daki Türk varlığına ve bekasına yönelmiştir. Birbirini destekler özellikteki bu tehditlerin kaynağında Yönetici Zihniyet’in bulunmadığını düşünmek olası değildir. AKP hakkında açılan kapatma davasının gerekçeleri ile teröre karşı siyasi çözüm arayışları bu düşünceyi doğrulamaktadır. Bu gelişmeler, devleti yöneten zihniyet ile devletin kurucu felsefesi ve cumhuriyetin temel değerleri arasındaki çelişkiyi gün yüzüne çıkarmıştır. Yönetimdeki bu çelişki, devleti ve cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli TSK ile yürütmenin başı olan iktidar IRAK’A HAREKAT ŞART Bugün Başbakanlık makamında bulunan Sayın Erdoğan, Türkiye’yi bölme projesi olan BOP’un Eş Başkanı’dır ve görevli olduklarını kendileri açıklamıştır. Aynı düzlemde olarak, bugün Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Sayın Gül, 3 Nisan 2003’te ABD Dışişleri Bakanı ile gizli bir anlaşma yaptıklarını kendileri açıklamış, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı da olsa ABD ile yapılan anlaşma gereği Irak’a müdahale edilmeyeceği ve Barzani’nin tanınacağı haberleri medyaya yansımıştır. Türkiye’nin üniter yapısı, birlik ve beraberliği, cumhuriyetin temel değerleri ve çocuklarımızın geleceği tehlikededir. "Ne mutlu ki Türküm" demeyen bir Yönetici Zihniyet ile içinde bulunduğumuz sorunların aşılması olası değildir. Çünkü bu tehlike Yönetici Zihniyet’ten destek bulmaktadır. Bu tehdidi yok etmek görevi ise siyasi otoritenin emrinde olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne aittir. Coğrafyasına hapsolduğu Genelkurmay Başkanı tarafından ifade edilen Türkiye’nin içinde bulunduğu açmazdan kurtulabilmesi için TSK’nin Irak’a kapsamlı bir kara harekâtı yapması kaçınılmazdır. Bu harekâtın ABD, AB, İsrail ya da Barzani desteği ya da işbirliği ile yapılma olasılığı yoktur. Yönetici zihniyetin karşıtlığı olsa dahi TSK kendi emirkomuta birliği ve inisiyatifi ile bu harekâtı başlatıp geliştirmeli ve böylesi bir harekâtın siyasi ve askeri hedefleri içerisinde PKK, Barzani ve Kerkük de yer almalıdır. Böylece Türkiye, otuz yıldır süren teröre son vermek, ulus devlet yapısını güçlendirmek, küresel güç ve sermaye ile ilişkilerini karşılıklı çıkarların korunması temeline yerleştirmek için aradığı fırsatı bulacaktır. YÖNETİCİ ZİHNİYET "AKP, laiklik karşıtı eylemlerin odağı mıdır değil midir", buna Anayasa Mahkemesi karar verecektir. Burada asıl üzerinde durulması gereken şudur; ulusal çıkarımıza ters düşen politikaları bilinçli olarak hayata geçirdiği ve bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek çıkarlarını risk altına aldığı için Yönetici Zihniyet’in uygulayıcıları hesap vermeyecek midir? Diğer bir deyişle Türk demokrasisinde yöneten sorumsuz mudur? Bilinen odur ki, hukuk dilinde düşmanla işbirliği yapmak vatana ihanettir. En sade hukuk mantığı ile bakıldığında, buradaki düşman tanımının sadece savaşta karşılaşılan güçleri değil, barışta da ulusal çıkar çatışmasında karşıt olan tarafı ifade ettiği görülecektir. Bu durumda, çoğunluk partisi olan bir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle