02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili [email protected] Rusya, Türkiye ve İran’ın yaklaşımları üzerine… C S TRATEJİ ‘AVRASYA BALKANLARI’ Önemi her geçen gün artan Avrasya’nın ve bu bağlamda Orta Asya’nın dünya hakimiyetindeki konumuna bugün, Brzezinski’nin "Avrasya Balkanları "olarak adlandırdığı TürkiyeKafkaslar ekseninin de eklenmesi ile "Avrasya" kavramı son derece hayati bir noktaya gelmiştir. Burası özellikle muazzam yeraltı zenginlikleri ve petrol kaynaklarıyla dünyanın en önemli bölgesi olarak kabul görmektedir."Batı (Avrupa)" ile "Doğu (Asya)" arasında bulunan ve üçüncü bir kıta olarak nitelendirebileceğimiz Avrasya’yı meydana getiren Türk ve Rus unsurların temsilcileri ise Türkiye ve Rusya’dır. Bu coğrafyada imparatorluklar kuran her iki ülke bir anlamda bu buluşma ve sentez bölgesinde doğan kültürlerin organik bütünlüğünde tarih boyunca söz sahibi olmuşlardır. Bugün üzerindeki batılı emeller giderek artan Avrasya’nın gerçek sahipleri olan Türkler ve Rusların Batı’nın karşısında istikrarlı bir birliktelikle, bölge toplumları ve ülkelerinin hak ettikleri geleceği sağlayabilecek bir "Yeni Avrasyacılık" oluşumu üzerinde durmaları gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Çünkü böyle bir anlayışta Rusya’nın potansiyel olarak çok çekindiği TürkMüslüman halklar geçmişte nasıl Rusya’nın bir imparatorluk olarak Asya’da yayılmasını sağlamışsa bugün de hakları daha çok verildiği takdirde bu büyük MüslümanTürk dünyası Avrasya kıtasında oynanan oyundaki aktörler olan Amerika, Rusya, Çin ve İran arasındaki gerçekçi Avrasyacı yaklaşımı dengeleyebilecektir. Rusya bu bağlamda ve zaman içinde Türk dünyasının lokomotifi olacak bir Türkiye ile işbirliğinin kendisi için uzun dönemde daha gerçekçi ve yararlı olacağını anlayacaktır. Karşı konulması gereken ihtiraslı güçlerin emelleri ortadayken söz konusu güçlerin ortaya koydukları stratejilerin yeni aracı olan ve bu bağlamda alabildiğine kullanılan "küreselleşme" parolası da dikkatle ele alınmalıdır. Batı dünyası ve özellikle ABD için küreselleşme, dünya çapında şeffaflık, işbirliği ve erişilebilirlik şeklinde bir örtü söylemiyle kullanılırken temelde saf bir adaletsizlik ve ikiyüzlülüktür. Afrika’daki, eski K öklerini sömürgecilikten alan Batı anlayışı, 20. yüzyılın başından itibaren gücünün yettiği toplumları bir şekilde sömürmeyi başarmıştır. Batı için var oluşunun koşulu olan bu süreç yeni sömürgecilik olarak nitelendirebileceğimiz küreselleşme olgusu ile de gücünü her geçen gün üzerimizde daha çok hissettirmeye başlamıştır. Küreselleşmenin önderleri olan Batı ülkeleri dünyada uyanan, sömürüye, emperyalizme direnen ülkeleri kontrolleri altına almak için her geçen gün yeni taktikler geliştirmektedirler. Ülkeleri güçsüzleştirmek için kolaylık sağlayacak yeni yöntemler arasında mümkün olduğu kadar çok etnik unsur yaratma ve dini kullanma da vardır. Bu yöntemler arasında kimi zaman da hedef aldıkları toplumlara demokrasi getireceğiz diye sivil toplum kuruluşları aracılığı ile nifak sokmak da vardır. Küresel ekonomik güçlerin ve bunların bağlı bulundukları devletlerin son yıllardaki stratejileri, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle daha önce nüfuz edip kaynaklarını ele geçiremedikleri Doğu Bloku ülkeleri ve özellikle de Rusya Federasyonu ve Orta Asya ülkelerine yönelmiştir. Yine İran İslam Devrimi’nden sonra kontrolünü kaybettikleri İran’ın doğal kaynakları da bu ülkelerin hedefleri arasındadır. Esasen yüz yılı aşan bir süredir Batı ülkeleri ve özellikle ABD’nin hedefi yukarıda sözü edilen, hedeflenmiş olan Avrasya coğrafyasıdır. Çeşitli Batılı stratejistler bu konuda kuramlar geliştirip bu bölgenin kontrol altına alınmasının gereğine Küreselleşme ve Avrasya Avrasya’nın önemli ülkeleri Rusya, Türkiye ve İran’ın, ABD politikaları nedeniyle yakınlaşmalarını savunan tezler orta vadede tıkanıp kalıyor. Uzun vadede her ülkenin kendine göre bir yaklaşımı gelişebilir. değinmişlerdir. Batılı siyaset bilimciler tarafından bölgeye yönelik geliştirilen stratejilerin ve bu stratejilerin temeli olan "Kenar ülkeleri kontrol eden Avrasya’yı kontrol eder, Avrasya’yı kontrol eden dünyanın kaderini tayin eder" görüşünün şu ana kadar tam olarak gerçeklik kazandığını söyleyemeyiz. Ancak görünen şudur ki, Rusya’nın dünyanın merkezinde küresel bir güç olmasını engellemek isteyen ABD’nin stratejisi yukarıda değinilen kenar ülkelere egemen olma çizgisindedir. Bu bağlamda ABD, son on yılda özellikle NATO’yu kullanarak Rusya’nın içlerine, Orta Asya’ya doğru genişleme stratejisini ciddi ölçülerde geliştirmiştir. Dünyanın her yerinde alabildiğince güç kullanmaya başlayan Amerikan dış politikası bu yöndeki uygulamalarıyla Rusya’nın sınırdaşı olan birçok ülkeyi NATO veya başka dolaylı organizasyonlarla kendi tarafına çekmiş ve şimdilik Rusya’nın yukarıda değinilen strateji öngörülerine uyabilecek bir yayılma olasılığını da ortadan kaldırmıştır. Dahası ABD, terör gibi bahanelerle Orta Asya’da, Kırgızistan ve Afganistan örneklerinde olduğu gibi üsler elde ederek Rusya’yı güneyinden de kuşatabilmiştir. SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Soğuk Savaş döneminde Avrasya bağlamında dikkate alınan stratejik değerlendirmeler bugün de geçerlidir. Nitekim bugün, elinde ikinci büyük nükleer stokları bulunduran Rusya’nın Avrasya’yı ele geçirmesi ve karasal hakimiyet kurallarına uygun olarak tekrar bir dünya gücü olabilmesi engellenmeye çalışılmaktadır. Bu nedenlerle ABD Türkistan ülkelerine özel önem verip bu topraklarda üslenmek amacını halen sürdürmektedir. Burada ABD’nin amacı hem Rusya’nın Avrasya kıtasındaki genişlemesini engellemek ve hem de Çin’i Rusya’dan korumaktır. Putin ve Ahmedinecad...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle