Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 Gözde KILIÇ YAŞIN TUSAM Balkan Araştırmaları Masası gyasin@tusam.net Rum kesimi imaj düzeltti, ‘yumuşama’nın hedefi belli: C S TRATEJİ 4 Her geçen gün artan "bölünmüşlüğün kesinleşmesi" ihtimalini Ada’dan uzaklaştırmak. 5 Uzlaşmaz tutumuyla nam salan Papadopulos’un, sebep olduğu olumsuz imajın Rum Yönetimi lehine düzeltilmesi. Hristofyas’ın stratejisinde aciliyet arz eden hedefleri, Türkiye’nin askeri ve siyasi olarak Ada’dan uzaklaştırılması ve Kıbrıs Türklerinin tamamen Rum inisiyatifine terk edilmesi hedefi izliyor. Ancak bütün bunların sağlanmasından sonra Rum perspektifine uygun bir "kalıcı" birleşme söz konusu olacaktır. Nitekim Rum liderlerince neredeyse her gün 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na dönüşün olmayacağının söylenmesi, Türklerin "adil" bir çözüm için şart koştuğu "siyasal eşitlik", "egemenliğin paylaşımı", "iki kesimlilik", "iki kurucu halk" gibi temel konuların Rum çözüm anlayışında paylaşılmadığını vurgulamak içindir. Rum yetkililerce müzakerelerin Annan Planı temelinde olmayacağının sürekli tekrarlanmasının nedeni de, öncelikle planın ortaya koyduğu "bakir devlet" kavramını reddetmek ve aynı zamanda Türk askerinin aşamalı çekilmesi, iki kesimliliğin kısmen korunması gibi kendilerince sorunlu koşulları reddetmeyi sürdürmeleridir. Rumlar açısından bakmaya devam ettiğimizde onlar için adil ve kalıcı barışın, adadaki Türk nüfusun sadeleştirilmesi önkoşuluyla nüfus oranlı temsilin söz konusu olacağı üniter bir devlet anlamına geldiği açıktır. İşte bu nedenle çözüme henüz vakit var. Öncelikli olan hedeflere ise iki kesim arasında görüşmelerin 21 Mart’ta başlaması ve ardından verilen "uzlaşı" mesajlarıyla büyük ölçüde ulaşıldı. İki kesimin lideri "uzlaşı" mesajı verdikten sonra dünya devletlerinin KKTC’yi tanıması söz konusu olmayacaktı, Kosova’nın yarattığı etki tüm boyutlarıyla soğutulmuş olacaktı, bölünmüşlüğün kesinleştiğine ilişkin yargılar da nihayete erecekti. Nitekim bugün yaşanan aşama budur. Aynı zamanda Hristofyas’ın "barış" yanlısı tavrı da sürece etkisini vurduğu için Papadopulos’un olumsuz imajı Rum Yönetimi üzerinden çekiliyor. Senaryo gereği sırada çözümsüzlüğün tek sebebinin Türkiye olduğunu vurgulamak var. KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın, BM gözetiminde 21 Mart’ta yapılan görüşmede varılan mutabakat uyarınca kapsamlı müzakerelerin Haziran ayında başlayacağı yönündeki sözleri, Hristofyas’ın "İlerleme kaydedilmeden görüşmelere başlanacağına dair hiç bir taahhütte bulunmadığı" beyanıyla bir nevi yalanlanması boşuna değil. 23 Mayıs’ta gerçekleşmesi planlanan ve alt grupların çalışmalarının değerlendirmesinin yapılacağı ikinci TalatHristofyas görüşmesi öncesinde Kıbrıs Rum yönetimi Sözcüsü Stefanos Stefanu’ın teknik komite ve çalışma gruplarında şu ana kadar üretilmesi gereken çalışmanın üretilmediği iddiası da aynı şekilde kapsamlı görüşmelerin başlamayacağının göstergesi. GKRY’nin öncelikli hedefinin "birleşme" olmadığı, bütün koşullar olgunlaşana dek ana perspektiften uzaklaşılamayacak ortamın canlı tutulmasının yeterli görüldüğü yukarıda zikredilmişti. Hristofyas’ın BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi beş ülkeden, komitelerdeki görüşmelerden sonuç alınabilmesi için Ankara’ya müdahale etmelerini talep etmesi senaryonun ayniyle işlediğini gösteriyor. Komitelerdeki Rum üyelerin inisiyatif kullanmalarının yönetimce engellendiği ve dolayısıyla ön çalışma sürecinde ilerleme sağlanamadığı basına zaten yansıyor. Ancak sorumlu olarak Türkiye’nin gösterilmesi, hedeften sapmadan, ana Rum stratejisi üzerinde yola devam edildiğini gösteriyor. oğu Akdeniz’in "kavşak noktası" olarak tabir edilen Kıbrıs’ın siyasal anlamda da dönüm noktasında olduğu son günlerin en sık duyurulan söylemi. Öyle ya, Şubat ayındaki seçimlerle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanlık koltuğuna komünist AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas geldi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak muhatabı da yine soldan CTP lideri Mehmet Ali Talat. Yeni dönemin sloganı "Ya Kıbrıs sorunu çözülecek ya da bölünmüşlük mühürlenecek". Sonuçta birbirini anlamakta zorluk çekmeyen bu iki lider döneminde de "uzlaşı" olamayacaksa gerçekten de bir daha hiçbir zaman anlaşma olmayacak demektir. Ne var ki, muhalefette olmak ile iktidarda olmak birbirinden son derece farklı. Muhalefetteyken "kolay" görünen ne varsa iktidarda "zor"laşır. İktidara geliş "sessiz devrim" bile olsa genellikle bir yerden sonra devlet sorumluluğu ağır basar. Kıbrıs’ta da durum böyle. Bir yandan devlet aklına kazınmış politikalar bir yandan da karşı tarafın katı tutumu. Sonuçta iki liderin konuşma tarzı da, verdiği mesaj da iktidar büyüsünden etkilendi. Hristofyas, Talat’ın "Türkiye işgalcidir" demesini bekliyordu ancak Talat "Türkiye ile görüş ayrılığı olmadığını" ilerliyor. sürekli yineliyor. Tıpkı seçimler öncesinde "siyasal eşitliğe" inandığını söyleyen Hristofyas’ın görevi devraldığı dakikalarda "siyasal eşitlik" ilkesini kabul UMLARIN ÖNCELİKLİ HEDEFLERİ etmeyeceklerini deklare etmesi gibi. Aslında yıllardır Rum Yönetimi açısından bakılacak olursa acil sahneye konan oyunun senaryosunda herhangi bir halledilmesi gereken hedefler şunlardı: değişiklik yapılmış değil. Bir yandan "son şans" 1 Dünya genelinde hız kazanan mikro milliyetçilik vurgusu bir yandan da "çözümsüzlüğün sorumlusu AB ve etnik ayrımcılığın doğurduğu ayrılık talepleri ve müzakere sürecindeki Türkiye’dir" duyurusu eş zamanlı bağımsızlık mücadelelerinin Kıbrıslı Türkler arasında olarak yapılıyor. Çözümsüzlüğün temel nedeni olan ses getirici biçimde yaygınlaşmasını engellemek. "tarafları eşit şartlarda müzakere masasında 2 Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesi ile oluşan buluşturmama" adaletsizliği de kasıtlı biçimde durumdan KKTC yetkililerinin devleti tanıtmak için sürdürülüyor. faydalanmasını engellemek. Müzakere sürecinin 21 Haziran’da başlaması, 21 3 Yine Kosova’nın BM Güvenlik Konseyi kararına Mart’ta gerçekleştirilen TalatHristofyas görüşmesinin rağmen tanınmasının uluslararası hukukta yarattığı "uzlaşı sağlandı" kodlu temel mesajlarından birisiydi. kırılma nedeniyle KKTC’nin tanınması önündeki tek 21 Mart mutabakatının ardından müzakere sürecinin engel olan BMGK 541 ve 550 sayılı kararların etkisini altyapısını hazırlamak üzere oluşturulan çalışma yitirmesini engellemek. grupları ve teknik komiteler hâlihazırda haftada iki kez düzenli biçimde bir araya geliyor. Kıbrıs Sorunu için genel anlamda verilmek Hristofyas ve Talat... istenen "işler yolunda", "çözüm yakında" mesajına uygun olarak bu toplantıların da işe yaradığı, sonuç verdiği haberleri yaptırılıyor. Bu noktada Hristofyas’ın açık ve net bir şekilde Türk askeri çekilmeden, Türkiye liman ve havaalanlarını Rum bandıralı gemi ve uçaklara açılmadan ve Türk yerleşiklerin geri dönüşü kabul edilmeden herhangi bir çözümün söz konusu olamayacağını dilinden düşürmediğini hatırlamak gerekiyor. Hristofyas’ın temel stratejisinin önce GKRY’nin Türkiye tarafından "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak tanınmasını bütün sonuçlarıyla birlikte sağlamak olduğu anlaşılıyor. Zaten Ada’nın tamamını temsil ettiğini iddia eden ve ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ adını taşıyan bunu da dünyaya kabul ettirmiş olan bir yönetimin adil ve kalıcı bir çözüm çerçevesinde egemenliğini azınlık olarak gördüğü bir toplumla paylaşmaya razı olması beklenemez. Hristofyas’ın öncelikli hedefinin Ada’nın birleşmesi olmadığı çok açık. Liderlik misyonunu tamamlama yolunda ise adım adım D Türkiye suçlanacak Kıbrıs’taki ‘yoldaş’ devlet başkanlarının çabaları geçmişte olduğu gibi günümüzde de ‘güçlüye yarıyor’. Türk kesimi, halen daha, Rum lider Hıristofyas’ın muhalefetteki ‘ılımlı’ tutumu üzerinden yürüyor. Papadopulos’un olumsuz imajını silen Rum kesiminin hedefi ise Türkiye’yi suçlamak… R