10 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

olmasına karşın Kuraklık, gıda sıkıntısının temel nedeni... Afrika ülkeleri yenilenebilir su kaynaklarının ancak yüzde 3’ünü, Asya ülkeleri ise yüzde 14’ünü kullanıyorlar. Eğer bugün yiyecek sıkıntısı çeken ülkelerin başında gelen Afrikalıların arazilerinin yüzde 97’si yağacak yağmura bağımlıysa olumsuz sonuçların yaşanması da kaçınılmaz oluyor. Yine yiyecek kıtlığını yaratan sorunlardan bir başkasının da az gelişmiş ülkelerdeki depolama olanaklarının kısıtlılığı olduğu söyleniyor. Bazı geri ve devletin nüfusuna eşit ki bu da talep bazında en gelişmekte olan ülkelerde depolama ve soğutma ufak oynamada dünya pirinç fiyatlarını tesislerinin olmamasından dolayı üretimin yüzde etkileyebiliyor. Son yıllarda buğday üretimi giderek 40’ından fazlasının telef olduğu yolunda tespitler de azalan Hindistan da stratejik bir yaklaşımla buğday var. Yine bu ülkelerde gübre, yem ve tohum gibi depolamaya mecbur kaldı. Çünkü nüfusu giderek unsurların yetersizliği de sorunları beraberinde artan Hindistan’da milli gelirin her yüzde bir getiriyor. Dünya çapında gelişmiş ülkelerin oranında artışı gıda gereksinimini yüzde 0,7 bazılarının tarımda sübvansiyon, gümrük duvarları artırırken geçen yıl Hindistan’ın fert başına düşen ve teknik ticari önlemlerle haksız rekabet milli gelirinin yüzde 7,5 artması gıda talebini yüzde yaratmaları da genelde az gelişmiş ülkelerin 5,2 arttırmış durumda. Halbuki Hindistan ve aleyhlerine bir durum yaratıyor. dünyada tarımsal üretim artışlarının bu oranda olmadığı ve hatta belli ürünler ve ülkelerde azaldığı İN VE HİNDİSTAN OLGUSU gerçeği de ortada. Neticede küreselleşen dünyamızda yiyecek maddeleri sorununun geniş bir Az gelişmiş ülkeler genelde gelişmiş ülkelerin perspektifte ve çıkarcı yaklaşımlardan uzak bir önünde kaybeden ve dikte ettirilen taraf olarak şekilde ele alınmasını gerektiriyorken ülkemizde halklarının sefaletine katlanmak durumunda durumun giderek daha da çıkarlarımıza aykırı bir kalıyorlar. Ancak nüfus artışlarının yanı sıra vahamet arz etmesi söz konusu. göreceli artan refah düzeyi ve değişen tüketim alışkanlıkları ile Çin ve Hindistan, temel tüketim maddelerinin fiyatlarının artışında, denklemin ÜRKİYE’DE ÇÖKEN TARIM büyütücü etkeni olarak karşımıza çıkıyorlar. Dünya Yıllardır ülkemizde ihmal edilen ve AB’ye nüfusunun üçte birinden fazlasına sahip bu iki verilen tavizlerle çökertilme noktasına getirilen ülkenin talep artışı dünya ekonomi sistemini bile tarım sektörümüzün geçmişte gururla söylediğimiz bozacak durumda. Çin’den 15.000 km. uzaktaki "dünyada tarımsal ürünler açısından yeterli Brezilya bu ülkenin giderek önemli bir ticaret ortağı ülkelerden biriyiz" sloganından oldukça uzaklaştığı oluyor. Nedeni Çin’in katlanarak artan soya gerçeği gün gibi ortada. Geçmişte tahıl, et, sebze, gereksinimi. Bir süredir çevreci örgütlerin baskıları meyve ihracatçısı olan ülkemizdeki marketlerde sonucu soya fasulyesi ekimi için dünyanın oksijen yabancı ürünleri giderek daha çok ve yerliye oranla kaynağı olan Brezilya ormanlarının tahribi daha ucuza bulmak olası. Yapay düşük kurun ithal önlenmişti. Ne var ki, son yıllarda fiyat artışlarının malları, geleceğimizi çeşitli yönlerden tehdit geldiği nokta yeni ekim alanları açmak için edercesine, ucuzlatması tarım ürünlerimizi ve konulmuş yasakları dinlemedi. Bugün Brezilya’da çiftçimizi vurmuş. Son yıllarda yüksek faizin ormanlar tarla haline getirilmek için tahrip ediliyor. cazibesine kapılan döviz akışı sonucu ucuzlatılan Çünkü dünyada üretilen soya fasulyesinin yarısını ithal mallar ve yabancılara ardına kadar açılan Çin satın alıyor. Zira dünya gıda maddelerinin ana gümrük kapıları tarımımızı boğmuş. Vergi borsası olan Chicago Borsası’nda bazı günler toplayamayan iktidar dünyadaki en yüksek mazot piyasadaki soya ve türevlerinin tamamı Çinliler fiyatlarını köylümüze uyguluyor. Verimin düşük tarafından satın alınıyor. olduğu yıllarda köylümüzün çoğu zaman biçerdöver Çin nüfusunun büyüklüğünün etkisi dünyada o masrafını karşılayamadığından ürününü tarlada kadar çok ki, pirinç ihtiyacının hemen tamamını bıraktığına şahsen geçen yıl Polatlı’daki köylerde kendisinin karşıladığını beyan eden Çin’in marjinal şahit olduk. Bu olgu ülkemizde maalesef birçok tedarik açığını söz konusu eden yüzde onluk kısım ürün ve yöre için geçerli. Gübre ve tarımsal ilaç olarak kabul edilebilecek 130 milyonluk bir insan fiyatlarının da düşük döviz kuruna karşın, yüksek grubu için pirinç ithalatı gerekebiliyor. Yani Çin’in vergi ve spekülatör siyasi tüccarın özel gayretleriyle pirinç açığı söz konusu olabilecek yüzde onluk getirildiği dayanılmaz nokta köylümüzü inletiyor. nüfusu, dünyadaki orta büyüklükteki yaklaşık on C S TRATEJİ 11 Bunların sonucunda ise; Son iki yılda üretim maliyetleri iki kattan fazla arttı, 2002 Kasım ayında 1,24 olan mazot fiyatı 2008 Nisan ayında 3 liraya dayandı. 2002 yılından bu yana gübre fiyatları üre ve amonyum sülfatta yüzde 100’ün üzerinde zamlandı. Milli tarım politikası terk edildiğinden yabancı tohum üreticilerinin insafına terk edilen tohumluk tohum, tarım ilacı ve yem fiyatlarında da yüzde 300’lere varan artışlar görüldü. Sübvansiyonla beslenen ithal ürünlerin fiyatlarının yerli ürünlerin fiyatlarının gerisinde olması üreticinin malını satamamasına neden oldu, Geçtiğimiz yıllarda yem fiyatları doğru oranda artarken et fiyatları önlenemeyen kaçak et girişi nedeniyle hemen hemen sabit kaldı. İktidarın engelleyemediği kaçak et girişinin yüzde ellilere vardığı söyleniyor. Tüm bunların neticesinde ülkemizde istihdamın yüzde 30’unu sağlayan tarım sektörümüzün GSMH içindeki payı ve yıllık büyüme hızı giderek düştü. Çünkü dış baskılar ve empoze edilen politikalarla; Geçmişte fındık ve tütün gibi ürünlerde dünya tekeli olan ve şeker pancarıyla şekerini karşılayan ülkemiz alternatif ürünlere yönlendirildi, Özellikle Dünya Bankası’nın oltada yem olarak uzattığı 500 milyon dolarlık kredi ile tarımsal yapımız alt üst edildi, bağımlı hale getirildi ve bunun sonucu geçmişte tarım ürünleri dış ticaretinde artıda olan ülkemiz, 2007 yılında tarımsal hammadde dış ticaretinde 3 milyar dolar açık verir hale getirildi. Türkiye’de tarımı devre dışı bırakanlar, Batılıların özellikle de AB’nin öğütlerini dinleyenler oldu. Kendisinin yapmadıklarını Türkiye’ye dayatan AB’nin artık daha tarafsız ölçütlere göre değerlendirilmesi gerekiyor. Ç AB İLE İLİŞKİLER Kendi tarım ürünlerini ülkemize alabildiğine satabilen, ama bizden gelecek tarımsal ürün satışlarına keyfi uygulamalar ve kısıtlamalar getiren AB’nin bizle olan ilişkilerde kelimenin tam anlamıyla bir haksız rekabet uyguladığı söz konusudur. Makarna, zeytinyağı gibi işlenmiş ürünlerde bize tahditle yüksek vergiler uygulayan AB ülkeleri, bize zeytinyağında 100 ton civarında komik bir kota tahsis ederken, Kuzey Afrika ülkelerinin ihracatında binlerce tonluk izinler verebilmektedir. AB’nin 10 yıllık müzakere sürecinde uyum için öngördüğü 11 milyar Euro’nun yerine verdiğimiz tavizlerin karşılığı olarak(!) 5,5 milyar Euro’luk yardım vermesi bir çifte standart uygulamasıdır. Türkiye’ye "tarım desteğini azalt" diye emir verme cüretini gösteren AB, kendi bütçesini destek alanında ve Türkiye’ye zarar verecek şekilde belirlemektedir. AB, siyasal birçok konuda olduğu gibi ekonomik alanda, özellikle de toplumumuzun önemli bir kesimini oluşturan tarım kesimimizi hedef alacak ve var oluşunu hedefleyecek şekilde politikalar izlemektedir ki artık buna dur demenin zamanı gelmiştir. Bu konuda birçok konuda olduğu gibi etrafa at gözlükleriyle bakan muhalefet partilerimiz tarafından artık tavır koyma zamanı gelmiştir. Çünkü iktidarın AB ile olan ilişkilerini her zaman kendi çıkarları çerçevesinde ele aldığı; sanayimiz, ekonomimiz ve hele tarımımızı hiç dikkate almadığı ortadadır. T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle