02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yrd. Doç. Dr. Deniz TANSİ Yeditepe Ünv. Kamu Yönetimi Bölüm Bşk. Mayıs 2008’den itibaren Beyrut’ta yaşananlar, Batı dünyasında büyük bir şaşkınlıkla izlenmeye başladı. Söz konusu durum, hiç kuşkusuz bölge ülkelerini, değişik boyutlarda paniğe sürükledi. Lübnan’ın, ABD öncülüğünde oluşturulan kotalı temsil sisteminde, mevcut başbakan Fuad Sinyora Sünni kökenli bir politikacı kimliğiyle, ABD destekli SünniHristiyan bloğun siyasal angajmanıyla hareket etti. 2005’te suikastte öldürülen eski başbakan Refik Hariri’nin oğlu Saad Hariri ve Dürzi lider Velid Canbulat, en önemli siyasal müttefikleri oldu. Hristiyan Cemayel ailesinin de bu koalisyondaki konumu önemliydi. 9 Mayıs’ta, Hizbullah Müslümanların kontrolündeki Batı Beyrut’a girince yaşanan şok, kayda değerdir. 7 Mayıs’ta, başbakan Sinyora’nın, Hizbullah’ın iletişim kanallarını kesme kararı, Hizbullah lideri Nasrallah tarafından savaş ilanı olarak kabul edildi. 8 Mayıs günü şiddetlenen çatışmaların ardından, Hizbullah 9 Mayıs’ta Batı Beyrut’a girdi, Hariri ve Canbulat’ın evlerini kuşattı. Hariri’nin, televizyon kanalı ve gazetesini kapattı. Suudi Arabistan, Lübnan’daki Sünni yöneticilerin çağrısıyla, Arap dünyasının dışişleri bakanlarının acilen toplanmasını istedi. Hizbullah’ın, 9 Mayıs 2008’de, Batı Beyrut’u işgal ederek gerçekleştirdiği darbe, Lübnan, bölge ülkeleri ve küresel güçler açısından, dengeleri değiştirecek bir atmosfere gidildiğini göstermektedir. Lübnan’ın, Hizbullah’ın kontrolüne geçmesi, daha 2006 yazında, II. Lübnan Savaşı çerçevesinde, kendisiyle çatışan İsrail’i rahatsız edecektir. Hizbullah’ın doğumu, İsrail’in, 1982’de Lübnan’ı işgal ettiği, mülteci kamplarındaki kullandığı şiddetle sivil kayıpları yoğunlaştırdığı ortamda, yerleşik Şii nüfusun infial duygularından kaynaklanmıştı. 198088 arasında gerçekleşen, İranIrak savaşında, İran’ın Ortadoğu’daki yalnızlığını, Suriye’yle kurduğu ilişkiler zemininde aşmaya çalışması, Hizbullah’ın kurulmasını kolaylaştırdı. İranSuriye işbirliği, Lübnan’da Hizbullah’ın kurulmasıyla meyvesini verdi. İran, bu sayede, Lübnan’daki politik aktörlerden biri haline geldi. 2006 yazında yaşanan İsrailHizbullah çatışmasında, İsrail adeta İran’ın vekalet verdiği bir politik güçle boy ölçüştü. Üstelik ilk defa, bölgesel bir savaşta, kesin galip gelmedi. Bu önemli bir dönüm noktasıydı. Zira, Hizbullah’ın, Lübnan’daki prestiji, toplumsal bazda arttı. Hizbullah’ın yükselen prestiji, siyasal kazanımlarının yoğunlaşmasına neden oldu. 7 BOP Beyrut’a gömülüyor Ortadoğu’da Sünni ve Şii karşıtlarını bulan ABD’nin yaklaşımı, Lübnan’da da açmaza girmiş durumda. İsrail’in bölgedeki çerçevesi daralırken, İran’ın etkinliği yükseliyor. militana ve silaha sahip politik grup olması, ele aldığımız konumunu daha üst noktalara taşımaktaydı. 200’den beri, Suriye yanlısı Lahud’un yerine, cumhurbaşkanı seçilememesi, Lübnan’daki siyasal krizin derinleşmesi ve Hizbullah’ın sistemi kilitlemesini kolaylaştırdı. Hizbullah, Hristiyan bloktan kota gereği seçilecek cumhurbaşkanının, Suriyeİran çizgisinde olmama olasılığı üzerine, kampanyayı hızlandırdı. Hizbullah’ın 9 Mayıs’ta gerçekleştirdiği darbe, Sünni ağırlıklı Arap dünyasında, ciddi bir rahatsızlığa neden oldu. II. Lübnan Savaş’nda, İsrail’i değil de, Hizbullah’ı kınayan Suudi Arabistan, İran’ın bölgede artan ağırlığından çekinmektedir. ABD’nin 2003’te gerçekleştirdiği Irak işgalinden sonra, Irak’ın güneyinde Şiilik ilişkileriyle, politik belirleyiciliğini arttıran İran, 1982’den beri, Lübnan’da Hizbullah’a Suriye’yle birlikte verdiği destekle, bölgesel gücünü pekiştirdi. 9 Mayıs darbesi kalıcı olursa, Lübnan’daki egemen güç olma durumu ortadadır. 2007 Haziran’ında, Filistin yönetiminden kopan, Hamas önderliğindeki Gazze Şeridi de düşünülürse, İran; Irak’ın güneyi, Lübnan ve Hamas’ın Filistin’inde, ABD’ye meydan okuyan, Sünni Arap dünyasını ABD işbirliği içerisinde acz içinde gösteren psikolojik bir üstünlüğü de eline geçirmiş olacaktır. Nükleer çalışmaların konumu, ABD propagandasından dolayı anlaşılamamaktadır. Eğer, nükleer silah yapma potansiyeli doğruysa, İran’ın, Ortadoğu’daki konumu, çok daha fazla belirgin bir duruma gelecektir. İran, bölgede, İsrail’i açıkça düşman ilan etmiştir. İsrail, Irak’ın kuzeyinden İran ve Suriye’yi gözler ve sızma harekatları yaparken, İran da Hüzbullah’la Lübnan’dan vurmaktadır. Bu bağlamda, İsrail cephesini çözümlemeye gereksinim duyulmaktadır. ABD’nin Ortadoğu’daki hedefleri İSRAİL NE YAPACAK? İsrail parlamentosu Knesset’te, BM Güvenlik Lübnan’da da tutmadı… Konseyi’nin 1701 sayılı ateşkes kararı oylanırken, ana muhalefet Likud’un Bibi lakaplı lideri, eski başbakan Netenyahu, ateşkes kararına karşın, bu savaşın mutlaka ikinci bir raundunun olacağını söylemişti. Hizbullah etkisindeki bir Lübnan, İsrail açısından, tehdit yoğunluğunun artması anlamına gelmektedir. Türkiye’nin başbakanlık düzeyinde, İsrailSuriye arasında, Golan tepelerinin Suriye’ye iadesi, karşılığında, Suriye’nin Lübnan’daki silahlı gruplara desteğini kesmesi çerçevesindeki arabuluculuk girişimi, kadük kalmıştır. İsrail’in Hizbullah’la yeni bir raunda hazırlanması, Suriye’nin de doğrudan, İran’ın dolaylı, ABD’nin direkt müdahil olduğu, küreselbölgesel bir çatışmaya sürüklenmesi olasılığı çok uzak değildir. Üstelik İsrail, son dönemlerde, özellikle Lübnan parantezinde, önleyici savaş kavramını dillendirmektedir. 2004 yılından beri, İran’ı en büyük tehdit ilan eden İsrail, İran’ın bölgesel nüfuzunun olduğu her yerde çatışma olasılığını değerlendirmektedir. Lübnan’dan Gazze’ye uzanan coğrafyada, İsrail açısından önemli bir daralma meydana gelmektedir. İsrail, bu çerçevede, Irak’ın kuzeyindeki Kürt oluşumuna yatırım yapsa da, kalıcı bir müttefiklik ilişkisi kurması, bölge gerçeklerinden dolayı zordur. Lübnan’da yaşananlar, bölgesel hesaplaşmada önemli bir süreci ifade etmektedir. İran, bu çerçevede, İsrail’e en sarsıcı darbeyi vurmuştur. İsrail cumhurbaşkanı Peres, her ne kadar, 9 Mayıs’taki Beyrut işgalini, Lübnan’ın iç çatışması olarak değerlendirse de, İsrail’i ilgilendirmeyen bir konu olarak betimlese de, İsrail, Lübnan’da, eğer dengeler değişmezse, stratejik anlamda mevzi kaybetmiştir. İran’a yönelik, özellikle nükleer silah yapma niyeti bahanesiyle, ABD tarafından bir saldırı gelmesi ihtimali, bölgede başka bir kronik krizin tetiklenmesine neden olacaktır. Bundan da en fazla ülkemiz etkilenecektir. ABD’nin olası saldırısı, Irak fiyaskosundan sonra, uzak gözükmektedir. Ancak, ABD’nin hegemon güç olma iddiası, İran’ı alt edememesi, George Kennan’ın riskbedel minimizasyonunu anımsatmaktadır. Bu bağlamda, ABD risk almazsa, daha yüksek bedel öder. Hegemon gücün ulusal güvenlik tasarımında, risk almak, bazen kaçınılmaz bir davranış olarak tanımlanmaktadır. Buna karşın, İrak’taki kaosun, İran’a yayılması, ABD’nin ipin ucunu tamamen kaçırması anlamına gelebilir. C S TRATEJİ 13 BOP’UN SONU SİYASAL KRİZ Hizbullah, II. Lübnan Savaşı’ndan sonra, Lübnan iç politikasında, siyasaltoplumsal zeminde artan desteğini, daha fazla yansıtmaya çalıştı. ABD öncülüğündeki kotalı sisteme savaş açtı. Sinyora’nın başında bulunduğu hükümetten çekildi. Temel itirazı, Sinyora’nın savaşta, Hizbullah’a gereken desteği vermemesiydi. Gerekçe, Hizbullah açısından birtakım gerçeklikler barındırıyorsa da, asıl onu, mevcut siyasal sistemin, Hizbullah’ın talepleri çerçevesinde revize edilmesiydi. Hizbullah, taban desteğinin yanı sıra, silahlı militan gücüyle de ayrı bir baskı unsuru olarak, gücünü pekiştiriyordu. Üstelik, ülkenin içinde en yoğun silahlı ABD’nin, İran’ın Şiilik ilişkilerine karşı, Sünni Ilımlı İslam eksenini oluşturması tasarımı, Beyrut’ta toprağa gömüldü. Ortadoğu, Pakistan’dan Lübnan’a, ŞiiSünni mezhep çatışmasına kayarken, Soğuk Lübnan’da Şii protestocu... Savaş’ta olgunlaştırılan Sünni radikalizmi de, El Kaide başta olmak üzere, ABD aleyhtarı bir konuma geldi. ABD, Türkiye’deki mevcut iktidar, Lübnan’daki Sinyora hükümeti, Ürdün ve Suudi Arabistan hattında Sünni eksenini güçlendirmeye çalışırken, Sinyora’nın altının boşaltılmasını, engelleyemedi. ABD patentli demokrasi kavramı, meşruiyetini zaten Irak’ta kaybetmişti. Pakistan’da Ilımlı İslam, radikal İslam’a dönüştü. Lübnan’da, Ilımlı Sünni’likten, radikal Şiiliğe kayış var. Mezhep ve din politikası, Ortadoğu’yu gayya kuyusuna çevirdi. Türkiye’nin bir gün Lübnan olmaması için, ABD patentli Ilımlı İslam’a değil, Mustafa Kemal Atatürk kaynaklı, laik cumhuriyet modeline gereksinimi var. O yüzden, AB komiserlerinin laikliği yok sayan, totaliterlikle suçlayan yaklaşımları, Beyrut sokaklarında duvara çarpar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle