02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası [email protected] Film endüstrisi Irak’a tekrar el attı… C S TRATEJİ yönetmen Brian De Palma, 14 yaşındaki Iraklı bir kızın Amerikan askerlerince tecavüz edilip, sonra da kendisinin ve ailesinin öldürülmesinden esinlenerek kameraya aldığı "Redacted (Düzeltilmiş)" adlı filmi Amerikan halkına Irak’ta gerçekte neler yaşandığını anlatmak için yaptığını dile getiriyor. Amerikan gazetelerinin ve televizyonlarının Irak’ta yaşanılanlar ile ilgili verdiği bilgilerin "düzeltilmiş" olduğunun altını çizmek için filmin adını bu şekilde koyduğunu ifade eden ünlü yönetmen "Filmler savaşı asıl durduracak olan şeylerdir. Bu görüntüleri seyreden halkın kongre üyelerini savaşı reddetmeye zorlayacağını ümit ediyoruz." sözleri ile de bir anlamda Hollywood’un "politik uyanışını" ilan ediyor. Kimilerine göre biraz iddialı da gelse pek çok eleştirmen Hollywood’daki bu kıpırdanışların "politik uyanış" olduğu kanaatinde ve bu bağlamda vizyona peşi sıra giren ve girecek olan filmler de söz konusu savları doğrular nitelikte. Nitekim De Palma’nın "Redacted"ından sonra Irak’ı konu alan filmlerden bir diğeri de başrollerinde Tommy Lee Jones, Charlize Theron ve Susan Sarandon gibi Hollywood’un ünlü simalarının yer aldığı "Valley of Elah (Elah Vadisi)". Irak Savaşı'nda tanık olduğu olaylar yüzünden, ABD’ye döndükten sonra kendi müfrezesindeki arkadaşları tarafından öldürülen ordu uzmanı Richard Davis'in gerçek hikayesinden yola çıkılarak kameraya alınan film, Irak Savaşı sonrasında bölgeden dönen askerlerin yaşadıkları travmaları, son derece derin psikolojik analizlerle perdeye yansıttığı kadar, satır aralarında "Neden Iraktayız?" sorusuna yanıt arıyor ve Irak politikası ince bir şekilde eleştiriyor. "Neden Irak?" sorusuna cevap arayan bir diğer "Irak karşıtı" Hollywood yapımı da başrolünde John Cusack’ın bulunduğu, Irak’a gönderilen karısını kaybeden ve iki çocuğuyla hayat mücadelesi vermek zorunda kalan bir adamın hikayesini anlatan Grace is Gone (Grace Öldü). Kimberly Peirce'ın ekonomi literatüründe "Zararı Durdurma Noktası" anlamına gelen "Stop Loss" teriminden ödünç aldığı isimle kameraya çektiği ve görev süresi bitmesine rağmen Irak'a geri yollanmak istenen bir erin isyanını anlatan "Stop Loss" adlı film de "sıradaki" Hollywood yapımlarından biri olarak dikkatleri üzerine çekiyor. Çekimlerine Kuveyt’te başlanan ve senarist Mark Boal'ın yaşanmış olaylardan yola çıkarak kaleme aldığı "The Hurt Locker (Acı Dolabı)" Irak’ta görev yapan Amerikalı bomba imha uzmanlarının hikâyesini anlatıyor. Hollywood’un söz konusu politik uyanışı sadece Irak ile sınırlı kalmıyor. Hollywood yine 56 yıl kadar rötar yapmış olmakla birlikte 11 Eylül ve Afganistan işgalini de ilk defa muhalif bir gözle beyaz perdeye taşıyor. Başrollerinde Tom Cruise, Meryl Streep, Robert Redford gibi milyon dolarlık isimlerin bulunduğu "Lions for Lambs (Kuzular İçin Aslanlar) adlı filmde ise son derece ilginç göndermeler ile ABD’nin Afganistan’da sürdürdüğü "işgal" politikası sorgulanırken, 11 Eylül sonrasında sorgu için CIA’nin alıkoyduğu Mısırlı bir kimyagerin yaşadıklarını anlatan "Rendition (Yorum)" adlı film ABD’de, yıllar sonra 11 Eylül’ü madalyonun öbür yüzü ile ele alma cesaretini gösteriyor. Görüldüğü üzere yıllar yılı ABD’nin uyguladığı politikaları hem iç hem de dış kamuoyuna Beyaz Saray’ın dilinden anlatan Hollywood, şimdilerde "eski dostu" ile köprüleri atmış görünüyor. Vizyona girecek olan savaş karşıtı filmler başkanlık seçimleri öncesinde önemli bir dönemece giren ABD’de halkı ne derece etkiler şimdiden bunu kestirmek zor ancak, yıllarca ABD’nin şahin politikalarından ekmek yemiş olan Hollywood’un bile Irak’ta yaşananlar karşısında Beyaz SarayPentagon ikilisine isyan bayrağını çekmiş olması son derece düşündürücü.... D ünya tarihinin en sarsıcı trajedilerinden birine mekan olma yolunda uygun adım ilerleyen Irak, Amerikan işgalinden bu yana bir gün olsun gündemden düşmüyor. Zaman ilerledikçe, işgal derinleşip savaş yeni sıfatlar kazandıkça Irak’ta insanlık her geçen gün daha da geriliyor. Hatta öyle bir hal aldı ki Irak bugün her anlamda 100 yıl geriye doğru sürüklenmiş durumda. İşgalin başından bu yana gün yüzüne çıkan çeşitli skandallar ise Irak’ta yaşanmakta olan trajedinin boyutlarını perçinler nitelikte. Terörist yuvası "sanılarak" basılan ve kana bulanan düğünler, sokak sokak, ev ev aranarak çıkılan "El Kaide avları"nda evinden, ailesinden, canından olan masum insanlar, tecavüze uğrayan binlerce Iraklı kadın, cezaevlerinde yine tecavüz başta olmak üzere akla hayale sığmayacak her türlü işkenceye maruz kalan yüz binlerce insan ve tabii ki Irak’ta skandalın simgesi Ebu Gureyb… Bu son isim "Ebu Gureyb" bile, zihinlerde çağrıştırdıkları ile Irak’ta yaşanılanların aynası durumunda. İşte yukarıda birkaç söz öbeğine sıkıştırılan skandallar aslına bakılırsa Irak’ta işgal ile birlikte yitip giden insanlıktan arda kalanlar. Söz konusu skandalların birçoğunun basına yansımamış olması da işin cabası elbette. Irak’taki trajedinin, vahşetin, insanlık dramının ya da tüm bunları bünyesinde barındırabilen ifade ile "Irak’taki Amerikan İşgalinin" dünyanın bir kısmı için anlamı henüz okuduğunuz bu ifadeler olsa da, bugün Irak ile ilgili kurulan cümlelerin birçoğunun öznesi ya da sözde öznesi olan ABD’de yaşayan insanların büyük bir kısmı Irak’ta yaşananlardan uzun süre boyunca bihaberdi. Nitekim öyle olmalı ki savaşın/işgalin mimarı olan ve her fırsatta bununla övünen George W. Bush’u ikinci kez başkanlık koltuğuna oturtan da yine Amerikan halkı oldu. Ancak, her ne olduysa ABD’de işgalin ilk başlarında sayıları neredeyse eser miktarda olan savaş karşıtları zamanla çoğalmaya ve sayılarıyla doğru orantılı olarak son derece cılız çıkan sesleri de yükselmeye başladı. İşgalin başlangıcından bu yana Irak işgalini Amerikan tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan Vietnam ile karşılaştıran ve bu bağlamda "Irak Vietnam’ın Arapçasıdır" sloganını kullanan Amerikalı savaş karşıtlarının gittikçe yükselen sesleri içerisinde öyle bir ses var ki duyanları hayrete düşürüyor. Duyanları hayretler içerisinde bırakan bu ses bugüne değin, her daim Beyaz Saray ile paralel bir çizgide olmaya gayret göstermiş hatta bizzat Beyaz Saray ve Pentagon’un sunduğu malzemeleri kullanarak gayri resmi bir propaganda aracı haline gelmiş olan Hollywood’dan başkasına ait değil. Irak’ın işgal edilmesinden bu yana geçen 4 buçuk yıl boyunca Irak konusunda kendisinden asla beklenmeyecek bir şekilde suskun kalan ve adeta bir "sükut politikası" izleyen Hollywood, 2007 sonbaharından başlayarak ard arda vizyona girecek olan 10’a yakın filmle sükut altınlarını boz(dur)uyor… Hollywood Irak orucunu bozuyor Hollywood’un Irak orucunu bozan ilk yapıt, Irak’ta yaşanan sayısız trajediden yalnızca biri olan ve tümü ile "gerçek" olan bir hikâyeyi beyaz perdeye taşıyor. Ünlü yönetmen Brian De Palma, 14 yaşındaki Iraklı bir kızın Amerikan askerlerince tecavüz edilip, sonra da kendisinin ve ailesinin öldürülmesinden esinlenerek kameraya aldığı "Redacted (Düzeltilmiş)" adlı filmi Amerikan halkına Irak’ta gerçekte neler yaşandığını anlatmak için yaptığını dile getiriyor. IRAK ORUCU BOZULUYOR İngilizlerin Basra’dan asker çekmesinin ardından ABD’nin de Irak’tan asker çekip çekmeyeceğinin tartışılmaya açıldığı son günlerde Beyaz SarayPentagon ikilisinin Hollywood gibi son derece önemli bir kozunun büyük oranda söz konusu ikiliye muhalif pozisyonuna geçmesi, ABD’nin Irak’taki konumunun ciddi anlamda sarsılmaya başladığı yorumlarına neden oluyor. Hollywood’un Irak orucunu ilk bozan yapıt, Irak’ta yaşanan sayısız trajediden yalnızca biri olan ve tümü ile "gerçek" olan bir hikâyeyi beyaz perdeye taşıyor. Ünlü Hollywood birinci Körfez Savaşı sonrasında ABD’nin tutumunu ilk kez Üç Kral filmi ile eleştirmişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle