02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Türkiye’ye yönelik bir "vitrin çalışmasından" ibaretti. Dilsel çeşitlilik ve çağa ayak uydurma görüntüsü arkasında gizli esas dönüşüm yeni bir insan tipi yaratma noktasındaydı. Dinsel dogmalarla uyuşturulmuş, Batı çıkarlarına karşı ılımlılaştırılmış yeni bir insan tipi… Türkçe’nin bu yönlü bir araçlaştırmaya tabi tutulması, Türkçe’nin bölge ile olan ilişkilerdeki zayıflığının farkına varılması süreciyle kesişti. Tıpkı 1849’da Prag’da toplanan PanSlavik Kongre’de farklı Slav dillerini konuşan grupların birbirlerini anlayamamaları nedeniyle Almanca’yı kongre dili haline getirmeleri gibi (3) Türkçe Konuşan Ülkeler Zirve Toplantıları’nda birçok Orta Asya devleti devlet başkanının Rusça konuşması, Türk dış politika yapıcılarında Türkçe merkezli girişimlere destek görüşünü büyüttü. Bu görüşten yararlananlar ise "Türkçe öğretme" misyonuyla bölgeye sızan, ama özde öğrettikleri Ilımlı İslam olan tarikatlar oldu… Demirel’in Kırgızistan ziyaretlerinden... C S TRATEJİ 5 araçlaştırarak bölgeye sızabilmektedir. Diğer taraftan Rusya Federasyonu, Rus diyasporası ve boru hatları diplomasisi yollarıyla bölge hakimiyetini güçlendirmektedir. Bu ikili yapı, gerek bölge devletleri yönetimlerini, gerekse bölgedeki etnik, dinsel yahut mezhepsel grupları üst bağlılıklarla şekillenen dış bağlantı arayıcılığına sürüklemektedir. Bu süreçte eşzamanlı gelişen Rusya ve ABD yayılmacılığından duyulan endişe, bölge devletlerinden birçoğunu "ağabeyler arasında" bir denge oyunu oynamaya yöneltmiştir. Bazı bölge devletleri de "ağabeylerden biriyle" özel ilişkiler kurarak ayakta kalmaya çalışmıştır. Ancak izlenen bu yanlış stratejiler nedeniyle istikrarsızlıklar daha da büyümüştür. Örneğin Estonya devlet yönetiminin etnik milliyetçi siyaseti konusunda Avrupa Birliği’nden destek bulması Estonya’nın bütünleşme sorununu büyütmektedir. Katolik kilisesinin Katolik Batı Ukrayna radikallerine desteği, Rusya’nın özellikle Ukrayna, Moldova, Estonya ve Kazakistan’da Rus diasporası üzerinden siyaseti kurumsallaştırması, Polonya’nın ve Polonya aracılığıyla ABD’nin Ukrayna sorununa müdahil olması, Soros’un etnik ayrımcılığı demokrasi kisvesi altında körüklemesi, ABD’nin NATO destekli dönüşüm programları, Ermeni diyasporasının etnik milliyetçilik siyasetinin Ermenistan’ı bir çözümsüzlük ülkesi haline getirmesi hep bu dış bağlantıların etkisine örnektir. Kemalizm, ürettiği çıkar tasarımlı ulusalcılık yaklaşımı ve bu yaklaşımın uygulanması için bir gereklilik olan ulusal bir ekonomi ve kalkınma programıyla, Türkiye’yi Türkiye’den yönetmenin düşünsel ve altyapısal koşullarını sağlar. Aynı mantığın tüm bölge devletlerinin politika yapım süreçlerine yerleşmesi bölgesel sorunların çözümünde en önemli noktalardan biri olacaktır. Dış etkinin sınırlanması barış için bir diğer gerekliliktir… c. Barışçı Dış Politika İlkelerini Kurumsallaştırma: Özelikle üretilen etnik ve dinsel milliyetçilikler, devlet politikası haline gelince çatışma dış politika sahnesine de taşınabilmektedir. ErmeniAzeri sorunu bu çerçevede değerlendirilebilir. Kuşkusuz barış böyle bir mantıkla kurulamaz. Barış, Mustafa Kemal Atatürk’ün devletler arası işbirliği mekanizmaları yaratıcı, saldırgan ve irredentist olmayan, barışçı, eşitlikçi ve emperyalizm karşıtı dış politikasının Avrasya coğrafyasında da sahiplenilmesini sağlayarak kurulur. d. Laikliği Güvence Altına Alma: "Ilımlı İslam" Avrasya coğrafyasında zorunlu olarak Batı çıkarlarını üretmektedir. Laiklik, iç barışın sigortasıyken küresel çağda sürpriz bir biçimde emperyalist sızmalara karşı çıkma konusunda da önemli hale gelmektedir. "Ilımlı İslam" kisvesiyle bölgeye sızan emperyalizmle mücadelede savunulacak en önemli ilkelerden biri Kemalizm’in laiklik anlayışıdır. Laiklik aynı zamanda gerçek demokrasinin de sigortasıdır. Fundamentalizmin zorbalığı karşısında barışın sigortasıdır... Açıkça görülmektedir ki "nasıl bir Avrasya stratejisi" ve "nasıl bir Avrasya" soruları "nasıl bir Türkiye" sorusuyla kesişmektedir. O halde hem Türkiye’nin Avrasya stratejisi hem de Türkiye ve Avrasya’nın geleceği için öncelikli olarak şu soru sorulmalıdır: Ilımlı İslam ya da aynı öze sahip başka "yeni sıfatlarla" Batı çıkarlarına karşı ılımlılığın gelişmesine katkı sağlayacak bir Türkiye mi, tam bağımsız Mustafa Kemal Türkiyesi mi? Avrasya’ya yönelik üst kabullerden sıyrılmış, bağımsızlıkçı, eşitlikçi, barışçıl ve laik özgün model, aynı zamanda Türkiye’nin ulusal politikasındaki tercihi de olmak zorunda. Tam bağımsız olmayan Türkiye bağımsız bir bölge politikası da geliştiremez. temeli dışlamalıdır. Bu etkenlerin harekete geçirici potansiyellerinden çıkar sağlama kolaycılığına düşmemelidir. e. Modelimiz; "Ilımlı İslam"ın emperyalizm konusundaki misyonu karşısında laikliği göstermelik bir ilke olarak değil, ulusal egemenlik adına temel ve vazgeçilmez ilke olarak sunmalıdır. f. Modelimiz; bölgesel işbirliği mekanizmaları yaratıcı olmalıdır. g. Modelimiz sadece Orta Asya ve Kafkasya coğrafyasının Müslüman nüfusu yoğun devletlerine hitaben sunulmamalıdır. Coğrafi kapsam alanı tüm Avrasya coğrafyası olmalıdır. Böyle bir kapsam alanına ulaşmanın yolu a, b, c, d, e ve f maddelerini sahiplenmekten geçmektedir. DIŞ POLİTİK SONUÇLAR Yukarıda aktardığımız biçimde bir üst bağlılık güdümünde, bu üst bağlılığın gerektirdiği ilke ve araçlarla yürütülen bölge politikası ne yazık ki, Türkiye adına olumlu sonuçlar doğuramadı. Bölge ülkelerinin bir çoğunda Türkiye imajı ciddi biçimde zarar gördü. Dinsel ve etnik unsurların dış politika yapım sürecinde kullanılması, bu unsurlarla uyuşmayan devlet yönetimlerinde tedirginlik yaratmakla kalmadı, bu unsurlarla uyuşabilecek bölge ülkelerinde bile merkezkaç etkilerini güçlendirdikleri gerekçesiyle tepkiyle karşılandı. "Ilımlı İslam" modelinin arkasında ABD gibi "daha büyük ağabeyin" varlığının bölge yönetimlerince anlaşılması ve ilk başta Rusya karşısında dengeleyici olma adına olumlanan bu gücün "demokratik müdahaleleri"nin (!) artması, bölge yönetimlerinde Türkiye konusunda bir "güven sorunu" yarattı… NEDEN KEMALİST MODEL? Açıkça görülmektedir ki, bizim Avrasya coğrafyasına önerdiğimiz model Kemalist modeldir. Çünkü Kemalist model öncelikli olarak şu noktalarda Avrasya’nın sorunlarına cevaplar bulmaktadır: a. Etnik, dinsel, yahut mezhepsel çatışmaların çözümü: Avrasya birçok etnik, dinsel ve mezhepsel grubun yan yana yer aldığı bir büyük coğrafyadır. Bu coğrafyanın hemen hemen bütün devletleri etnik yahut dinsel boyutlu parçalanma tehditleriyle karşı karşıyadır. Politika arenası, Ukrayna, Kazakistan, Gürcistan’da keskin bir biçimde; Özbekistan, Rusya Federasyonu ve Baltık ülkelerinde ise giderek artan bir belirginlikte etnik yahut dinsel hatlar boyunca üretilme yolundadır. Böyle bir duruma karşıtlık konusunda Kemalizm’in millet tanımı önemli bir yol göstericidir. Mustafa Kemal Atatürk "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir" diyerek etnik, dinsel ve mezhepsel kökenli bölünmeleri politika yapım sürecinin dışına itmiştir. Benzer bir millet tanımı, küresel çağda hemen her Avrasya ülkesinde istikrar ve bütünlük adına gereklidir. Etnik milliyetçiliklerle dinsel referansları birbiriyle yarıştırmak, küresel süreçte ayakta kalma adına çözüm değildir. Mustafa Kemal’in millet tanımı, hem iç hem de dış politikada barışı sağlama ve emperyalist sızmaları engelleme adına işte bu yüzden önemlidir. b. Tam bağımsızlığı sağlama ve çağdaşlaşma: Avrasya ülkelerinin birçoğu bağımsızlık ve egemenliklerinin genelde sözde kalmasının sıkıntılarını çekmektedirler. Bu nedenle de çağdaşlaşma hedefine bir türlü ulaşamamaktadırlar. Bir taraftan Batı ve Batı’nın Soros gibi aracılarının tetiklediği ayrılıkçılık ve Batı çıkarlarına karşı ılımlılık demokrasiyi NASIL BİR AVRASYA STRATEJİSİ, NASIL BİR MODEL? Yeni bir Avrasya stratejisi yeni bir model arayışını gerektirmektedir. Yani Türkiye bölgeye bir model olarak önerilebilir; önerilmelidir. Ancak bu model, bölgesel barışı, güveni ve kalkınmayı sağlayacak bir model olmalıdır. Türkiye eğer bir model olacaksa, Cumhuriyet değerlerinin dönüştürülmesi neticesinde dayatılan "Ilımlı İslam" kimliğiyle değil, bütünleştirici, barış mekanizmaları yaratıcı, sömürü karşısında özgürleştirici, çağdaşlaştırıcı, laik Kemalist kimliğiyle model olmalıdır. Kuşkusuz böyle bir modeli yaratma iradesi, Türkiye’nin Kemalizm yolunda içsel dönüşümleri gerçekleştirmesi ile eşzamanlı olarak gelişecektir… Bu noktadan hareketle, "Ilımlı İslam modeli"nin iflasından dersler çıkartarak ürettiğimiz yeni modelin Avrasya stratejisini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz: a. Modelimiz, dış politikayı yöneten ve yukarıda aktarılan tüm üst bağlılıklardan sıyrılmış olmalıdır. Bağımsız olmalıdır. b. Modelimiz, daha öncekinin aksine bir "ağabeylik" kompleksiyle dayatılmamalıdır. Özgürleştirici olmalıdır. c. Modelimiz devletler arası eşitlik ilkesi temelinde yükselmelidir. Her tür sömürüyü, eşitsizliği dışlamalıdır. Emperyalizm karşıtı bir içeriğe sahip olmalıdır. d. Modelimiz; etnik, dinsel yahut mezhepsel bir Dipnotlar: (1)Philip ROBINS, "Turkey’s Ostpolitik – Relations with the Central Asian States", (der). David MENASHRI, Central Asia Meets The Middle East, Frank Cass, Londra, 1997, ss.135,136. (2) Andrew MANGO, "The Turkish Model", Middle Eastern Studies, Cilt:29, Sayı:4, Ekim 1993, s.726. (3)Carlton J. H. HAYES, "Milliyetçilik: Bir Din", İstanbul, İz Yayıncılık, 1995, s. 106.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle