Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 Dr. Nejat TARAKÇI İzmir Ekonomi Üniversitesi UAİ Bölümü ntarakci@gmail.com 84 yıl sonra yeni bir özgürlük ve bağımsızlık savaşımı… C S TRATEJİ çerli olmak üzere anlaşma sağlandı. Kapitülasyonların kaldırılmasına rağmen 5 yıl süreyle gümrük tarifelerinin aynen muhafaza edilmesi, Türkiye’yi kuruluş aşamasında en çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda ekonomik yönden korumasız bırakmıştır. 192329 arasındaki bu 5 yıllık dönemde eski gümrük tarifeleri ülkemize ancak yüzde 12.9’luk bir koruma sağlayabilmiştir. 14 Nisan 2007’den bugüne kadar geçen yaklaşık bir ay gibi çok kısa bir zaman süresince, Türkiye’de meydana gelen politik, sosyolojik, psikolojik değişim ve kalkışmaları, başta yabancılar olmak üzere hiç kimse bilimsel veya düz mantıkla açıklayamamaktadır. Çünkü onlar Türkiye’nin kuruluş şartlarını, kazanımlarını, Kemalist ideoloji ve ruhunun Türk milletinin kültüründen öte genlerine kazındığının hiç bir zaman farkında olmadılar ve olmak istemediler. Kemalist ideoloji ve devrimlerin 1950’ye kadar geçen 27 yıl gibi çok kısa bir zamanda Türk Milletine benimsetilmesi dünya çapında bir mucizedir. Bu ideoloji ile donanmış o zamanki ve takip eden nesiller çok değerli öğretmenlerimizin ve milli karakterinden hiç bir zaman taviz verilmemiş eğitim sistemimizin eseridir. İşte bu meydanları dolduranlar bunlar ve onların çocukları/torunlarıdır. Bu muhteşem milyonların hiç bir ekonomik talep ve şikayetlerinin olmadığı dikkate alındığında, 84 yıllık Cumhuriyetin kazanımlarına karşı başlatılan bu duruş ve tavrın ne kadar kutsal olduğu ve bireysel inançların da üzerine çıktığı açıkça görülmektedir. Bunun bir başka anlamı da, Cumhuriyet değerlerinin 75 milyonluk Türk Milletinin yaşam standartları, ulusal kültür ve tarihi ile mükemmel bir uyum sağladığıdır. Özellikle kadınlarımızın bu toplantılarda başı çekmesi, diğer İslam ülkelerindeki kadınların giderek daha fazla baskı altına alındığı bir dönemde çok daha anlamlıdır. Türk Milletinin bu kitlesel coşkusu, Batı’da tam bir korku ve şaşkınlık yaratmıştır. Çünkü, bu kitlesel gösteri Türkiye Cumhuriyeti’nin; güncel örneği teşkil eden Irak direnişinin kökeninde bi? Tam Bağımsızlık le, Türk İstiklal Savaşı’nın tohumlarının olduğunu söy? AntiEmperyalizm lemek mümkündür. Lozan Anlaşması, Emperyalist Ba? Türklük Üst kimliği (Ne Mutlu Türküm Diyene) tı’nın uluslararası hukukta geçerli bir yenilgi belgesidir. Prensiplerine dayalı Kemalist İdeolojiden hiç bir zaO nedenle, başta İngiltere olmak üzere Avrupalılar Loman vazgeçmeyeceği ve taviz vermeyeceğini açıkça göszan Anlaşması’nı hiç bir zaman içlerine sindiremediler. termiştir. 2002’den bu yana mevcut iktidarın da büyük Özellikle anlaşmanın Musul ve ekonomik bağımsızlıkla yardımıyla, AB projesi, demokrasi, liberal ekonomi, inilgili kısımlarına ısrarla direndiler, hatta görüşmeler 8 ay san hakları ve özgürlükler söylemleri ile Türkiye’yi poertelendi. Sonunda 5 yıl süreli eski gümrük tarifeleri gelitik ve ekonomik kontrola alan Batı, bu gösteriler karşısında bölgedeki plan ve stratejilerinde Türki Tandoğan mitinginden... ye’yi yeniden değerlendirmek zorunda kalacaktır. Batı şaşkınlık içinde TÜRKİYE MANZARALARI Türkiye 1954 yılına kadar Osmanlı borçlarını ödemeye devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası, Türkiye’yi ekonomik olarak diz çöktürme stratejisi izlenmiştir. Eğer, İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş dönemine girilmemiş olsaydı, bugün ülkemiz üzerindeki bölücü planlarla çok daha erken karşı karşıya kalacaktık. Batı’nın bu dönemde Türkiye’ye olan ihtiyacı, bu planları zorunlu olarak erteledi. Bu noktadan sonra ABD, kötü ve tehlikeli örnek Türkiye’nin konumunu değiştirmeyi hedefledi. İlk adım 1948 Şubat ayında atıldı. Yapılan anlaşmaya göre; "TC Hükümeti, sağlayabilmekle vazifeli bulunduğu ve müsade edebileceği maddeleri, hizmetleri, kolaylıkları veya bilgileri ABD’ye temin edecektir" denildi. Takiben, Truman Doktrini kapsamında Türkiye ve Yunanistan’a yardım yasası yürürlüğe girdi. Yasanın girişine; Türkiye’nin özgürlük ve bağımsız varlığını sürdürmek için ABD’ye yardım için başvurduğu yazıldı. 25 yıl sonra Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet varlığını sürdürmek için ABD’den yardım dileniyordu.(1) Bu, genç Cumhuriyetin "yetersizlik ve aciziyet" belgesiydi. Aynı Amerikan yasasının 5. maddesinde ABD Başkanına gerekli gördüğünde yeni kurallar koyma yetkisi verilerek Türkiye’nin egemenliği de zedelenerek tam bir teslimiyet içine girildi. Ayrıca Amerikan yardımının ülke içinde ve bölgede propagandasının yapılması görevi de buna eklenerek, Türkiye Amerikan kültür emperyalizminin bir aracı haline getirildi. 1940’lı yıllarda doğanlar ilkokullarda Amerikan süt tozu içtiklerini, balık yağlarını yuttuklarını, askeri birliklerde İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma Amerikan et stoklarının tüketildiğini hatırlayacaklardır. Türkiye, ekonomik ve askeri bağımlılık yanında milli lakaplı kurumları aracılığıyla giyimden, sinemaya, müzikten sigaraya ve eğitime kadar aynı zamanda kültürel bir hegemonya altına sokulmuştur. Bu aldanış içinde, Amerikan filmlerindeki kızılderili katliamlarının soy kırım olduğunu düşünmeden, mavi ceketli Amerikan askerlerini avuçlarımız kızarana kadar alkışladık. Özetle,1945’den itibaren, Soğuk Savaşla birlikte Türkiye, güvenlik nedenleri ile ekonomik, siyasi ve askeri yönden ABD güdümüne girmiştir. Bunu bir nevi yarı sömürge olarak nitelemek mümkündür. Siyasi irade yoksunluğu ve ekonomik yetersizlik buna neden olmuştur. Türkiye üzerinde Osmanlı’nın son dönemindeki uygulamalara benzer politikaların güdülmeye çalışıldığı bir dönemde, Türk ulusu meydanlardan çok güçlü bir karşılık verdi. Bu karşılık, Lozan’ın rövanşını almaya çalışan Batı’da şaşkınlığa neden oldu. LOZAN’I UNUTMADILAR 90 yıl önce, dünya tarihinde ilk defa bir imparatorluk kalıntısının, teba ve kul konumundaki insanları, dünyayı yöneten sömürgeci devletlere karşı bilinçli bir başkaldırı ve direniş göstermiş/gösterebilmişlerdir. Halkın motivasyonu ve birleştirilmesi Atatürk’ün eşsiz dehasıyla sağlanmıştır. Bunun daha önce dünyada yaşanan başka bir örneği yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren Demokratik ve Laik bir yapıda yükselmesi tam bir mucizedir. Çünkü, aydınlanma, endüstrileşme ve kentleşme süreçlerinden geçmeden bir toplumda laik ve demokratik bir yapı kurulamaz. Bu nedenle ülkemizin değerli sosyologu Emre Kongar Türkiye Cumhuriyetini 20. yüzyılın en büyük kültürel ve siyasi mucizesi olarak nitelendirmektedir. Bu yönüyle, yeni Türkiye Cumhuriyeti, dünyanın sömürülen ülkeleri bakımından cesaret ve ümit verici çok önemli ve eşsiz bir örnek teşkil ederken, emperyalist Batı için fazla yaşatılmaması ve güçlenmemesi gereken son derece tehlikeli bir model olarak görülmüştür. Bu tehlike ABD’li araştırmacı Max Thomburg tarafından o tarihte şöyle açıklanmıştı; Türkiye, Arap dünyası tarafından yakından izlenen sosyal ve ekonomik bir alandır. Bizim etki alanımızdaki ülkeler bunu örnek alacak olurlarsa dünyaya egemen olma istencimiz boşa çıkacaktır. Bugün en LOZAN’IN RÖVANŞI Batı hiç bir zaman Lozan’ın rövanşını almaktan vazgeçmedi. Bunu, takip eden tarihi sürecin her aşamasında görmek mümkündür. Osmanlılardan bu yana Türkler, TürkMüslüman kimliği ile özdeşleşmiş olarak, her aşamada Batı’nın karşısında yenilmez, engelleyen, baltalayan, plan ve stratejileri boşa çıkaran bir millet oldu. Çünkü Türlük kimliği, karakteri ve inançları her zaman doğrudan, adaletten ve mazlumdan yanaydı. Türklerin tarihinde sömürme ve zorla asimilasyon yoktur. BatıTürk çatışmasından bugünü de etkileyen Türkiye’yi suçlu duruma sokan bazı örneklere bir göz atalım; ? Her iki dünya savaşında da Boğazları kapatarak harbin uzamasına, çok sayıda insan ve maddi kayıplara neden olunması, ? Batıyı yenen tek Müslüman ülke olması, ? Gücünden korkulan emperyalist devletlere karşı başarılı olunabileceğinin gösterilmesi, ? ABD’nin afyon ekim yasağına karşı gelinmesi (1971)