02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Erhan AKDEMİR Ankara Üniversikesi ATAUM AB Uzmanı İlişkiler istenen düzeyde değil, öncelikler farklı… C S TRATEJİ önce AB’nin kendi yapısal reformlarını tamamlaması gerektiği üzerinde giderek artan söylemler genişleme konusunun gündemin arka sıralarına atılmasını sağlıyor. B ugün, Türkiye’nin AB’ye kabul edilip edilmemesi konusunda gerek AB’nin karar alıcı mercilerinde gerek AB kamuoylarında yoğun ve sert tartışmalar yaşanıyor. Bu tartışmalar bir yandan AB üyesi ülkelerin iç siyasetlerinde kullanılırken diğer yandan da Türkiye tartışması üzerinden oy elde etme kavgaları hızla artıyor. AB üyesi ülkelerde yaşanan tartışmaların yanında AB kurumlarında da Türkiye oldukça hararetli tartışmalara neden oluyor. Buna örnek ise Avrupa Parlamentosu’nda yaşanan Türkiye tartışmaları ve raporlarıdır. AB içerisinde her iki alanda yaşanan bu tartışmalar ve bu tartışmalardan çıkar sağlamak isteyen kesimlerin Türkiye’ye yönelik söylem ve eylemleri doğal olarak Türk kamuoyunda tepkilere neden oluyor. TÜRKİYE’DEKİ TARTIŞMALAR Türkiye açısından ise, Türk iç politikasında AB hakkında tartışmalar, özellikle Türkiye’nin AB’ye aday ülke olarak kabul edildiği Aralık 1999 tarihli Helsinki AB Zirvesi’nden bu yana, birbirinden tamamen farklı iki çizgide ele alınıyor. Bu gruplardan ilki Türkiye’nin AB’ye üyeliğini oldukça güçlü bir şekilde savunuyor ve AB’yi sihirli bir sopa olarak algılıyor. Bu grup, Türkiye’nin kendi sosyopolitik ve ekonomik dönüşümünü sağlayacak iç dinamiklerinden yoksun olduğunu ya da yetersiz olduğunu düşünüyor. Diğer grup ise AB’yi büyük bir "öcü" olarak nitelendiriyor ve AB’nin Türkiye’yi bölmek için insani yüzünün arkasında gizli bir ajandası olduğu görüşünü savunuyor. Bu grup ayrıca, AB’nin Türkiye’yi asla ve asla üye olarak kabul etmeyeceğini düşünüyor ve bu süreçle birlikte AB’nin Türkiye’de dini ve etnik çatışmaları, ayrımcılıkları destekleyeceğinin altını çiziyor. Bu çerçevede her iki grubun da AB’ye yönelik tavırları uçta bir bakış açısına sahip. Bu iki grubun AB’yi algılayış tarzları ise büyük bir sabır ve emek isteyen sürecin tam olarak kavranamamasına ve AB’nin gündelik iç politik tartışmalar çerçevesinde ele alınmasına neden oluyor. Grupların konuya bu tür bir yaklaşım tarzı ile bakmaları, onların AB’ye verdikleri tepkilerinin de sağlıksız olmasına yol açıyor. Bu yazıda, yukarıda ifade edilenler çerçevesinde, Türkiye’de AB karşıtlığında yaşanan artışın nedenleri üzerinde ayrıntılı bir inceleme yapılacak ve daha sonra artan bu karşıtlığın azaltılması için neler yapılabileceği üzerinde durulacak. AB ve Türkiye birbirini tartışıyor AB’nin bugün, bir yandan genişleme ile diğer yandan da kendi iç reformlarının gerçekleştirilmesi ikilemi ile karşı karşıya. Bu nedenle de 27 üyeye ulaşmış bir AB'nin kendi işleyiş yöntemlerini oturtamadıkça genişleme politikasının nasıl sağlıklı bir şekilde süreceği yanıtlaması zor bir soru olarak görünüyor. Özellikle, olası yeni bir genişlemeden GENİŞLEME, KORKU, TEPKİ... Kurumsallaşamayan ve birliğini derinleştiremeyen AB üyeleri ve kamuoyları, genişlemeye tepkiyle yaklaşıyor. Ortak para birimine geçilmesinin getirdiği sıkıntılar önyargılarla birleşince Türkiye karşıtlığı yükseliyor. Türkiye iç politika malzemesi yapılıyor. Genişleme konusunda AB'nin yaşadığı bir diğer sıkıntı ise bunun Avrupa halklarında yarattığı endişe ve korku. Genişleme konusunda Avrupa halklarının yeteri kadar bilgilendirilmemiş olması ise bunun temel nedeni durumunda. Son yıllarda AB genişlemesinin hız kazanması Avrupa halkları arasında korkuya, endişeye ve genişlemeye karşı tepkiye yol açtı. Ayrıca, kıtanın Euro'ya geçişi ile birlikte yaşadığı ekonomik sıkıntılar ve 1 Mayıs 2004'te üye olan on ülkenin getirdiği ekonomik ve siyasi yükler de bu korkunun, endişenin ve genişlemeye karşı tepkinin artmasına neden oldu. Bu tepki ise kendini 29 Mayıs ve 1 Haziran 2005 tarihlerinde AB'nin iki kurucu ülkesi olan Fransa’nın ve Hollanda'nın AB Anayasası'nı reddetmesiyle gösterdi. Bu bağlamda Türkiye çok önemli ve ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Ayrıcalıklı çünkü AB'nin iç sıkıntıları ve bunun yanında AB'nin geleceğini kültür ve din ekseni çerçevesinde görmek isteyenler ki bunlar Avusturya, Fransa ve Almanya'daki Hıristiyan Demokratlardır, muhafazakârlardır, bugünkü durum itibariyle Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğine sıcak bakmıyorlar. 29 Mayıs ve 1 Haziran 2005 tarihlerinde AB'nin iki kurucu ülkesi olan Fransa ve Hollanda'da Avrupa Anayasası'nın başarısızlığa uğramasının getirdiği derinleşme sıkıntılarını üzerinden halen atamamış ve kendi sınırlarını tanımlamaya yönelik tartışmalara kilitlenmiş olan AB, gittikçe kendi içine kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış durumda. Bu da AB’nin kendi iç dinamiklerini gözden geçirmesi ve kendi reform sürecini sorgulanmasını gündeme getiriyor. Ancak bu ifadeler AB'nin çöktüğü veya yakın gelecekte çökeceği anlamına da gelmiyor. Son dört yılda TürkiyeAB ilişkilerinin geldiği noktayı dikkate alacak olursak, yukarıda da ifade edildiği gibi, AB'nin genişleme politikasının AB'nin içinde bulunduğu sıkıntıları aşamadığı sürece Türkiye açısından çok sağlıklı devam edemeyeceği görünüyor. ZORLU DÖNEMEÇ AB üyelerinin ekonomik gelecekleri hakkında belirsizlik yaşamaları, Fransa, Almanya ve Hollanda'nın ekonomik sorunlarını çözmedeki yetersizlikleri, siyasilerin kurumsal konularla çok fazla uğraşıp ekonomik ve sosyal konulara daha az ağırlık vermeleri, iktidarda bulunan hükümetlerin uygulamalarından duyulan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle