02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

geçiren Atatürk, hem teoride, hem de pratikte Milli Demokratik Devrim modelinin en seçkin önderlerindendir. Gazi’nin aydınlanmacılığı nettir. Laik, akılcı ve bilimsel düşünceyi tek rehber edinip, tek miras olarak bırakması, Kemalist öğretinin, Anadolu Aydınlanması’nın temelidir. Tam bağımsızlık konusundaki özeni ve ödünsüzlüğü, hem ulusal egemenlikle, hem antiemperyalizmle, hem de halkçı devletçi iktisat politikasıyla bütünleşmektedir. Gazi’nin, liberal ve sosyalist sistemlerin dışında kalarak, yeterli sermaye birikimi olmayan, nicelik ve nitelik olarak güçlü bir işçi sınıfı bulunmayan, yarı sömürge durumuna düşmüş bir tarım toplumunu, savaşarak, devrim yaparak ve üçüncü bir model ortaya koyarak dönüştürmesi, 19 Mayıs ruhunun özgün yönlerindendir. C S TRATEJİ 5 Paktı, Hatay’ın anavatana katılması bunun örnekleridir. TBMM’nin açılmasından hemen sonra Mustafa Kemal’in Sovyet Lideri Lenin’e mektup yazarak, antiemperyalizm ortak paydasında bir dayanışmayı önermesi, ilerleyen süreçte Türkiye’yi askeri, siyasi, iktisadi, diplomatik ve politik olarak çok rahatlatacak olan bir ittifakın yolunu açmıştır. TBMM’yi tanıyan ilk devletin Afganistan olması ise mazlum milletler dayanışmasının önemli bir örneği olarak tarihe geçmiştir. Mustafa Kemal’in devrimciliğinin ve Kemalizmin devingenliğinin bir gereği ve göstergesi olarak, Atatürk’ün Milli Mücadele’yi başlattığı tarihi, Cumhuriyeti emanet ettiği, yani "yolumu yorulmadan takip edeceksiniz" diye seslendiği gençlere bayram olarak armağan etmesi de, gençlere olan güvenini, yenilikçiliğini gösteren çok sayıda örnekten biridir. HER AÇIDAN TAM BAĞIMSIZLIK Tam bağımsızlık için siyasi, iktisadi ve adli anlamda tam bağımsızlığın gerektiğini bilen Gazi, bu konuya Nutuk’ta da dikkat çekmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun maliyeden, adalete dek yabancılara tanıdığı ayrıcalıkların, devletin tasfiyesini hazırladığını ve hızlandırdığını bilen kurucu kadro, bu konuda Lozan’da dimdik durmuştur. Ve bu nedenle Lozan’da en sert müzakereler, kapitülasyonlar üzerinde yapılan müzakereler olarak tarihe geçmiştir. Bu bağlamda İsmet Paşa’nın şu sözleri önemli ve günümüzde de geçerlidir: "İstiklal Savaşı’nın amaçlarından biri, asırlık kapitülasyon belasından memleketi kurtarmak idi… Gençliğimden beri kapitülasyonların yalnız iktisadi hükümlerinden dolayı elimiz kolumuz bağlı bilirdik. İşin içine girdikten sonra anladım ki, asıl ehemmiyet verdikleri, kapitülasyonun adli kısmıdır" Atatürk’ün özelliği ve getirdiği modelin özgünlüğü, o zamana dek yapılmamışı yapmasından, başarılmayanı başarmasından ve ezberleri bozmasından da anlaşılır. Bu bağlamda bir üçüncü yol olarak Kemalizm, benzer/yakın siyasal, ekonomik, toplumsal yapıları olan üçüncü dünya ülkeleri için, önemli bir seçenek ve deneyim oluşturmuş, bu ülkeler için model olarak önerilmiş ve mazlum milletlere esin kaynağı olmuştur. KUVVETİ MİLLETTE ARAMAK Yıllardır içeriden ihanete, dışarıdan saldırıya uğrayan 19 Mayıs ruhunun gücünü ve görkemini anlamaya çalışırken, verdiği dersleri de hep akılda tutmak gerekir. "Kuvvet birdir ve o milletindir" diyen Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’te, aynen O’nun yaptığı gibi, gücün kaynağını, yalnız ve ancak millette aramak gerekir. Brüksel’den ya da Washington’dan icazet alarak, iktidar olmak için Batı başkentlerine sözler, güvenceler vererek, siyasi bağımsızlığın yolunun iktisadi bağımsızlıktan geçtiğini unutarak, Anadolu’da kalıcı ve başarılı olmak olanaksızdır. Ulusun ortak malı olan büyük, karlı ve stratejik kamu kuruluşlarını, bazen birkaç yıllık karına, bazen de arsa bedelinin altında bir fiyatla yerli ya da yabancı tekellere satanlar, 19 Mayısı anlamayanlardır. Eğitimi ve sağlığı özelleştirip, yurttaşı müşteriye dönüştürenler, Türk adaletinden kaçıp, dokunulmazlıkların arkasına sığınanlar, ABD patentli Büyük Ortadoğu Projesi’nde eşbaşkan olmakla ve Türkiye’yi pazarlamakla övünenler, reform paketleri ve uyum yasaları eliyle milli ve merkezi devleti tasfiye edenler, 19 Mayısı kutlamayanlardır. Kıbrıs, Ege, Güneydoğu Anadolu, etnik terör, sözde soykırım iddiaları, patrikhanenin statüsü, Heybeliada Ruhban Okulu, azınlık hakları ve vakıfları gibi konu başlıkları üzerinden Türkiye sıkıştırılırken, çiftçiye hakaret edip, Atatürk’e dil uzatanlar, 19 Mayısı kavramayanlardır. Günümüzde 19 Mayıs stratejisini geliştirip, güncelleştirmenin, Mustafa Kemal Paşa’nın sözleriyle "Kuvayı milliyeyi amil ve iradei milliyeyi hakim" kılmanın yolu, laiklikle birlikte devrimciliğe, milliyetçilikle birlikte devletçiliğe, cumhuriyetçilikle birlikte halkçılığa aynı anda, aynı duyarlılık, kararlılık ve kıskançlıkla sahip çıkmaktan geçer. Çok çalışmaktan, çok düşünmekten, çok üretmekten geçer. Sağlıklı kuşaklar yetiştirmekten, yüksek teknolojiye yönelmekten, tarımda verimliliği arttırmaktan, eğitimde bilimselliği yükseltmekten, yüksek ve stratejik planlamadan geçer. Yineleyerek ve yenileyerek vurgulamak gerekir ki, son bir ay içinde milyonlarca yurttaşımızın katılımıyla gerçekleşen dev boyutlu, devrimci duruşlu Cumhuriyet mitingleri, 19 Mayıs ruhunun canlılığını, ülkemizdeki Cumhuriyetçi bilinç ve kültür birikimimin gücünü dosta düşmana, merde namerde bir kez daha göstermiştir. Bu görkemli mitingler aynı zamanda, "Bu millet bir gün gelir Cumhuriyeti hırzi can ile savunur" diyen Atatürk’ün ulusunu ne kadar iyi tanıdığını, Türk ulusunun da Atasına ne kadar bağlı olduğunu kanıtlamıştır. Cumhuriyetle ortaya çıkan ve şekillenen bu büyük potansiyelin, 19 Mayıs ruhu ve stratejisiyle harekete geçirilmesiyle, bu büyük güce özgüven aşılanıp, yön verilmesiyle Atatürk, her zaman olduğu gibi yine haklı çıkacak, "Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır". ‘GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR’ ‘Milli irade’ ile işbaşında olduklarını düşünen; bir başka devletin bölgesel projesinde ‘eşbaşkanlık’ sıfatını kabul eden; halkın malını, halkı uyutarak satan; ilerleme için kılavuz arayanlar; bu stratejiyi anlamayan, anlamak istemeyenlerdir. Cumhuriyeti savunmak adına milyonların gösterisi ise halkın uyarısıdır… toplantılarla, gösterilerle değil, silahla mümkün olduğunu söylemektedir. Bu tutum da bir diğer tarihsel yasaya dayanmaktadır: "Silahla kurulan, silahla yıkılır". Atatürk’ün tüm resmi görevlerinden istifa ederek, yani kendi rütbelerini kendisi sökerek, unvanlarından ayrılarak mücadelesini sürdürmesi, halkına güvenen ve onun desteğini arayan bir önderin tercihidir ki, günümüz için de önemli dersler vermektedir. Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak, Milli Mücadele’ye batıdan değil, doğudan başlamıştır. Bu stratejik bir tercihtir. Kavgayı Anadolu’da, Anadolu için ve Anadolu halkıyla birlikte vereceğinin, öncüleri Anadolu halkı arasında arayacağının kanıtıdır. Gazi, tehlikenin Batı’dan geldiğini görmekte, imparatorluğu tasfiye eden dış güç olan Batı emperyalizminin, asıl büyük düşman olduğunu bilmektedir. Kendi deyimiyle, "sinei millette ferdi mücahit" olarak kendisinin ve ülkesinin geleceğini Anadolu halkına emanet ederken, ata yurdunun askeri olarak savunulmasının da yalnız ve ancak bu bölgede mümkün olduğunu saptamıştır. Anadolu askeri, siyasi ve ideolojik olarak Milli Mücadele’nin sıklet merkezidir. Kavgayı halkın arasında, halkla birlikte, halk için ve halkı kazanarak vermek, dünyada Meclis yönetim ve denetiminde Kurtuluş Savaşı yapan ilk önder olan Mustafa Kemal Paşa’nın dehasını ortaya koyan bir diğer tercihtir. Mütareke İstanbul’uyla değil Anadolu’yla, mütareke aydınları ve basınıyla değil, Anadolu halkıyla birlikte olmak, Atatürk’ün tarihin tunç yasalarını çok iyi bilen, seçkin bir aydın olduğunu da göstermektedir: "Halkıyla bütünleşen büyür". Amasya Tamimi ile yurda ve dünyaya duyurduğu gibi, vatanın silahla savunulacağına dikkat çekmesi de önemlidir. Mustafa Kemal Paşa, yurdun işgal edildiği bir süreçte vatanın savunulmasının mitinglerle, ANTİEMPERYALİZM VE MAZLUM MİLLETLER Atatürk’ün iç politikadaki ulusalcı, halkçı, toplumcu ve bağımsızlıkçı tavrının, dış politikadaki bütünleyeni ve yansıması, antiemperyalizm, bölge merkezli dış politika ve bunun doğal sonucu olarak mazlum milletler dayanışmasını esas alan çizgidir. Gazi’nin Batıcı değil, aksine Batı ile savaşan ama aynı zamanda "muasır medeniyeti yakalayıp, geçmeyi hedefleyen" çağdaşlaşmacı çizgisi, "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle örtüşmektedir. Diğer ülkelere ve uluslara saygıyı esas alan, yayılmacı, maceracı ve dışlayıcı olmayan, içişlerine karışmaktan özenle kaçınan, ikili ilişkilerde mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesini rehber edinen tutum, asla edilgin, korkak ve ürkek değil, aksine, ülke çıkarları gerektirdiğinde atak, öncü ve cesur bir tutumdur. Balkan Antantı, Sadabat
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle