Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 Kaan TURHAN Anadolu Eğitim Sendikası Danışma Kurulu Üyesi Emperyal Sömürüde ve Avrupalılık Bunalımında Yeni Boyut imi düşünürlere göre; tartışma, gelecek ve köken çerçevesinde dönüyor. Ya gelecek ya köken gibi bir yoğun kesin ayrım zamanı sıkıştırıyor, ulusların bağımsızlığını engelliyor. Ulusun, kendisine dayatılan ulus üstü unsura tepkisi; yine ulusun kendi değerleri ekseninde yanıt niteliğiyle kendini gösteriyor. Avrupa için (köken ve gelecek açısından) Avrupalılık sorun olmayabilir gibi görünse de gerçek hiç de böyle değil. "...Avrupa’nın siyasi egemenliği parçalanmaya başlıyor: uluslar onun uygarlığını özümsemeye başladılar. Ama Avrupalılaşma sürecine böylesine etkin olarak girmeleriyle, aynı zamanda onların tarihsel kültürü de, içinden bir daha asla eski biçimiyle çıkmayacağı bir değişim akımının içine çekilecek. Yani Avrupalılaşma, Avrupa dışı ulusların kök salmış yaşam biçimlerinden çözüldükleri, toplumsal üretimin, kültür ve eğitimin, devlet–toplum örgütlenmesinin Avrupa’da geliştirilmiş biçimlerini kabul ettikleri ve bunları kendiliklerinden ve etkin olarak benimsedikleri süreçtir."(1) Kısaca "Avrupalılık" kendi dışındaki ulusal değerleri imbiğinden geçiriyor ve uluslara bir üst kimlik niteliğinde dayatılıyor. Ancak bu sorun salt Avrupa dışı uluslar için değil, Avrupa için de bir sorun olma niteliğiyle var oluşunu sürdürüyor. Belki de bugün, Avrupalılık; toplumsal, siyasal, kültürel ve eğitsel açılardan, bölgesel yapılanma düzeyine erişmiş Avrupa için en büyük sorun olarak gündeme gelmeye başlıyor. Bu süreçte Avrupa’nın çözüm bulma noktasında sıkıntılar yaşadığı da bir gerçek. Ulusal yapılar, üst kimlik Avrupalılığı özümseyemiyor ve Avrupalılık kimliğinin dayatılmasından da hoşlanmıyor. Kimi düşünürler de Avrupa’nın kültür, toplum, eğitim ve bir çok değer üzerinde Avrupalılığın ruhsal (tinsel) bir bileşim olduğu savını ileri sürüyor: "Avrupa’nın tinsel Gestalt’ı (biçim) nasıl belirlenmektedir? Yani, coğrafi olmayan ve harita olarak görülmeyen, burada bölgesel olarak birlikte yaşayan insanların Avrupa insanlığı olarak sınırlanmadığı bir Avrupa. İngiliz sömürgeleri, Birleşik Devletler vb, tinsel anlamda besbelli Avrupa’nın parçasıdır, ama Eskimolar ya da yıllık canlı hayvan pazarındaki Kızılderililer ya da Avrupa’da durmadan oradan oraya göçen Çingeneler değil. Burada Avrupa başlığı altında tinsel bir yaşamın, eylemin, yaratmanın bütünlüğü açıkça görülüyor: tüm amaçlar, ilgiler, kaygılar ve çabalarla, amaçların ürünleriyle, kurumlarla, örgütlerle. İçinde, basamak basamak çeşitli topluluklardan, ailelerden, soylardan, uluslardan gelme tek tek insanlar eylem halinde, hepsinin arasında tinsel bağlar var ve tinsel bir biçimin bütünlüğü içindeler. Bununla kişilere, gruplara ve onların tüm kültür üretimlerine, hepsini birbirine bağlayan bir özellik yüklenmiş olmalı."(2) sorgulaması kültürü, eğitimi, toplumsallığı önceleyen önemden bağımsızlaştırmıyor, gerçeği. Soğuk savaş sonrasında imzalanan işbirliği anlaşmalarının bir çoğunda vurgulanan hedefin sadece Avrupa’nın sınırlarını korumakla sınırlı kalmadığı, K NATO’ya bağımlı Avrupa Genişlemesine karşın AB, bütünleşemiyor. Yumuşak karın olan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı Avrupa’da yeniden güçleniyor. Bu durum AB ve kurumlarına karşı güvensizlik duyulmasına ve demokrasinin geleceğine ilişkin ciddi şüphelerin uyanmasına neden oluyor. K artan ekonomik karşı bağımlılığı, ortak para birimi, Avrupa Komisyonu’nun günden güne artan ekonomik etkisiyle ulus üstü bir hükümet etme tarzını da içinde barındıran bir örgüt"(3) olarak karşımıza çıkıyor. Ancak temel soruna ilişkin bir görüş Huntington’dan geliyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği, Hıristiyan mirası nedeniyle Avrupa kimliğinin bozulması anlamına gelir mi, burada laik bir ülke söz konusu olsa bile? Yanıt: her halükârda Avrupa kimliğini değiştirir. Eğer Avrupalılar kimliklerini kültürel ve tarihi bakımdan değil de daha geniş anlamda örneğin toplumsal ve siyasi bakımda tanımlamak istiyorlarsa o zaman mesele olmaz. Fakat Avrupa o zaman, tarihi bakımdan sahip olduğu anlamını kaybedecektir."(4) Söz konusu olan Avrupa’nın tanımlanmasındaki güçlüktür. Avrupa dini, siyasi, ekonomik, toplumsal, tarihi olarak hangi açıdan ve hangi zeminde yükselecektir? Görünüşe göre Avrupa devletleri derinleşme yönünde her alanda güçlü ittifaklarla çok boyutlu biçimde büyümekte. Büyümekte, genişlememektedir. Yeni üyelerin katılımıyla anlamını bulan "genişleme", büyümenin içindedir. Ancak AB’nin çıkar yolu ve görünürdeki hedefi de büyümedir! 21. yüzyılda Avrupa’nın geleceğinin ne olacağı. Kimliğimizin ne olduğunun bilincinde olmamız gerektiğine inanıyorum. Ancak dünyanın değiştiğini, 21. yüzyılın bize yeni olanaklar sunduğunu, çok kültürlü ve çok uluslu yapıdan oluşan yeni bir karışım içerisinde yaşadığımızı da bilmeliyiz.. ancak çok ulusluluk, çok dinlilik ve çok kültürlülük 21. yüzyıl Avrupa’sının özellikleridir."(5) diyen eski Polonya Cumhurbaşkanı Alexander Kwasnievski kuşkusuz Avrupa’nın gerçekten de bu aşama aşama topyekun bir Avrupa kimliğine doğru değerler üzerine kurulu olduğunu ama en çok da ulus gidiş, bir Avrupalılık bilincinin yaratılmaya çalışılması devlet yapısını koruyan ve sağlamlaştırarak ileriye olduğu görülecektir. Soğuk savaş sonrasında bakan bir yapı olduğunu vurgulayan kavramlar Avrupalılık bilincini doğuran ortak değerlerden kullanıyor. Avrupa’da, ortak tarih yapılması taahhüdü ulaşılan fikir birliği bir ulus üstü kurum olarak AB’nin altına girmeksizin, Avrupalı kimliklerin gücünü artırmıştır. 1991 Maastricht Anlaşması, 1993 düzenlenebileceğini düşünmek mümkündür. Şimdiki yılında üzerinde mutabakata varılan Kopenhag birçok Avrupalı söylemin niçin milliyetçilik modu kriterleri, 1997 Amsterdam Anlaşması gibi bazı önemli üzerine döndüğünü anlamak kolaydır… Tarihi, Avrupa belgeler bu dönüşüme tanıklık etmektedir. kimlik oluşumundan çıkartmak ve entegrasyon yoluna dahil etmek mümkündür. Bunlar arasında, milli kimliklerin ilerletilmesi olarak bilinen dışlayıcı tarz İMLİK TARTIŞMASI açık biçimde hakimdir. Bunun nedeni, her bir aday Halihazırdaki haliyle AB, üye ülkelerin çıkarlarını ülkenin, tarihi deneyim ve milliyetçiliğin sürekli maksimize eden devletlerarası bir organizasyon zorlamasının hakim olduğu kimlik oluşum mantığına özelliklerine sahip olmasının yanı sıra günden güne birkaç kez yakalanmalarından dolayı olabilir."(6) Ulus devlet yapısal NATO tatbikatından... düzeninin, aşılmasının güçlerini ve ne denli sert bir küreselleşme yaşanırsa yaşansın; ulus devletin vazgeçilemez bir yapı olduğunu bildiği içindir ki AB, 21. yüzyılın çok uluslu kavramı içinde barınmaktadır. Ancak Avrupa’yı en çok yıpratan da yine küreselleşme boyutudur: "21. yüzyılın başında Avrupa’yı pembe rüyasından uyandıran ve Avrupalıyı geleceğinden endişe eden, karamsar bir ruh haline sokan en önemli etken küreselleşme oldu. Rekabet gücü zayıflayan, araştırmageliştirme ve eğitim uygulamaları eskiyen, bilim ve teknoloji için çok zor fon ayırabilen, sınırları içindeki işsiz sayısı 90 milyona çıkan, önlem alınmazsa 2030 yılında enerjide dışa bağımlılığı yüzde 70’e çıkacak olan ve Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nı bir türlü etkinleştiremeyen AB, "küresel güç" yarışında geride kaldığı gibi küreselleşmenin ağır yükünün altında da bunalmaya başladı."(7) Dönemin C S TRATEJİ