17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 C S TRATEJİ Filistin’in, Suriye’nin, İsrail’in, ABD’nin ve İran’ın Ortadoğu’da yeni H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası [email protected] rtadoğu, son derece ilginç bir coğrafya olduğunu, bir kez daha kanıtlamak istercesine yine karmaşık, yine kendi içinde çelişik bir olaya daha sahne oldu. Aslında olay mahali Ortadoğu'dan çok çok uzaklarda, okyanus ötesinde ABD sınırları içerisindeydi ama ABD'yi de Irak'taki işgal yönetimi nedeni ile fiili olarak Ortadoğu'nun bir parçası sayarsak ABD'nin eski başkentlerinden Annapolis’te yapılan "Ortadoğu Barışı" konulu konferansın "Ortadoğu"da yapılmış olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz herhalde? Zira coğrafi terimler artık siyasi hatta ideolojik anlamlar içerebiliyor. Ortadoğu ise zaten kimin "ortası" kimin "doğusu" olduğu belli olmayan, coğrafi nitelikten çok hatta tamamensiyasi ve ideolojik anlamlar içeren bir kavram. Nitekim herkesin Ortadoğusu kendine göre şekillenip, değişebiliyor. Bölge ülkeleri ve bölgede yaşayan halklar dışında bölgeye "coğrafi olarak" çok uzak olup siyasi olarak Ortadoğu'nun tam da ortasında bulunan isimler, Ortadoğu hakkında ahkam kesebiliyor ve hatta bölgenin kaderi ile istediği gibi oynayabiliyor. İşte böylesine bir mekan Ortadoğu, kerameti kendinden değil de nedense hep başkalarından menkul bir garip mekan… Bir de hep diyoruz ya çelişkilerle örülmüş bir ilişkiler ağı ve yine birbiriyle çelişik sayısız olay ve olgu zinciri ile çevrelenmiş bir coğrafyadır Ortadoğu diye. Burada herkes barıştan bahseder ama hep savaşır; burada herkes insan haklarından bahseder ama "insan"dan da O ABD öncülüğünde Annapolis’te toplanan Ortadoğu Konferansı, beklendiği gibi mesajların dışında bir sonuç getirmedi. ABD’nin Oratoğu’da yaratmak istediği ılımlıradikal kutuplaşması güçlendirilmeye çalışıldı. İran’ın yalnızlaştırılması hedefi güdüldü. "hak"tan da bihaberdir, herkesin "haklı bir davası" vardır ama yol uzadıkça, zaman aktıkça ne hak kalır ne de savunulacak bir dava. Öyle ya burası Ortadoğu, şaşırtmaması gerek olanların ve olmaya yüz tutanların ama insanoğlu "insanca" beklentiler içerisine giriyor acaba diyor aklın bir köşesi, gerçekten "barış"ın yolu düşer de bu topraklara uğrar mı diye sormadan da edemiyor. Ama "barış" kelimesi o denli bir anlam bozumuna uğramış, öyle bir başkalaşım geçirmiş ki kendisini gerçekten isteyeni sonsuza kadar lanetleyecekmiş gibi kimse yanına yaklaşamıyor. İşte biraz önce okumuş olduğunuz bu ifadelerin hepsinin birden yaşandığı sahnelerden sonuncusuna tanık oldu dünya Annapolis'te. Ve müjdeler olsun ki sahnelenen oyun tek perdelik değilmiş. Birbirinden "keyifli" daha onlarca perde, hatta bölüm varmış. Özlemiştik de yani. 2000 yılındaki son "barış oyunu"ndan sonra epey de bir ara vermişlerdi. Dile kolay 7 yıl olmuş baksanıza. Gerçi yeni oyunda konu ve yönetmen aynı olmasına rağmen oyuncuların çoğu değişmiş. Ama olsun nostaljiye takılmamak lazım zira oyun aynı oyun öyle değil mi? Evet oyun aynı oyun ama 2008'de resmen 60. yılı dolacak olan İsrailFilistin Meselesi’ni ya da namı diğer Ortadoğu Sorunu’nu taraflardan birinin eksik katılım gösterdiği topu topu 2 günlük bir toplantıda, söylemle çözmek ya da çözmeye karar verdik demek ne kadar gerçekçi olabilir ki? Hele ki 60. yılında artık sadece bir sorun, bir anlaşmazlık olmaktan çıkıp kronik bir hastalığa dönüşmüşken hele bir de bu kronik hastalığın kendi içerisinde kangrenleşmeye yüz tutmuş bir dolu "sorun içinde sorunu" varken adeta bir oldu bittiye getirip "biz yaptık barış oldu" demek gerçeğe ne kadar yakın sizce? FARKLI BAKIŞLAR, FARKLI BARIŞLAR Gönül isterdi ki okuduğunuz bu satırlar daha farklı yazılsın. İsrailFilistin sorunu gerçek ve adil bir barış ile çözlüsün. Barış da çözüm de uygulanabilir ve sürdürülebilir olsun. Ama buralarda hatır gönül işleri pek geçerli olmuyor. Çünkü herkesin sorunu ayrı, çözümü ayrı, rüyası, hülyası ayrı. Hal böyle olunca herkesin barışı da ayrı oluyor tabii ki… Çünkü herkesin kendine göre farklı çıkarları var barıştan yana. Örenğin ev sahibi ABD'nin daha doğrusu Bush yönetiminin Annapolis ve postAnnapolis ile dosta "dostumsan başlattığım sürece katıl", düşmana da "seni yalnızlaştırıyorum" mesajı verdiğini söylemek yanlış olmaz. Başka bir açıdan bakarsak ABD, Annapolis ile başlayan süreçle birlikte Ortadoğu'da kendi elleri ile oluşturduğu "radikalılımlı" kutuplaşmasını derinleştirmeyi hedefliyor. Annapolis'e ABD nazarında "radikal kutupta" yer alan Suriye katılmış olsa da Suriye'nin düşük seviyede gösterdiği bu katılımla ABD'ye ya da Batı'ya beyaz bayrak açtığını söyleyemeyiz. Nitekim Suriye’nin derdi ne İsrailFilistin barışıydı ne de 2000 yılında kesilen İsrailSuriye görüşmelerinin yeniden başlatılmasıydı. Suriye, hazır bu kadar kalabalık toplanmışken, hazır tüm dünyanın gözü kulağı Annapolis'teyken 40 yıllık kalp ağrısı Golan Meselesi'ni güçlü bir şekilde dünya kamuoyuna duyurmanın hesaplarını yapıyordu. Hesap tutmadı ve Suriye Annapolis'ten eli boş döndü ama Suriye'nin bu durumu ABD'nin eline düşmana, İran'a karşı bir koz vermiş oldu. Öyle ya içerik olarak pek bir anlam ifade etmese de görüntü olarak Suriye'nin Annapolis fotoğrafında yani ABD'nin oluşturmak istediği İran karşıtı cephe fotoğrafında yer alması ABD açısından son derece "eğlencelik" bir durum oldu. Hatta İran'ın Suriye'ye sitemlerini ilettiği de çok geçmeden konuşulmaya başlandı kulislerde. Kısacası ABD, Annapolis ile birlikte çizmeye çalıştığı "yeni Ortadoğu çehresine" yeni fırça darbeleri vurmaya muktedir oldu. Hem İran’ı tecrit politikasında büyük bir adım atmış oldu hem de kim bilir belki Suriye ve İran ikilisinin arasını açmak için fırsat yakalamış oldu. Ortadoğu barışını hedefleyen Annapolis Konferansı, bir savaş müzesinde gerçekleştirildi...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle