17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 Yrd. Doç. Dr. Sait YILMAZ Beykent Üniversitesi SAM Müdürü [email protected] Mücadelede strateji, özel savaş ve özel askeri şirketler… C S TRATEJİ 11 Eylül 2001’e kadar Batılıların terör ile mücadele stratejisi saldırı olduktan sonra müdahaleyi öngören "balıkçı (fisherman)" metodu idi. 11 Eylül’den sonra ise "avcı (hunter)" rolüne geçildi ve istihbarata dayalı olarak terörist hücrelerin önceden tespiti ve vurulmasına yönelik bir strateji kabul edildi. Bu kapsamda, ülkenin istihbarat örgütleri, askeri kuvvetler, kanun uygulayıcıları, yasa koyucular ve diplomatik kanallar arasında bir işbirliği ortamı oluşturuldu. Bunu tamamlayacak olan ise diğer ülkeler ile işbirliği idi. Richard Perle’e göre teröristleri saldırmadan önce engellemek için üç şey yapılmalıdır; 1 Ülkeye girmelerine engellemek. 2 Ülkedeki hareket özgürlüklerini azaltmak ve 3 Onları, ülke içinde maddi ve manevi destekten mahrum bırakmak. Yevgeni Primakov ise Çeçen örneğinden hareketle terör ile mücadelede şunları önermektedir; 1 Sivil halkı terör unsurlarından ayırmak. 2 Askeri çözüm belirli bir safhaya gelmeden güvenliği yerel yönetimlere bırakmamak. 3 Terörün dış yuvalarını lokalize etmek. 4 Siyasilerin askeri çözüm dışındaki boyutların sorumluluğunu aktif olarak alması. 5 Teröre karşı destek vaat eden ülkeler ile amaca uygun bir çalışma kurgusu oluşturulması. T ürkiye’nin bugünkü güvenlik sorunlarının başında politika ve strateji üretmedeki iç siyasal ve yapısal sorunlardan, ulusal çıkarların proaktif olarak sağlanmasını ve korunmasını temin edecek bir güç projeksiyonu eksikliğinden bahsetmiştik. Bu eksiklik ve tıkanıklıklar en çok ülkenin bölücü terör ve buna bağlı olarak Kuzey Irak ile ilgili gerekli inisiyatifi alamamasında kendini göstermektedir. Terörle mücadeleyi sadece askerlerin işi olarak gören, güvenlik ve savunma politikası üretmekten hiç anlamayan ve dış dinamiklere karşı teslimiyetçi davranan hükümetler bugün terörün tekrar canlanmasına zemin hazırlamışlardır. Bununla beraber 1996 yılından itibaren yok olmaya yüz tutan bölücü terör (Şekil 1), Türkiye ile askeri alanda mücadele ederek bir sonuca varamayacağını anlamış ve gerek iç dinamikleri gerekse başımıza örülen AB sürecini siper edinerek kendini muhatap saydıracak bir siyasal zemin arayışına girmiştir. Kuzey Irak’a müdahalenin yoğun olarak tartışıldığı bugünlerde ülkemiz yoğun bir propaganda ve psikolojik savaşa tabi tutularak, iç istikrarsızlığa sürükleneceği savı ile baskı altına alınmaya çalışılmaktadır. Bu seferki psikolojik savaşın ana teması "Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesinin hiçbir şeyi çözemeyeceği, sorunun gene diyalog yolu ile çözülmesi"dir. Yani bu sefer Kuzey Irak’taki Kürt gruplar üzerinden hem olası Kürt devleti hem de PKK ile muhatap olunacaktır. Propaganda tekniğine uygun olarak Kuzey Irak ile ilgili ulusal gündemimiz PKK’ya odaklanarak daraltılmakta, çıkarlarımız kısırlaştırılmakta ve terörle mücadele ile ilgili haklarımız dahi sözde diyalog yolu tavsiyesi ile vesayet altına alınmaktadır. Türkiye’nin Kuzey Irak’taki çıkarları önem derecesine göre sırası ile Kerkük ve Musul’daki enerji kaynakları, bölgedeki Türkmenlerin haklarının korunması ve nihayet bölgedeki terör örgütü yataklarının tamamen yok edilmesidir. Bunun için de terör örgütünden önce ulusal çıkarlarımızın önündeki gerçek engel olan Kuzey Irak’taki Kürt Yönetiminin ve bölgenin dönüştürülmesi ulusal politika ve stratejilerin hedefi olmalıdır. Bölücülüğe karşı ‘akıllı güç’ düşmanları karşısında terörizm stratejisine sevk etmektedir. Bir dış politika yöntemi olarak terörü kullanan devletler ise hedef devleti sürekli yıpratarak, silahlı kuvvetlerini meşgul ederek kendi gündemleri için gerekli manevra alanını sağlamaktadırlar. Terörizme genellikle daha büyük bir savaşın ilk safhası olarak veya bir ayaklanmanın parçası olarak da başvurulabilir veya bizzat kendisi bir strateji veya hedef olabilir. Terörizmin stratejisi; zayıf, devlet dışı aktörün şiddeti tesadüfi veya planlı olarak sivil hedeflere yönelterek korku ve yılgınlık yaratması üzerine kurulmuştur. Böylece yaratılan güvenliksiz ortamında devlet, eninde sonunda teröristlerin isteklerine cevap verecektir. Güçsüzlerin stratejilerine güçlülerin karşı stratejileri ise genel olarak gerilla ya da teröristlerin yerinin tespit edilmesi ve yok edilmesi ile halk desteğinin önlenmesine yöneliktir. Bölücü teröre yönelik duyarlılığın ön plana çıktığı günümüzde, kullanılacak yöntemler tartışılıyor. Sınır ötesi operasyon, nokta operasyonu gibi yöntemler, ‘kullanılabilir istihbarat’ gibi kavramlar yoğun olarak gündeme geliyor. TERÖRLE ‘ÖZEL SAVAŞ’ Tablo1: Tarihte Güçlü ve Güçsüz Stratejileri Güçsüz Stratejileri Fabian; (Roma stratejisi) kaybedeceğiniz büyük çaplı bir savaşı göze almamak için düşmanı küçük çatışmalarla aşındırarak zayıf düşürmek. Lawrence; hedefi açıkça belirlemek, inisiyatifi elde bulundurmak ve istihbarat, psikolojik savaş ve propagandayı iyi kullanmaktadır. Mao; stratejisi stratejik dengeyi değiştirmek için gerilla savaşı ile düzenli kuvvetleri destekleme ve düşmanı aşındırma. Guevara; halkın siyasi olarak hazırlanmasını beklemeden düzenli orduyu yenmek. Güçlü Stratejileri Kitson; ayaklanmalara karşı koymada psikolojik operasyonlar, siyasi ve askeri istihbaratın gerekliliği. Caldwell; üç aşamalı savaş: bölgenin işgali, isyancıların baskı altına alınması, tehlikeli olanların cezalandırılması / ayıklanmasıdır. Trinquier; sadece silahlı grup değil halk içindeki uzantıları da yok edilmesi, ülke dışındaki emniyetli üs bölgelerinin de yok edilmesi. Galula; siyasi, sosyal, ekonomik nedenlerin azaltılması ile teröre son vermek. TERÖRLE MÜCADELE STRATEJİSİ Gerilla savaşı sürdürmek üzere belli bir bölgede konuşlanmış olan gruplara karşı savaş; gerilla ile sempatizanı ayırmak, sivil halka zarar vermeden operasyon yapmak ve askeri gücü sürekli seferber durumda tutmayı gerektirdiğinden devlet yöneticileri için çok masraflı ve zaman alıcı bir mücadeledir. Terörizm ile askeri yöntemlerle mücadele biçimini seçmiş olan devletler çok ağır ekonomik bedeller ödemekte, siyasi anlamda da yıpranmaktadırlar. Teröre karşı savaş ülke içinde kazanılamaz; ama ülke içinde kaybedilir. Teröristler, toplum tarafından benimsenilmediği takdirde yok olma eğilimindedir. Toplumsal izolasyon zamanla teröristlerin moralini çökertir ve diğerlerini yakalanmaya iter. Teröristlerin yerlerinin doldurulmadığından emin olunması ve terörizmin ortaya çıkmasına neden olan karmaşık siyasi ve kültürel güçleri zayıflatmak için dikkatli bir siyasi strateji oluşturulması gereklidir. Onları yaratanların siyasi olarak önlerinin kapatılması gereklidir. Terörizmle mücadelenin bir unsuru da dış desteğin kesilmesidir. Asimetrik güç dengesi bugün sadece güçsüz devletleri, etnik ve dini grupları da baş edemeyecekleri Kaynak; Sait YILMAZ: Güç ve Politika, Milenyum Yayınları, (İstanbul, 2007). Yukarıda da belirtildiği gibi bölge ile ilgili diğer çıkarlarımız bölücü terör ile mücadeleyi de kapsayacak şekilde öncelikle Kuzey Irak’ın dönüşümü ve şekillendirilmesini gerektirmektedir. Nihai durumda Kuzey Irak’taki KürtABD ittifakının yerini ABD ile çıkar bileşkesi sağlamış bir Türk denetim sistemi almalıdır. Kuzey Irak konusunda olması gereken Türkiye’nin uzun vadeli bir dış politika kapsamında bölgedeki güvenlik ortamını hiç olmazsa 1990’lı yıllardan beri şekillendirmesi ve 2003 yılında yakaladığı fırsatı kaçırmayarak, Kuzey Irak’ta denetimi sağlamasıydı. Kuzey Irak’taki ulusal çıkarlarımız devletimizin bekası ile ilgilidir ve gelinen aşamada güç politikaları kullanılması artık zorunlu hale gelmiştir. Ancak güvenlik sorunlarının çözümünde, güç politikalarının uygulanmasında silahlı kuvvetler en son başvurulacak çare olmakla birlikte, her güvenlik sorununa silahlı kuvvetler ile cevap verme alışkanlığımız hala devam etmektedir. Terör ile mücadelede kısa ve orta vadeli tampon bölge uygulaması ve uzun vadeli yumuşak güç ve sert gücün birleşimi olan "akıllı güç" kullanımı yanında silahlı kuvvetlere dayalı düzenli kuvvetlerle uygulanan mücadelenin sakıncaları dikkate alınarak Özel Savaş metoduna gecikmeden başvurulmalıdır. Bölücü terör ile aynı kıyafeti giyerek, aynı dağlarda yaşayacak, iz sürerek yaşadıkları her mekanı terör örgütü mensuplarına ve Türkiye’ye hasmane tutum izleyenlere dar edecek ve sistemli olarak bölücü terör unsurlarını yok edecek özel savaşın baş aktörü yeni kurulacak "Özel Askeri Şirket (ÖAŞ)"ler olmalıdır. Böylece Silahlı Kuvvetler terör ile mücadeleyi zaman içinde "Özel Kuvvetler" ve "Özel Askeri Birlikler"e indirgeyecek ve zamanla bu mücadele daha çok İçişleri Bakanlığı’na bağlı "Özel Polis Timleri ve "Özel Jandarma Birlikleri" ile yürütülecektir. Özel savaş, başlangıçta Silahlı Kuvvetler tarafından; sınıra yakın bölgeler ve ülke dışında kurulacak istihbarat fonksiyonları (yerel istihbarat, örtülü operasyonlar vb.) ile desteklenen "Özel Savaş Üsleri" vasıtası ile yürütülmelidir. ABD tarihindeki ödül avcısı kovboyların bugünkü versiyonu olan ÖAŞ’ler ülke dışında terör örgütünü bulup, avlayacak ve sadece bölücü terör örgütünü yok etmekle kalmayıp, Kuzey Irak’taki ülke çıkarlarımızı da sağlamak üzere güvenlik ortamını şekillendirme
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle