17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Prof. Dr. Nadim MACİT Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi TUSAM/Danışman Siyasi tarih, gelenek ve strateji… C S TRATEJİ üstlenmişti. Her birisinin Türkiye ile ilgili bir çıkarı vardı. Eğer bu çıkarlar yeterli değilse, yeni bir çıkar alanı ve ona uygun bir siyasi karar üretiliyordu. Türkiye bir taraf değil, ganimetti. Neyin, nasıl istendiğini padişah hükümetine dikte etmek yeterli idi. Mustafa Kemal önderliğindeki milliyetçi direniş hareketine gelince, bu hareket, büyük güçler için sadece bir baş ağrısıydı. Paylaşma savaşını hızlandıran güçler; Anadolu’da başlayan uyanışı haydut kelimesiyle tanımlıyorlar ve bunu engellemek için her yolu deniyorlardı. İç ve dış mahfillerse ortaya çıkan milli direnişi; maskara kelimesiyle tanımlıyorlardı. Halkların eşit hakları deyimiyle ülkeyi parçalayan güçler, kendilerince Türk olmayan bölgeleri Avrupa devletlerinin nüfuz alanları olarak görüyorlardı.(2) Bu durum gösteriyor ki egemen gücün taleplerinin geçerli gerekçesi olmaz, daha doğrusu egemen gücün taleplerinde gerekçe aranmaz. Egemen güç, gerekçe inşa eder. Telkin eder. Bunun üzerinden amaçlarını gerçekleştirir. Egemen işgalci güçlerin politik dilinin nasıl işlediğini görmek için 10 Ağustos 1920’de müttefik devletlerle Türkiye arasında imzalanan Sevr antlaşmasında geçen tanımlara, kodlara ve kalıplara bakmak yeterlidir. Antlaşmanın başında yer alan, bu antlaşma düşmanca eylemlerde bulunan savaşın yerini, sağlam, adaletli ve sürekli bir barışa bırakması isteği üzerine yapılmıştır, sözü görünüşte egemen güçlerin barıştan, haktan ve adaletten yana oldukları izlenimi vermektedir. Aslında Sevr antlaşmasının en ağır ifadesi budur. Çünkü bu ifade, antlaşmanın hiçbir hukuki ve ahlaki değerinin olmadığını ilan eder. Siyasi tarihin en vahşi olayları değer içerikli kavramlar üzerinden yapılmıştır. Nitekim bugün Batılı egemen güçler, İslam coğrafyasının işgalini demokrasi ve özgürlük gibi değer ifade eden kavramlar üzerinden yapmaktadır. Bu kavramların Batılıküresel aktörler ve vassalları tarafından sıkça tekrar edilmesi, bu coğrafyada ciddi katliamların yapılacağını gösteren en açık veridir. Söz konusu işgali, aynı dille ve kavramlarla meşrulaştıranlar ise egemen gücün yerli vassallarıdır. Ülkemizde faaliyet gösteren terör hareketini örgütleyen ve destekleyen, uydurma bahânelerle Afganistan’ı ve Irak’ı işgal eden güçlerin işgalini, demokrasi ve özgürlük adına kutsayanlar, her nedense akıtılan kanı ve bunun gerekçesini hiç sorgulamıyorlar. Dini ve etnik ayrışmaları kutsuyorlar. Türk milleti ifadesinden hiç hoşlanmıyorlar. Bu duruş ve tutum, Sevr olayına zemin hazırlayan zihniyetin postmodern sürümüdür. G eçmişi aydınlatmak; geleceği inşa etmenin yoludur. Türk tarihinin önemli kesitlerinden biri olan Osmanlı Devleti’nin çöküşü ve dağılışı döneminde yaşanan siyasi olayları, duruş ve tutumları aydınlatmak geleceğimizi inşa etmenin yollarından biridir. Çünkü cumhuriyetimiz, bu devletin bakiyesi üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla yıkılış ve kuruluş döneminde yaşanan siyasi olayları, siyasi duruş ve tutumları olmamış gibi saymak ya da böyle davranmak bu gün karşılaştığımız birçok hadiseyi değerlendirme yöntemimizi, daha doğrusu stratejimizi kaybetmek anlamına gelir. Bir toplumun siyasi geleneği, aynı zamanda o toplumun stratejisidir. Bu noktada anlaşılması gereken husus şu iki sorunun cevabında saklıdır: ? Egemen güçlerin taleplerine ve politik amaçlarına açık olmanın, güdümlerine girmenin ve onların taleplerine uygun davranmanın götürdüğü sonuç nedir? ? Egemen güçlerin politikstratejik amaçlarını anlayarak politik duruş almanın ve tavır geliştirmenin götürdüğü sonuç nedir? Gerçekten her iki tutumun kendine özgü politik dili ve yöntemi vardır. Politik dilleri Sevr haritası... birbirinden farklıdır. Egemen işgalci güçlere boyun eğmenin politik dili, egemen gücün zihniyetiyle benzeşir. Örtüşür. Onların politik dilini ve stratejik amaçlarını anlayan politik tutumda ise çelişkileri dile getirme, sorgulama, direniş ve bir milleti temsil etmenin getirdiği sorumluluk ve haysiyet vardır. Bu yönüyle Sevr, birinciye örnektir. Emperyalist güçlere karşı bağımsızlık mücadelesi de ikincisine örnektir. Tam bu noktada cevabı aranması gereken soru şudur: Hangi politik dil veya hangi politik yöntem, egemen gücün politik dili ve stratejik amaçlarına benzemekte, onun içinde yok olmaktadır. Her ne kadar politik dilin kendine özgü mantığı olsa da, her dil düzeni, arkasındaki zihniyeti yansıtır. Bir metni oluşturan kavramların; anlam derecelerini ortaya koymak, aslında, o metnin arkasındaki zihniyeti ortaya koymaktır. Bu nedenle, siyasi tarihin dilini ve yöntemini çözümlemek, aslında, bir zihniyet çözümlemesidir. Ayrıca siyasi geleneği anlamak, yeni durumlara karşı duruş geliştirmenin yolunu gösteren strateji geliştirmektir. Bu anlamda gelecek, stratejidir. Sevr’in yöntemi değişti Siyasi tarihe bakarak günümüz gelişmelerinin yorumu yapıldığında, egemenin mantığının değil, yönteminin değiştiğini görebiliriz. Sevr’in koşulları ile günümüzde Türkiye’den istenenler arasında pek fark yoktur. olan siyasi ve fikri hareketlerin dilini ve tutumunu bize anlatır. Sevr Antlaşması egemen güçlerin ve vassalların politik duruşunu, dilini ve yöntemini içeren kodlarla, kalıplarla ve sicillerle doludur. Bugün egemen güçlerin politik ve stratejik amaçlarına dâhil olan, onların talepleri üzerine kapanan, kendi siyasi varlığını sürdürmek için cumhuriyetin kuruluş felsefesine karşı mevzileşen siyasi ve fikri hareketlerin dilini anlamanın yolu; EMPERYALİZMİN MANTIĞI: SEVR Bir devletin yok edilmesi üzerine kurulan Sevr Antlaşması, emperyalist çözümün politik dilini, duruş ve tutumunu anlamanın en çarpıcı misalidir. Ancak bu antlaşma aynı zamanda egemen güçlere yaslanan iktidarların, onların vassalı mesabesinde siyasi geleneğimizi hatırlamak ve onu yeniden okumaktan geçer. Egemen güçlerin, ülkemizi işgal etme heves ve arzularını gösteren Sevr belgesini okumak gerekir. O dönemdeki aktörlervassallar ilişkisinin hiçbir eksikliğe yer vermeksizin bugünün aktörlervassallar ilişkisini anlattığını görmek için belgenin tarihini bir tarafa bırakarak sadece alınan kararları okumak yeterlidir. Bu benzerlik Batılı egemen güçlerin ülkemize yönelik maksat ve tutumlarının, kullandıkları araç ve etiketlerin hiç değişmediğini, sadece söz konusu amacın yönteminin değiştiğini gösterir. Öyle ki Osmanlı Devleti’nin parçalanması sürecinde etkili olan dini, etnik ve batıcı hareketlerle bugünkü dinietnik ve batıcı hareketlerin sözleri, duruşları ve tutumları arasında hiçbir fark yoktur.(1) ÇATALLANAN POLİTİK DİL Vatan savunması için şehit olan insanları yok sayan, fakat milletin ortak kimliğine ve değerlerine saldıran insanlara karşı tepki göstermeyi demokrasi ve özgürlüğe aykırı gören siyasi dil; çatallı dildir. Şüphe yok ki bu dil; devşirmeciliğin ve vassallığın ayırt edici ve belirtici göstergesidir. Batıcı ve dinietnik ayrışma üzerinden politika yapan siyasi hareketlerin ikili dil kullanmaları, Sevr’e götüren EMPERYALİSTLE İTTİFAKIN SONUÇLARI Müttefik devletlerin her biri farklı bir rol
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle