17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Arş. Masası [email protected] Türkiye, ‘kendini fakirleştir’ reçetesiyle karşı karşıya… C S TRATEJİ 5 POLİTİKALAR BEL BÜKÜYOR Önümüzdeki dönemde ekonomiyi en çok etkileyecek bir diğer konu olan seçimler ve seçimlerin getirdiği belirsizlik aşılmaya çalışılacak olsa da IMF’nin uygulamaya koydurduğu politikalar Türkiye’nin belini bükmeye devam edecek gibi görünüyor. Deneyimleri sonucu daraltıcı maliye politikalarının ülkeye bir şey kazandırmadığını görmüş olsa da IMF yetkilileri, Türkiye’de ücretlere müdahale etmeye devam ediyor. Cari açık konusunda uyarılarda bulunan IMF, gelirlerin azaltılması yoluyla ithalatın kısılarak cari açığa müdahale edilemeyeceğini biliyor. Hükümetin de bu durumun farkına varması gerekiyor. "İhracatı artırıp, ithalatı düşürdüğümüzde cari açık kalmaz" söyleminde hedefin de bir an önce belirlenmesi, ihracat mı artırılacak yoksa ithalat mı düşürülecek sorusuna yanıt verilmesi gerekiyor. Seçeneklerin birbirine karıştırılmaması ve öncelik ihracatın artırılması olacaksa ticaret yapılan ülkelerin ekonomik durumlarının incelenmesi bu aşamada büyük önem taşıyor. S on günlerde yaşanan ekonomik dalgalanmalar, Türkiye’nin önümüzdeki iki yıl içinde karşılaşması muhtemel 3–4 dalgalanmaya karşı kendini hazırlaması gerektiğini gözler önüne serdi. Avrupa borsalarında şirket birleşmeleri sonucu artışlar meydana gelirken Brezilya, Meksika ve Tayland ekonomilerinin düşüşe geçmesi Türkiye’yi de olumsuz etkiledi. Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan sermaye sıkıntısının yansıması olacak ki, Türkiye’de de yabancı sermayenin niteliği tekrar tartışılır oldu. Yabancı yatırımcıların deneyim sahibi olduğu Asya ekonomilerine Latin Amerika ve Avrupa’daki bazı ülkelerin yaşadığı siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar da eklenince, gelişmekte olan ülke ekonomilerine güven azalmaya başladı. İlki Mayıs ayında ve ikincisi Eylül ayında olmak üzere yaşanan şimdilik iki dalgalanmadan pek çok gelişmekte olan piyasa etkilenmesine karşın en etkili borsa düşüşü Türkiye’de yaşandı. Macaristan’da iktidarın açıklamalarının basına sızmasının ardından yükselen gerginliğin, Polonya’da koalisyonun dağılmasının, petrol fiyatlarının düşmesi sonucu Brezilya Reali’nin bir günde yüzde 1,3 değer kaybetmesinin ve aynı nedenden ötürü Rusya’nın ekonomik sorunlarla karşılaşmasının Türkiye’yi bu kadar fazla etkilemesinin altında yatan nedenlerin en başında şüphesiz cari açık geliyor. Ekonomiyi oldukça kırılgan bir hale getiren cari açık sorunu çözülmediği sürece Türkiye’nin, üçüz açıkları sürekli artan ABD’de oluşabilecek sert resesyondan ve gelişmekte olan piyasalardan daha fazla etkilenmesi muhtemel görünüyor. Cari açık korkutuyor Türkiye, gelişmekte olan ülkelerde yaşanan olumsuzlukları anında ve daha sert olarak hissetmeye başladı. Bu durumda Türkiye’nin en büyük sorunu olarak cari açık gösteriliyor. Merkez Bankası açığı ‘risk’ olarak görüyor, hükümet ciddiye almıyor. cari açığın ihracatı artırmak suretiyle kapatılmaya çalışılacağı hükümet tarafından ilan edildi. MB bu "risk"in daha çok, finanse edilebilirliği boyutuyla ilgilenirken, hükümet kanadı "sıkıntı"nın tehdit oluşturmadığı düşüncesini taşıyor. Bu görüşlerin yanında muhalif ya da muhalif olmayan sivil toplum örgütlerinin, cari açığın "tehdit" oluşturduğu yönündeki, ortak görüşü de bulunuyor. Bu tartışma ve görüş farklılıkları da gösteriyor ki cari dengenin açık vermemesi konusu, ekonomik sorunların çözümü listesinde üst sıralarda geliyor. Dış ticaret fazlası, dolayısıyla da cari fazla oluşturabilmek için ya ihracatı artırmak ya da ithalatı azaltmak gerekiyor. Ancak bu seçenekleri gerçekleştirebilmek o kadar da kolay değil. Ticaret yapılan ülkelerin ekonomileri ne kadar zayıfsa ihracatı artırmak da o kadar zor olacaktır. Hele Türkiye’de para piyasaları düzensiz işliyorsa bu daha da zorlaşacaktır. İthalatı azaltmak ise öncelikle gelirleri azaltmakla mümkündür ki bu durum da büyük bir durgunluğa neden olabilir. 1990’ların sonunda Doğu Asya’ya IMF tarafından önerilen reçete, gelirlerin azaltılması yoluyla ithalatı düşürmek olmuştu. Bilindiği gibi Asya, bu duruma fazla dayanamadı ve birbirini tetikleyen bir dizi kriz yaşandı. Bugün IMF bu hatasını kabul etmiş ve yanlış yönlendirilmiş finans politikaları ile birleşen daraltıcı maliye ve para politikaları sonucu gelirlerin düşeceğini ve ekonomik çöküşlerin yaşanacağını tecrübe etmiştir. Her ne kadar bu çöküşler sonucu ithalat azalıp cari fazla ve dış ticaret fazlası elde edilmiş olsa da bu kaynaklar IMF’ye borç ödemesinden başka bir işe yaramadı. İşte bu yüzden Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz, IMF’nin önerdiği ve pek çok hükümetin kabul ettiği bu politikalara "kendini fakirleştir politikası" adını veriyor. Unakıtan YÖNTEM TARTIŞMASI CARİ AÇIKLA MÜCADELE Cari açık, yani mal ve hizmet ihracı sonucu elde edilen döviz gelirlerinin mal ve hizmet ithalatı sonucu ödenen döviz giderlerinden az olması durumu, sorun olmaya devam ediyor. 2003 yılının başından bu yana alarm veren göstergenin en önemli boyutunu finansman bölümü oluşturuyor. 30 milyar dolara ulaşan cari açığın nasıl finanse edildiği büyük önem taşıyor. Çünkü açığın finansmanı, sorunun çözümü için hedeflenen vadeyi ortaya koyuyor. Örneğin cari açık yabancı sermaye ile finanse ediliyorsa bu, kısa vadeli bir çözümden söz edildiği anlamına geliyor. Merkez Bankası (MB) Başkanı Durmuş Yılmaz’ın "risk", Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın ise "sıkıntı" olarak tanımladığı Kürşat Tüzmen Ülkenin durum değerlendirmesi yapılmadan boyun eğilen ekonomi politikalarının bir sonucu haline gelen ve önlem alınmadığı için sürekli büyüyen cari açıkla mücadele artık çok güç bir hal aldı. Ülkelere, ekonomik büyümeyi teşvik ettiğini gösteren bir kanıt olmamasına karşın sermaye piyasalarını liberalleştirmelerini tavsiye eden IMF her zamanki gibi sadece büyük ABD şirketlerinin karlarını önemsemiyor, gelişmekte olan piyasalara girerek çok uluslu şirketlerin stratejilerine ortak oluyor. Bunun yol açtığı ekonomik sorunların başında gelen "rekabet"ten artık bahsedilememekte, ithal malların işgaline yol açan "liberalleşme" genel kabul gören bir politika olmaktan uzaklaşıyor. IMF uzun zamandır sadece borçların çevrimi ile ilgilendiği için "nasıl olursa olsun fazla verilmeli" anlayışını hükümetlere benimseterek elde edilen kaynakların kendisine aktarılmasını garanti altına almaktan başka bir şey düşünmüyor. Ticaret fazlasının ve cari fazlanın hangi yöntemle verildiği işte bu sebeple büyük önem taşıyor. Cari açığın çözümünde yöntemin yanında önem taşıyan diğer konu tabii ki zamanlama. Niteliği ne olursa olsun herhangi bir sorunu küçükken çözmek kolaydır. Cari açık sorununa da, eğer açık 1,5 milyar dolardan 8 milyar dolara yükseldiğinde, 2003 yılı başında, müdahale edilmeye başlansaydı şüphesiz daha istikrarlı ve sağlam bir ticaret dengesi oluşacaktı. Babacan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle