17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili [email protected] ‘Dinler arası çatışma’yı dayatan batının güncel aracı… C S TRATEJİ zamanlaması da önemlidir. Belli bir stratejinin ürünüdür. Çünkü batı toplumlarının bir kısmında hala süregelen insancıl yaklaşımların, kültürler ve dinler arası gerginliğin arttırılmasıyla azaltılması ve batı toplumlarının küreselleşme adı altındaki "yeni sömürgecilik" yaklaşımına muhalefet etmeyecek kıvama getirilmesi gerekiyor. Şu sıralarda yaratılmaya çalışılan medeniyetler çatışmasında ana hedef İslam ülkeleridir. İslamofobi gibi giderek güncelleşen ve korkunç boyutlara ulaşan olgunun nedenleri ve kaynaklarının tüm İslam ülkelerince irdelenmesi, çıkarları açısından da birlik halinde de ele alınması gerekir. Çünkü petrol ve doğalgaz kaynaklarının çoğu bu ülkelerdedir. Çünkü son yıllarda İslam ülkeleri halkları özellikle siyonizmin gerçeklerinden ve dünyadaki iletişim kaynaklarının erişilebilirliğinden dolayı kendilerini sömüreni ve sömürenin maşaları olan oligarşik düzeni algılamaya başlamışlardır. Belli ülkelerde başlayan başkaldırı, bu ülkelerdeki en güçlü kurumlar olan tarikatlar önderliğinde yürütülmektedir. Batı dünyasının sömürücü, ikiyüzlü, sinsi yaklaşımı, bizzat geçmişte ABD’nin istihbarat örgütleri tarafından komünizme karşı harekete geçirilen, güçlendirilen dini müesseseler tarafından su yüzüne çıkarılarak, bir bumerang gibi şimdi ABD ağırlıklı olarak Batı dünyasına karşı silah olarak kullanılıyor. Zenginleşme çizgisinde hedeflerine ulaşmak amacıyla yayılmayı ahlak kurallarını hiçe sayarak adet haline getirmiş Batı dünyasının bu yaklaşımı artık Müslüman ülkelerde muhalefetle karşılaşıyor. Müslüman ülkelerin halkları Vahşi Batı tarafından kontrol altında tutulan monarşik ve oligarşik düzenin de farkına varmaya başlamış, dünya düzenine karşı tepkilerini gün geçtikçe artan bir şekilde ve bazen de şiddet kullanarak ortaya koymaya başlamıştır. Bu tepki ezilenlerin, haksızlığa uğrayanların ikiyüzlü, çifte standartlı Batıya karşı tepkisidir. Bu tepkinin yaratıcısı, sebebi Batıdır. Ancak görünen odur ki ABD başta olmak üzere Batı dünyası bu gelişmelerin farkındadır ve kendine direnmeye başlayan ülkelere karşı yeni stratejiler geliştirme yolundadırlar. Batı, zengin doğal kaynaklarına sahip olan veya buna sahip olmasa da Türkiye, Pakistan örneği bölgesel güç olup kendine engel çıkarabilecek ülkeler üzerinde yeni stratejiler denemeye devam ediyorlar. En klasik yöntem kendine boyun eğen uslu yönetimlerin işbaşına getirilmesidir. Yönetimler ya kontrol edilecek, edilemezse söz konusu ülkeler işgal edilerek veya küçültülerek ortadan kaldırılmak istenecektir. ABD’nin son yıllardaki bu fütursuzluğu kendini askeri müdahalelerin dışında, öncelikle ekonomi, finans, medya ve basın ile psikolojik alanlardaki alabildiğine tırmanan girişimleriyle göstermektedir. Bunun en son örneği Pakistan’ı işgal tehdidiyle kendini göstermiş ve Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’ten de gereken haklı, doğru yanıtı K öklerini sömürgeciliğin insan hayatına ve değerlerine önem vermemesinden alan Batı mentalitesi, 20. yüzyılın başından itibaren gücünün yettiği toplumları bir şekilde sömürmeyi başarmıştı. Hıristiyanlığa dayandırarak insan hayatına ve haklarına saygının önemini her vesileyle öne sürmesi ve hatta buna dayanarak öteki dinleri küstahça eleştirmeye cüret etmesine karşın büyük bir ikiyüzlülükle ve kendi savlarıyla çelişircesine zenginliğinin var oluş nedeni olan sistematik emperyalist yaklaşımını uygulamaya devam ediyor. Çünkü kökeni Hıristiyanlığın merkantilist yaklaşımına oturtulmuş emperyalist sömürgeci anlayışla geçmişlerini oluşturmuş olan batı toplumları geleceklerini de bu yaklaşım üzerine kurmak durumundadırlar. Nasıl ki geçmişte Hıristiyanlığın önde gelen ülkeleri olan Portekiz ve İspanya bu düşün sistemine uygun bir şekilde ve altın toplama ihtirasıyla Amerika kıtasını talan ederek yüz binlerce Kızılderili’yi katletmişlerse bugün de ekonomik çıkarları uğruna Batı’nın insan hayatını hiçe sayarak dünyayı kana, kine ve savaşa sürüklemeye başladığı ortada. Çünkü 220 milyonluk ABD ile 400 milyon nüfusa sahip AB’nin gelecekleri son derece açık ve bencil bir yaklaşımla buna bağlıdır. Çünkü hammadde kaynakları tükenmiş, refah toplumunun bencil ve materyalist anlayışına uygun olarak da nüfusları giderek yaşlanmış ve azalmıştır. Bu nedenlerle son çare olarak gördükleri ve kendilerince akılcı bir yaklaşımla "yeni sömürgecilik" modelleri arıyorlar. Bu noktada yeni stratejileri, tahakkümleri altına alabilecekleri, kontrol edebilecekleri küçük devletler yaratarak sömürü düzenini sürdürmek olacaktır. ABD’de Yeni Muhafazakarlar’ın beyin takımından kabul edilen emekli Albay Ralph Peters’in "American Armed Forces Journal" da yayınlanan ve her halde ciddiye alınması gereken haritası, bölgesel güçler istemiyor. Türkiye, İran, Pakistan gibi ülkeler onlara göre fazla büyük ve güçlüdür. "Yeni sömürgecilik" anlayışlarına engel olabilecektir. Zengin doğal kaynakları ve hele enerji kaynakları hemen hiç olmamasına karşın düzgün, akılcı, milliyetçi bir yönetimle önemli bir gelecek sahibi olabilecek laik, modern Türkiye Cumhuriyeti, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Kafkaslardaki Türk potansiyeli açısından kendileri için bir tehdittir, sömürü stratejilerinde bir engeldir. Yine ABD’nin bütün engellemelerine karşın var oluş savaşında, beklenmedik bir şekilde nükleer güce erişerek geleceğe dönük bağımsızlığını ve üniter bütünlüğünü muhafaza eden Pakistan da Güney Asya’da Batı’nın istemediği büyüklüktedir. Kendi emperyalist emelleri doğrultusunda bir çeşit yaşam savaşı veren İran rejimi de, özellikle büyük petrol ve doğalgaz kaynakları açısından Batı tarafından kontrol edilebilir bir çizgiye getirilemezse, yıkılmaya çalışılacaktır. Yeni sömürgecilik Emperyalist ülkelerin yeni sömürgeciliği ‘küreselleşme’ olarak ortaya çıktı. Saydamlık, ‘demokrasi’, kadın hakları gibi söylemlerle hedef ülkelerin yönetimleri değiştirilmeye çalışılıyor. "küreselleşme" ancak güçlü ve hâkim olanın işine yarayacak bir söylemdir, uygulamadır. Küreselleşmeden zarar göreceği kesin olan tüm gelişmekte olan ülkelerin bu konuda direnmeleri ve küreselleşme tuzaklarına karşı koymaktan başlayarak, egemenliklerine sahip çıkmada toplu halde hareket etmeleri gerekir. Çünkü küreselleşmede gizlenen "yeni sömürgecilik" zihniyeti, dünyadaki büyük tekellerin, bir zamanlar Güney Amerika’daki Muz Cumhuriyetleri’ni yönettikleri gibi, şimdi de bütün dünyada, küçük ülkelerden başlayarak ve hazmedemeyecekleri büyük ülkeleri bölerek onları kontrolleri altına almayı amaçlıyorlar. Bu noktada bu yeni evrensel sömürgeciliğin şimdilik önde gelen şampiyonu da ABD olarak gözüküyor. Hâlbuki çoğu yerde ve kullandıkları sivil toplum kuruluşlarıyla her vesileyle insancıllıktan, demokrasiden, adil bir dünya düzeninden, Hıristiyan değerlerini de öne sürerek kullanan Batı, bu konuda samimi olmadığını, vahşi ve insan hayatını hiçe sayan uygulamalarıyla sürdürmekte ısrarlıdır. İnsanlığa, demokrasiye önem verdiğini söyleyen Batı bu savında samimi olsaydı, bütün dünyayı ortadan kaldırabilecek bir nükleer gücü yaratmayı gerekli görmezdi. Ayrıca yüz milyarlarca dolara varan bir vahşet potansiyeli olan askeri gücü de yaratmayı gerekli görmezdi. Bugün yalnız ABD’nin yıllık savunma bütçesi 450 milyar dolar civarındayken ve ABD yalnız Irak’ta bugüne dek 200 milyar dolar parayı askeri amaçları uğruna harcamışken, bu miktarların onda biriyle dünyada milyonlarca insanın hayatını kurtarmayı niye düşünmüyor diye sormak da her halde hakkımızdır. Batı dünyası maalesef insanlığın mutluluğu için değil, kendi sermayesinin egemenliği ve yayılmacılığı için yoğun bir çaba içindedir. Papa’lığın son günlerdeki Müslümanlığı ve Müslümanları incitecek yorumlarının Konuşmasıyla tepki toplayan Papa XVI. Benedict... YENİ SÖMÜRGECİLİK YAKLAŞIMI Bu "yeni sömürgecilik" felsefesi çıkarcı, iki yüzlü, oportünist Batı’nın, emellerine ulaşmak için diline doladığı ve alabildiğine kullandığı "küreselleşme" parolasıyla uygulamaya konmaktadır. Batı dünyası ve özellikle ABD için küreselleşme, dünya çapında şeffaflık, işbirliği ve erişilebilirlik şeklinde bir örtü söylemiyle kullanılırken temelde saf bir adaletsizlik ve ikiyüzlülüktür. Afrika’daki, eski Yugoslavya’daki, Orta Doğu’daki haksızlıklara, katliamlara yıllardır seyirci kalmış Batı dünyası, canı isteyince çıkarları uğruna istediği ülkeyi işgali veya bölmeyi, küçültmeyi kendince bir hak sayabilmektedir. Ancak ve gerçekte "yeni sömürgeciliğin" uygulamadaki bahane adı olan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle