17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Bahadır Selim DİLEK Hizbullah, yeni döneme hazırlanıyor C S TRATEJİ tartışmalar yapılıyor. UNIFIL’in bölgede görev yapması, hiç kimseye kalıcı barış umudu vermiyor. Hizbullah bundan sonra nasıl strateji izleyecek? Bu sorunun yanıtını sağlıklı olarak verebilmek için, örgütün ortaya çıkışını, arkasındaki güçleri, örgüt içindeki dengeleri ve örgütün temelini oluşturan Şii inancına bakış açısını analiz etmek, savaşla birlikte ortaya çıkan yeni koşulların değerlendirmesini yapmak gerekiyor. srail’in Gazze’deki operasyonunun devam ettiği bir dönemde, uluslararası haber ajanslarının Lübnan’dan geçtiği bir haber, dünya gündemini biranda değiştirdi. 12 Temmuz’da bir grup Hizbullah militanı, İsrail’e operasyon düzenleyip, 7 İsrail askerini öldürüp, 2 İsrail askerini de esir almıştı. İşte bu gelişmenin ardından Ortadoğu’da yeni bir savaş başladı. İsrail’de namlular Lübnan’a çevrildi ve "ateş" emri verildi. İsrail’in Lübnan’a tam 33 gün süren bu saldırısının ardından bütün dünya Hizbullah ve lideri Hasan Nasrallah adını duydu. Ortadoğu ile uzaktan ya da yakından ilgili hemen herkesin bir şekilde aşina olduğu Hizbullah ve Hasan Nasrallah, savaş ile birlikte dünya gündeminin en üst sırasına oturdu. Nasrallah Sünni, Şii ayırımı olmaksızın bütün Arap dünyası için bir kahraman oldu. AKP Hükümeti’nin Lübnan’a asker gönderme kararı ile birlikte, Türkiye’de de bütün dikkatler bu bölgeye çevrildi. BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 No’lu kararı, barış gücünün Güney Lübnan’a konuşlanmasını öngörüyor. Yani, tamamını Şii nüfusun oluşturduğu ve Hizbullah’ın kalesi olarak adlandırılan bölgeye. Ancak ne Hizbullah ne de Hasan Nasrallah Türkiye’de çok fazla tanınıyor. Hizbullah’ın ortaya çıkışı, ideolojisi, örgüt yapısı, bölge ülkeleri ile ilişkileri, örgüt içindeki dengeleri, liderlik yapısı, Velayeti Fakih’e bakış açısı, Şiilik içindeki duruşu çok fazla bilinmediği için, İsrail’e karşı 1948 yılından bu yana hiçbir Arap ülkesinin yapamadığını gerçekleştirip bir aydan fazla direnen Hizbullah’a ilişkin yapılan yorumların büyük bölümü de havada kalıyor. Durum böyle olunca, zaten Ortadoğu’nun kaygan zemininde politika yapan Hizbullah’ın bundan sonra olası atacağı adımlara ilişkin projeksiyonlar da çok fazla tutarlı olmuyor. İsrail, savaşın ardından bir iç hesaplaşma sürecine girdi. Başarısızlığın sorumlusu olarak görülen bütün isimler, sıfatları ne olursa olsun İsrail kamuoyu tarafından sorgulandı. Ve bu sorgulama hala devam ediyor. UNIFIL’ın bölgeye yerleşme süreci de İsrail’e iç hesaplaşması için gerekli zamanı kazandırdı gibi görünüyor. Peki, Hizbullah cephesinde durum ne? Hizbullah da şimdi İsrail gibi dinleniyor. Bir aydan fazla süren savaşın yorgunluğu atılmaya çalışılıyor. Her ne kadar İsrail gibi bir iç hesaplaşmaya gitmemiş olsa da, yaralarını sarıyor, zararını gidermeye çalışıyor. Tabanına moral vermeye devam ediyor. Bu bağlamda tabanının desteğini çok önemseyen Hizbullah, İsrail bombalarıyla yıkılan her ev başına 1015 bin dolar ödeyip, kendisine verilen desteğin kemikleşmesini istiyor. Her ne kadar, Hizbullah yıkılan ev başına zarar 70komandoları... 500 bin dolar arası olsa İ Lübnan’daki Lübnan’daki çatışmanın en önemli sonucu, Hizbullah’ın silahlarının ne olacağı konusundaki tartışmaydı. Artık kimse Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını, BM kararlarının uygulanmasını konuşmuyor. Hizbullah’ın silahlı bir güç olarak kalması zımnen de olsa kabul edilmiş durumda. da, Hizbullah’ın sağladığı bu nakit destek büyük bir "teveccüh" ile karşılanıyor. Beyrut’taki Şii yetkililer her ne kadar "zaferin gururunu" yaşasalar da, Hizbullah savaş sırasında elindeki silahların önemli bir bölümünü tüketmiş. Tahran yönetiminin sağladığı destek ile tükenen silahların yerine yenilerinin konması çok zor değil ancak bunun yine de belli bir zaman sürecine yayılması söz konusu olacak. Gerek İsrail için gerekse Hizbullah için bu sürecin geçici olduğu, yakın gelecekte parmakların tetiğe daha yakın duracağını hemen herkes biliyor. Sadece bu sürecin 35 ay mı soksa 12 yıl mı devam edeceği konusunda İran İRANHİZBULLAH İLİŞKİSİ Aslında Hizbullah, 1948 yılından sonraki Arapİsrail savaşlarıyla ortaya çıkan bir zincirleme reaksiyonun sonucunda doğdu. 1948 yılından sonra İsrail, kendisine karşı silaha sarılan Arap ülkeleri yenmeyi ve bununla da kalmayıp toprak kazanmayı başardı. Filistinli örgütlerin Arap ülkelerine olan güveni 1967 yılındaki 6 gün savaşının ardından çok ciddi biçimde sarsıldı. Çünkü, bu savaşta, İsrail Batı Yakası ve Gazze’yi işgal etti. Filistinliler de bu yenilginin ardından topraklarını terk etmeye başladı. İsrail işgalinden kaçan Filistinliler için bundan sonra Güney Lübnan "yurt" olacaktı. On binlerce Filistinli, kısa sürede Güney Lübnan’a yerleşince, İsrail kendisine komşu bu bölgeyi ciddi bir tehdit unsuru olarak görmeye başladı. Bir süre sonra, 1968 yılında Lübnan Hükümeti’nin Filistinliler ile "Filistin kamplarında silah bulundurulmasının önünü açan" anlaşma yapması Güney Lübnan’daki Filistin kamplarını İsrail’in hedefi yaptı. İsrail, yıllar boyunca Filistin kamplarına attığı bombalar sonuç vermeyince 1982 yılında Güney Lübnan’ı işgal etti. İsrail bu hareketiyle, Hizbullah’ın ortaya çıkmasına da zemin hazırlamış oldu. İsrail işgali ile birlikte, Tahran yönetimi ezeli ve ebedi düşmanına karşı önemli bir adım atarak, "Ön cephe" oluşturma çabasına girdi. Bir taraftan Lübnanlı Şiilerin koruyuculuğuna soyunup, bölgedeki diğer ülkelerde yaşayan Şiilere mesaj verirken diğer taraftan da İsrail ile olası çatışma alanını Güney Lübnan olarak belirledi. İran, Suriye üzerinden, sayıları binlerle dile getirilen devrim muhafızını Lübnan’a soktu. Devrim muhafızları lojistik ve intikal açısından kendileri için önemli bir bölge olan Bekaa Vadisi’ne yerleşti. Çoğunluğu zaten Şii olan bölgede hemen etkinliklerini göstermeye başladılar. Lübnanlı Şiileri hem dini hem askeri açıdan eğitime aldılar. Din eğitimini ilerletmek isteyen Lübanlı Şiiler, Suriye üzerinden İran’a gönderildi. Buradaki Havze’de (Şii din adamı yetiştiren okul) daha ileri bir eğitim aldılar. Askeri eğitim alanlar, ileride Hizbullah’ın komuta kademesini, din eğitimi alanlar da partinin yönetim kadrosunu oluşturacaktı. Yani, Lübnanlı Şiiler, Arap olmalarına karşın Irak merkezli bir din eğitimi yerine Fars Şiiliğinin tornasından geçmiş oldular. Bu etki, bu tarihten sonra bugüne kadar uzanan süreçte Tahran yönetiminin küresel ve bölgesel
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle