17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili [email protected] TRATEJİ 23 izlemesine neden olmuştur. Hatta Hinduizm’in Pakistan’ı yok etme stratejisi içinde Afganistan’la yıllar boyu süren bir dayanışma ile Pakistan’ı ortalarına alıp beraber daha da küçültmek amacının bulunduğu da söylenebilir. Bu noktada Hindistan’ın Afganistan’a, Taliban rejimi hariç hemen her devirde parasal yardım yaptığı da söylenmektedir. Ayrıca, Hindistan’ın hemen hiç Hintli bulunmayan Afganistan’da 11 ve İran’da 4 konsolosluğu bulunması ve bu konsoloslukların genelde sınır bölgelerine yakın şehirlerde olması şüphe uyandıran konulardandır. Son günlerde Belucistan’da artan terör eylemleri göz önüne alındığında Hindistan’ın, İran ve Afganistan’ın hemen hiç Hintli bulunmayan Pakistan sınırına yakın bölgelerinde açılmış olan söz konusu 15 kadar konsolosluğunun Pakistan’ı tehdit eden boyutları açıkça ortaya çıkmaktadır. Hindistan’ın, Pakistan’ı çevresindeki ülkelerle işbirliği yaparak yıpratma politikasının en önemli odak noktası hiç şüphesiz Cammu ve Keşmir’de haksız olarak gasp ettiği topraklara sahip olmadaki ısrarıdır. Bu noktada şu günlerde yine ABD’den destek almaya başlamasıyla da, BM kararlarına ve dünya ülkelerinin çoğunluğunun arzusuna karşın Müslümanların ezici bir çoğunluğa sahip oldukları Keşmir halkına kendi kaderlerini tayin ve Pakistan’la birleşme olanağını tanımayacağı ve hatta geçmişte verdiği sözleri de artık tutmayacağı açıktır. Azınlık olan Brahma’lar tarafından yönetilen Hindistan’a karşı, Hint Yarımadası’nda Müslüman halkın koruyucu kalesi olarak ortaya çıkan Pakistan bu zorlu mücadelesinde, halkının çıkarları ve geleceği için eşitlikçi, demokratik bir rejimle ve İslam dininin yalnız Müslümanlar için değil, bütün insanlık için barış getirici ve yarar sağlayıcı olduğu anlayışıyla Hinduizm’e karşı mücadele vermektedir. Bu mücadelenin bir parçası ise, Güney Asya’da ve özellikle Hindistan’da tarihten bu yana kendini yöneten millet olmayı hak etmiş ve hala özgürlüklerini elde etmeyi bekleyen öteki toplumlara geleceğini belirleme hakkının sağlanmasıdır. Bunların içinde kendini Pakistanlı kabul eden Keşmir halkı da vardır. Hint Yarımadası ve Asya’da mücadele… H int Yarımadası’nın genç cumhuriyeti Pakistan’ın kuruluş politikası dini yaklaşımla, yani Müslümanlık esasına göre oluşturulmuştur. Kurtuluş Savaşımızdan esinlenen ve bağımsızlık anlayışlarını genç Türk Cumhuriyeti’nden, özgürlük azmini de Mustafa Kemal Atatürk’ün emperyalistlere karşı verdiği mücadeleden alan Hint Müslümanlarının Anadolu’da koloniyal ülkelerden oluşan 9. Haçlı Seferine karşı Türkleri manen ve maddeten destekledikleri hatırlardadır. Anadolu Türklüğü’nün başarısını örnek alan Hint Müslümanları Hindistan’ın çok çeşitli yerlerinde dağınık bir şekilde yayılmış olmalarına ve azınlık olmalarına karşın Müslümanlık bilinci etrafında toparlanmayı bilmiş ve Hindistan’da yaşayan daha kalabalık öteki etnik ve dini gruplara göre çok daha hızlı bir şekilde bir millet oluşturmayı becermişlerdir. Örneğin Sikhler ve bu bilinçten yoksun olan öteki gruplar kalabalık nüfus ve yerleşim bölgelerindeki hâkimiyetlerine rağmen bağımsız bir millet olamamışlardır. Bunda kökünü Hindutva felsefesinin emperyalist yaklaşımından alan Hinduizmin bu toplulukları ciddi bir şekilde baskı altında tutmuş olması, bunları içten bölerek bir güç oluşturmalarını engellemesi ve bol vaatlerle kandırması da önemli bir rol oynamıştır. Buna karşın İslam dininin insanları birleştirici, eşitlikçi ve akla hitap eden yönleri ve İslam kültürünün Güney Asya’da yüzyıllar süren etkisi ile İslam dininin evrensel özelliği, milli devlet anlayışının İslam dini ile uyuşması ve Hindistan’ın ve Hint halkının İslami bir yönetimi kabule hazır olmaları, Hinduizm ve çıkarları zedelenebilecek emperyalist ülkelere rağmen Hint Müslümanlarının mücadele ederek Pakistan’ı kurmalarını sağlamıştır. Ne var ki bir yandan, Hindistan’ın Pakistan’ı her vesile ile zayıf düşürmek amacıyla geliştirdiği taktik ve tertipler, diğer yandan 1947’de Yarımada’yı terk eden İngiliz kolonyalist idaresinin bırakmış olduğu kötü yönetimin mirası Pakistan’ı kurulduğundan bu yana sorunlarla uğraştırıyor. Pakistan’ı çevreleme arayışı İngiliz işgalinden bu yana Hint Yarımadası’nda Pakistan ile Hindistan arasında mücadele sürüyor. Bu mücadelede Pakistan’ı güçsüz düşürmek isteyen Hindistan, Afganistan ve bölgenin diğer aktörleriyle ittifak arayışını sürdürüyor. ine yanıt verecek dinamik kadroları geliştiremediği de bir olgudur. Yeni ve dinamik bürokratlar, teknokratlar yetiştirilmesi amacıyla yurt dışına gönderilen gençlerin de döndüklerinde özellikle, yetişmiş oldukları ABD, İngiltere gibi ülkelerin etkisinde ve zaman zaman onların arzuları çizgisinde hareket etmiş oldukları ve toplumlarına yabancılaştıkları görülmüştür. Demokrasi ve yönetim anlayışı Pakistan’ı, ülkeyi geleceğe güvenle, başarıyla taşıyacak olan kadrolara rağmen başarısızlığa uğratmak için el ele vermiş olan Batılı Emperyalistlerin ekmeğine yağ sürecek şekilde parçalanmaya müsait hale getirmiştir. Bunun en somut örneğini ise 1971’de Batılılar ile Hindistan’ın Doğu ve Batı Pakistan’ı birbirinden ayırma operasyonu oluşturur. KIBRIS VE KEŞMİR Ne var ki, eski Yugoslavya’yı parçalamayı sürdüren AB ve ABD, son olarak etnik, dini, kültürel, tarihsel ve dil birliği içinde olan Karadağ ve Sırbistan’ı, aynı etnik kimliği, dini, dili, tarihi, kültürü paylaşan Çeklerle Slovaklara yaptığı gibi birbirinden süratle ayırmışken toplumunun yüzde 90’a varan kısmı Pakistan’a bağlanmak isteyen Keşmir’de buna her nedense yanaşmamaktadır. Yine, Kıbrıs’ta dil, din, etnisite, tarih ve kültür olarak birbirinden tamamen ayrı olan; dahası son elli yılda Rumlar tarafından gerçekleştirilmiş katliamlar nedeniyle birlikte aynı bayrak altında yaşayamayacak olan ve bunu istemeyen iki toplumu zorla bir arada tutma anlayışını ve Türk milletine karşı yapılan haksızlıkları da anlamak mümkün değildir. SORUNLARIN BAŞI HİNDİSTAN Her şeye rağmen bu sıkıntılı dönemi de başarıyla aşan Pakistan süreç içinde başka sorunlarla mücadele etme durumunda kaldı. 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali ve Afgan halkının direniş mücadelesi uzun süre Pakistan’ı ciddi şekilde ilgilendirecek ve etkileyecekti. Afganistan gibi yüzyıllar boyu Güney Asya’yı ve Hint Okyanusu’nu stratejik bir şekilde birleştirip kontrol etmiş olan bir ülkenin geçmişten beri süregelen önemi bu vesileyle bir kez daha ortaya çıkmıştı. Bu önemli konum ve takiben gelişen sorunlar ise halen süregelmekte ve Pakistan’ı da büyük ölçüde etkilemektedir. Hindistan’da Müslüman yönetimin İngiliz işgali ile sona ermesinden sonra İngilizlerin ve Rusların çeşitli çalışmalarına rağmen bu coğrafyada bağımsız kalabilen tek ülke olan Afganistan’ın bütün Güney ve Orta Asya halkları üzerinde çok özel bir yeri vardır. Ancak Afganistan’ın da asırlardır süregelen emperyal hevesleri, Pakistan’ın her seferinde ve her vesile ile Afgan halkına yardım etmesine karşın, Pakistan ile ilişkilerinde çoğunlukla Hindistan tarafında yer alan bir politika BAĞIMSIZLIK SONRASI PAKİSTAN İngilizlerin Hint Yarımadası’nı hızlı bir şekilde terk etmeleriyle ortaya çıkan yönetim boşluğu çeşitli sıkıntı ve sorunları da beraberinde getirmişti. Çünkü ortaya çıkan Pakistan ve Hindistan devletlerinde milli bir anlayışla ülkelerini yönetecek kadrolar kısıtlıydı. Mevcut kadrolar, yöneticiler de feodal politikacılarla, toprak ağası zenginlerle köklü ilişkiler içindeydiler. Bu boşlukta özellikle yeni oluşan etkisiz politikacı kadronun bürokrasi üzerindeki kontrolü de zayıf olduğundan, bürokratlar çoğunlukla, eskiden kalma yüksek kademe askerlerin sözünü dinleme eğilimindeydiler. Özellikle, Pakistan’ın da bu süreç içinde hazır olarak devralmış olduğu İngiliz yönetim sistemini kolonyal özellikleriyle beraber kabul etmiş olmasının milli devlet anlayışı ve Müslümanlık inancı etrafında toplanarak bir araya gelmiş olan ve değişiklikler bekleyen geniş halk kitlelerini hayal kırıklığına uğratmış olduğu bir gerçektir. Çünkü dini bir inanç etrafında birleşerek bir millet oluşturan Müslüman toplumun beklentilerini İngiliz hukuk sistemi ve Hıristiyan kültürüne dayanan yönetim anlayışı karşılayacak gibi değildir. Ülke, yerleşmiş geleneklere, İslam inançlarına ve özellikle bu coğrafyanın insanlarının mistik doğu kültürüne uygun olmayan bir çizgide yol almaya başlamıştır. Yine süreç içinde geliştirilmeye çalışılan demokrasi anlayışı ve demokratik rejimin maalesef ülke içinde gerekli milli oluşumu ve halk kitlelerinin gereksinimler Müşerref ve Bush...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle